HEMODİNAMİK SİSTEMİ

HEMODİNAMİK SİSTEMİ

“Kilobit bilgisayara terabit program ve dosya yüklemek ve okutmak imkansızdır.”

 

Varlıklarını sürdürmek isteyenler, mutlaka doğal sistemleri tanımak zorundadırlar. Tanrının en gerçek sistemlerini doğadan tanımak mümkündür. Ayrıca insanlık, doğal sistemleri uygulamaktadır. İnsanlık, insanlık için sistem üretmek amacıyla doğa bilimleri çalışmaktadır. Vücutlarda hem homeostasiz hem de hemodinamik doğal ya da ilahi sistem vardır. Toplumların toplumsal yapılarda da bu iki sistem aynen mevcuttur ve ileri toplumlarca uygulanmaktadır. Zaten o nedenle ileridedirler.

 

“Türkiye’deki toplumsal çatışma, işte bu gelişmeyi yapmak ile yapamamak arasındadır.”

 

Homeostaz, vücudun mevcudun dengesini korumak demektir ve biyolojik muhafazakarlığın adıdır. Hemodinamik ise, biyolojik yenilikçilik demektir. İkisi birlikte; stabilizasyonla ileriye doğru manevralar yapmaktır.

 

Homeostaz (homeostasis), müdahaleler ya da değişen koşullar karşısında hücrenin kendi dengesini koruma çabasıdır. Bu sistemle vücutlar, dengelerini sürdürürler. Ama aynı vücutlar, varlıklarını sürdürebilmek için de sürekli değişim ve gelişim yaşarlar. Bu gelişimi de hemodinamik sistemiyle gerçekleştirirler. Hücrelerin, varlıklarını sürdürebilmeleri, içinde yaşadıkları koşullara uyumlarıyla şarttır. Uyum sağlayabilmek, “gelişme şeklinde değişim” olgusuyla gerçekleşir. Dengelerden birinde bile oluşabilecek aksama bütün dengeyi bozar. Canlı organizma, homeostaz durumunu bozan tüm etkileri, savaşarak yok etmek, yeni koşullarına uydurmak zorundadır. Müdahil dinamikler karşısında tüm hücrelerin verdikleri dengeleri koruma çabasına “savunma” adı verilir. Toplumlar da, yeniliklere karşı homeostaz tepki gösterirler. Ama varlığını sürdürmede yenilenmeyi hemodinamik sistemiyle sağlamalıdırlar.

 

Hemodinamik

“Vücuda sağlanan yenilikleri, toplumların da kendilerine sağlamaları şarttır.”

 

Hemodinamik sistemi; hücrelerin ve dokuların yaşamı için, sürekli yeni kanın üretimini ve dolaşımını sağlamaktır. Yeni kan dolaşımını bozan engeller, vücudu öldürürler. Hücrelerin ve dokuların statik yapısını sürdürebilmeleri için; dokulara ve hücrelere yeterince kan gelmeli, oksijen ve besin maddeleri iletilmeli, metabolizma ürünleri temizlenmeli ya da atılmalıdır. Bu koşullara göre; doku ve hücrelerin sürekli yeni oksijenlenmesindeki yetersizlik, yeni enerji üretimi için gereken maddelerin eksikliği, metabolizma artıklarının atılmaması gibi aksaklıklar, “nekroz”lara yol açar. Nekroz; doku ölümüdür. Bir veya daha fazla sayıda hücrenin, dokunun ya da organın geri dönüşemez şekilde hasar görmesi sonucu görülen patolojik ölümdür. Yeni fikirlere karşı çıkanlar, toplumsal nekroz yaşamaktan kurtulamazlar.

 

“Durağanlaşmanın değil, değişmenin muhafazakarı olunabilir.”

Kalbin çalışma sistemine bakalım:

Kalbin, kanı pompalaması iki yönlü çalışır; sağ kalp, kanı akciğerlere (pulmoner dolaşım), sol kalp ise tüm organlara (sistemik dolaşım) pompalar. Böylece yeni kan bütün vücuda yayılır. Vücudun kansız kalması, bütün vücudu negatif etkileyecektir. Aynı şekilde yeni fikirler, toplumun bütün kesimlerine ve bireylerine pompalanmalıdır. Bir tek kesim dahi ondan mahrum kalırsa, bütün vücut negatif etkilerini görecektir.

 

Doğal sistem gereği, vücutta kullanılan kan bir daha aynen kullanılmıyor. Vücutta hem kullanılan kan böbreklerle sürekli temizleniyor hem de sürekli yeni kan ekleniyor. Temiz kan kirli kan ile, eski kan yeni kan ile uyum sağlayamaz. Yani kullanılan eski fikirleri bir daha aynen kullanmak ve yeni fikirler eklememek toplumsal sistemin doğasına aykırıdır. Hem eski fikirler yenilenmeli hem de topluma sürekli yeni fikirler pompalanmalıdır. Çünkü insanlık sürekli yeni fikirler üretiyor ve böylece gelişmesi devam ediyor.

