CİNSİYET EŞİTLİĞİ

CİNSİYET EŞİTLİĞİ

“Kuran’da kadının örtünmesi, biyolojik cinsiyeti nedeniyle cinsiyetçilikten dolayı değildir. Erkeklerin, biyolojik cinsiyet rolü nedeniyle kadınları cinsel taciz etmelerini önlemek içindir.”

 

Eşitlik

Eşitlik: Bütün insan cinsiyetlerinin dünyada eşit haklara sahip olmalarıdır. Eşitlikçilik; ırk, etnisite, din, mezhep ve cinsiyet gibi özellikleri nedeniyle insanlara eşitsiz ve ayrımcı davranmamaktır. Cinsiyet eşitliği; cinsiyet temelinde ayrım yapmaksızın eşit olmaktır. Kadın ve erkek demeden insanı insan olarak görmektir.

 

İnsanlık çağımıza kadarki tarih boyunca gerek cinsiyetler arası gerekse cinsiyetler içi ayrımcılık ve eşitsizlikle yaşamıştır. Cinsiyetler arası ve cinsiyet-içi eşitliği kavramı çağımızın ürünüdür. Bu nedenle çağımızdaki anlamında ve kapsayıcılığında eşitlik kavramı, Kutsal Kitaplar dahil, daha öncesindeki eserlerde yoktur.

 

İnsanlığın bu eşitsizlikleri sonlandırıp eşitliğe ulaşmasının nedenleri konusu önemlidir. İşsel ve hukuksal eşitlikler birbirinden farklıdırlar. Fakat işsel eşitsizlik insanın biyolojik cinsiyetinden kaynaklanan güç farklılığından doğmaktadır. İnsanlık ancak çağımızda işleri, teknolojinin icadıyla birlikte her iki cinsiyetin yapabileceği duruma getirmiştir. Hukuksal eşitliğin olmaması tamamen insanlığın akıl çapının orantısından düşüklüğünden kaynaklanmaktadır. İnsanlık kadını erkekle, hür insanı köle ile eşit görememiştir. Onları çağımızın akıl çapı, onları eşit görebilie hale gelmiştir.

 

CİNSİYET

Cinsiyet; canlıların erillik ve dişilik özelliklerine verilen addır. İnsanda biyolojik (animal) ve insani-toplumsal (hümünal) olmak üzere iki cinsiyet vardır. Biyolojik cinsiyet (sex) ile toplumsal/sosyal cinsiyet (gender) farklıdır. Biyolojik cinsiyet anne karnında, toplumsal cinsiyet ise doğduktan sonra oluşur.

 

Biyolojik Cinsiyet

Biyolojik anlamda, bütün canlılarda eril (male) ve dişi (female) olmak üzere iki cinsiyet vardır. Üreme sistemleri, bu cinsiyetleri ayıran özelliktir. İnsanların bedenleri, diğer canlılar gibi doğuştan, mutlaka bu iki biyolojik cinsiyetten birine ait olur. İnsanın dişi ya da erkek olmasını X ve Y adlı cinsiyet kromozomları belirler. Kadınlarda genelde iki X kromozomu (XX), erkeklerdeyse bir X, bir Y kromozomu (XY) bulunur. Bir erilin genomu, kalıtsal yolla annesinden bir X ve babasından ise bir Y kromozomu alır.

 

Toplumsal Cinsiyet

İnsanın bir de toplumsal cinsiyeti vardır. Eril ve dişil kavramları, insan söz konusu olunca değişik adlar alırlar. İnsanlık, eril isana erkek (man), dişil insana kadın (woman) cinsiyeti adlarını verir. Kadın; dişi cinsinden, erkek; eril cinsinden insandır. Toplumsal cinsiyet kavramı, biyolojik cinsiyetten farklı olarak, bir kişinin, “sosyal” veya “psikolojik” cinsiyetini tanımlar. Bedensel özelliklere gönderme yapmaz.

 

CİNSİYET ROLLERİ

İnsanın biyolojik ve toplumsal olmak üzere iki türlü cinsiyet rolleri vardır. Biyolojik cinsiyet rolleri üremekle ilgilidir. Toplumsal cinsiyet rolleri, toplumların, kadın ve erkek cinsiyetlere yüklediği heteronormatif (kadın ve erkekten oluşan ikili cinsiyet sistemi) görevleri ve toplumdaki sorumluluklarıdır. Bu görevleri, toplumlar belirlediklerinden görevler, kültürlere göre değişiklik arz ederler. Geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri, “erkek” ve “kadın” olarak birbirinden kesin bir şekilde ayrılır ve her iki cinsiyete doğuştan verilir.

 

KURAN’DA CİNSİYET ROLLERİ

Kuran’da her hangi bir konunun bütüncül konsepti mevcut değildir. Çünkü Kuran’ın, hiçbir konuda bir konsept getirmek amacı yoktur. Genellikle geleneği izler ama bazı düzenlemeler yapar. Kuran, içinde yaşadığı toplumun geleneksel cinsiyet rollerini uygular ve aynen sürdürür. Biz, konu ile ilgili parçasal ayetlerden cinsiyet eşitliği ve rolleri konusundaki konseptini çıkarmaya çalışacağız.

 

KURAN’DA BİYOLOJİK CİNSİYET ROLLERİ

Erkeğin ve Kadının Biyolojik Cinsiyet Rolü

Şu ayete bakalım: “Kadınlara şehvet duymayı, oğulları, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüşü, salma atları, sağmal hayvanları ve ekinleri sevmek insanlara çekici kılındı. Bunlar, dünya hayatının geçici menfaatleridir. Halbuki varılacak güzel yer, Allah’ın katındadır.” Ali İmran, 14. Bu ayet, erkeklerin biyolojik cinsiyet rolü gereği olan şeylere düşkünlüğünü anlatır. Kuran, bunlara bu dünyada düşkünlüğü onaylar. Ama bunların önemsenmemesini önemser. Erkeklerden, kadınlara biyolojik ilgi göstermelerini ve eril rollerini yerine getirmelerini ister.

