TÜRKİYE’NİN AYIKLANMASI

 

 

TÜRKİYE’nin AYIKLANMASI

“Türkiye, dinselleşme görüntüsü verdiği sürece, ayıklanmak istenecektir.”

 

“Dindarlık ayrı, dinsellik ayrı bir şeydir. Bu çağda dindar olunabilir ama dinsel düşünmeye yer yoktur.”

 

Türkiye’nin Ayıklanması ve Din

İnsanların ayıklanması, nüfusun azaltılması için küresel bir projedir. Ayıklanmak istenen milletlerin başında, tarihsel insan tipi nedeniyle Türkiye milleti gelmektedir. Ayıklama amacıyla din kullanılmaktadır. Bu amaçla İslamda bulunmayan özellikle; cami, cemaat ve toplu ibadetler gibi toplumsal öğeler kullanılmaktadır. Türkiye’nin din anlayışı, İslam’ın Yahudiliğe benzetilmesiyle yapılmaktadır. Yahudilikte toplumu yaşatmak için kullanılan bu toplumsal öğeler, Türkiyeyi öldürmek için kullanılıyor. Bol sela okunmasının nedeni böylece anlaşılıyor. Cuma bahanesiyle, namazların cami dışına taşırılarak, kamusal ortak alanların toplumu daha da dinselleştirilmesi için kullanılması, bu ayıklama projesine hizmet ettiği için, buna küresel şebekelerden karşı çıkılmamaktadır.

 

Türkiye, en az iki asırdır, insanlığın sahipleri tarafından dinselleştirilmeye çalışılıyor. Yapılan bütün askeri darbeler, desteklenen bütün sivil iktidarlar, “dine özgürlük” adı altında hep bu toplumu öldürme amacına hizmet etmiştir. Sadece Atatürk hareketi, bu küresel projenin öldürme politikasına aykırı olduğundan desteklenmemiş, onun devrimi yok edilmek istenmiş ve halen de istenmektedir. Çünkü Atatürk devrimi, Türk toplumunu yaşatmaya yöneliktir. Bu dünselleştirmeyi, küresel proje olan nüfus ayıklamasıyla birlikte ele almak gerekir.

 

Türkiye, dinin en cahili olup en aşırı dinci olan topluım olarak görülür. Müslüman milletler arasında dinini bilmeyip aşırı bağlı olan başka millet yoktur. İşte küresel güçler, bu toplumun hep bu dininin hem cahili hem de tutucusu olmasından yararlanmaktadır. Din konusunda kraldan daha çok kralcıdır. Araplar da bile dine bu kadar tutuculuk yoktur.

 

Bütün çocuklar şekerle kandırılır. Türkiye de, din şekeri ile kandırılmaktadır. Bu şekerin içerisinde yok edici koronavirüs vardır.

 

“Türkiye, din vasıtasıyla ayıklanmak isteniyor. Bizden söylemesi!

“Artık fiziksel fetih yoktur, kafasal fetih vardır. Öyle ağızla hiçbir fetih yapamazsın!”

“Türkiye, ağızla iş yapmayı bırakmalı, kafa ile iş yapmaya geçmelidir.”

 

AYASOFYA’nın FETHİ

Oral-Sanal Fetih

“Diyanet; toplumumuzu, çağımızın gerçeklerinden uzak tutmaya çalışıyor.”

 

Diyanet Başkanı’nın, 29 Mayıs 2020 Cuma namazında, İstanbul’un 567. fetih yıl dönümünde, Ayasofya’da Kuran’dan Fetih Suresini Okuması

 

Fetih Suresi

Her şeyden önce Fetih Suresi, Hz. Peygambere hitap eden bir suredir. 11 Ocak 630’da Müslümanlar’ın, Kureyşliler’in elindeki Mekke’yi fethi olayı ile alakalıdır. Yirmi üç yıl fiziksel ve zihinsel emek harcamasının sonunda elde ettiği zaferi anlatır. Adını, ilk ayette geçen “feth” kökünden alır. Fetih; zafer, ele geçirme, açmak gibi anlamlarda kullanılır.

 

Fetih Suresi, Hz. Peygamber’e hitaben şöyle başlar:

“Doğrusu biz, sana apaçık bir fetih ihsân ettik. Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahını bağışlar. Sana olan nimetini tamamlar ve seni doğru yola iletir.” Fetih, 1-2.

 

Hz. Peygamber’e hitap eden bu sureyi, birilerinin, kendilerine hitap ettirmeye dönüştürerek kullanmak! Hazıra konmak! Ağızla oral-sanal fetih yapmak. Milleti böyle sanal tatminlerle avutmayalım! Hz. Peygamberin zaferlerinden, emeksizce pay gaspetmeyelim!

 

“Bu durum, kendisi fethedilenin, geçmiş fetihlerle duygusal tatmin arayışıdır.”

 

“Diyanet; gerekeni yapmaktan kaçınanları, aradıkları sanal duygu tatminini oral sağlayarak uyuşturmakla meşguldür.”

 

“Oral yapılan sanal işlerle kendimizi avutmayalım!”

