İSLAM’IN, YAHUDİLİK VE HRİSTİYANLIKLAŞTIRILMASI

İSLAM’IN, YAHUDİLİK VE HRİSTİYANLIKLAŞTIRILMASI

“Kuran, semitik dinlerdeki ilk protestan hareketi görülür.”

 

“Din; ezan ve sala gibi bahanelerle Allah ismini kullanarak insanlara bağırmak değildir, Allah’la bağ kurmaktır.”

 

“Sofistik düşünme: Biyolojik aklın, hümünal bilgileri, biyolojik düşünme metoduyla kullanarak yaptığı düşünmedir. O nedenle insani fikir ve bilgi ürünleri hümünal akıl ile kullanılmalıdır, biyolojik akıl tarafından kullanılmalarını önlemek gerekir.”

 

Diyanet İşleri Başkanının şu sözünü, İslam teolojisi açısından analiz edelim: “Kur’an kurslarında bir tuğlası olana cennette ev verilecek,” dedi. Hz. Muhammed’den şu hadisi nakletti: “Bir kuş yuvası kadar mescid yapan ve bu mescidlerin yolunu açan Kur’an kurslarına, Kur’an eğitim merkezlerine katkı sağlayan insanlara karşılığı cennette verilecektir.” (9 Şubat 2020) DİB Başkanı’nın beyanatları vesilesiyle İslam’ın nasıl Yahudilik ve Hristiyanlıklaştırıldığını göreceğiz.

 

Peygamberi, Tanrı’ya Eklemlemek

İslam dinini kişisel çıkarları için istismar etmek isteyen kişiler, Kuran’ı değil de Peygamberin hadislerini kullanırlar. Nitekim DİB Başkanı da iddiasına delil olarak bir ayet gösteremiyor, realite açısından ele alınınca uydurma olduğu ortaya çıkan hadisleri kullanıyor. Çıkarcılar, hep hadis kullanırlar, ayet kullanmazlar. Çünkü ayet uydurmak imkansızdır ama hadis uydurmak mümkündür. Hadis uydurma durumu, genelde Kuran’da temeli bulunmayan konularda yapılıyor. Bu durum, Kuran’da bulunmayan maddeleri uydurmak oluyor. Yani Kuran’ın koymadığı kuralları hadislerle koymaktır. Kuran’da emredilmeyen şeyle ilgili hadisler mutlaka uydurmak olmak zorundadırlar. Bu durum ise, peygamberi, Tanrı’nın önüne geçirmek ve Tanrı’ya eklemlemek oluyor. Bu durum, teolojik olarak kabul edilebilir değildir.

 

Bu konu, felsefede “peygamberi, tanrıya eklemlemek” olarak geçer. Hristiyanlık, İsa peygamberi, tanrıya eklemlemiştir hatta özdeşleştirmiştir. Bu konu, felsefi olarak halledilmedikçe, hadislerin tartışılması sorunu sürecektir. “Bilgi Felsefesi (epistemoloji)” ve Mantık disiplini açısından kısaca irdeleme yaptığımızda şu sonuç ortaya çıkıyor: Evrensel ve ebedi genel geçer kural koymak sadece Tanrı’nın yetkisindedir. O nedenle evrensel kuralları ancak Tanrı metinleri getirebilirler. Peygamberler, ayetleri dahi, kendi toplumlarının yaşadıkları zamandaki konjonktüre ve ihtiyaçlara göre yorumlarlar. Çünkü peygamberler belli bir zaman diliminde ve mekanda yaşarlar ve o dönemin belli sosyal ve zihinsel düzeydeki insanlarına hitap ederler. DİB Başkanının söylediklerinin Kuran’da dayanağı bulunmadığı ama Peygamber hadislerinde de bulunamayacağını aşağıda kısaca göreceğiz.

 

Kuran Kursu,Bet ha-Sefer

Kuran’da Kuranın metnini öğretmek amacıyla eğitim verilmesini emreden bir tane ayet yoktur. Kuran’ı öğrenmek ve öğretmekle ilgili hadisi şeriflerin de sahih olma ihtimali yoktur. Birinci neden; Peygamber döneminde Kuran kitap yapılmamıştı. Hiç kimsede Kuran kitabı yoktu. İkinci neden ise, Araplara Kuran’ı öğrenmek ve öğretmek söz konusu olamaz, çünkü Kuran onların anadilinde Arapça idi. Ancak Kuran’ın mesajını öğretmek olabilir. Dolayısıyla Kuran, emretmediği bir iş olan Kuran kursuna bağışta bulunmaya mükafat hiç vermez.