 

Kadının, Erkeğin Cinsel İlişki İhtiyacını Karşılayan Araç Olması

Şu ayetlere bakalım: “Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın. Allah’tan korkun, biliniz ki siz O’na kavuşacaksınız. (Yâ Muhammed!) müminleri müjdele!” Bakara, 223. “Sakinleşmeniz için size kendinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O’nun delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.” Rum, 21. “Oruç gecesinde kadınlarınızla cinsel ilişki kurmak size helâl kılındı. Kadınlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz. Allah sizin kendinize kötülük ettiğinizi bildi ve tevbenizi kabul edip sizi bağışladı. Artık (Ramazan gecelerinde) onlarla cinsel ilişki kurun ve Allah’ın sizin için takdir ettiklerini isteyin.” Bakara, 187.

 

Bu ayetler, ama özellikle “Sakinleşmeniz için” gerekçesi; kadının, erkeğin biyolojik cinsiyet rolünü uyguladığı cinsel ilişki ve erkeğin cinsel ihtiyacını karşılamak aracı olduğunu açıkça söylemektir. Ama erkeğin, kadının cinsiyet rolünü görmek aracı olduğunu açıkça söylemez.

 

“Ayrıca ayetlerde kadının çocuk yapmak gibi üreme aracı olduğundan söz edilmez.”

 

Elbise

Fakat ayetteki, “Kadınlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz,” cümlesi; kadını ve erkeği, birbirinin varlığının taşıyıcısı olan bir kaba benzetmektir.

 

“Kuran’da erkek ve kadın hem özne hem de nesnedir.”

 

Elbise ayrıca; erkeğin de, kadının biyolojik cinsiyet rolünü görmesinin aracı olduğunu, dolayısıyla erkeği de, kadının cinsel ilişkiden erkek gibi zevk alarak sakinleşmesinin sağlanmasının, erkeğin görevi olduğunu ima eder. Ayrıca erkeğin ve kadının birbirine cinsellik bağı ile bağlı olduklarını söyler. Sadece erkeğin, kadına cinsel bağlı olmadığını kadının da erkeğe cinsel bağla bağlı olduğunu söyler. Kadın ve erkeğin var olmaları birbirlerine bağlıdır. Bu var olma, biyolojik cinsiyet rolü görmek olan cinselliğe ve cinsel ilişkiye dayalıdır. Kadın ve erkek, ikisi de, biyolojik cinsiyetlerinin esiridirler. Böylelikle Kuran, geleneksel ataerkil düşünce olan sadece erkeğin, kadına cinsel ilişki nedeniyle bağlı olduğu anlayışında, kadının da erkeğe bu anlamda bağlı olduğunu söyleyerek, bir dönüşüm getirir. Bu ayetler aynı zamanda Kuran’ın, kadın ve erkekten ne kastettiğini de ortaya çıkar.

 

“Kuran; erkek ve kadının biyolojik doğalarının cinsiyet rollerini görmelerini ister.”

 

Erkek, İstediği Kadar Sayıda Kadınla Evlenebilir

Bu konu ile ilgili ayete bakalım: “Beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Adaletsizlik yapmaktan korkarsanız bir tane alın yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.” Nisa, 3.

 

Kuran, erkeğin, istediği kadar kadınla evlenebilmesine izin vermekle, heteroseksüelliği savunur. Böylece erkeğin biyolojik cinsiyetininin cinsiyet rolünün ve seksüel yönelimlerinin gereklerini yapmasını ister. Erkeğin, bir taneden fazla kadınla evlenmesi adaletsizlik değildir. Yani bir kadın, bir erkeğe denk değildir. Erkekler, istedikleri sayıda kadınla evlenebilme ayrıcalığına sahiptirler ve bu adalettir. Karıların, kocalarının çok kadınla evlenmelerine karşı çıkma hakkından söz etmiyor.

 

“Kuran, adaletin tanımını vermez.”

TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİ

Ataerkil Toplumsal Cinsiyet Rolleri

Çağımıza kadarki tarih boyunca insanlıkta genelde egemen olan toplumsal cinsiyet rolleri ataerkil idi. Ataerkillik; toplumsal yapının erkek otoritesine dayanan düzenidir. Ataerkil aile yapısında en önemli özellik; erkeğin ailenin reisi, evin geçiminden sorumlu olmasıdır. Cinsel açıdan aktifdir. Erkek, kadınlara, hemen hemen hiç bağlı değildir. Kadın; erkeğe bağlı ve onun korumasına muhtaçtır. Cinsel açıdan pasif ama çocuk doğurur.

 

KURAN’DA TOPLUMSAL CİNSİYET ROLLERİ

Evlilik

Evlilik Bir Akittir

Kuran, Bakara, 235. ayette evliliğin bir akit (‘ukdetun-nikah) olduğunu söyler. Evlenirken çift taraf vardır. Kadın mehri kabul ederse evlilik akdi oluşur. Ama boşamada sadece erkekle oluşan tek taraf söz konusudur. Erkeğin istemesi durumunda kadının boşanmayı kabul etmemesi söz konusu değildir.

 

Erkeğin, Evlenme Teklifi Yapması

Bu konu ile ilgili şu ayete bakalım: “Kadınlarla evlenme hususundaki düşüncelerinizi üstü kapalı biçimde anlatmanızda veya onu içinizde gizli tutmanızda size günah yoktur. Allah bilir ki siz onları anacaksınız. Fakat meşru sözler söylemeniz müstesna, sakın onlara gizlice buluşma sözü vermeyin. Farz olan bekleme müddeti dolmadan, nikâh kıymaya kalkışmayın. Bilin ki Allah, gönlünüzdekileri bilir. Bu sebeple Allah’tan sakının. Şunu iyi bilin ki Allah gafurdur, halîmdir.” Bakara, 235.