 

Dini Unsurları Kullanmak

“Kişi, Müslüman olmakla, dini değerleri istediği gibi kullanmak yetkisini kimden alıyor?”

“Dini unsurları, millete işkence malzemesi olarak kullanmaya son verelim!”

“Dini unsurları, avam düzeyindeki histerik fantezilerimizi, milleti rahatsız ederek,  duygusal tatmin etmek için kullanmayalım.”

 

“Ezan okumak, bağırmak değildir. Ezanı bağırmakla özdeşleştirmek, ona yapılabilecek en büyük hakarettir!” “Huzur verici suhuletle ezan oku, sinir edici bağırma!”

Bağırmak, sözel şiddettir. Çağımızda şiddetin her türlüsü suçtur.

 

Allah şöyle emreder:

“Yürüyüşünde mütevazı ol! Sesini alçalt (bağırma)! Şüphesiz seslerin en çirkini eşeklerin sesidir!” Lokman, 19. Neden Allah’ın emri, dinlenilmiyor?

 

“Çağımızın kafa ürünleriyle varlıklarını ispat edemeyenler, el ve kolla yapılan geçmişin fetih geridöngüleriyle kendilerini avuturlar.”

 

MÜSLÜMANLAR

“İnsanlığı ileri götüren tek şey; bir sonraki aşamayı merak etmektir.”

 

Müslümanlar ama özellikle Türkiye, bir an önce çağdaş düşünme biçimine ulaşmalı, onu yapabilir ve onunla teori üretebilir hale gelmelidir. Buna ulaşamamalarını, “Bu, Batı düşünmesidir, biz Müslümanız,” gibi boş laflarla telafi etmeye çalışmasınlar. Yoksa yok olacaklardır. Bundan sonra dindar olunabilir ama geçmişin dinsel düşünmesiyle artık var olunamaz. Gerçi Müslümanlar, dinsel düşünmeyi yapamadılar, dindar da olamadılar.

 

Müslümanlar, kendilerini günümüz insanlığının bir parçası olarak görmüyorlar. Hatta bu insanlığı, düşman olarak görüyorlar. Şunu bilelim ki bu düşman gördüğün insanlık sana hem onu yok etme fırsatı vermeyecek hem de o da, düşmanı olan seni yok edecektir.

 

Ama Müslümanlar, hep düşman ilan ettikleri insanlığın icatlarıyla hayatlarını idame ettiriyorlar. O zaman bu insanlığın bu icatları ile değil, kendi icatlarıyla yaşamalıdırlar. Kendilerini insanlık olarak kabul ediyorlar. Ama kendilerine özgü özgün hiçbir sunumları yoktur. Kendileri egemen olduklarında insanlığın hayatını nasıl sürdüreceklerdir? Yapabilecekleri tek şey; hem kendi milletine hem de bütün insanlara her şeyi yasaklamaktan başka hiçbir şey olmayacaktır. Çağımız yasaklamak değil, alternatif üretmek çağıdır.

 

“İslam” dediklerinde neyi kast ediyorlar? Öncelikle bunu belirlemelidirler. Eğer ahlakı kast ediyorlarsa, o ahlak, hem onların özgün ürünü değil hem de çağımızda geçersiz kalmıştır. Köprünün altından çok sular akmıştır. Felsefi olarak irdelendiğinde şu öz ortaya çıkıyor: Müslümanlar; çağımızın karmaşık, yoğun tempolu, zihinsel ve hatta fiziksel çok çalışma isteyen hayatından kurtulmak istiyorlar. Onun yerine; eski doğal, serbest, zihinsel iş istemeyen, sadece Allah vergisi bedenle icra edilebilen savaş yapılan bir hayat istiyorlar.

 

“Senin gibi olamazsam, seni benim gibi yaparım.” Türk Deyimi

 

Bu İslam kampanyasını yapanlar, Müslümanların halk tabakası değil, onun adına sözümona ileri gelenler olarak geçinenlerdir. Tabi onlar, iktidarda olacaklarından, halk çalışacak, onlara bakacaktır. Olan, halka olacaktır. Nasıl olsa onlar çalışmayacaktır. Allah onlara fırsat vermesin! Onlar, onlara müdahale edebilen dünyada güçlü devlet olmasını da istemezler. Halkı istedikleri gibi ezsinler isterler. Günümüzde İslam iktidarını uyguladığını iddia edenlerden memnun olan halk yoktur. Halk, fırsatını bulduğunda onlardan kaçıyor.

 

“Gücün karşısında eğilen kişide, östrojen hormonu dominanttır, demektir.”

“İşine eğilmeyen, kişiye eğilir. Kişiye eğilen, arkasından iplik eğirir.”

 

 

Kitap

John Monaghan&Peter Just

“Sosyal ve Kültürel Antropoloji”

 

Müzik

“Toprak Çağırmadan Gel”

Emel Sayın

 

Gün sensiz batar, Kalp gizli kanar

Sen yoksun çoktandır, Sofram yalnız

Gönlüm ıssız bir kurşun, Gibi bir hançer gibi

İçimde yatarken senin, Aşkın sevmem kimseyi

Gel ömrüm baharken, Gel hala severken

Can tende yaşarken, Gel toprak çağırmadan gel

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.