 

Kuran kursu kavramı, ilkçağ Yahudilerinden taklittir. İlkçağ Yahudilerinde çocuklara Tevrat öğretiminin yapıldığı “bet ha-sefer” adlı okullar vardır. Tevrat öğreniminin, kendilerinin günahlarına kefâret olacağı şeklinde bir inanca sahip idiler. Fakat bu Tevrat öğrenimi, dilini değil, anlamını öğrenmek içindi. Çünkü Tevrat metni İbranice idi ve bütün İbranilerin anadili idi, dolayısıyla herkes anlamını anlıyordu. O nedenle Tevratın metnini değil, mesajını her nesle öğretmek amacıyla öğrenilmesi amaçlanmıştır. Anlamını anlamaksızın Kuran’ın Arapça metnini okumak, Arap olmayan Müslümanların uydurduğu bir işlemdir.

 

Kur’an Hatmi

Aynı şekilde Kuran’ı hatmetmek ve mukabele okumak da Yahudilikten alınmıştır. Yahudiler, haham yönetiminde Tevrat’tan her hafta bir parça okuyarak 52 haftada yıllık hatim yaparlardı. Buna, “Tora’nın hatim tamamı günü (Simha Ha-Tora)” adı verilir. Fakat bu hatim, Tevrat’ın metnini okumak değil, mesajını toplumda sürekli yaşatmayı ve gereğini yapmayı sağlamak içindir. Kuran’da ve Peygamberimiz döneminde Kuran’ı hatmetmek diye bir işlem ve ona sevap verilecek diye bir ayet ve hadis yoktur.

 

Tapınak Dini

Kuran’da “mescit inşa edin” emrini içeren bir tane ayetin bulunmamasının nedeni, Yahudilik ve Hristiyanlıktaki tapınak dinine son vermek istenmesidir. Hz. Peygamber de bir tane cami inşa etmemiştir. “Peygamber mescidi” adı verilen mekan ki bu isim peygamber tarafından verilmemiş, daha sonra verilmiştir, orası, Hz. Peygamber’in evi ve idare merkezi idi. Kırk metrekare kadar idi.

 

“Beton camiler, dinin arzuladığı duyguları yok ediyor.”

 

Türkiye’nin her tarafını cami ve Mecusilerden (ateşe tapanlardan) alınan minarelerle doldurmak, İslam’a aykırıdır ve İslam’ı, Kuran’ın kaldırmak istediği tapınak dinine döndürmektir. Ayrıca insanlığın on bin yıl önce icat ettiği mabet döneminde olmak ve o dönemi, “gecikmiş eylem” şeklinde binlerce yıl sonra dozajını artırarak yaşamaktır. Kuran, camilere “Allah Evi” kavramını da kullanmaz.

 

“Mabetlere Allah Evi” demek, mekandan münezzeh olan Allah’a” mekan atfetmektir ve Onu, dört duvar arasına hapsetmektir.”

 

Camiye Yardım 

Toplu ibadeti kaldırdığı için, “Cami inşa edin” şeklinde bir tane emri bulunmayan Kuran’ın, cami inşaatına mükafat vermesi beklenemez. Bugün toplu ibadeti organize etmenin temel nedenleri, siyasal iktidarların, halkı kullanması ve camilerde namazdan sonra “camiye yardım” adı altında para toplanmasıdır. Bu paralarla bazı kişiler kral hayatı yaşamaktadır. Yaptığımız hesaplara göre Türkiye genelinde camilerde bir haftada yaklaşık 500 milyon lira (eski parayla trilyon lira), yılda ise 6 milyar lira (eski parayla katrilyon lira) para toplanmaktadır. Kayıt belgesiz ve nereye harcandığı sorgusuz paralar.

 

“Camiler, aşırı bağırarak okunan ezanlar ve selalar, dünyevi çıkar için kullanılıyor.”