 

Kuran; geleneğe uyarak, kadına evlenme teklifi yapması erkeğin toplumsal cinsiyet rollerinden olmasını sürdürür. Erkeklerin, kadınlarla evlenme teklifi yapmak amacıyla bizzat görüşmelerine izin veriliyor. Fakat evlenme teklifini kullanarak erkeğin, kadını cinsel istismar etmesi önlenmeye çalışılıyor. Kadının, erkeğe evlenme teklifi yapmasından söz edilmiyor.

Mehir Vermek

Mehrin varlığı insanlık tarihi kadar eskidir. Hemen her toplumda mehir benzeri uygulamaların

varlığı bilinmektedir. Mehrin, tarihsel ve kültürel uygulamalarına bakıldığında çeşitli adlar altında aynı gayenin gerçekleşmesi için benzer uygulamalar yapılmıştır. Kuran’dan önce Arabistan’daki geleneksel toplumlarda var olan mehir, kadının satış bedeli idi. Kuran, bu geleneği sürdürmüştür. Kuran’da “mehir” kelimesi geçmez. Mehir adı verilen kavram, Kuran’da başka kelimelerle ifade edilmektedir. Mehir; Kuran’da, erkeğin, evlenirken kadına verdiği veya vermeyi taahhüt ettiği para, mal veya menfaattir. Mehir, kadının malı olur ve üzerinde dilediği tasarrufta bulunabilir.

 

Cinsel İlişkinin Satın Alınması

Mehirle ilgili bazı ayetlere bakalım: “Kadınlara mehirlerini (sadukât) gönül rızası ile verin; eğer gönül hoşluğu ile o mehirin bir kısmını size bağışlarlarsa onu da afiyetle yiyin.” Nisa, 4.

 

“Eğer bir eşi bırakıp da yerine başka bir eş almak isterseniz, onlardan birine yüklerle mal (kıntâr) vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. Siz iftira ederek ve apaçık günah işleyerek onu geri alır mısınız?” Nisa, 20.

 

“Sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı. Allah’ın size emri budur. Bunlardan başkasını, namuslu olmak ve zina etmemek üzere mallarınızla (mehir) istemeniz size helâl kılındı. Onlardan cinsel yararlanmanıza (istimta’) karşılık olarak ücretleri (ucûr)ni verin. Miktar belirlemesinden sonra (bir miktar indirim için) karşılıklı anlaşmanızda size günah yoktur. Şüphesiz Allah ilim ve hikmet sahibidir.” Nisa, 24.

 

Ayetteki “mallarınızla” kavramı; satışı ve kullanılması yasak olmayan her türlü; nakit para, ticari mal, ev, arsa, köle, cariye, at, elbise vb. diğer malları içerir. Bunlar mehir olarak verilebilir. Evlilik, kadına ödenen ücretle yapılır. Kuran, kadının satın alınması demek olan erkeğin geleneksel “mehir” ödemesi sistemini değiştirmez. Evlenmede erkek tarafından mehir adı verilen ücretle kadınla cinsel ilişki kurma satın alınır.

 

Cinsel birleşmenin gerçekleşmesi durumunda kadın mehrin tamamına hak kazanır: Ayetteki, “mallarınızla istemeniz” ve “Onlardan zevksel yararlanmanıza (istimta’) karşılık kararlaştırılmış olan ücretlerini verin,” cümlesinde görüldüğü üzere, evlilik zevk yararlanmasına dayalı bir ticari satınalımdır. Ayette faydalanmanın ne olduğu belirtilmemiş, genel olarak kullanılmıştır ama mehir, cinsel ilişki karşılığında erkeğin ödediği ücrettir. Bu durum, evliliğin, cinsel ilişkiye dayalı “ticari satınalım” olduğunu göstermektedir.

 

“Nikâhtan sonra henüz dokunmadan veya onlar için belli bir mehir tayin etmeden kadınları boşarsanız bunda size mehir zorunluğu yoktur. Bu durumda onlara bir müta (meta) verin. Zengin olan durumuna göre, fakir de durumuna göre vermelidir. Münasip bir müt’a vermek iyiler için bir borçtur.” Bakara, 236. Mehir belirlenemeden ve cinsel ilişki kurmadan boşanma olursa evlilik başlamış olmamaktadır.

 

“Kendilerine mehir tayin ederek evlendiğiniz kadınları, temas etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onların hakkıdır. Ancak kadınların vazgeçmesi veya nikâh bağı elinde bulunanın (velinin) vazgeçmesi hali müstesna, affetmeniz (mehirden vazgeçmeniz), takvâya daha uygundur. Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı görür.” Bakara, 237. Bu ayette, mehir belirlenmesi, cinsel ilişki yapılmasa da, evliliği başlatmış olmaktadır. Bu durumda mehrin yarısı kadının hakkıdır.

 

Evlilik zifaf (cinsel ilişkiye girmek)tan veya halvet-i sahiha (kadınla erkeğin bir arada yalnız kalma)dan önce kocanın fiiliyle sona ererse kadın kararlaştırılan mehrin yarısını alır. Eğer bir mehir tespit edilmemişse sadece “müta” denilen teselli hediyesi ile yetinmek zorunda kalır. Evlenme zifaftan veya halvet-i sahihadan önce kadının kusuruyla sona ererse kadın mehrin tamamını kaybeder. Kuran, erkeğin kadına mevcut mehir ödemesi geleneğini sürdürür. Fakat mehir ödemenin nedenini söylemez.

