Türkiye neden bilim yapamıyor?

Yıldız Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Niyazi Kahveci “Bu çağda ve bundan sonra toplum olarak var olmak istiyorsak, çocuklarımıza siyaset ve ideoloji yüklemek yerine gerekli düşünme biçimlerini öğretmeliyiz” uyarısında bulunuyor.

GAZETE SAYFASI İÇİN TIKLAYABİLİRSİNİZ

Soru şudur: 150.000 civarında akademisyen üreten Türkiye, neden bir özgün felsefi fikir ve bir bilimsel bilgi icat edemiyor? Neden bilimlerin ve felsefenin tarihine geçen bir şahsiyet ve bilim üretemiyor? Bu soruların cevabını irdelemek ve araştırmak şarttır. Bu sorunun cevabının nasıllığını YÖK’ün, 9.8.2023 tarihli doçentlik kriterlerini yenilemesi vesilesiyle ele alacağım

Her şeyden önce şu tespitimi sunmalıyım; bildim bileli, doçentlik kriterleri her birkaç senede bir yenileniyor. Ben de hep yenilenmiş kriterlerle doçentliğe başvurmuştum. Ama sonuç hiç değişmedi, değişmiyor. Yani ürün yok. Zaten sonuç değişmediği için yenileme yapılıyor. Yani bilim üretilemiyor. Peki neden? Neden nedeni hiç sorgulanmıyor? Sorun sistemdedir. Akademik sistemimiz bilim üretmiyor. Bilim üretecek şekilde tümden yapılandırılmalıdır.

Yeniliğin Analizi

YÖK, bu yeni kriterlerden ne amaçladığını, ne tür bir ürün üretmek istediğini belirlememiştir. Aslında yapılacak her işten, öncelikle ne tür bir ürün üretmenin amaçlandığı belirlenmelidir. Ondan sonra, onun üzerinde ve etrafında yapılanma yapılır. Araçlarla meşgul olunuyor, amaç üretilemiyor. Amacı üretemeyen, araçları amaç yapar. Türkiye’de her yıl, araç olarak 30-40 bin civarında akademik makale üretiliyor, ama amaç olan bilim üretilemiyor. Makalenin yayınlanmasına bakılıyor, bilim üretip üretmediğine bakılmıyor. Bir ülkenin kolektif zihniyeti, araçları amaç yapmak olunca, ineceği durağı olmayan kişi gibi, ring seferi yapan otobüste sürekli seyahat eder.

Bilim üretmeyen mevcut sistem içerisinde biçimsel, formel, formalite, görüngüsel (fenomenal), yüzeysel ve kaportasal değişikliklerle meşgul olunmuştur. Numen (öz)le meşgul olunmamıştır.

Ama asıl sorun kaportada değil, motorda, görüngüde değil özdedir. Bilimin nasıl yapıldığı, Bilim Felsefesinin konusudur.

Merak ediyorum; YÖK üyeleri arasında felsefe profesörü var mıdır?

Yapılan Eleştiriler

YÖK’ün değişikliklerine, yine akademisyenlerin yaptıkları eleştirilere baktığımızda, onların da asıl özsel sorunun farkında olmadıkları, hatta bu eksikliğin kendilerinde de bulunduğu, sadece mevcut aynı sistemin bir değişik versiyon görüngü negatiflikleri bir akademisyen gibi değil de, sıradan “dedikodu” üslubuyla ele aldıklarını görmekteyiz. Çözüm içeren sistematik teknik bilimsel ve felsefi bilgi ortaya koyamamaktadırlar. Çünkü onlar da, bilimin ne olduğu, nasıl yapıldığı ve sistematik düşünmeyi bilmiyorlar. “Şecaat arz ederken sirkatini ortaya koymak” eylemini işliyorlar.

Bilim yapmak, öyle kolay değildir. Ağızla değil, kafa ile yapılabilen bir iştir. Oral değil, moral (zihinsel) ile yapılır. Bilim, hipokampus ve hipotalamus ile değil, prefrontal korteks ile yapılabiliyor. Her şeyin ağızla oral yapıldığı, kafa ile yani moral ile yapılmadığı yerde bilim yapılamaz. Zihin ile yapılabilen bilimi dahi el-göz ve ağızla yapar. İşler koldan kafaya geçti.

Tanımlama

Mantık disiplininin birinci ilkesi “tanımlama” ilkesidir. Her şeyin önce tanımlaması yapılmalıdır. Tanımlama, bir şeyin kimliği ve temelidir. Tanımlaması yapılmamış hiçbir şeyin üzerine bina inşa edilemez. YÖK, kullandığı kavramların hiçbirinin tanımlamasını yapmıyor. Mesela; öncelikle doçentliğin tanımını yapması gerekir. Türkiye, nasıl bir doçentlik istiyor? Doçentliğin bilimsel mi yoksa akademik mi, yani eğitimsel bir unvan olduğu belli değildir. Akademi; yükseköğrenim, yani öğretim kurumu demektir. Akademisyen (scholar), var olan bilgiyi öğreten skolastikçidir, yüksek öğretmendir.

Sanki çok kaliteli ürünümüz var da, pazarlanacak piyasa seçiyoruz. Uluslararası SCI ve SSCI dergilerde makale yayınlatmadaki ve atıf almadaki amaç nedir? Bunlar ülkeye ne kazandırıyor? Bunlar belirlenmemiştir. Bunlar, ülkemize hiçbir fayda getirmiyor. Emeği ve masrafı bizden olan bu makaleleri o dergilere gönderiyoruz, oradan birileri onları alıp kuram çıkarıp teknolojiye döküyor ve biz de pahalı satın alıyoruz.

Üniversiteler, yayınladıkları makale sayısına göre sıralamaya giriyorlar, ama bu sıralama da ülkeye hiçbir şey kazandırmıyor. İyi üniversite, yurt dışından öğrenci çekiyor ve ülkeye para kazandırıyor. Ama üniversiteye öğrenci çeken etken, üniversite sıralaması değil, ürettiği dünya çapındaki filozof ve bilim insanlarıdır. Yabancı öğrenci getiriyoruz, ama ona biz para ödüyoruz.

Bilimsel araştırma projesinin tanımı yapılmamıştır. Ne tür bir sonuç istenildiği belli değildir.

Halihazırda yapılan bilimsel projelerden işe yarar ve uygulanabilir bir sonuç üretilmiyor. Sadece proje tamamlanıp bütçeden paralar alınıyor. Sonuçlar denetlenmiyor.

Bilimselliğin ne olduğu ve nasıl yapıldığı tanımlanmalıdır. Temel alan ve bilim alanının da yeni tanımları yapılmamıştır. “Bilim”, “bilimsel metot”, “akademik çalışma”, “akademik faaliyet”, “bilimsel çalışma”, “bilimsel araştırma” ve “özgün makale” gibi kullandığı kavramlar tanımlanmalıdır. Türkiye’de tanımlama nedir nasıl yapılır bilinmiyor.

