VÜCUT/VARLIK

VÜCUT/VARLIK

 

“Vücut ve varlık; bütün unsurların birbirleriyle uyumlu bağ kurmalarıyla oluşur.”

“Varlığı tanımak; içindeki malzemeleri ve birbirleriyle bağlarını tanımakla olur.”

“Bağ kuramayan ve kendisiyle bağ kurulamayan kişiyle birlikte olunamaz.”

 

“Filozof ve biliminsanlarının, sadece felsefe ve bilim yapma görevleri yoktur. Ülkelerinin ve dünyanın yanlışlarına da müdahale etmek sorumlulukları vardır. Tarih boyunca böyle olmuştur.” Einstein. Çünkü onlar, insanlığın kafa katmanı ve sahibidirler.

“Kimseye hiçbir şey öğretemem, sadece onların düşünmelerini sağlayabilirim.” Sokrates

 

Halen olup bitenleri ve gelecekte olabilecekleri öngörebilmek, varlığı tanımakla ve üzerinde düşünmekle olasıdır.

 

Vücudu, Varlığı Tanımak

Vücut; beden ve aynı zamanda varlık demektir. Fiziksel ve kimyasal yapılardan oluşan bir bütündür. Molekül, hücre, doku, organ, organizma, sistem ve bunların birbirleriyle bağ kurmalarından oluşur.

 

Organ

Bir vücut; farklı işlevleri olan çok sayıda organdan oluşur. Organ; alet, araç anlamındadır. Belirli görevleri yapan doku grubudur. Hiç bir organ, diğerlerinin işlevini göremez. Mesela el, kol, ağız ve ayak gibi organlar, kafa organının görevini yapamazlar. Kalp, akciğer, beyin, göz, mide, dalak, pankreas, böbrekler, karaciğer de ayrı organlardır ve her biri sadece kendi fonksiyonunu görebilir.

 

Organizma

Organizma; çok çeşitli malzemenin, organların ve sistemlerin bir araya gelerek, birbirleriyle uyumlu bağ kurarak var olan canlı varlıktır. Dünyayı geçiyoruz, artık insanın, evrenle de ilintilenmiş bir organizma olmasından söz ediliyor. Ama şimdilik, dünya ve insanlık, coğrafik ve demografik olarak tek organizma olmuştur. Bu organizmanın, varlığını sürdürebilmesi için, içerdiği bütün insan malzemesinin, birbiriyle uyumlu bağ kurması zorunludur.

 

“Çağdaş insanlık devleti, bütün insanlar arasında bağ kurulmasını sağlamalıdır.”

 

Sistem

Varlığın Gerçekleşmesi İçin Sistem Gereklidir

Vücut aynı zamanda bir oluşumdur. Oluşum; bir bütünü oluşturan öğelerin tümünün, birbirine bağlı bütünleşik yapılanmasıdır. Her oluşum, sistemle gerçekleşir. Sistem; birbiriyle ilişkili olan ve etkileşerek bir bütün oluşturan varlıkların düzenli bileşkesidir. Sistemler; bütünün genel amacına doğru, parçaların birlik halinde çalışmasını sağlayan yapılardır. Örgütlenmiş ve bölünmez bütünlerdir. Varlığın sürekliliği için, öğeler, birbirleriyle sürekli sistematik uyumlu bağ içerisinde olmalıdırlar.

 

Bağ Kurmak

“Bağ kurmak yoksa varlık da yoktur.”

 

Varlığı; ana birimler olan sayısız hücrelerin ve dokuların birbirleriyle bağ kurmaları meydana getirir. Vücudun dokularını; içindeki maddelerin hücreleriçi ve hücrelerarası bağ kurup birleşerek oluştururlar. Doku; aynı kökten gelen ve birbirleriyle sıkı bağları olan hücreler topluluğudur. Dokular, biçimsel ve işlevsel birimler olan organları oluştururlar. Şimdi, bir vücudun varlığı; onu meydana getiren sayısız organizmanın birbirleriyle ölçülü ve sayısız bağ kurmalarına bağlıdır.

 

“Küresel çapta insanlığın varlığını sürdürülebilmesi; bütün kişi ve kurumların birbirleriyle gereken sistemli ve ölçülü bağ kurmasının organize edilmesine bağlıdır.”