 

Ayetlerden anlaşıldığına göre; Kuran’da evlilik; meşru cinsel ilişki birlikteliğidir. Cinsel ilişki, kocanın mehir vödemesiyle meşrulaşır. Mehirin; erkeğin, kadının cinsel ilişki evliliğini satın alması olduğu ortaya çıkmaktadır.

 

Evlenilmesi Haram Olan Kadınlar

“Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kızkardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız, eşlerinizin anaları, kendileriyle birleştiğiniz eşlerinizden olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı. Eğer onlarla (nikâhlanıp da) henüz birleşmemişseniz kızlarını almanızda size bir mahzur yoktur. Kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi birden almak da size haram kılındı; ancak geçen geçmiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” Nisa, 23.

 

Akrabalık sisteminin sadece baba veya anne tarafından değil her iki taraftan oluşması Kuran’ın, ne anasoylu ne de babasoylu aksine “bilateralsoylu” sistem taraftarı olduğu görülür.

 

Erkeğin Egemenliği

“Allah’ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınlara egemen (kavvâmûn)dir.” Nisa, 34. Erkeklerin üstünlüğünün çeşidi söylenmemektedir. Fakat erkeğin, kadından biyolojik üstün olmasını ifade ettiği söylenebilir. Kuran’da ataerkillik gereği, erkek, biyolojik olarak daha güçlü olması ve kadının nafakasını sağlaması nedeniyle kadınlar üzerinde egemendir.

 

Erkeğin Üstünlüğü

“Ancak erkekler, kadınlara göre bir derece üstünlüğe sahiptirler. Allah alim, hakîmdir.” Bakara, 228. ayetindeki erkeğin üstünlüğü biyolojik üstünlüktür, insanların erkeklere verdiği statüsel üstünlük değildir. Kuran, erkeği, insanlık açısından kadından üstün görmüyor. Erkeklerin kadınlara üstünlüğü, erkeğe kadından farklı olarak toplumsal cinsiyet görevleri ve rolleri yüklemenin nedenidir, erkeğin cinsiyetinden dolayı bir ayrıcalık olarak kadına sosyal üstünlüğü nedeni değildir.

 

Koca, Karısının Geçiminden Sorumlu

Mehir ödenmesi yanında kadının geçimini sağlamak da kocanın görevidir. Kuran, kocanın, evin geçiminden sorumlu olduğunu söylemez, karısının geçiminden sorumlu olduğunu söyler. Kuran, o günkü Arap toplumunun ataerkil geleneği gereği biyolojik üstünlük ve nafakayı sağlaması nedenleriyle erkeğin geleneksel toplumsal cinsiyet rolleri olan; kadının geçiminden sorumlu olmasını sürdürür.

 

Babalık Görevi

“Emzirmeyi tamamlatmak isteyen için, anneler (vâlidât) çocuklarını iki tam yıl emzirirler. Kadınların örfe uygun olarak beslenmesi ve giyimi, kendisi için doğurulan erkek (mevludun leh) üzerine aittir. Bir insan, ancak gücü yettiğinden sorumlu tutulur. Hiçbir doğuran kadın (valide), çocuğu sebebiyle, hiçbir “kendisi için doğurulan erkek” de, çocuğu yüzünden zarara uğratılmamalıdır. Onun benzeri (nafaka temini) vâris üzerine de gerekir. Eğer karı-koca birbiriyle görüşerek ve karşılıklı anlaşarak çocuğu memeden kesmek isterlerse, ikisine de günah yoktur. Çocuklarınızı (sütanne tutup) emzirtmek istediğiniz takdirde, sütanneye vermekte olduğunuzu iyilikle teslim etmeniz şartıyla, üzerinize günah yoktur. Allah’tan korkun. Bilin ki Allah, yapmakta olduklarınızı görür.” Bakara, 233.

 

Bu ayette etimolojik olarak; anne ve baba kelimeleri kullanılmamaktadır. Anne için “doğuran kadın (vâlide)” ve “kendisi için doğurulan erkek (mevlûd leh)” kelimeleri kullanılmaktadır. Kadının annelik görevinin; çocuğu emzirmek olduğu babanın görevinin ise kadının geçimini sağlamak olduğu belirtilmektedir. Çocuğun sütanne masrafı da erkeğindir.

 

Atasoyluluk

Bakara 233. ayetteki, “kendisi için doğurulan erkek (mevlûd leh)” kelimesi, Kuran’ın, çocuğun erkeğe ait olduğunu söyleyerek soyun erkekler tarafından belirleyen atasoylu olduğunu söylemektedir. “Atasoyluluk”, soyun erkek nesline ait olması anlamına gelir.

 

Maçoluk

Kuran’da maçoluk var mıdır? Maçoluk; erkeğin toplumsal veya cinsi bakımdan kadına egemen ve bu nedenle efendilik ayrıcalıkları olmasıdır. Genelde kadınlar üzerinde erkek egemenliğini yansıtan erkeklere verilen isimdir. Bu görüşü savunan ve hayata geçiren insanlara maço denir. Aynı zamanda maçoluk, toplumsal cinsiyetin öne çıkan etmenlerinden biri olarak varlık gösterir.

 

Şu ayete maçoluk açısından bakalım: “Kaynaşmanız için size kendinizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O’nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır.” Rum, 21.

 

Kuran, erkeğin kadına egemen olmasını, ona yüklenen görevler doğurması için olduğunu söyler. Fakat ayetteki, “aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi” cümleciği, erkekliğin; erkeğe biyolojik ya da toplumsal cinsiyet ayrıcalığı olarak kadına maço davranmak için olmadığını söyler. O nedenle Kuran’da maçoluğun varlığından söz edilemez.

 

Erkeğin, Kadını Dövmesi

Kadını dövmekle ilgili ayet şöyledir: “Başkaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.” Nisa, 34.