Öğretim Üyesinden Bilimci Üretmek

Türkiye, akademisyenlerine, “öğretim üyesi” unvanını vermektedir. Öğretim üyesi; bilen, bilgin ve bilimci değildir. Öğretim üyesi; üniversitelerde öğretmenlik yapan personeldir. Öğretim üyesinden bilimci üretmeye çalışmak sonuç vermiyor.

İlim ve Alim

Bilim, Biliminsanı

Türkiye, bilim ve biliminsanı değil, ilim yapıyor ve alim üretiyor. “İlim Çin’de de olsa alınız,” gibi hadisleri çok seviyor, ama Kuran’ın “bakınız nasıl oluyor” gibi ayetlerine kulak asmıyor. Çünkü ilim, birilerinin ürettikleri hazır bilgiyi verili organ olan göz ile almaktır ve çok kolay işlemdir. Ama “nasıl” sorusunun cevabını bulmak, insan ürünü kazanımlı sistematik bilimsel düşünme ile bilim yapmayı gerektirir ve çok zor iştir. Zor işleri yapmayı emreden Allah dahi olsa, Allah’a çok inandığını söyleyip dursa da kulak asmıyor.

Ol Der Olur Sistemi

Ağızla Çalışmak

Asıl işi yapmaya gelince yokuz. Fakat sonuç üreten asıl iş; birincil ve temeldir. İkincil, sekonder, füru, tali işleri yapmada üzerimize yoktur, onlarda çok iyiyiz. Ama onlar sonuç üretmiyor. Lafla peynir ekmek gemisi yürümüyor. “Ol der olur” sistemi ile bilim yapılmaya çalışılıyor. Bu sistemde asıl sorumlu yetkili kişi, asıl işi yapmaz. O, sadece ağızla emir ve talimat verir, başkası olan sekreter yapar. Ama yetkili kişinin yapacağı işi başkası yapamaz ki! Her beyin kendi farklı sonuçlar ve algılarını üretir.

Asıl iş olan bilim üretmekten sorumlu yöneticiler bilim üretmezler. Başkalarının bilim üretmeleri için sadece mevzuat düzenlemesi yaparlar. Bilim yapmakla yetkili en üst yöneticiler en üst nimetleri alırlar, ama asıl iş olan ilim (İ) işini yapmazlar. Siyasal ilişki, inşaat, ihale ve istihdamdan oluşan (4-İ) işleri yaparlar.

Bürokraside yukarıdan aşağı 5. kademede olan yönetici VİP olabiliyor, ama bilimin en üst kademesinde olan “kıdemli profesör” olamıyor. Bilim yapmayı bırakıp yönetici olunca VİP olabiliyor. Ülkemizde yöneticiliğe ve bilime verilen önem. O nedenle bu ülkede herkes biliminsanı değil, yönetici olmak ister. Bu anlayışın değişmesi gerekir.

SİSTEMATİK DÜŞÜNME YOKLUĞU

Temel Öncül

Türkiye bilim yapamıyor. Neden olarak temel öncül; bilim yapmada “beşeri sistematik düşünme” kullanılmamasıdır. Somut ve soyut sistematik düşünme yapamayan kişi, biliminsanı olamaz ve bilim üretemez. Hayatın bütün alanlarının “sistematik düşünme” ile döndüğü çağımızda Türkiye, işlerini bu düşünmeyi yapmaksızın yapıyor.

BİLİM YAPMA AŞAMALARI

Bilimin nasıl yapıldığı konusu, “Bilim Felsefesinin” işidir. Dolayısıyla Bilim Felsefesi bilmeyen, onu özümsemeyen ve uygulayamayan kişi bilim yapamaz. Her şeyden önce, bilimin; “science” ve “ology” olmak üzere iki adet olduğunu bilmek gerekir. Bilim yapabilmek için doğal entropi sistemini ve yapay epistemoloji felsefesini bilmek gerekir.

Entropi Sistemi

Biyolojik vücut dahil, beyni içeren sinir sistemi, sindirim sistemi velhasıl bütün doğal sistemler “entropi” sistemi ile çalışır. Entropi; bir şeyin analizle mevcut düzeninin bozulup özünün açığa çıkması, sonra da sentezle yeni düzenin kurulmasıdır. Görüldüğü gibi, entropi sisteminde analiz ve sentez olmak üzere iki aşama vardır. İnsanlık, bilim yapma işleminde bu entropi sistemini uyguluyor.

Epistemoloji

Epistemoloji bilmeksizin ve uygulamaksızın bilim yapılamaz. Epistemoloji “epistēmē (bilgi)” ve “loji (bilim), bilgi üretmekle ilgilenen felsefe dalıdır. Beynin bilgi üretmede uyguladığı entropik epistemoloji sistemi şöyledir:

Veri alımı, birinci analiz; eleştiri, sorgulama, ikinci analiz; özü çıkarma, sentez; birleştirme ve ürün üretmedir. Bilim yapabilmek için bu işlemlerin mahiyetleri, nasıl yapıldıkları öğrenilmeli, özümsenmeli ve uygulanabilmelidir.

BİRİNCİ AŞAMA

Analiz

Bilimin ilk aşaması; olgu, obje ve olayı tanımak (descrition) amacıyla analiz aşamasıdır. Analiz; bir bütünü, onu teşkil eden parçalarına ayırma, çözümleme ve özüne nüfuz etmektir. Sadece içerikler hakkındaki bilgiyi ortaya çıkarır. Dolayısıyla, bu aşama, laboratuva yani keşif aşamasıdır. Laboratuvar çalışanına laborant denir. Bilim yapma sürecinin ilk basamağıdır. Bu analiz işlemini, özellikle fen konularında, yurt dışından milyonlarca avro ile satın alınan ve hemen bütün üniversitelerde bulunan cihazlar yapıyor. Akademisyen, analiz çıktılarını yorumlamalıdır, ama bunu yapamıyor. Bilim yapmak, laboratuvar aşamasından ibaret değildir. Akademiyamızda bilim yapmak, laborantlıktan ibaret biliniyor.

Eleştiri ve Sorgulama

Analiz işlemi, eleştiri ve sorgulama ile yapılır. Eleştiri ve sorgulamayı yapamayan kişi, bilimin daha başındaki analiz işlemini yapamaz ve biliminsanı olamaz. O nedenle, öncelikle eleştiri ve sorgulamanın ne olduğu ve nasıl yapıldığı öğrenilmelidir.

Neden-Sonuç İlişkisi

Analizdeki eleştiri ve sorgulama; bir olgu, obje ve olayı meydana getiren “neden-sonuç” ve “sonuç-neden” ilişkisinin çıkarımını yapmak içindir. Bu ilişkiye “bağıntı” adı verilir. Bu çıkarımı yapamayan bilimsel eser üretemez. Yeni bilgi üretmek, Sebeplerden sonuçlara ve sonuçlardan sebeplere gitmekle olabiliyor. Bütün doğal beyinler, “sebep-sonuç ilişkisi” kurarak çalışırlar. Çünkü bütün olgu, obje ve olay “neden-sonuç ilişkisi ile meydana gelirler ve ancak o sayede tanınırlar. Nitekim bebeğin beyni dahi “neden-sonuç ilişkisini” 8. ayda kurmaya başlar. Sebep-sonuç ilişkisini çıkarabilmek için “sistematik düşünmeyi” becermek gerekir. Sebep-sonuç ilişkisi, bilim yapmanın ikinci aşaması olan sentez ve kuram yapmak için gereklidir. İşin garibi, Türkiye’de laborantlık ve bilimsel bilgi nakliyeciliği, bilim yapmak olarak biliniyor. Ama asıl bilim yapma, ikinci aşamadır.