 

Hemodinamik”, temel yapının değil, detayların değişimi sistemidir. Yani sabitelerin değil, detayların yenilenerek değişmesidir. Dolayısıyla detayların muhafazakarlığı yoktur. Böyle muhafazakarlığa “donukluk ve durağanlık” adı verilir ve her durağanlaşan şey, hem kendisi yok olmaya hem de sabitelerini yok etmeye mahkumdur.

 

Değişmeksizin her gün aynı kalmak, insanın doğa döneminde yaşadığı çağlar için geçerlidir. “Antroposen” denilen insan çağından itibaren, değişmeyen insan ayıklanıyor.

 

Tekfir

“Bir kişiye kafir hükmüne vermek hakarettir. Hakaret bütün ceza kanunlarında suçtur. Müslümanlar neden dinlerini suçlarla savunurlar?”

 

Beşeri beyinlerinde tanrısal hemodinamik sisteminden yoksun olanlar, hem kendilerinin hem de toplumlarının yenilik manevraları yapmalarını engellemeye çalışırlar. İşte böyle Müslümanlar, yenilenmeyi engellemede “tekfir” sistemini kullanırlar. Tekfir; başkasını kafir ilan etmektir. Yaklaşık bin yıldır, ortaçağ papalık aforoz sisteminden alınarak Müslümanlar, “tekfir” sistemini, en küçük bir yeniliği önlemek için kullanırlar. Sonra da, “dinimiz yeniliğe ve gelişmeye engel değildir,” şeklinde terane okurlar.

 

Bu tekfirciler neden başkasının diniyle ve donuyla çok ilgilenirler? Sana ne başkasının dininden ve donundan! Bu tekfirciler, psikolojik ve lojik çelişki bataklığı içerisinde yüzerler. “Hem sevap hem kebap, duble menfaat” kabilinden menfaat nedeniyle inanırlar. Menfaatleri için en küçük bahaneyle insanların dinden çıkmış olmalarını isterler. Ama yine menfaatçilikleri nedeniyle, inandıkları şeylerin boş oldukları ortaya çıkacak korkusuyla, dinsizlerin sayısının artmasından korkarlar. “Başkasını kafir ilan etmek, ortaçağda kalmış papalık sistemidir.”

 

Allah herkesi Müslüman yapmaya çalışırken, bu tekfirciler, kendileri hariç diğer Müslümanları en küçük bahane ile dinden çıkarmaya çalışırlar. Bunu, ne doğal ne insani ne de İslami gerçeklerden haberi olan cahil kafasıyla yaparlar. Dikkat edilirse; hiçbir ilahiyat hocasının, hiç kimseyi kafir ilan etmediği görülür. Neden? Neden bütün kafir ilan edenler hep cahillerdir?

“Onlar, Allah’ı hakkıyla anlayamadılar.” (Zümer, 67) ayeti, bu tipler içindir.

 

“Eğer İslam dünyası bugün acınacak halde ise, bunun tek müsebbibi, işte bin yıldır en küçük gelişmeyi yapmak isteyenleri kafir ilan edenlerdir.”

 

“İslam dinini yok edenler, gayrimüslim dış güçler değil, cahil menfaatçi Müslüman iç güçlerdir.”

 

Eğer bu doğal sistemlerin, Tanrı tarafından yaratıldığına inanılıyorsa, Tanrı’ya iman ettiği iddiasındaki insan da bu ilahi sistemleri insani hayatta uygulamak zorundadır. İşte asıl örtülü “dinsizlik” ve “kafirlik” bu sistemleri uygulamamaktır. Hatta “Sigortalı kafirlik”tir.

 

İslam Kelam İlmine göre; bir mümine kafir hükmünü veren kişinin kendisi “kafir” oluyor. İslam Fıkıh ilmine göre de; bu kişinin cenaze namazı kılınmaz. Kılınsa da geçersizdir.

 

 “İslam’da dine kişi kendi iradesiyle girer ve çıkar. Başkasını dine almak ve dinden çıkarmak yetkisini Hz. Peygamber dahi kendisinde görmemiştir.”

“İslam’da başkasını kafir ilan etmek yetkisi sadece Allah’tadır. İslam’da en büyük kafir, Allah’ın bu yetkisini kendisinde görerek Allahlığa soyunandır.”

 

“Tanrı’yı; dar akıl çapına, cahil algı kalıbına indirgeme cüretinden büyük kafirlik yoktur.”

