ALDATILMANIN TEOLOJİK ve LOJİK TEMELİ

ALDATILMANIN TEOLOJİK ve LOJİK TEMELİ

“Vatan haini yoktur. Vatan hırsızı vardır. Kişi, hırsızlığı oranında vatan hainidir.”

 

 

Semitik Kutsal Kitaplar, çağımızdaki “birey” kavramının icadından önce geldiklerinden, geldikleri devirlerdeki geleneksel insan psikolojisini kullanırlar. Bu psikoloji ancak çağımızda değişmiştir. Yani artık “birey” olan insan için, başkası tarafından kandırılmak gerekçesi ile suçu başkasına atmak geçerli değildir.

 

Semitik İnsan Aldatılır

Semitik Kutsal Kitaplara mensup insanların sık sık, “aldatıldım, kandırıldım,” gibi söylemlerle işledikleri suçu başkalarına atmalarının teolojik temeli, bu kitapların insanın başlangıcını, “aldatılmak” yanlışı üzerinde temellendirmelerine dayanır. Fakat bu yanlış sayesinde insan, kendi yaratılma hikayesini yaratma becerisi göstermiştir.

 

Kadın ve Erkeğin Yaratılışı

Tevrat şöyle der: “RAB Tanrı Adam’a derin bir uyku verdi. Adam uyurken, RAB Tanrı onun kaburga kemiklerinden birini alıp yerini etle kapadı. Adam’dan aldığı kaburga kemiğinden bir kadın yaratarak onu Adem’e getirdi. Adem,”İşte, bu benim kemiklerimden alınmış kemik, Etimden alınmış ettir,” dedi, “Ona ‘Kadın (işşa)’ denilecek, Çünkü o Adam (İş)’dan alındı.” Yar., 2/21-3.

“Adem, karısına Havva adını verdi. Çünkü o bütün insanların anasıydı.” Yar., 3/20.

Havva ve insan (İş) sözcükleri, İbranice “yaşam” anlamına gelen aynı sözcükten türemiştir.

 

Tevrat’ın bu ayetlerine göre kadın yaratılmadan önce erkek ve kadın diye bir cinsiyet yoktu. Adam, cinsiyetsiz insanı ifade ediyor. Kadın yaratılınca insan anlamındaki Adam kavramı, erkek anlamında Adem olmuştur.

 

“Tanrı, Adam’ın kaburgasının birini alıp ondan kadını yaratıyor. Kaburganın yerine et koyuyor,” söylemiyle, erkeğin bir kaburgası ya da bir tahtası eksik olduğunu söylüyor. Her halde kadın, bu nedenden dolayı erkeği etkileyebildi. Yani bir tane kaburga, bütün bedeni etkileyebiliyor. Demek ki bir kaburgası eksik olduğundan erkek kadın tarafından etkilenebiliyor. Kadın da kaburgadan yaratıldığı için yılan tarafından etkilenebiliyor.

 

Tevrat şöyle diyor: “Bu nedenle Adem, anasını babasını bırakıp karısına bağlanacak ve ikisi tek beden olacak.” Yar., 2/24. Bu ayet, Adem’in, anasının ve babasının olduğunu söylüyor. Ayrıca erkek ve kadın birleşerek tek beden olacak. Bu ayette cinsiyetsiz insan olan “androjen” insana işaret vardır.

 

Suçu Başkasına Atmak

Adem’i Kadının, Kadını Yılanın Kandırması

Tevrat’ta; ilk kandırma, Tanrı’nın, “yasak meyveyi yeme” emrini dinlememekle insan tarafından Tanrı’ya uygulanmıştır: Tevrat şöyle der: “RAB Tanrı Adem’e, “Neredesin?” diye seslendi. Adem, “Bahçede sesini duyunca korktum. Çünkü çıplaktım, bu yüzden gizlendim” dedi. RAB Tanrı, “Çıplak olduğunu sana kim söyledi?” diye sordu, “Sana meyvesini yeme dediğim ağaçtan mı yedin?” Yar., 3/9-11.