İKİNCİ AŞAMA

Sentez

Bütün yeni ürünler sentezle üretilirler.”

Sentez yoksa yeni ürün de yoktur.”

Bilim yapmanın ikinci ve asıl aşamasının birinci basamağı, sentez yapmaktır. Sentez; çeşitli maddelerin veya kavramların birleştirilme işlemidir. Analizle açığa çıkarılan bilgi sentezlenir. Ayrıştırılan parçaların öz bilgileri birleştirilerek yeni bir bütün teşkil edilir. Akademik sentezin amacı; literatürde mevcut olmayan “yeni bilgi” üretmektir. Bu yeni bilgi, insanlığa katkısı olacak bilime eklemleme yapmak içindir. Bilimde gelişme, bu eklemleme ile olur. Sentezin nasıl yapıldığı öğrenilmeli ve akademiyada uygulanması istenilmelidir.

Nörofelsefe

Bilim yapacak kişi, sentezin nasıl yapıldığını bilmesi için “bilim felsefesi” yanında “nörofelsefe” disiplinini de bilmesi gerekir. Çünkü nörofelsefe, beynin epistemolojik; bilgi üretme sistemini açıklar. Nöronların moleküler ve hücresel çalışmaları ve beyindeki duyusal, motor ve bilişsel görevleri hakkında bilgi verir. Neticede beynin bilişsel etkiler yaratmasına neden olan bölgeleri ve çalışma sistemlerini tanıtır.

Kalp ve Beyin

Nörofelsefe bilmeyen kişi, profesör de olsa, anasından duyduğu bilgi ile bilginin kalpte üretildiğini bilir. Halbuki “kalbin, bilginin merkezi olduğu” düşüncesi, 5.000 yıl önceki Antik Mısır’ın icadı idi. Bu düşünceyi ilke kez Yunan doktor Hipokrat (MÖ 460-370) sorguladı. Aristoteles (MÖ 384-322) dahi, kalbin, zekanın merkezi olduğuna ve beynin, kalpten gelen ısı miktarını düzenlediğine inanıyordu. Fakat çağımızın nöroloji bilimleri, düşünmenin merkezinin kalp değil, beyin olduğunu tespit etmiştir. Kalp, duyguların hissedildiği yerdir.

Doğal Sistem

Sentez, bütün doğal varlıkların ürün üretme sistemidir. Toprağa atılan tohum, toprak tarafından önce analiz edilir, sonra topraktaki malzemelerle sentezlenerek fide olur. Animaliya, kendi cinsini sentezle üretir. Bütün canlıların dişileri, cinsini üreten sentez yapma özelliğine sahiptir.

Anatanrıça

İnsanda sentez yapma yetisine sahip olan vücut kadın vücududur. İnsan cinsini kadın vücudu sentez yaparak üretir. O nedenle kadını insanlık, “kutsal varlık” olarak görmüştür. Nitekim insanlık, “tanrı” kavramını, kadından üretmiş ve ona “anatanrıça” demiştir. İlk tanrı, “Kıbele” bir kadın tanrıçadır. Erkek tanrıları bu tanrıça doğurmuştur. Dolayısıyla, kadın kıymetini bilmeli, kendisini süfli işlere alet etmemeli ve alet edilmesine de mani olmalıdır.

Türkiye’de Sentez

Akademik eserlerimizde sentezin yapıldığı görülmez. Bu nedenle, akademik eserlerimiz, bilim dünyasında tam bilimsel eser olarak kabul edilmiyor. Bir konuyu, başkalarının ürettikleri bilgilerle öğrenme eserleri olarak görülüyorlar. Bilimsel açıklama olan kuram içermiyorlar. Eğitim sistemimizin hiçbir kademesinde sentezin ve kuramın nasıl yapıldığı öğretilmiyor. Kişiler de kendi çabaları ile öğrenmiyorlar. Çünkü sentez ve kuram yapmak hem zor bir işlemdir hem de yapmadan bilimde terfi edilebiliyor.

Bilim yapmak neticede soyut bilim yapmaktır. Bilim genellikle; hipotez, teori ve bilimsel yasa aşamasıyla gerçekleşir. Sentez yapamayan toplumlar hayatta kalamazlar. Sentez yapabilmek, sürekli değişen dünyada hayatta kalmak için şarttır. Sentez yapamayan toplumlar yok olur giderler.

Hipotez

Betimleme aşamasındaki analizle çıkarılan özlerin sentezlenmesiyle, hipotez adı verilen varsayımlar ortaya koyulur. Hipotez, olguları açıklamak için henüz doğrulanmamış taslak varsayımlardır. Sınamada ve testte başarılı olan hipotez, araştırılan olgunun neden ve nasıllığını veren doğru açıklama olarak kabul edilir ve kuram olur.

Kuram

Bilim yapmanın asıl aşaması, kuram veya teori üretme aşamasıdır. Kuram; olgu, obje ve olayın tanımlaması (prescription) ve açıklamasıdır. Tanımlama, tanıma ile olur. Neticede, bilim; olgu, obje ve olayın özünü tanımak ve tanımlamak için yapılır. Olgusal bilginin, “tümevarım” metoduyla mantıksal ve ussal düzenlenip kuram ile açıklanması gerekir. Kuram yapabilmek, “semantik” yani anlam bilimi bilmek gerekir. Ayrıca, göstergebilim (semiyotik) bilmek gerekir. Semiyotik; göstergelerin yorumlanması, üretilmesi ve işaretleri anlama süreçlerini içerir. Bütün faktörlerin sistematik bir şekilde incelenmesine dayanan bilim dalıdır.

Kuram; analiz işlemiyle elde edilen içerik bilgilerinin, sentezlenerek mantıksal ve ussal açıklanmasıdır. Bilimin oluşmasında en temel aşama, kuram yapmadır. Kuramsal süreci oluşturan açıklama aşaması, insan aklının devreye girdiği bir işlemdir. Neticede bilim; mantıksal ve ussal bir etkinliktir. Bu nedenle olgular arası nedensel (causal) ilişkileri mantıksal akıl yürütmeyle bulup ortaya çıkarmak ve açıklamak gerekir. Kuram, bilimde yaratıcılığa neden olur. Çünkü kuram, yeni bakış açıları ve boyutlar, yeni sorular getirerek insanlığa yeni alanlar açar. Örneğin; Newton ve Einstein gibi teorik düşünürlerin kuramlarında görüldüğü üzere, daha önce bilinmeyen yeni bilimsel araştırma alanları ve bilimin gelişmesinin önünü açmışlardır. Biz var mıyız? Neden? Yaratıcı düşünmeyi öğrenmek!