 

Ayetteki “başkaldırma”, cinsel ilişki başkaldırması olmalıdır. Mehiri alan kadın, kocasının özellikle cinsel ilişki isteği konusunda başkaldırmaması gerekir. Kadının bu başkaldırması nedeniyle kocanın karısını dövmesini, kocanın ödediği mehir ile birlikte ele almak gerekir.

 

Kocasına İtaatkarlık Kadının Görevidir

“Salih kadınlar itaatkardırlar. Allah’ın, kendilerini korumasına karşılık gaybı (namusu) koruyucudurlar.” Nisa, 34. “Salih kadınlar itaatkardırlar” cümlesine göre kocaya itaat etmesi, ataerkil sistemde kadının geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinden biridir.

 

“Fakat eşitliğin olduğu çağımızda birine boyun eğmek tümden sonlandırılmış, yerine karşılıklı saygı esası getirilmiştir. Bu nedenle kadının, kocasına itaati sonlandırılmıştır.”

 

Adalet

Karılarına Adaleti Koca Sağlar

Konu ile ilgili ayetler şunlardır: “Adaletsizlik yapmaktan korkarsanız bir tane kadın alın yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.” Nisa, 3. “Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kadınlar arasında adaleti yerine getiremezsiniz. Öyle ise (birine) büsbütün gönül verip ötekini (kocası hem var, hem yok) askıda kalmış kadın gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir.” Nisa, 129.

 

Kocaların, karılarına karşı uygulayacağı adaletin tanımı ve çeşidi yoktur. Adalet, muadil yani eşdeğer olmak demektir. Ayetlerdeki karılar arasındaki adaletin, bu ayetlere, evlilikle ve mehirle ilgili ayetlerin ışığında bakıldığında, cinsel ilişki adaleti olduğu anlaşılmaktadır. Bu çeşit adaletin sağlanamayacağını söylemektedir. Çünkü koca, karılarının hepsine aynı cinsel ilişki duygusunu duyamaz. Ama nafakada ve diğer davranışlarda adalet sağlanabilir.

 

Ataerkillik

Erkeğe dayanan oluşumlara “ataerkil” veya “patriarkal” denir. Patriarka sözcüğü Latince patria (baba) ve Yunanca achein (hükmetmek) kelimelerinden türemiştir. Ataerkillik; erkek otoritesine dayanan bir tür toplumsal örgütlenmedir. Bu düzende erkek üstündür, soy erkekler tarafından belirlenir, egemenlik erkeklerindir. Toplumun kültürü, adetleri, dini ve mitolojisi bu erkek üstünlüğü ilkesi etrafında oluşturulur.

 

BOŞAMA

Boşama Yetkisi Erkeğin Rolüdür

“Ortaklık Modeli”

Kuran’daki boşama ayetlerinin hiçbirinin muhatabı kadın değildir, ayetlerin hepsi kocaya hitap eder. Ayrıca boşamanın şartları belirtilmemiş ve boşama her hangi bir yetkili merciye başvurmaksızın kocanın değerlendirmesine ve kararına bırakılmıştır. Erkeğin egemenliği sisteminin gereği olarak eşini boşama yetkisi kocanın erkek olma toplumsal cinsiyet rolüdür. Kadına kocasını boşama rolü verilmemiştir. Kocanın, karısını boşama yetkisine sahip olması, kocanın evlenirken ödediği mehir ile bağlantılı ele alınmalıdır. Kadını boşamak demek, cinsel ilişki karşılığı olarak evliliğin başında erkeğin toptan ödediği mehirden vaz geçmesi demektir. Bu nedenle boşama erkeğin yetkisindedir ve boşama bu mehirden vaz geçmek demektir. Karşılıklı anlaşma ile boşanmayı mümkün kılan ve kadının, kocasını boşamasıyla ilgili bir ayet yoktur. Bu boşama durumu, Kuran’daki evliliğin, çift taraflı ortaklık modeli olmadığını ortaya çıkarmaktadır.

 

Kocanın Geçimsizliği

Kocanın geçimsizliğinden dolayı boşanma yoktur. Erkeğin iyi davranması tavsiye edilir: “Eğer bir kadın, kocasının geçimsizliğinden yahut kendisinden yüz çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında onlara günah yoktur. Sulh hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi geçinir ve Allah’tan korkarsanız şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır.” Nisa, 128.

Evliliği Sürdürmek Erkeğin Görevidir

“Ey iman edenler! Kadınlara zorla vâris olmanız size helâl değildir. Apaçık bir edepsizlik yapmadıkça, onlara verdiğinizin bir kısmını ele geçirmeniz için de kadınları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah’ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.” Nisa, 19.

 

CEZA HUKUKUNDA EŞİTLİK

Zina Cezası

“Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın dininde onlara acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir gurup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.” Nur, 2.

 

“İçinizden fuhuş yapan her iki tarafa ceza verin; eğer tevbe eder, uslanırlarsa artık onlara ceza verip eziyet etmekten vazgeçin; çünkü Allah tövbeleri çok kabul eden ve çok esirgeyendir.” Nisa, 16. “Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara karşı aranızdan dört şahit getirin. Eğer şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye yahut Allah onlara bir yol açıncaya kadar evlerde hapsedin.” Nisa, 15. Erkeğe ve kadına aynı ceza verilir. Tevbe ederlerse zina cezası uygulamaya gerek yoktur.

 

“Evlerde hapsedin” hükmü, erkeğin evi ile sınırlandırılmamıştır. Bu hüküm, Kuran’ın, atasoylu ya da “patrilocal” toplum olmayı şart koşmadığını söylemektedir. Kadının, toplumdaki konumunun ataerkillik üzerine kurulu olmadığını göstermektedir. Bu durum, Kuran’ın atasoyluluk geleneksel yapıyı aşmayı istediğini gösterir.