 

Tanrı’yı kandırma suçu işleyen Adem ve Havva, kendilerinin kandırıldıkları gerekçesini sunarak suçu başkalarına atıyorlar. Adem, suçu kadına atıyor: “Adem, “Yanıma koyduğun kadın ağacın meyvesini bana verdi, ben de yedim,” diye yanıtladı.” Yar., 3/12. Kadın, suçu yılana atıyor: “RAB Tanrı kadına, “Nedir bu yaptığın?” diye sordu. Kadın, “Yılan beni kandırdı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi.” Yar., 3/13.

 

 “Aslında aldatılan kişi, aldatılan kişiyi aldatmak yolunda aldatılır.”

 

Şeytan; Suç Keçisi

Şeytan, Semitik Kutsal Kitaplar tarafından, korkak ve karaktersiz insanın işlediği suçu başkasına atma psikolojisi gereği, insan hatta Tanrı tarafından suç keçisi olarak kullanılır. Adem’in, kendisini kandırdığı gerekçesini kullanarak kendisinin işlediği suçu üzerine attığı Havva da, suçu Yılan (Şeytan)’a atıyor: “Kadın, “Yılan beni aldattı, o yüzden yedim” diye karşılık verdi.” Yar., 3/13. Semitik Kutsal Kitaplar, insanın başlangıç oluşumunu temelde şeytan adı verilen suç keçisine dayandırır.

 

Şeytanın Adem’e boyun eğmemesinin temel gerekçesi, Adem’i, kendisini yönetemeyen ve karısı tarafından yönetilen bir “kılıbık” kişi görmesidir. Şeytan Adem’le muhatap bile olmak istemedi, Havva ile muhatap oldu, onu ikna etti ve Havva da Adem’i etkiledi.

 

İbrahim’in, Firavun’u Aldatması

Kutsal Kitaplar her konuda aldatma üzerine kuruludur. Tevrat şöyle der: “Ülkedeki şiddetli kıtlık yüzünden Avram (İbrahim) geçici bir süre için Mısır’a gitti. Mısır’a yaklaştıklarında karısı Saray’a, “Güzel bir kadın olduğunu biliyorum” dedi, “Olur ki Mısırlılar seni görüp, ‘Bu onun karısı’ diyerek beni öldürür, seni sağ bırakırlar. Lütfen, ‘Onun kızkardeşiyim’ de. Öyle ki, senin sayende bana iyi davransınlar, canıma dokunmasınlar.” Avram Mısır’a girince, Mısırlılar karısının çok güzel olduğunu farkettiler. Kadını gören Firavun’un adamları, güzelliğini Firavun’a övdüler. Kadın saraya alındı. Onun hatırı için Firavun, Avram’a iyi davrandı. Avram davar, sığır, erkek ve dişi eşek, köle, cariye, deve sahibi oldu. RAB, Avram’ın karısı Saray yüzünden Firavun’la ev halkının başına korkunç felaketler getirdi. Firavun, Avram’ı çağırtarak, “Nedir bana bu yaptığın?” dedi, “Neden Saray’ın, karın olduğunu söylemedin? Niçin ‘Saray kızkardeşimdir’ diyerek onunla evlenmeme izin verdin? Al karını, git!” Firavun Avram için adamlarına buyruk verdi. Böylece Avram’la karısını sahip olduğu her şeyle birlikte gönderdiler.” Yar., 12/10-20.

 

Tanrı da Suçunu Başkasına Atıyor

Tevrat’a göre Tanrı da, yaptığı yanlışının suçunu insanın üzerine atıyor: “RAB baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep kötülükte. İnsanı yarattığına pişman oldu. Yüreği sızladı. “Yarattığım insanları, hayvanları, sürüngenleri, kuşları yeryüzünden silip atacağım,” dedi, “Çünkü onları yarattığıma pişman oldum.” Yar., 6/5-7. Bu ayetlerde Tanrının kişiselci davranarak kendisinin aldığı kararda insan tarafından pişman olacak şekilde yanlış yaparak aldandığını söylüyor.