 

Bağ Kurmanın Çeşitleri

Doğal ve Beşeri

Bağ kurmak; genellikle doğal ve beşeri olmak üzere iki çeşittir. Doğal malzeme ile bağ kurmak doğal malzeme ile olur. Mesela toprakla bağ çıplak doğal ayakla kurulur. Ama doğal ayakla insan dönüştürmesi malzeme ile bağ kurulamaz. Mesela çıplak ayakla asfaltla bağ kurulamaz. Asfaltla ya ayakkabı ya da araba lastiği ile bağ kurulur. Şimdi de dijital cihazlarla doğal parmaklarla bağ kurulamayacaktır. Artık cihazlarda parmakla dokunmaksızın, otomasyonla bağ kurulmaya geçiliyor. İşte o nedenle yapay zeka üretiliyor. Bir ileriki aşaması yapay zihin olacaktır. İnsanlık hayatında insan ürünleri arttıkça, doğa ürünü vasıtasıyla bağ kurmak da o oranda azalmak zorundadır.

 

Huşu

“İnsanî bağ, beşeri zihinle kurulur. Onun için, düşünme yapmayı bilmek gerekir.”

 

Kişi, yaptığı işle ve kullandığı şeyle bağ kurması gerekir. Bağ kurmak bağlanmayı getirir. Bağlanmak, konsantrasyon yani huşu demektir. Huşu, bir şeyle tam oluşmaktır. Bağ kurup oluşulmaksızın yapılan işten hayır gelmez, değer üremez. Kuran, namazlarda Allah’la tam bağ kurulmasını istiyor. İşte Kuran, “huşu” kelimesiyle tam da bu bağ kurmayı söylüyor.

Kuran: “Onlar ki; namazları (salatları)nda huşu içindedirler.” (Mü’minûn 2)

 

Namazın Kuran’daki karşılığı “salat” kelimesidir. Bağ anlamındaki “sıla” kelimesi ile aynı kökten gelir ve bağ kurmak demektir. Kuran’ın terminolojisi beğenilmeyip, Zerdüştlükten alınan Farsça “namaz” kelimesinin Türkçe’de kullanılmasının tercih edilmesi de teolojik alanda ayrı bir etimolojik ve epistemolojik sorundur. Yeri gelmişken bu konudaki teknik bilgiyi kısaca verelim: Zerdüştlükte namaz; ateşin önünde secdeye kapanmak demektir. Minare de Zerdüştlükten alınmadır. Minare,  Arapça bir kelime olup, nar;ateş kelimesinden türer ve “ateş yakılan yer” demektir. Ateşe tapan (Mecusi)lar, minarelerin şerefelerinde ateş yakarlar, önünde de secdeye kapanırlardı. İşte bu işleme “namaz” demişlerdi.

 

Virüs/Düşman

Latince’den gelen vīrus kelimesi, “zehir” demektir. Artık hiçbir millet ve kişi, virus yani düşman olarak görülüp öldürülmek amacıyla üzerlerine saldırılamaz. Çünkü her bir bireyin ve milletin cevheri, insanlığın varlığı için gereklidir. Hiçbir devlet de, kendisini dünyanın antiviral ilacı olarak görüp bazılarını öldüremez. Virüsle baş edilmesi görevini, insanlık devletinin oluşturacağı “bağışıklık” sistemi görmelidir.

 

Dünyanın Sahibi Meselesi

“Süpergüç devletler, dünyanın ve insanlığın sahibi değillerdir. Sahip; felsefe ve bilimdir.”

 

Filozof ve Biliminsanları

“Filozofların amacı; var olan olgu, obje ve olayı tanımak ve tanımlamak; insanlığın hedeflerini gerçekleştirmek için var olmayan olgu, obje ve olay yaratmaktır.”

 

İnsanlık ve hayatı denen şey; filozofların beşeri akılla tasavvurundan, bilimin de bu tasavvuru uygulamaya dökmesinden başka bir şey değildir. İşte bu işlemin sonucu bütün insanlar, bir insan vücudu haline gelmiştir. Artık tek ya da bir kaç devletin küresel liderliği sona ermiştir. Devletler, dünyanın sahibi olmak amacıyla, birbirleriyle rekabet ederek birbirlerini yok etmeye çalışmaları boşunadır. Çünkü dünyaya ve hatta evrene, hiçbir devlet veya millet sahip olamaz. Onlara sadece felsefe ve bilim kimlerde ise onlar sahip olabilecektir. Bu kişiler de filozof ve biliminsanlarıdır.