 

EKONOMİK EŞİTLİK

Ücret Eşitliği

Kadınların da erkekler gibi, kazandıkları kendilerinindir: “Allah’ın sizi, birbirinizden üstün kıldığı şeyleri hasretle arzu etmeyin. Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri var, kadınların da kazandıklarından nasipleri var. Allah’tan lütfunu isteyin; şüphesiz Allah her şeyi bilmektedir.” Nisa, 32.

Miras

“(Erkek ve kadından) her biri için ana, baba ve akrabanın bıraktığına vârisler kıldık. Yeminlerinizin bağladığı kimselere de paylarını verin. Çünkü Allah her şeyi görmektedir.” Nisa, 33.

 

Anasoyluluk ve babasoyluluk, mirasın nasıl paylaşılacağını belirlemede önemli rol oynar.  “Patriliniyal” sistem baba soyunun hakimiyeti ve üstünlüğünü, “matriliniyal” sistem ana soyunun üstünlüğünü, bilateral sistem ise her iki tarafın eşit olarak pay almasını öngörür. Matriliniyal sistemde baba tarafının akrabaları, akraba olarak kabul edilmez. Kuran’ın, mirası paylaşmada “bilateral” sistem taraftarı olduğu görülür. Çünkü mülkün paylaşımı, erkek varislerle sınırlandırılmamıştır.

 

SİYASAL HAYATA KATILIM

Biat

Kuran’da siyasal hayata katılım biat sistemi ile gerçekleşmektedir. Cahiliyye döneminde kabileler el sıkışarak bir yöneticiye uyduklarını gösterirler ve yöneticiye uyduklarına dair antlaşmanın içeriğini yazıya dökerlerdi. Bu gelenekten yola çıkarak Kuran, bey’at kelimesini devlet başkanına itaatı bildirmek için kullanmıştır. Kişi sağ elini yöneticinin sağ elinin üzerine koymakla, bey’at gerçekleşmiş olmaktadır.

 

Bey’at kelimesi Arap dilinde satmak ve satın almak manalarında kullanılan bey’ kelimesiyle aynı kökten gelmektedir. Kuran’a göre “biat” kişinin kendisinin malını ve canını Allah’a satma sözü vermesidir: “Allah müminlerden, mallarını ve canlarını, kendilerine (verilecek) cennet karşılığında satın almıştır (bay’). Çünkü onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler, ölürler. (Bu), Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da Allah üzerine hak bir vaaddir. Allah’tan daha çok sözünü yerine getiren kim vardır! O halde O’nunla yapmış olduğunuz bu alışverişinizden dolayı sevinin. İşte bu, (gerçekten) büyük kazançtır.” Tevbe, 111.

 

Erkeğin Biatı

“Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah’a biat etmektedirler. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükâfat verecektir.” Fetih, 10.

 

Kadının Biatı

Kadınların da siyasal sözleşme yapma hakkı ve özgürlüğü vardır: “Ey Peygamber! İnanmış kadınlar, Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarını öldürmemek, elleriyle ayakları arasında bir iftira uydurup getirmemek, iyi işi işlemekte sana karşı gelmemek hususunda sana biat etmeye geldikleri zaman, biatlarını kabul et ve onlar için Allah’tan mağfiret dile. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.” Mumtehine, 12.

 

Kuran geldiği dönemde demokrasi sistemi mevut olmadığından erkeklerle kadınların seçme ve seçilme haklarına sahip olmaları söz konusu değildir. Sadece yöneticiye itaat etme sözü vermek olan “biat” sistemi vardı. Biat sisteminde erkek ve kadın eşitti. Bu durum kadın ve erkeğin sözleşme yaparak siyasal hayatın içinde yer almada siyasal hak eşitliğine sahip olduklarını göstermektedir.

 

KADININ ÖRTÜNMESİ

Kadının örtünmesi ile ilgili ayete bakalım: “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (dışarı çıktıkları zaman) dış örtülerini üstlerine almalarını söyle. Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur. Allah bağışlayandır, esirgeyendir.” Ahzab, 59.

 

Ayetteki, “kadının dış örtüsünü üzerine alması,” cümlesindeki neden, “Onların tanınması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur,” cümlesinde görüldüğü üzere kadının tamamen cinsel pragmatik nedenlerle örtünmeleri istenmektedir. Örtünme, biyolojik cinsiyeti nedeniyle cinsiyetçilikten dolayı değildir. Erkeklerin, biyolojik cinsiyet rolü nedeniyle kadınlara cinsel ilişki teklif ederek cinsel taciz etmelerini önlemede o zamanda en elverişli bir önlem olması nedeniyledir.

 

“Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunanlar (köleleri), erkeklerden, ailenin kadınına şehvet duymayan hizmetçi vb. tâbi kimseler yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki kurtuluşa eresiniz.” Nur, 31.

 

“Kadının, kadın olmasından dolayı örtünmesi gerektiği düşüncesi, cinsiyetçiliktir. Kuran cinsiyetçi değildir.”

 

Kuran’da başörtüsü ile ilgili tek ayet yukarıdaki Nur 31. ayetindeki “Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler,” cümlesidir. Kuran, zaten kadınlar tarafından geleneksel olarak kullanılan başörtüsüne bir biçim getirmektedir. Kuran, evlenilmeyen akraba ve cinsel ilişkiden anlamayan erkeklere kadınlık zinetlerinin gösterilebileceğini söylemektedir. Biyolojik cinsiyet nedeniyle örtünme istenseydi, hiçbir erkeğe kadın zinetleri gösterilmezdi.

 

“Yahudilik ve Hristiyanlık, biyolojik cinsiyetleri nedeniyle kadınların örtünmelerini ister. Kuran, bu müesses dinsel örtünme geleneğini kaldırmak istemektedir.”