 

Paraların bir kısmı Diyanet Vakfı’na gönderiliyor. Vakıf bu parayı ne yapıyor? İşte basında çıkan haber: “Diyanet İşleri Başkanına Diyanet Vakfı’nın bütçesinden 1 milyon TL’ye Mercedes S500 model makam aracı alındı. Vakıf, ayrıca genel müdürler için 14 adet Toyota marka, teşkilat için de 16 adet ticari minibüs satın aldı. Diyanet TV ve Diyanet Radyosu’nda çalışan yüzlerce personelin maaşlarını da Diyanet Vakfı karşılıyor.” (13 Aralık 2014)

 

“Din satanlar, paylarını öbür dünyaya bırakmıyor, bu dünyada almaya bakıyor. Böyle olanlar, ahırete inanıyor olabilirler mi?”

 

Basında güncel bir haber: “Diyanet İşleri Başkanı’nın eşine Diyanet’ten bir araç tahsis ediyor, üzerine bir de şoför. Olay, kurum içinde “doğru değil” çıkışıyla tartışılıyor. Bunun üzerine araç geri çekiliyor. Sonrasında Diyanet Vakfı’ndan Toyota marka bir araç getirilip, Hanım’ın kullanımına veriliyor.” (11 Şubat 2020)

 

Kabir Azabı

Eski Yahudilik’te iyi veya kötü, ölen bütün insanlar, “Şoel” adı verilen bir yere gidecekler, orada azaplı bir şekilde varlıklarını sürdürecekler, ruhları da mezarda kalacaktır. Müslümanların kabir azabı ile ilgili uydurdukları söylemler, bu edebiyattan alıntıdır.

 

“İslam, Yahudilik ve Hristiyanlığa dönüştürülmüştür.”

 

Din Anlatımı

Başkalarına din anlatımına son verilmelidir. Hele de devlet bu işi yapmamalıdır. Anlatmakla hiçbir şey öğrenilmiyor. Nitekim bin yıldır din anlatılmasına rağmen toplum, dini öğrenememiş ve bin yıldır aynı dini soruları hocalara soruyor. Çünkü anlatmak kulağa hitap ediyor. Kulakla öğrenme olmuyor. Atalarımız, “Bir kulaktan giren, öbür kulaktan çıkar,” sözünü boşuna dememiştir. Bir devlet düşünün, insanlarının bu dünyasını dert etmiyor, ahretlerini dert ediniyor. Çelişki! Neden bir devlet, insanlarının ahretlerini kazanmalarını dert eder? Devletin işine yaradığı içindir.

 

“Din anlatımı, sektör olmaktan çıkarılmalıdır. Türkiye’deki din programlarının binde biri bile hiçbir İslam ülkesinde yoktur.”

 

İnternet ve cep telefonu çağında herkes, dini bilgilere oturduğu ve olduğu yerde ulaşabiliyor. İnsanlığın internet ve cep telefonu gibi teknolojik icatları yapan akıl çapına ulaştığı bir düzeyde, hala binlerce yıl önceki ilkel akıl çapının ürünü tekniklerle dini anlatmak ve uygulamak hem antik çağda kalınmış olmak demektir hem de bu çağda sürdürülebilir değildir.

 

“Türkiye’de bugün dinin uygulanış biçimi, ilkel dinin uygulandığını göstermektedir.”

 

“İlkel dini akıl çapında olan halk katmanına sahip toplumlardan çağdaş bilimsel ve teknolojik icatlar yapan nesiller çıkmaz. Hele de bu zihniyet, üniversitelere dahi egemense!”

 

“Türkiye’de dış güçlerin desteğiyle iktidara gelmek ve devlet sayesinde sınıf atlamak sürdüğü sürece, Türkiye FETÖ gibi belalardan hiçbir zaman kurtulamaz.”

 

Din; binlerce yıl öncesindeki Mezopotamya Sümer kültürünü insanlara kimlik ve ideoloji olarak aşılamak değil, insanların önce tanrısıyla sonra da birbirleriyle insanca bağ kurmalarını sağlamak amacıyla öğretilmelidir.

 

“Tanrı ve peygamber gibi dini unsurlarla insanlık piyasasına çıkanlar, insanlık piyasasında değer bulan ürün üretemeyenlerdir.”

 

 

 

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.