 

Din adı altında, binlerce yıl öncesinde kalma mücadelesi vermek, ne dinin ne de onun sahibi Tanrının kabul edebileceği bir şeydir. Tanrının yarattıkları arasında, binlerce yıl aynı malzemeyi kullanarak varlığını sürdüren hiçbir varlık yoktur.

 

Başkasına hakaret eden kişi ne insan ne de mümin olmuştur. O nedenle o kişiye mümin ve insan değeri verilmemelidir. İnsan yerine konulmamalıdır. “Din, bilinenlerle değil, bilinmeyenlerle meşgul olmak için kullanılır.”

 

Zihinsel Hemodinamik

Tanrısal sistem olan hemodinamiği zihinsel kulvarda yapmayı zor görenler, beceremeyenler, zihinsel zor işten kaçanlar, tembelliği ve kolayı meşrulaştırmak için, din kamuflajı altında, yeni fikirlere karşı, cahil kafasıyla, “geleneksellik” veya “dindarlık” gibi animal savunmalara ya da “ateistlik” veya “kafirlik” gibi detayını bilmeksizin tek kelimelik animal saldırmalara sığınırlar. Bunlar, bilimsel ve teolojik olarak boş hezeyanlardır. “Tanrı, doğal sisteminin tam zıddı olan hezeyanlara pirim mi verir!”

 

Öyle kişiler, asırlarca aynı bilgileri tekrar tekrar çiğnerler. Ama onları neden kullanmazlar? Ağızda bir kere çiğnenen yiyecek bir daha çiğnenmediğini o da biliyor ve uyguluyor. Onlar da çiğnemiyor ama onu sürekli ağızla satabiliyorlar. Büyük acınası çelişki! Bu çelişkideki hastalığa, Psikolojide manyaklık ve şizofreni adı verilir.

 

Atatürk

Ne yazık ki, bin yıldır, Müslümanların entelektüel yapılarına bu manyak meczuplar musallat olmuşlardır. İşte İslam’ı ve Müslümanları, bu kendi bedenini yiyen kurtçuklardan temizlemede ilk ciddi ve kararlı teşebbüsü Atatürk yapmıştır. İşte Atatürk, bu ülkeye zihinsel hemodinamik sistemi getirmeye çalışmıştır.

 

“Atatürk’ü bir asıdır tekfir edenler, ellerine yetki geçtiğinde kafirliğin nasıl daniskasını yaptıkları somut müdellel görülmüştür.”

 

Sanal ve sahte bu tür kişiler, kendilerinin kısa vadeli kişisel dünyevi haksız yollarla ülkeyi ve toplumu yemek amacıyla yenileşmesini önleyerek toplumlarına uzun vadeli en büyük kötülüğü yapıyorlar. Asıl millet düşmanı ve haini bu tip kişiliklerdir. Toplumlarının yok olmalarına neden oluyorlar. Bu haddini bilmez din virüsleri engellenmelidir.

 

Müslüman olmanın birinci şartı, haddini bilmektir. Ayet: “Ey iman edenler!  Haddi aşmayın. Allah, haddi aşanları sevmez.” (Maide, 87) Allah, bunu, müminlere emrediyor, kafirlere değil. Allah, Kendisinin sevmediği kişiyi sevenleri de sevmez. Şimdi, kişi haddini, kendisini Allah sevsin diye aşıyor olamaz. Çünkü onu sevmeyeceğini Allah söylüyor. O halde o kişi, haddini neden aşıyordur? Ancak animal duygularla haksız kazanç elde etmek için aşıyordur.

 

Toplumu ve dini, sırtından emen asalak sülük meczupların tasallutundan kurtarmak gerekir. Bu kişilikleri reddetmek, Tanrının ve dinin gereğidir ve çok büyük sevaptır. Onların istediği gibi ne bir Tanrı ne de din vardır. Bu kişiliklerin, toplumda egemen olmaları toplumun bekası için engellenmelidir. Bu, kendi insanını sömüren iç sömürgeciliktir.“Bu, ekonomik ensestçiliktir.” Kendi insanını ve dinini hatta Tanrıyı sömüren kişilikten her türlü ensest ilişki beklenir.

 

Yenilik

Canlılar, sürekli yeni besin alıp kanlarını yenileyerek varlığını sürdürüyor. Tanrısal sistem gereği ağız, bir kere çiğnediği malzemeyi bir daha çiğnemeye tiksiniyor. İnsanlık da, eski fikirleri bir daha kullanmıyor, yeni besin olarak yeni fikirler üretiyor. O nedenle felsefeyi sürekli yaşatıyor.