CİNSİYET-İÇİ EŞİTSİZLİK

Kölelik

Cinsiyet içi eşitsizlik kadın-kadın, erkek-erkek eşitsizliğidir. Bu eşitsizlik, kölelik sistemiyle olmuştur. Kölelik; aynı cinsler arasındaki eşitsizliktir. Biyolojik ve toplumsal cinsiyet rolü meselesi değil, tamamen bir sosyal ve hukuki statü meselesidir. Kölelik; bir insanın başka birinin yani efendinin malı ve mülkü olmasıdır. Kadın kölelere cariye denir. Cariye; özgür olmayan, alınıp satılabilen, her konuda efendisinin isteklerine bağlı bulunan genç kadındır. Cariye ile evlenmeksizin cinsel ilişkiye girmek serbesttir.

 

KURAN’DA CİNSİYET İÇİ EŞİTSİZLİK

Erkek-Erkeğe Eşitsizlik

Kuran geldiğinde Arap Yarımadası’nda mevcut erkek-erkeğe eşitsizlik sistemi olan kölelik sisteminin şeklini Kuran da sürdürür. Köleliği yasaklayıp tümden ortadan kaldırmamıştır. Bununla beraber köle edinmeyi zorlaştırmış ve kölelerin azad edilmesini teşvik etmiştir. Kölelerin hak ve hukuku ile ilgili birçok hususu kesin hükümlere bağlamıştır.

 

Kuran’ın Köleliği Kaldırması

“Yanlışlıkla olması dışında bir müminin bir mümini öldürmeye hakkı olamaz. Yanlışlıkla bir mümini öldüren kimsenin, mümin bir köle azat etmesi ve ölenin ailesine teslim edilecek bir diyet vermesi gereklidir. Meğerki ölünün ailesi o diyeti bağışlamış ola. Eğer öldürülen mümin olduğu halde, size düşman olan bir toplumdan ise mümin bir köle azat etmek lâzımdır. Eğer kendileriyle aranızda antlaşma bulunan bir toplumdan ise ailesine teslim edilecek bir diyet ve bir mümin köleyi azat etmek gerekir. Bunları bulamayan kimsenin, Allah tarafından tevbesinin kabulü için iki ay peşpeşe oruç tutması lâzımdır. Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.” Nisa, 92. Kuran, mümin kölelerin azat edilmesini söyler. Bütün kölelerin azat edilmesini söylemez.

 

Hür Kadın-Köle Kadın Eşitsizliği

Araplarda yaygın olan cariyelik sistemi Kuran’da da devam ettirilmiştir. Kuran, aynı biyolojik cinsten olan kadınları hür ve cariye olarak ayırır. Ancak Kur’an, cariyelerin hak ve hukuku ile ilgili bazı düzenlemeler getirmiştir.

 

Cariye ile ilgili şu ayetlere bakalım: “İçinizden, imanlı hür kadınlarla evlenmeye gücü yetmeyen kimse, ellerinizin altında bulunan imanlı genç kızlarınız (sayılan) cariyelerinizden alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilmektedir. Hep aynı köktensiniz. Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost da tutmamaları şartı ve sahiplerinin izni ile cariyeleri nikâhlayıp alın, mehirlerini de normal miktarda verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa onlara, hür kadınların cezasının yarısını verin. Cariye ile evlenme izni, içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.” Nisa, 25. “Eğer yetimlerin haklarına riayet edememekten korkarsanız beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder alın. Adaletsizlik yapmaktan korkarsanız bir tane alın yahut da sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır.” Nisa, 3.

 

Cariyelere adaletli davranmak gerekmiyor, onlara adaletsizlik yapılabiliyor. Kuran’a göre bir Müslüman çok sayıda cariyeye, diğer bir deyişle kadın kölelere sahip olabilir. Bir erkeğin bu cariyelerle nikahsız ilişkileri helal sayılır. Cariyelere, hür kadınlara uygulanandan farklı hukuk uygulanmaktadır. Örneğin bir cariyenin fuhuş yapması halinde ceza olarak cariyeye, hür kadınlara uygulanan cezaların yarısı uygulanır. Yani elli değnek vurulur.

 

SONUÇ

Gerek cinsiyetler arası gerekse cinsiyetler-içi eşitsizlik çağımıza kadar hemen bütün toplumlarda uygulanan bir sistem idi. Dolayısıyla çağımıza kadar yazılan eserlerde, bunlara kutsal kitaplar da dahildir, bu eşitsizlik mevcuttur. Kuran’ın erkek ve kadın hakları ile ilgili sistematik ve bütüncül bir konseptini ayetlerden çıkarmak mümkün değildir. Çünkü Kuran, her hangi bir konuda bütüncül bir sistem ortaya koymamış, mevcut sistemde doğan durumlara göre hükümler getirmiştir. Ama anafikrini ve yönelimini yani görüngülerinden felsefi işlemle özünü (numen) çıkarmak mümkündür.

 

Kuran’daki kadın ve erkekle ilgili düzenlemeler gelenekseldir. Toplumsal cinsiyet rolüne göre cinsiyetleri ele alır. Cinsiyetler arasında bir “eşitlik” iddiası yoktur. Kuran, “Yurttaş ve İnsan Hakları Bildirisi” getirme amacında değildir. Fakat her iki cinsiyete eşit miktarda bazı haklar sağlamaya çalışır. Ataerkil sistem gereği erkeğin kadına üstünlüğünü kabul eder ama ataerkil toplumların özelliği olan erkeklere kadınlardan daha çok saygı göstermiyor. Kadın ve erkeği farklı görmesi, ataerkillik toplumsal sistem taraftarı olması değil, erkeğin farklı toplumsal cinsiyet rolleri yüklemesi nedeniyledir. Erkekçiliğe maskülizm ve bunu savunan kişiye “maskülist” denir. Kuran maskülist de feminist de değildir. Geleneksel evlilik sistemini sürdürür ve boşama yetkisini kocaya verir. Erkek ve kadının, biyolojik cinsiyet kimliklerini hissetmelerini ve rollerini görmelerini ister. Her cinsiyet, rolünü görmelidir. Kuran, diğer dinlerin aksine, kadının varlığını kabul eder.