İnsanlık, 17. asırda bilime, sistemli bilimsel metot getirmiş ve halen yürürlüktedir. Türkiye akademiyası, bu asra kadar bugünkü anlamda sistemli bilim metodunun var olmadığını bilmiyor. Bu bilgisizliğin sonucu olarak, bin yıl önce bazı kişilerin sistemsiz ve yöntemsiz çalışmaları ile övünebiliyor. Akademiyamız çağdaş bilimsel yöntemi uygulamıyor.

Türkiye akademiyası kuram üretemiyor. Bunun nedeni sorgulanmalıdır. Kuramın ne olduğu ve nasıl yapıldığını her akademisyen mutlaka öğrenmelidir. Düşünsel bir işlem olması nedeniyle kuram yapabilmek için sistematik ve yöntemli somut ve soyut düşünme olan felsefeyi uygulamayı bilmek gerekir, felsefe tarihini değil.

Bilimsel Yasa Üretme

Bilim yapmak, neticede bilimsel yasa keşfetme ya da üretme içindir. Doğal bilimde doğal yasa keşfedilir, lojik bilimde ise bilimsel yasa icat edilir. Bilimsel yasa; bir olgu, obje ve olayı meydana getiren kesinleşmiş “neden-sonuç ilişkisi”dir. Olguların nedenlerini kesin genel ve kavramsal olarak açıklayan her doğru teori, bir bilimsel yasadır. Örneğin; Newton, doğadaki hareketlerin neden-sonuç ilişkisi” yasalarını keşfetmiştir. Bilimsel yasanın nasıl keşfedildiği ve üretildiği öğretilmelidir. Kaç tane bilimsel yasa ürünümüz var?

YÜKSEK LİSANS EĞİTİMİ YAPILANMASI

Bilim Üreticisi Yetiştirmek İçin

Yüksek lisans eğitimi, bilim üreticisi yetiştirecek şekilde yapılanmalıdır. Bilim nakliyecisi yetiştirmek amacıyla forrmalite icabı konulmuş lüzumsuz dersler yerine, gerçek bilim insanı olan bilim üreticisi yetiştiren dersler okutulmalıdır. Önce bu dersleri okutacak hocalar yetiştirilmelidir. Bu hocaların kendileri bu dersleri özümsemiş ve uygulayabilme becerisine sahip olmuş olmaları gerekir. Bu dersleri, başka bilim insanlarının bilgilerini anlaşılmayacak şekilde okutmakla bilim olmaz. Akademiyamız; scientist ve logist anlamında bilim yapan ve felsefeci değil, felsefe yapan anlamında filozof üretecek şekilde yapılanmalıdır.

Alet Bilgilerini Öğretmek

Sistematik Düşünmeyi Öğretmek

Öncelikle, bilim yapabilmede gerekli olan alet ilimleri öğretilmelidir. Âlet ilimleri; bilim yapabilmek için gerekli olan bilgilerdir. Bunların başında; sistematik düşünme, metot, tam dil bilgisi ve mantık disiplini gelir. “Kem âletle kemâlât olmaz,” derdi atalarımız. Kemalat, “mükemmellikler” demektir. “Araştırma teknikleri” yerine, “Araştırma teknolojisi” dersi konulmalıdır. Alet bilimi demek olan “teknoloji”, bilimin her türlüsünde geçerlidir.

Bilim Felsefesini Öğretmek

Felsefesiz bilim yapılamıyor. Felsefe, bilimin gittiği yolu açan dozerdir.”

Bilim felsefesi bilmeksizin bilim yapılamaz. Bilim felsefesi; bilimin ne olduğu ve nasıl yapıldığı, bilimsel düşünme ve yöntemlerini, mantıksal ya da kuramsal bilgilerini verir. Ayrıca bilim filozofu da yetiştirmemiz gerekir. Bilim felsefecisi olabilmek; hem temel alanını ve bilim alanını iyi bilmeyi hem de felsefe yapabilmeyi gerektirir. Tarih boyunca, bilim felsefecileri hem filozof hem de bilim insanıdırlar. Filozoflar, analiz ve sentez yapmaktaydılar. Fizik ve Metafizik eserlerini yazan Aristoteles, bunun örneğidir.

Tarihten beri ve bugün, bırakın çağdaş filozofları, kaç tane Aristo gibi en ilk düzeydeki filozof ve bilim felsefecimiz var? Neden yok? Neden üzerinde düşünmüyoruz?

Bilim Filozofları Üretmek

Bilim filozofları üretmemiz gerekir. Bilimin nasıl yapılması gerektiğine dair insanlık sürekli düşünmüştür. Bu amaçla bilim filozofları üretmiştir. Mesela; Francis Bacon’ın, “Novum Organum”, René Descartes’ın, “Metot Üzerine Konuşma”, Isaac Newton’un “Felsefi Akıl Yürütmenin Kuralları”, Henri Poincaré’nin “Bilim ve Hipotez” adlı eserleri, bilim felsefesinin öncü klasik metinleri sayılabilir. Michael Polanyi (1891-1976), Karl Popper (1902-1994), bilimsel kuramın özelliklerini tanımlamışlardır. Ayrıca, Gustav Hempel (1905-1997) Stephen Hawking (1942-2018) ve Philip Kitcher (1947-) Carl gibi, pek çok bilim filozofu ve bilim tarihçisi, bu konuda düşünmüştür. Bizim böyle bilim felsefecimiz var mıdır? Neden üzerinde düşünmüyoruz?

Bilimin tkandığı her dönemde, bilim felsefesi ortaya çıkmış ve yolu açmıştır. Bunda Thomas Kuhn, Imre Lakatos, Paul Feyerabend gibi bilim felsefecilerinin özgün çalışmaları rol oynamıştır. Bizim şimdi böyle bir düşünürümüz var mı, tarihte hiç oldu mu?

Saha Çalışması (Area Study)

Saha ve alan çalışması; laboratuvar, kütüphane dışında gözlem yaparak verilerin bilimsel analiz ve sentez metoduyla işlenmesi ve sonuç çıkarılmasıdır. Nasıl yapıldığı öğretilmelidir.

Vaka Çalışması (Case Study)

Vaka çalışması; bir olgu, obje ve olayın içeriklerini derinlemesine incelemek üzere araştırma yapılması ve bilgi üretilmesidir. Özellikle sosyal bilimlerde kullanılması şarttır. Örneğin, tarikat ve cemaatlere mürit olan kişilere ilişkin çeşitli sosyal bilim dalları açısından bir vaka analizi, toplumsal yapıyı anlamak için gereklidir. Nasıl yapıldığı öğretilmelidir.

Araştırma (Research) ve Arama (Search)

Research anlamında bilimsel araştırmanın nasıl yapıldığı öğretilmelidir. Şu anda Türkiye akademiyasında research değil, search yapılmaktadır. Research; henüz bilinmeyen gerçekleri ortaya koymak ve yeni sonuçlara üretmek için olgu, obje ve olayların sistematik araştırılması ve incelenmesidir. Search; bilinen olgu, obje ve olayı aramaktır.