 

İslam Fıkhına göre de; bir kez abdest alınan su kullanılmış (mâi müstamel) su oluyor ve onunla bir daha namaz ve gusül abdesti almak geçersizdir. Neden? Yani yenileşmeci fetvalar veren bir dinin, durağanlığa ödül vermesi imkansızdır. Yeni iş çıkmasından kaçan kişiler, dini de statik homeostaz sandıklarından dine sığınırlar. Yeni iş çıkaran hemodinamik sistemini sevmezler. Şunu bilelim ki, statikliği isteyen ve yeni iş çıkarmayan hiçbir tanrı, akım, din ve dünya yoktur. “İki günü eşit olan bizden değildir,” diyen Hadisi Şerif neden?

 

Yeni iş çıkmasından kaçan tembeller, doğadaki “hazırcı avcı toplayıcı” zihniyetiyle, başkalarının ürettikleri hazır mevcut kanı ya da kendi ülkesini ve vücudunu bir süre yiyerek geçinirler. Bu kişilerin, kendilerinin ve toplumlarının, “anemi” adı verilen kansızlığa uğramaları ve neticede ölmeleri kaçınılmazdır. Dışarıdan başkasının hazır şeylerin nakline “transfüzyon” adı verilir ve bu, sürdürülebilir değildir.

 

“En zor iş, çağdışı insan malzemesi ile çağdaş işler yapmaktır.”

 “İslam’ın en büyük şansızlığı böyle bir insan malzemesinin elinde kalmasıdır.”

 

“Donuklaşmaya ve durağanlaşmaya Tanrı’dan meşruiyet alınamaz.”

 

“Toplumsal homeostaz ile birlikte hemodinamik sistemini uygulamak,  zor bir iştir. O nedenle bu işlemi yapacak kişiler, toplumun hem mevcut dinsel ve geleneksel yapısını hem de yeni gelişmeleri özümsemiş şekilde çok iyi bilmelidirler.”

 

Yeni Fikir

Aforizma ve Üfürüzma

Bir fikrin yeni fikir olabilmesinin şartları vardır. Yeni fikir üretme işlemi, doğal sistemin uygulanmasından geçmelidir. Tanrı ürünü bütün doğal sistemlerde şu çalışma sistemi vardır; veri alımı, analiz (eleştiri, sorgulama), sentez (dönüştürme) ve ürün verme. Beyin, hatta sindirim sistemi dahi böyle çalışır.

 

Yeni fikir, bu sistemi uygulayarak sayfalarca irdelemeden sonra üretilebilir. O nedenle filozoflar, “aforizma” adı verilen veciz özdeyiş şeklindeki cümleleri, bu sistemi uygulayarak üretirler. Bunlar, yeni fikirlerdir ve o nedenle etkileyici olmaktadırlar. Yine o nedenle filozoflar, çıkarımlarını dayatmazlar, onlar zamanla etkinliklerini gerçekleştirirler.

 

Akla gelen her fikir yeni fikir değildir. Bu sistem uygulanıp sayfalarca irdeleme yapılmaksızın üretilen fikirlere, üfürme anlamında “üfürüzma” adı verilir. O nedenle topluma yeni fikirler vermek isteyenler, bir konuyu, bilimsel teknik bilgileri üzerinde sayfalarca enine boyuna ve derinlemesine felsefi perspektifle irdeleyip yeni bir ürün üretmek zorundadırlar.

 

Psikolojik Hastalık

“Yürüyüşünde ölçülü ol, sesini yükseltme! Çünkü seslerin en çirkini eşeğin anırmasıdır.”

(Lokman, 19) Ayete göre; kibir ve bağırmak birliktedir ve animaldir. Dini bağırarak sunmak, susturucusuz egzozla insanları rahatsız etmek, aynı animal kibirliği içeriyor.

 

“Size selâm verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek “Sen mümin değilsin,” demeyin!” (Nisa, 94) Kuran’a göre; bir mümini kafir ilan etmenin nedeni, dünyalık menfaattir.

 

Şimdi Allah’ın böyle emirleri varken, dini, hem bu emirlerin zıddı davranışla sunmak ve savunmak hem de aşırı dindar olduğunu iddia etmek tam bir “histrionik kişilik bozukluğu”, akıl hastalığı, ruhsal ya da mental bozukluk ve manyaklıktır. Manyaklık, çelişkili olmaktır. İki zıt uçlu duygu bozukluğu olan “bipolar bozukluk”tur. Dini konularda psikolojik hastalığın nedeni, animal-insan kalmaktır, dindar olmayıp dindarlık taslamaktır.

 

“Bir dinin en büyük şansızlığı, bu tür psikolojik hastalıkları olanların ellerine düşmesidir.”

 

Animal davranmak için hiçbir bilgiye ve terbiyeye gerek yoktur. O, bedende yerleşiktir. Ama insanca davranmak için bilgiye ve terbiyeye gerek vardır. O, bedende mevcut değildir.

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.