Çünkü dünyaya ve evrene sadece felsefe ve bilimle sahip olunabilinir.

 

Dünya; süpergüç devletlerden ibaret değil, küresel felsefe ve bilim merkezlerinden ibarettir. Bilim merkezleri teorisyen, Devletler ise pratisyendir. Bütün pratiklerin, önce teorileri vardır. Dolayısıyla pratiklerin teorilerini kimler üretiyorsa dünyanın sahibi onlardır. Bütün insanlık bu felsefe ve bilimi kullanıyor. Artık bütün insanlar bu felsefe ve bilimin vasallarıdırlar. Suzeran olan şey, felsefe ve bilimdir.

 

“Küreselleşen dünyada artık ne tek-kutuplu ne de çok-kutuplu olunabilinir.”

 

Birleşik Beyin, Bölünmüş Beyin

Beyin, bir vücudun varlığını sürdürebilmesi için nörolojik olarak bütün loblarıyla ve korteksleriyle birleşik (unified brain) halde çalışmak zorundadır. Bölünmüş (split brain) halde çalışmaz. İnsanlığın, varlığını sürdürebilmesi, insanların tek vücut haline gelmiş olması nedeniyle, bütün insanların beyinlerinin birleşik halde çalıştırılmasına bağlıdır.

 

“En üst yönetici, ülkenin bütün insanlarıyla bağ kuran birleşik beyin gibi olmalıdır.”

 

Dijital Düşünme

Kodlama

Dijital düşünme; sayı ve rakam temelli düşünme yapmaktır. Yani fikirleri sayılara ve rakamlara dökmektir. Bundan sonra, en azından şimdilik, insanlığın düşünme biçimi, dijital düşünme olacaktır. Bu düşünme ne kadar gider, bir sonraki aşaması ne olur bilmiyoruz.

 

Dijital düşünmenin temelleri, ilk felsefeye dayanır. Pisagor (MÖ. 571-495)’un, “Her şey sayılardan meydana gelmiştir,” dediği gibi, artık insanlık her şeyi, matematik sayılarla, yani dijitlerle yazılım yaparak insan aklını metale döküp hareket anlamında can vererek üretecektir. Galileo Galilei (1564-1642), “Il Satiore” isimli eserinin girişinde “tabiatın dilinin matematik ve geometrik semboller ile yazıldığını” söylemişti. Bu geometri, şüphesiz Öklid (MÖ. 330-275) geometrisi idi. Sayılardan meydana gelmek demek; kodlardan meydana gelmiş programlanma demektir. İşte günümüzde yazılımla yapılan dijital teknoloji, tamamen kodlamaya dayalı programlama ile yapılıyor.

 

Sinyalle Hareket

Analog ve Dijital Sinyal

İnsanlık, ilk hareketi motor icat ederek üretmişti. Şimdi motor yerine, artık sinyalle hareket üretiyor. Sinyal; mesaj veren hareket demektir. İnsanlık; analog ve dijital olmak üzere genellikle iki tür sinyal veren hareket üretmiştir. Şimdiye kadar genellikle analog sinyal varken, şimdi sayısal (dijital) sinyal üretme aşamasına geçilmiştir. Analog (benzer, eş) ile sayısal arasındaki en büyük fark; analog sürekli (continuous)dir, kontrol edilemezdir. Sayısal (dijital) ise rakamlarla sınırlıdır, sürekli değil (disontinue)dir. Kontrol edilebilirdir.

 

Sinyal Açısından Ezanların Okunuş Biçimi

Sinyal açısından ezanların okunuş biçimi, çağdaş sinyal sistemi açısından da çağdışı kalmaktadır. Çünkü dijital sinyal sistemiyle değil, analog sinyal sistemiyle okunmaktadır. Kontrolsüz nefes bitene kadar uzatılıp, kıvırıp bağırarak okunuyor. Yani ses sinyalleri, başından sonuna kadar sürekli, kesintisiz ve hep aynıdır. Faklı kelimeler okunuyor ama benzer okunuyorlar. Çağımızda analogtan, dijital sinyal sistemine geçilmiştir.

 

Yazılım ve Otomasyon

“Teknoloji, yazılım ve otomasyon; insanlığın, kendi insanını yaratmasıdır.”

“İnsanlığın yarattığı teknolojik dünyasında bütün bağlar, yazılımla kurulacaktır.”