İstatistik Ülkesi

Türkiye her alanda sadece istatistik yapabiliyor. İstatistik; var olan olgu, obje ve olayı sayı olarak ortaya koymaktır. Mesela; deprem oluyor, şu kadar bina yıkıldı, şu kadar ölü ve yaralı var, diyebiliyor. Terörde şu kadar şehit oldu, bu kadar terörist imha edildi. Her alanda rakam, skor veriliyor. İstatikçilik, akademiyamızda da egemendir. Dergilerde yayımlanan makale sayısına bakılıyor, içeriklerine değil. İstatistik, fenomen, yani görünenleri veriyor, numenleri, yani görünmeyen ama içeride var olan bilgileri veremiyor. İçerik bilgileri bulabilmek, analiz ve sentez yapma becerisi gerektiriyor. İşte bu beceri bizde yoktur. Çünkü bu beceri, sistematik düşünme işlemiyle yapılıyor ve biz bunu yapmayı bilmiyoruz. Çünkü öğretilmiyor.

Düşünürleri Okumak

Bilim insanı olmaya adım atmış yükseklisans öğrencisi, her şeyden önce, düşünme yapabilmesi için beynini kullanmasını öğrenmek zorundadır. Beynini kullanmayı öğrenmenin en etkili yolu, düşünürlerin eserlerini içselleştirerek okumaktır. Düşünürlerin ne söylediklerinden çok, nasıl düşünme yaptıklarını ve söylediklerini öğretmek amacıyla okumak gerekir. Filozofun nasıl felsefe yaptığı, öncülleri, önermeleri, onları destekleme ve gerekçelendirmeleri öğrenilir. Bunlar, felsefi düşünmeyle oluşmayı sağlar. Düşünürlerin hayatlarını da okumak yararlıdır.

Fikir ve Bilgi Üretmeyi Öğrenmek

Düşünürleri, düşünme işleminden kurtulmak için değil, düşünme işlemini yapmayı öğrenmek için okumak gerekir. Eğer düşünürleri, sadece ürettikleri hazır fikirleri almak için okunuyorsa, düşünme işleminden kaçmak için okunuyor demektir. Düşünürler, nasıl fikir ürettiklerini öğrenmek için okunursa, düşünme işlemi yapmak ve fikir üretmek öğrenilir.

Lojik Bilimin Yapılışını Öğretmek

İnsanlığın ürettiği hemen bütün bilimler, lojik bilimdir. Özellikle sosyal bilimci olacak kişiye mutlaka lojik bilimin nasıl üretildiğini öğretilmelidir. Lojik bilim; beşer akıl olan “logos” ile düşünerek yapılan bilimdir. Bu bilimlere, “soyut bilim” adı verilebilir. Çünkü bu bilimler, doğada somut olarak mevcut değillerdir. Artık pratikte kullanılan ürünler, lojik bilimin ürünleridirler. Günümüzde önce bilimi, sonra ürünü üretilmektedir. “Tekno” üretmek isteyen, önce onun bilimi olan “loji”sini üretmek zorundadır.

Teori Üretimini Öğretmek

Emekliliğinde bir akademisyenin yapması gereken iş, teori üretmek olmalıdır. Ama üretemiyor. Çünkü nasıl üreteceğini bilmiyor, bu yaştan sonra da öğrenmeyi zor görüyor. Türkiye, teori üretemiyor. Yükseklisansta teorinin nasıl üretildiği mutlaka öğretilmelidir.

AKADEMİK KARİYER DERECELERİ

İstenilmesi Gereken

Türkiye akademiyası, akademik kariyer derecelerini bilim insanı üretecek şekilde tanımlarını net olarak yapmalı ve düzenlemelidir. Bu derecelerden istenilmesi gerekenlere bakalım.

Doktora

Doktora, bir bilim dalında bilimsel eser üretmekle erişilen derecedir. Doktora yapma aşamasında, temel alanı, bilim alanı ve spesifik konu belirlenmelidir. Bunların literatürüne ve paradigmasına bütüncül olarak vakıf olması sağlanmalıdır. Doktoranın amacı, kişiye bağımsız, kendi başına analiz ve sentez uygulayarak bilimsel çalışma yapabilme ve sonuçlar üretebilme yeteneği kazandırmaktır.

Doktora çalışmasının sonuç bölümü, ana bölümlerde kullanılan malzemenin bir iki paragraflık çalakalem özeti olmamalıdır. Sonuç bölümü; kişinin analiz ve sentez yapabildiğini, çıkarım yaparak sonuçlar çıkarabildiğini gösterdiği sayfalarca olmalıdır. Yani kişinin kendi zihinsel kapasitesini ve becerisini ortaya koyduğu bölümdür.

Doçentlik

Doçentlik aşaması, kişinin kendi bilim alanına daha geniş kapsamlı vakıf olduğu ve o alanla ilgili teori ortaya koyabildiği aşamadır. İstenilen 100 puanı sağlamak şart koşulabilir. Ama doçentlik için mutlaka, başvurduğu bilim alanı içerisinde kendi spesifik konuyla ilgili kuram içeren bir kitap sunmalıdır. Kuram nedir ve nasıl yapılır öğrenilmelidir.

Profesörlük

Profesör, kendisinin özgün savunacağı (profess) bir bilimsel icadı olandır. Şimdi, yükseklisans öğrencisinin mezuniyeti için istenilen makale ile profesörlükte istenilen makale düzeyi aynıdır, farklı istenmiyor. Profesörlük için, alan ve vaka çalışması ve bu çalışma sonucunda kendi düşünme ürünü bir teori üretmesi istenilmelidir.

Teori üretimi istenilmesi; intihali, başkasına paralı ya da parasız tez yaptırmayı önler.

Şimdi, profesör olduktan sonra yapacak işi kalmadığından, profesörlerin canı sıkılıyor; bürokrasiye, politikaya atılmaya çalışıyor. Bunu yapamayanlar, merdiven altı medyalarda, kendi alanları dışında bambaşka popüler konularda arzı endam ediyorlar. Büyük israf! Profesörlerden her beş yılda bir alanlarında yeni teori üretmeleri istenilmelidir.

Semantik Okuma Yapmak

Akademisyenlerdeki bir eksiklik, kendi bilim alanı ile ilgili semantik bilgi yokluğudur. Semantik; anlam bilimi demektir. Mesela; fizik profesörü, fizik çalışmaları yapıyor, ama fiziğin semantik anlamını pek bilmiyor. Bu durumu, bütün bilim alanlarına genelleştirmek mümkündür. Elbette istisna kişiler vardır. Akademisyen, bilim alanı ile ilgili sürekli semantik okuma yapmalıdır. Çünkü bilgiler sürekli yenilenmektedir.

Bugün Türkiye akademiyasında semantik değil, “samantik okuma” yapılıyor. Saman; ekinlerin özleri alındıktan sonra kalan, hayvanlara yedirilen saplardır. Biz de akademiyamızda, insanlık akademiyasının icat edip kullandığı ve bilim çöplüğüne attığı bilimsel saman bilgileri yem olarak kullanıyoruz.