 

KUR’AN

Şeytan; Günah Keçisi

Kuran, Şeytan’ın Adem ve Havva’yı kandıran günah keçisi olduğunu şöyle ifade eder: “Şeytan, onlar (Adem ve Havva)ın ayaklarını kaydırıp hadd (sınır)i tecavüz ettirdi ve içinde bulundukları (cennetten) onları çıkardı. Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır, dedik.” Bakara, 36. “Halbuki şeytan onları büsbütün saptırmak istiyor.” Nisa, 60. “Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi. Ve şeytan onlara: Ben gerçekten size öğüt verenlerdenim, diye yemin etti. Böylece onları hile ile aldattı. Ağacın meyvesini tattıklarında ayıp yerleri kendilerine göründü. Ve cennet yapraklarından üzerlerini örtmeye başladılar. Rableri onlara: Ben size o ağacı yasaklamadım mı ve şeytan size apaçık bir düşmandır, demedim mi? diye nidâ etti.” Araf, 20-22. Ayetlere göre, şeytan, insan üzerinde Allah’tan daha etkilidir. Çünkü Adem ve Havva, Allah’ın emrini, şeytan nedeniyle dinlemediler ve Allah’a karşı geldiler.

 

İnsan, Suçu Başkasına Atar

Genel olarak insan psikolojisi, suçunun cezasına çarptırılmak ve acı çekmekle karşılaştığında bundan kurtulmak için suçlayacak ve suçu üzerine atacak başkalarını arar. Acı çekmemek için, kendisinin değil, başkalarının cezalandırılmasını ister. Kuran, insanın bu psikolojisinin öbürdünyada da gerçekleşeceğini kullanır. Dünyada inanmayanlara, cezalarını çekecekleri ahırette suçu başkalarına atan kişiler olacaklarıyla hakaret eder: “İnanmayanlar şöyle derler: “Ey Rabbimiz! Bunu bizim önümüze kim sürdüyse cehennemde onun azabını bir kat daha arttır.” Sad, 61. “Her topluluk yoldaşına lanet eder. Nihayet hepsi orada toplandığı zaman peşlerinden gidenler, kendilerine öncülük edenler için, “Ey Rabbimiz! Şunlar bizi saptırdılar. Onlara bir kat daha ateş azabı ver,” derler. Allah derki: “Her biriniz için bir kat daha fazla azap vardır. Fakat bilmiyorsunuz. Öncekiler, sonrakilere, “Sizin bize karşı bir üstünlüğünüz yoktur. Artık kazanmış olduğunuz şeylere karşılık, azabı tadın” derler.” Araf, 38-9. Allah, suçu başkasına atmayı kabul etmez ve her failin, fiilinin cezasını çekeceğini söyler.

 

İnsan İradesi

Aşılanmış İrade

Adem ve Havva’nın suç işlemeleri, onların cennette dahi iradeye sahip olduklarını anlatır. Fakat bu iradelerini kullanma özgürlükleri yasaklanmıştır. Onlar da, özgür iradelerini Allah’ın değil, şeytanın sözünü dinleme tercihinde kullandılar. Kutsal Kitaplar, insanın iradesinin özgür kullanımını yasaklama felsefesi üzerine kuruludurlar. Bunun yerine “aşılanmış irade” sahibi olmasını isterler. Dolayısıyla insanın, kendi başına var olan bağımsız bir kendilik durumunda olmamasını isterler. Yani insanın, kendisini gerçekleştirmesini istemezler.

 

LOJİK TEMEL

Felsefeye Göre İnsan İradesi

Felsefeye göre; insan, irade sayesinde özneleşir. Bir şeyler isteyen irade olumlu ve genişleyen bir iradedir. Buna karşılık hiçbir şey istemeyen irade olumsuz, büzülen iradedir. İnsan, kendi iradesiyle işlediği suçu başkasına atmakla, kendi iradesini dolayısıyla kendisinin varlığını inkar ediyor demektir. Kendisini kendi kişiliğinin ve özünün değil, başkasının zemini olarak görmektedir. Başkasılaşmıştır, kendisi değildir. Kendi kişilik zeminini, kendisinin dışında olan başkasına atmaktadır. Yani özne, kendisinin dışındaki nesne olmaktadır. Öznenin merkezi, kendisi dışındadır. O, “merkezsiz bir özne”dir. Bu anlamıyla özne daima, sonsuza dek kaybını telafi etmeye çalışan nostaljik bir öznedir. Netice olarak, suçunu başkasına atan kişi, “Ben mevcut değilim,” diyordur. Çünkü “Eylem benimdir ama irade benim değildir,” diyor. “Eylem olarak “ben” varım ama irade olarak “ben” yokum,” diyor. İnsan; eylem değil, eylemin motoru olan iradedir. İradesi olmayıp eylemi olan varlığa robot deniyor. O artık kendi gözünü görmeyen gözdür. Gözün kendisini görmesinin tek yolu, aynaya bakmasıdır. Aynada ise onu kendisinin dışında bir biçimde görür.