 

“Kuran, cinsiyetçi değildir.”

 

Kuran, köle azat etmeyi tavsiye etmiştir ama erkekler arasında dahi kısa vadede tümden eşitlik getirmek amacında değil görünebilir. Ama köle azat edilmesini istemesinden, uzun vadede erkek-erkek eşitliği taraftarı olduğu sonucu çıkarılabilir. Erkek-erkekde olduğu gibi, kadın-erkekte de eşitliğin sağlanması Kuran’ın hedefine uygun görünmektedir.

 

DEĞİŞİM

Bugüne kadar, her kültürde, bir cinsiyet rolü var olmuştur. Bu rollerin her biri tarihsel olarak ortaya çıkmış ve sürekli değişime uğramışlardır. Kadın ve erkeğin, toplumda üstlendikleri rolleri çoğu zaman kültür tarafından belirlenmiştir ve bu nedenle de değişebilirdir. Toplumsal cinsiyet rolleri, toplumların sosyal, ekonomik ve kültürel yapısından etkilendiği için, buna uygun mekanizmalar da üretir. Bu mekanizmalar da toplumun koşullarına göre zamanla değişiklik gösterir. 19. yüzyılda ortaya çıkan kadın hareketleri, sanayi devrimi gibi politik değişiklikler ve özellikle de I. Dünya Savaşı ile II. Dünya Savaşı, kadının toplumdaki konumunun değişmesini sağlamıştır. Böylelikle, cinsiyet rolü bağlamında da çok önemli değişiklikler meydana gelmiştir. Kadının rolü, erkeklere oranla, daha çok liberalleşmiştir. Bu liberalleşme, kadınlara verilen olanakların, erkeklere göre daha fazla olmasına yol açmıştır. Sadece, üreme konusunda kadın ve erkeğin biyolojik rolleri, 20. yüzyılın ortasına kadar sorgulanmamıştır. Kölelik dahi çağımıza kadar sürmüştür. Köleliği kaldırmada ilk kanunlar İngiltere’de ve ABD’de 1807 yılında çıkarılmıştır. Daha sonra diğer Avrupa devletleri onları izlemiştir. İngiltere’den sonra Osmanlı’da kölelik, 1847’de bir fermanla yasaklanmıştır. 1926’da Milletler Cemiyeti bütün dünyada köleliği yasaklamıştır.

Kuran ve Değişim

Kuran’ın karakterini tanımak gerekir. Kuran’ın kullandığı fikir ve bilgi malzemesinin zahiri (görüngü), geldiği devrin karakteristiğindedir. Fakat Kuran’ın özü (numen) felsefi olarak kavradığında, onun, görüngünün tam tersi olsa da, çağımızın gelişmelerini meşrulaştırdığı görülür. Bu nedenle Kuran’ın görüngüleri tarihsel olabilir ama özleri ebedidir.

 

Kuran’ın metodu şudur: Mevcut geleneği sürdürür ama onu dönüştürmeye çalışır. Bunu şöyle yapar: Mevcut geleneğin içinden yumuşak bir şekilde daha iyiye doğru bir kapı aralığı üretir. Kuran’ın bu karakteri, onu, daha iyiyi üreten her çağa uyumlu yapar. Daha kötüye gitmeye müsaadesi yoktur ama daha iyiye her zaman uyumludur.

 

Kuran bir reformcudur. İnkılâp ya da reform; toplum düzenini ve yapısını daha iyi duruma getirmek için yapılan köklü değişiklik, dönüştürme ve iyileştirmelerdir. Reform; radikal ve ani olmayıp, yumuşak geçişler şeklinde olmasıyla devrimden ayrılır. Kuran, sosyal değişim ister. Reformcudur. Ancak değişimi ve reformu devrim yoluyla değil, sosyal evrim yoluyla kişiler ve toplum tarafından gerçekleştirilmesine öncülük eder.

 

Kuran, ataerkil (erkek otoritesine dayanan) yapıları sürdürür ama onları değiştirmek ister. Erkek ve kadınların geleneksel toplumsal rolleri değiştikçe Kuran’daki bu roller değişir. Kuran bu değişimleri kapsayabilecek karaktere sahiptir. Eskinin değişimini ve yeni yapıların kurulmasını ister. Elbetteki, asırlar sonra insanlığın geliştireceği değişimlerin bütün boyutlarını içermez. Nitekim Kuran, 18. asırdaki Aydınlanmanın getirdiği genel toplumsal eşitliği hedeflemiştir belki ama doğal olarak onu içermez.

 

“İslam hukukunda; mevcut hükmün sebebi (illet) değişince hüküm de değişir.”

Mecelle ve Değişim

Kuran’ın değişimci olduğunu gösteren Mecelle maddeleri:

 

MADDE 2. “Bir işden maksad ne ise hüküm ona göredir (el-umûru bi-mekâsıdihâ)”.

MADDE 39. “Zamânın değişmesiyle ahkâmın değişmesi inkâr olunamaz (lâ yünkerü’t-teğayyürü’l-ahkâmi bi’t-teğayyüri’l-ezmân)”. Zamanın değişmesiyle ahkam da değişir.

MADDE 45. “Örf ile tayin nas ile tayin gibidir. Örf değişince eski hüküm de değişir.

 

Örf; teamül, gelenek, adet ve görenek demektir. Gelenek üzerine bina edilen hükümlerin, örfün değişmesiyle değişebilir ilkesi benimsenmiştir.

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.