Şimdiki Akademik Eserler

Şimdiki akademik eserlerimiz, bilimsellik vasfından yoksundur. Genellikle, bir konuyu öğrenmek için, o konunun mucit bilim insanlarının ürünleri kes yapıştır şeklinde derleniyor bir araya getiriliyor. Konu özümsenmediği için kes yapıştır da gerçekleşmiyor. Çünkü birbirine yedirilmiyor. “Yamalı bohça” gibi oluyor. Halbuki başkasından alınan malzemenin analizle özü çıkarılıp alınıp sentezlenip yeni fikir üretip, diğeri posa olarak atılmalıdır.

Sindirim sistemine bakalım; vücuda giren malzemenin yüzde biri analiz ve sentezle vitamin yapılıyor ve damarlar yoluyla kana veriliyor, doksan dokuzu posa diye atılıyor.

Eserlerin Sonuç Bölümleri

Bilimsel diye nitelenen makale ve kitapların sonuç bölümleri çok önemlidir. Kişinin akademik zihinsel kabiliyetini ortaya koyan bölümdür. Şimdiki eserlerde ortaya kişinin kendisinin hiçbir çıkarımı konamıyor. Ana bölümlerde kullanılan başkalarının ürünü malzemenin bir iki paragraf çalakalem özeti veriliyor. Şimdi, arşivlerden tarihi evrakı, vesikaları sadece tercüme edip alanına bir katkısı olan hiç çıkarım yapmaksızın yazılan bir eser akademik sayılır mı?

Türkiye, Neden Şöyle Teorik Biliminsanları Üretemiyor?

Darwin (1809-1882) “Evrim Teorisi”, Mendel (1822-1884) “Kalıtım Teorisi” gibi orijinal teoriler üretmişlerdir. Darwin’in orijinal teorisi, modern biyolojinin temelini oluşturmada ve gelişmesini sağlamada “mantıksal açıklama” sunmaktadır. Bilim yapma metodunu ortaya koyan filozof R. Dekart (1596-1650), tümevarım metodunu ortaya atan Francis Bacon, onu geliştiren İ. Newton (1643-1727), “olgu” kavramını icat eden William Whewell, John Herschel, J. Stuart Mill, sosyolojinin kurucusu Auguste Comte, A. Turing (1912-1954), A. Einstein (1879-1955) gibi teorik bilim düşünürü neden üretemiyoruz? Matematikçilerimiz neden yazılım icat edemiyorlar? İcat edilmiş yazılımların skolastik öğretimlerini yapıyorlar.

Sistematik soyut düşünme yapamayan kişi, biliminsanı olamıyor ve bilim yapamıyor.

FELSEFE ÜNİVERSİTESİ KURMAK

Bilim Düşünürleri Üretmek İçin

Bilimi bilim düşünürleri üretir. Bilim düşünürlüğü alanında, insanlığın günümüzde ulaştığı düşünme düzeyi ile aramızdaki uzun mesafeyi kısaltmanın tek yolu, “felsefe üniversitesi” kurmaktır. Bu üniversite, Türkiye ile birlikte Türk ve İslam dünyasının bundan sonra varlığını sürdürme umudu olacaktır. Hatta insanlığın düşünme merkezlerine de katkı verecektir. Çünkü oralarda yorulma ve bıkkınlık mevcuttur. Bu nedenle, yeni insan kaynağına ihtiyaç vardır. Bu ihtiyacı, Türkiye karşılayabilir. Burada nasıl bir eğitimin verilmesi gerektiğine bakalım.

Postgraduate Education

Lisansüstü Eğitim

Felsefe üniversitesi, lisans değil, lisansüstü eğitim verecektir. Lisansüstü eğitim (postgraduate education); lisans derecesinin üzerinde eğitim demektir. Genellikle, bir disiplinin belirli bir alanında daha kapsamlı bilgi edinmek, yeni bilgi alanları geliştirmek için yapılır. Postgraduate study; teorisyen bilim insanı yetiştirmek içindir. Özgün bilim insanı; yaratıcı sistematik düşünmeyi bilip bilimsel bilgi üretendir.

Felsefe üniversitesi, ilk etapta her üniversitenin bilim dallarının felsefecisini yetiştirecektir. 200 civarında üniversitemizin her birinin 50 civarında bölümü vardır. Her bir bölüme bir felsefeci verildiğinde ortalama on bin civarında felsefeciye ihtiyaç vardır. Bunlar hemen kadrolara atanacaklardır. Önce o bölümün akademisyenlerine bu felsefeyi öğreteceklerdir.

Bilimle ilgili felsefe; “genel bilim felsefesi” ve “özel bilimlerin felsefeleri” olmak üzere iki dala ayrılabilir. Genel bilim felsefesi; “bilimsel yönteme” ve “bilimsel açıklama” yapmaya dair konuları içerir. Bu felsefeyi bilmeyen kişi, alanıyla ilgili kuram üretemez. İyi bir bilimsel açıklamanın özelliklerini belirler. “Özel bilim felsefesi” her bilim dalının felsefesidir.

Türkiye’nin kuracağı felsefe üniversitesinde bu iki felsefe türü öğretilecektir. Böylece her bilim dalının teorik bilim insanları ve filozofları yetiştirilecektir. Mesela; Fizik felsefesi bilmeyen kişiden fizik icatları beklenemez. Felsefe üniversitesi, şu üç fakülteden oluşmalıdır; Fen Bilimleri Felsefeleri, Sosyal Bilimler felsefeleri ve Teoloji Felsefeleri.

Teoloji Felsefeleri Fakültesi

Dinsel toplumları ancak çağdaş akılcı ve bilimsel düşünmeyi yakalamış teologlarla çağdaşlaştırmak mümkündür. O nedenle bu tür teologları yetiştirmek için, “felsefe üniversitesi” bünyesinde “teoloji fakültesi” gereklidir. Teoloji fakültesi, kutsal metinleri ve konuları felsefi metotla ele almayı öğretecektir. Bu konular, felsefi metotla ele alınmama durumunda, algıları ne anlaşılabilir ne de çağın düşünme düzeyine göre geliştirilebilir. Geçmiş binlerce yıl önceki algılar içerisinde patinaj yapılır durulur, çağımıza gelinemez. “Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı” isteği gerçekleşemez.

Sosyal Bilimler Felsefeleri Fakültesi

Sosyal bilimler, sistematik felsefi düşünme ürünleridirler. Sosyal bilim üretebilmek için, sosyal bilimlerde felsefe yapabilmek gerekir. İşte bu fakültede bunu yapabilmek öğretilecektir.

Fen Bilimleri Felsefeleri Fakültesi

Çağımızda; fizik felsefesi, kimya felsefesi gibi bütün fen bilimlerinin felsefesi vardır. Felsefe yapılmadıkça fen bilimlerinde yeni bilgi üretmek imkansızdır. Mesela; fizik profesörüne fiziksel düşünme öğretilmedikçe o, fizik alanında icat yapamayacaktır.