 

“Eğer kendini, kendinin dışında buluyorsan, artık kendinle özdeş değilsin. Sen, gerçekten sen değilsin. Sen yoksun.”

Çağdaş Birey

Kader

Çağımız felsefesinde birey; düşünme işini kendisi gerçekleştirdiği için “ben” sahibi birey, kendi kendisinin efendisidir. Dolayısıyla irade de eylem de bireyin kendisinindir. Suçunu başkasının üzerine atamaz. Bireyin, kendi kendisini anlaması gerekir ve kendi kendisini anlaması için hiçbir engeli yoktur. Kendi eylemleri üzerinde tam özerkliğe sahiptir. Bu nedenle birey, bir mükemmelliğe sahiptir. Bireyin özerkliğini etkileyecek hiçbir şey bulunmaz. Her kişi, bir müstakil adadır; özyeterli, bağımsız ve iradesi konusunda özgürdür. Her şeyi onun egemenlik alanında yer almaktadır ve onun denetimindedir. Bütün iradelerinin ve eylemlerinin tek sorumlusu bireydir. Çünkü birey tek failli benliktir. Bu nedenle çağdaş birey kavramında, insan eylemlerinin sorumluluğunu başkasının üzerine atmak ve çok faillik olan “kader” diye bir şey yoktur. Çünkü kader, suçu başkasına atmaktır.

 

Bilinçdışılık

Aldatılmak ya da suçu başkasına atmak gibi gerekçeler, kişinin bilinçdışı bir varlık olarak davrandığını söylemektir. Kendisini yönetmediğini söylemektir. Merkezinde kendisinin yer almadığı bir dünyaya ait olduğunu söylemektir.

 

Merkezsiz Özne

Yakın zamanlara kadar, genel olarak, yalnızca erkeklerin kendi kendilerinin efendileri oldukları kabul ediliyordu. Öbür taraftan kadınların ise, uygun bir biçimde kontrol etme olanaklarının bulunmadığı tutkuların ve duyguların etkisi altında oldukları kabul ediliyordu. Yani kadınlar merkezli-özneler değil, merkezsiz-özneler durumundaydı. Bu nedenle tam birey değillerdi, buna uygun olarak da, buyurucu erkeklerin hükmüne tabi ikinci-sınıf insan idiler. İradesi Tanrının elinde olduğunu iddia eden erkek de bu kadından farklı değildir.

 

Simgesel Otomat

Merkezsiz özne, kendini belirleme gücüne sahip özerk bir varlık değildir. Bu bakımdan öznenin anlamı, öznenin içinde ya da merkezinde değildir. Onun anlamı, kişinin idare ve irade merkezi, öznenin dışına yerleştirilmiştir. Özne kendisini belirleyemez, başka kişilerin ve şeylerin tebaası ya da başkalarının ipleri tarafından oynatılan bir kukladan başka bir şey değildir. Yani Derrida’nın deyimiyle, başkasına bir “vantrilok” gibi mahkum edilmiş bir tür “Simgesel Otomat”tır.

 

Tevrat’a göre, Adem’i, Havva’nın etkilemesi demek, aslında doğal olarak iç faktörü nedeniyle kadın, erkeği yönetiyor demektir. Yani kadın, erkekten daha akıllıdır ve erkek kendisini yönetmekten acizdir. Erkek merkezsiz özne iken, kadın, merkezi kendi içinde olan merkezli öznedir. Fakat dış faktör olan Tanrı’nın emriyle erkek, kadının yöneticisi yapıldı: “RAB Tanrı kadına, “Çocuk doğururken sana çok acı çektireceğim. Ağrı çekerek doğum yapacaksın. Kocana istek duyacaksın, seni o yönetecek,” dedi.” Yar., 3/16.

 

“Kutsal Kitapların kurgusal hallerine değil, oldukları hallerine inanmak gerekir.”

 

“Bir tek dünyada milyarlarca insan vardır. Bir tek insanda milyarlarca dünya vardır.”

 

 

 

 

 

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.