 

Yazılım; elektronik-teknolojik aygıtların birbirleriyle bağ kurmalarını sağlayarak görevlerini yaptıran otomasyon yönetici komutlardır. Aygıtların, işlerini kendi başlarına yapmalarını sağlar. Hareketi otomatik yaratır ve yönetir. Bu işlevi yaparken çevirici yazılım kullanır. Komutları kendi diline çevirir. Her şeyin bir dili vardır. Beyin de nörolojik olarak öyledir. Beyne yapılan girdiler, hemen beyne alınmazlar, “impuls” adı verilen çevirici reseptörler tarafından kendi diline çevirilerek sinyal haline getirilip alınırlar.

 

Simbiyoz (Ortak Yaşam)un Sonu

Biyolojik Aktörlerin Sonu

İnsan hayatının her alanına giren yazılımın doğurduğu otomasyon, işlerin biyolojik aktörün teknolojik aletle ortak yapması simbiyozunu sona erdiriyor. Teknolojik alet ve cihazlar, yaptıkları işlerden biyolojik robot haline gelmiş aktör insanı devre dışı bırakıyor. Artık biyolojik robot aktörlere gerek kalmıyor. İşleri teknolojik aletler tek başına yapacaktır.

 

“İnsanın, şimdi teknoloji le birlikte kullandığı simbiyoz (ortak yaşam) sona erecektir. Dil dahil, biyolojik aygıtlar, yazılımla kullanılmaz olacaktır.”

 

Biyolojik Robot

Filozoflar, 2500 yıldır, “Düşünmeyenler, düşünenlerin kölesi olurlar. Kendisinin efendisi olmak isteyen, düşünmelidir,” diye demek ki boşuna söylemiyorlarmış. İnsan-köle demek, biyolojik robot demek idi. Filozoflar geleceği biliyorlardı, çünkü onu onlar oluşturuyorlardı. İşte şimdi filozofların uyardığı o realiteyi dokunmatik olarak anladık. Ama anlamak ne fayda eder ki! İş işten geçti. Çünkü biyolojik-köleliğin/robotluğun sonu geldi. Artık köle olmak istesen de kıymeti yoktur. Olmak da isteyeceksin ama boşuna! Şimdi düşünenlerin icat ettikleri teknolojik-robot aşamasına geldik. Bundan sonra, her işi onlar yapacaklar. Bundan sonra dünya ve evren gibi her şeyin efendisi, teknolojik robotları icat edenler olacaklardır. Bundan sonra, düşünmenin kıymeti olur mu acaba?

 

Mehdi

“Mehdilik, antik tek kişici monarşist anlayışıdır. Artık, insanlığın problemleri, tek kişinin ağzıyla çözülemez.”

 

Sanal Yazılım

Düşünmeyenler, hep “mehdi” beklediler. O ise bir türlü gelmedi, gelemedi, gelemeyecek de, gelse bile onun yapabileceği hiçbir şey yok bu aşamadan sonra. Çünkü artık mehdi olabilmek için yazılımın bir ileriki aşamasını icat edebiliyor olması gerekir. Ama yazılımın bir ileriki aşamasını bilemeyecektir. Daha önceleri “mehdi” olmak kolaydı. Öyle olmasına rağmen gelemedi, şimdi gelmesi tamamen imkansızdır. Artık “mehdi” olabilmek için, dijital sinyalle hareket üretebilen yazılım mucidi olmak şarttır. Şimdi, sana “mehdi” satıp, senin de satın alıp kendini sömürterek zengin yaptığın kişilere git bakalım, karnını doyuracaklar mı? Gitsen de artık bulamazsın ki onları!

 

“Ahlak, insanlarla; din ise, Tanrı’yla bağ kurmaktır.”

 “İnsanlarla bağ kurmasını beceremeyen, Tanrı ile bağ kuramamış demektir.”

 

Türkü

Koronavirüsün Yaptığına İthafen

Yollarına Kar mı Yağdı Gelmedin

Özlem Özdil

Böylemiydi senin ile ahdımız, Yollarına kar mı yağdı gelmedin

Ömür bitti tükeniyor vaktimiz, Yollarına kar mı yağdı gelmedin

Gel ağlama gözlerini sil gayri,  Uzadıkca uzamasın yol gayri

Ayrılığa dayanamam gel gayri, Yollarına kar mı yağdı gelmedin

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.