Beyin Üzerinde Teorik Çalışmalara Örnek

Nöroloji profesörlerimiz, neden beyin üzerinde teorik çalışma yapamıyorlar? Beyinle ilgili bütün bilgiler, sistematik felsefi teorik düşünme yaparak üretilmişlerdir. Mesela; 20. asrın ortalarına kadar, beyin üzerinde “bu nedir” sorusunun cevabı olan “somut-betimleyici” laboratuvar çalışmaları yapılarak yeterince, betimleyici bilgi üretildi, Gerçi betimleyici çalışmalar halen sürmektedir.

Fakat 20. asrın ikinci yarısından itibaren, elde edilen somut bilgiler üzerinde, “neden” ve “nasıl” sorularının felsefe ve teorik cevabını bulmak amacıyla, “soyut-kuramsal” çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. İşte ondan sonra beyinle ilgili çok miktarda bilgi keşfedilmiştir. Bu bilgiler bilgisayar başta olmak üzere cihazlarda uygulanmıştır. Teorik soyut düşünme sayesinde, beyin için, elektron mikroskobu gibi sofistike analiz cihazları icat edildi. İcat edilen “elektron mikroskobu” ışık mikroskobu ile görüntülenemeyen daha küçük objelerin imgelenmesine, virüslerin dâhil olduğu pek çok yapı ve mikroorganizmanın görüntülenerek incelenmesine olanak sağladı.

Beyin alanında yapılan bir başka buluş, “nöroplastisite” olmuştur. Nöroplastisite; beynin yapısal veya fizyolojik (işlevsel) değişikliklere uğrama esneklik yeteneğidir. Daha önceleri, sadece çocukluk döneminde olduğu biliniyordu. Ancak 20. yüzyılın ikinci yarısında yapılan araştırmalar, yetişkinlik döneminde de değişebildiğini gösterdi. İnsan beyninin yüksek derecede plastisitesi nedeniyle, sinapslarının yapısı ve ortaya çıkan işlevleri yaşam boyunca değişir. Empati üzerine yapılan nörobilim araştırmaları; felsefe, psikoloji ve psikopatolojiyi içeren disiplinler arası çalışmayı getirdi. Böylece insanlık kendi insanını üretmeye başlamıştır.

Mühendislik, Bilim

Pratisyenlik, Teorisyenlik

Mühendislik, icat edilen ve üretilen bilimsel bilginin uygulayıcılığıdır. Mühendislik fakültelerinden bilim yapılması beklenemez. Türkiye, teknoloji fakülteleri kurmuştu, ama kapanmak durumunda kaldılar. Çünkü “teknoloji”nin “alet bilimi” olduğu bilinmeden açıldılar. Sonra da mühendislik fakülteleriyle işlev çatışmasına girdiler. Halbuki Teknoloji fakültesi, teorik alet bilimi üretir, mühendislik fakülteleri de onları uygulayan pratisyen üretir. Fakat bilim üretmek zor iş olduğu için teknoloji fakülteleri bilim üretemediler, mühendisliğe dadandılar.

İNSANIN DÜŞÜNME EVRELERİ ve BİÇİMLERİ

0-20 YAŞ

İnsan beyni, 0-20 yaşları arasında çok çeşitli düşünme evrelerinden geçmektedir. Bu evreleri ve düşünme biçimlerini; J. Piaget (1896-1980), L. Vygotsky (1896-1934) ve J. Bruner (1915-2016) başta olmak üzere, çeşitli bilim insanlarının bilimsel tespitlerinden yararlanarak sınıflandırdık. İnsan beyni, 20 yaşına kadar 5 çeşit düşünme evresi ve 20 çeşit düşünme biçiminden geçirmektedir. Şimdi bunları görelim:

Bebeklik Evresi

0-2 Yaş

Duyusal-motor (Sensori-motor Stage)

Düşünmenin Oluşumu

Otomatik düşünme

Biyolojik-animal Düşünme

İlkel Düşünme

Sensori-motor; Duyusal-motor Düşünme

Pasif Hayal

Otistik Düşünme

İlk Çocukluk Evresi

3-6 Yaş

İşlem öncesi Aşaması (Preoperational Stage)

Tek Boyutlu Somut Düşünmenin Başlangıcı

Aktif Hayal

Benmerkezci Düşünme

Sembolik Düşünme

Animistik Düşünme

Sihirli Düşünme

Sezgisel Düşünme

Eleştirel Düşünme

Sosyal Düşünme

Son Çocukluk Evresi

7-11 Yaş

Somut işlem Aşaması (Concrete Operational Stage)

Somut İşlemler Evresi

Somut Düşünme

Çok Boyutlu Somut Düşünme

Yaratıcı Düşünme

Alternatifli Düşünme

Dönüşümsel Düşünme

Ergenlik ve Erginlik Evresi

12-19 Yaş

Soyut işlem Aşaması (Formal Operational Stage)

Soyut Düşünmenin Oluşmaya Başlaması

Soyut İşlemler Evresi

Soyut Düşünme

Formel İşlemler

Yetişkinlik Evresi

20. Yaş

Soyut Ötesi Düşünme (Post Formal Operational Stage)

Felsefi Düşünme

Çok Boyutlu Somut ve Soyut Düşünme

Alternatifli Düşünme

Sistematik Düşünme

Sorgulayıcı ve eleştirel Düşünme

Kombinasyonel Düşünme

Önceki evrenin düşünme biçimlerini yapmadan sonrakileri yapılamıyor.

Bu tabloya bakarak, herkes hangi evrede bulunduğunu tespit edebilir.

SONUÇ

Bu çağda ve bundan sonra, toplum olarak var olmak istiyorsak, yeni nesil çocuklarımıza, bilgi, siyaset ve ideoloji yüklemek yerine, yukarıdaki düşünme biçimlerini öğretmeliyiz. Asıl toplumsal “beka” sorunu bu düşünmeleri yapamamaktır. Gerisi lafı güzaftır. Bu düşünme biçimlerinin yapılmasını bilmeyen kişi, profesör dahi olsa düşünme işlemini bilemeyecektir ve ondan düşünme ürünü kuram ve bilim üretmesi beklenemeyecektir. İşin acıklı tarafı, çocukluk evresi düşünme biçimlerini uygulayamadan profesör olunabilmesidir.

Emeklisi, muvazzafı, genci yaşlısı, akademisyenler olarak bizler, “cahil” ve “avam” dediğimiz tabakamıza hitap edebiliyoruz. İnsanlığın kafa katmanına hitap edemiyoruz. Neden alanlarımızın tarihine geçecek bilimsel kuram üretemiyoruz? Üretemeyiz! Çünkü yukarıdaki düşünme biçimlerinin hiçbirini bilmiyor ve uygulayamıyoruz. Çünkü bize öğretilmediler. Biz de farkına varıp kişisel çaba harcayarak öğrenemedik. İnsan, kendisi yöneterek beşeri sistematik düşünme yapamıyorsa, doğal beynin sistemiyle düşünecektir.

Bilimsel tespite göre, insanın bilinci, 0-6 yaş aralığında oluşuyor ve ömür sonuna kadar hayatın jürisi oluyor. Kişisel çaba harcanmazsa hiç değişmiyor. Çaba harcanırsa, beynin plastisite özelliği nedeniyle değişebiliyor. Yeni ve farklı duyduğu şeyi, beynin doğal inhibisyon sistemi gereği hemen reddediyor. Bu nedenle de kişi hiç değişmiyor ve gelişmiyor. İşte bu 0-6 yaş bilinci ile profesör oluyoruz. Ondan sonra da muhafazakar olmakla telafi övünmesi yapıyor.

Bu ebeveynden hazır edinilen 0-6 yaş bilinci, en az 50 yıl öncesinin bilincidir. O da en az bir elli yıl öncesinindir. Bu bilinç, böylece binlerce yıl öncesine kadar dayanır. Sonuçta binlerce yıl önce oluşturulan bilinç, nesilden nesle akkültürasyon yoluyla bakterileşmiş durağan ve donuk su gibi devri daim eyler. Ondan sonra “muhafazakar” olmakla telafi ediyoruz. Yerinde sayarak değişmeyip muhafazakar olmak için bir şey yapmaya gerek yoktur. Ama değişmek için bir şeyler yapmak gerekir. Dolayısıyla, muhafazakarlıkla övünmek, hiçbir şey yapmamakla, yani tembellikle övünmektir. Değişmemenin değil, değişmenin muhafazakarı olmak gerekir.

Çağımızın güç unsurları: Para, onu teknoloji üretir. Teknolojiyi loji üretir. Lojiyi bilim üretir. Bilimi teorik bilim üretir. Teorik bilimi, felsefe üretir. Yani artık felsefe yoksa para da yoktur.

Hadis Raviliği

Hz. Peygamberin hadislerini nakleden kişilere “râvî” denir. Bin yıl önce, onlarca kişimiz kişisel imkanlarıyla “hadis raviliği” yapıyorduk. Bin yıl sonra, bütün devlet imkanlarıyla on binlerce akademisyenimizle “bilimsel bilgi raviliği” yapıyoruz. Neden değişme yok?

Rivayet Tefsirciliği

Bin yıl önce “rivayet tefsirciliği” yapıyorduk. Tefsir, Kuran’ın insanlar tarafından yapılan yorumlarıdır. Tefsirler genelde; rivayet tefsirleri ve dirayet tefsirleri olmak üzere ikiye ayrılırlar. Rivayet tefsiri; Kuran’ın, selef alimlerinden nakledilen eserleri, Kur’an ve peygamberin hadisleri ile açıklayan ve yorumlayan tefsirdir. Dirayet tefsiri; Kur’an’ın akıl ve mantık yoluyla yapılan tefsir türüdür. Böyle tefsir de yapamıyoruz. Fıkıh alanında da akademisyenler, arkaik fıkhın nakliyeciliğini yapabiliyorlar. Yeni fıkıh neden yapamıyorlar?

Bin yıl sonra biz de, “rivayet bilimciliği”, yani “nakliyecilik” yapabiliyoruz. Başka bilim adamlarının icadı olan bilimsel bilgileri naklediyoruz. Henüz kendi aklımızı ve mantığımızı kullanarak “dirayet bilimciliği” yapıp bilgi üretemiyoruz. Neden? Neden bin yıldır değişen bir şey yok? Neden değişmiyor? Neden nedeni üzerinde düşünmüyoruz?

Allah, bir tane “beyin verici kulesi” yapıp, “gidin, oraya kablolu, kablosuz bağlanın!” dememiştir. İsraf dememiş, her vücuda bir beyin vermiş ve herkesin yüzünü farklı yapmıştır. Herkesi, beynini kullanmakla ve her konuda kendi algısını üretmekle sorumlu tutmuştur. Beynini kullanmayıp başkasının beyni ile yaşayan kişi “keen lemyekun” yani “yok gibi”dir. Şimdi milyonlarca vücudun üzerinde aynı kafanın var olduğunu düşünün! Ne kadar korkutucu, değil mi? Milyonlarca kafanın içinin aynı olması da aynı çeşitte korkutucudur. Kafa katmanı çalışmayan insana ve topluma felsefe, “başsız” anlamında “acefale” demektedir. Yani başsız dolaşıyordur. Milyonlarca insanın başsız dolaşması ne kadar korkunç değil mi?

İnvensiyon

Hep inovasyon ve renovasyondan söz ediyoruz. Bunlar, başkalarının uygulamaya döktükleri icatlarının içerisinde uydur ve kaydırla değişik versiyonlar yapmaktır. Ama invensiyondan hiç söz etmiyoruz. İnvensyion (invention), icat ya da buluş demektir. Buluş ya da icat; daha önce olmayan bir şeyin insan üretilmesidir. İcat, sistematik ve yaratıcı düşünme ile yapılır. Türkiye, icat yapamıyor. Çünkü sistematik ve yaratıcı düşünmeyi yapamıyoruz. Bunun üzerinde neden düşünmüyoruz? İcatların nasıl yapıldıklarına dair neden bir çalışma yaptırmıyoruz?

Soru şudur:

Bütün hayatın, oturulduğu yerde sistematik düşünme icatlarıyla döndüğü bir çağda Türkiye; nereden, ne kadar ve nasıl para kazanacaktır? Bizden söylemesi; Türkiye, çağdaş düşünmeyi yapamadığı sürece bundan sonra, ekonomisini eski kafa ile hiç kimse düzeltemeyecektir, hatta geçimini sağlayamayacaktır. Eski kafa ile buraya kadar! Bizden söylemesi! Atalarımızın canlarını vererek bize bıraktıkları vatan mirasını satarak geçiniyoruz. O da bitti. Biz hiçbir şey vermiyoruz, hep almak için varız.

Yüz yıl önce Atatürk’ün, önündeki engelleri kaldırıp sağladığı düşünmedeki son fırsatı, zor iş görerek, ona karşı savaşmakla harcamanın faturasını ödüyoruz ve daha ağırını ödeyeceğiz. Asıl “beka” sorunu olan “düşünmeme” işleminin negatif sonuçları ile şimdi karşılaşıyoruz. İşler koldan kafaya geçti ve bu kafa şimdi bizde yoktur. Bu kafayı edinmek istiyorsak, “felsefe üniversitesi” kurmamız şarttır.

Sürekli değişen dünyada sabit kafa, tanrının doğal seleksiyon kanunu gereği ayıklanır.”

Artık en büyük güç, tehdit; elle üretilen para ve silah değil, korteksle üretilen bilimdir.”

Kendini gerçekleştir!”

Hiçbir şeyin kendisini gerçekleştirmesine engel olma!”

Her şey, başkasının değil, kendi tohumuyla kendisini gerçekleştirir.”

Her tohumu toprağa koy ki, kendisini gerçekleştirsin.”

Akademiyamız kendisini gerçekleştirecek şekilde yapılandırılmalıdır.”

Prof. Dr. Niyazi Kahveci

https://www.karar.com/gorusler/turkiye-neden-bilim-yapamiyor-1782614

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.