TÜRKİYE’DE KUTSAL METİNLERİN OKUNUŞ BİÇİMİNİN ANALİZİ

TÜRKİYE’DE KUTSAL METİNLERİN OKUNUŞ BİÇİMİNİN ANALİZİ

“Kutsal metinleri müzikle okumak, Ortaçağ Yahudiliğinin ve Hristiyanlığının icadıdır. Kutsal metinleri böyle okumak, İslam’ı Yahudileştirmek ve Hristiyanlaştırmaktır.”

Aslında bu konuyu daha önceki yazılarımızda kısmen ele almıştık. Ancak ülkemizin çağdaşlaşmasına katkıda bulunmak amacıyla Türkiye’de kutsal metinlerin, ezanın ve salanın okunuş biçimini çağımızın düşünüş biçimi olan “akılcı ve bilimsel düşünme” açısından ele alacağız. Akılcı ve bilimsel düşünme; düşünme yapılacak konunu hakkında, ilgili bilim dalının tespit ettiği teknik bilimsel bilgileri alıp, onların üzerinde sistemli akılla sistematik düşünme yapmaktır.

 

Eylemi Tanımlamak ve Adını Koymak

Felsefenin görevi, yapılan her eylemin adını koymaktır. Ezanın, salanın ve kutsal metnin bu okunuş biçimi ile yapılan nedir? Ne yapılmış oluyor? Neden böyle okunuyor? Biz, bu okunuş biçimindeki müzik ve aşırı uzatma boyutlarını ele alacağız.

 

BİRİNCİ BÖLÜM

MÜZİK BOYUTU

Semitik dinlerde Kutsal metinlerin müzikle okunması işlemini Yahudiler icat etmiştir. Daha sonra onlardan Hristiyanlar almıştır. Müslümanlar da kendilerini onlara uydurmak amacıyla bu işlemi uygulamışlardır ve halen uygulamaktadırlar. Kutsal metinlerin müzikle okunmasını ilgili bilim dalları fe felsefe disiplinleriyle analizini yapacağız.

 

Antropolojik Açıdan Müzik

“Müzik, eğlence malzemesidir ve eğlenmek için vardır. Eğlenmek, nefsi tatmin etmektir.”

 

Vokal Müzik ve Dans, Enstrümansız Müzik, Saf Müzik

Kutsal metinler, ezan ve sala neden enstrümansız vokal okunur? Aslında çağımızda müzik, enstrümansız düşünülemez. Sadece vokal müzikle okunuşun nedeni Antropolojide yatar. Antropolojinin tespitine göre enstrümansız vokal müzik, insani hayatın başlangıcındaki ilkel insanın, duygularını etkilemek amacıyla icadıdır. Henüz enstrüman icat etmemişti. Enstrümansız vokal saf müzik, ilkel insanın ürünüdür. Dolayısıyla en eski müzik türüdür.

 

Enstrümansız müzikte sorun, insan sesinin bütün ses tonlarını insanın kendisinin kontrol etmek zorunda kalmasıdır. Çünkü bu durumda sesi kontrol ederek sınırlayıp yönetecek bir müzik enstrümanı gibi mekanik faktör yoktur. Bu nedenle seste detone ve ölçüsüzlük yaşanır, ahenk ve oktavlar ayarlanamaz. Bu ayarsızlık, aşırı bağırma ve sesli şiddetle kapatılmaya çalışılır. Yani ezan ve sala, ilk insanın notasız vokal ilkel müzik anlayışıyla okunmaktadır. Ezanda ne okunduğu belli değildir. Sadece aşırı uzatarak bağırmak vardır.

 

“Türkiye’de ezan ve sala, insanlığın en ilkel müzik biçimiyle okunuyor.”

 

Müzik ve Dans

İlkel insan, müziğin yanında dans da yapardı. İkisini birbirinden ayırmazdı. Bu faaliyet daha sonra dinlere ibadet olarak geçmiştir. Türkiye’nin bir çelişkisi, Kutsal metinleri müzikle okumakla, müziği ibadetlerine dahil etmesine rağmen dansa düşmandır.

 

Teolojik Açıdan Kutsal Metni Müzikte Kullanmak

Hz. Peygamber döneminde kutsal metinlerin müzikle okunduklarına dair tarihsel kayıt mevcut değildir. Hatta Hz. Peygamber, kutsal metinleri mesajı iletmek amacıyla bir söylev, söylem ve nutuk olarak okumuş ve okutmuştur. Üstelik o, Yahudilerin ve Hristiyanların Kutsal metinleri müzikli okuma geleneğini sonlandırmak istemiştir. Kutsal metinleri müzikli okumak, İslam’ın kabul etmediği bir şeydir. Allah’ın kelamını beste ve güfte malzemesi yapmak, hiç kimsenin haddine değildir.

Türkiye

Türkiye, müziği değersiz ve haram sayar ama müzikli Kuran ve ezan okumayı eleştirmeyi de haram sayar. Bu durum, kolektif çelişkidir. Hem müziği değersiz görmek hem de Kutsal ve ilahi metinleri müzikle okumak ve eğlence malzemesi yapmak büyük bir çelişkidir. Hem Kuran’ın kitabını belden aşağıya koymamakta aşırı ısrar edip hem de belden aşağı işler olarak gördüğü müzik malzemesi yapmak da çok büyük çelişki, antinomi ve oksimoronluktur. Allah’ı ve mesajını müzik düzeyine indirgemek en büyük inançsızlıktır. Bu nasıl imandır?

 

“Türkiye eğlenceye düşkündür, her şeyi eğlenceye dönüştürerek uygular,” şeklindeki sosyolojik tespit gereği, ezanı da bir ulusal çapta açıkhava müzik konseri olarak görür. Güzel sesli müezzin arar. Böylece ahret için emredilen ibadetleri nefsini tatminle bu dünya zevki almak için kullanır. İlahi ve kasideler gibi litürjilerde bu durum daha bariz görülür. Osmanlı’da savaşa mehter müziği ile gidilmesi, toplumun o zamanki müzikçi karakterinin tespitine dayalıdır. Şimdi ezana, ölümleri haber veren salalar da eklenerek başta İstanbul olmak üzere, bütün Türkiye, köy mezarlığına döndürülmüştür.

 

Nağme, Ezgi, Teğanni

Arapça “teğanni” nağme yapmak demektir. Teğanniye, Türkçede ezgi denir.  Teğanni, sesi hançerede tekrarlayıp çeşitli sesler çıkarmaktır. Bu durumda kelimelerin yapıları bozuluyor. Teganni ederek, yani kelimeleri bozarak okumak caiz değildir ve namaz bozulur. Lokman suresinin 6. âyetindeki “lehv-el hadis” ifadesini, başta büyük müfessir İbni Mesud ve diğer alimler musiki olarak tefsir etmişlerdir. (Tefsir-i ibni kesir, Tefsir-i Medarik). Ezanı, zikri, duayı ve Kuran’ı teğanni ile okumak yani onu ezgi malzemesi yapmanın ittifakla haram olduğu “Bezzaziyye” adlı eserde yazılıdır.

 

Sahne ve Stüdyo

Ezan okuyan hocalar minareleri, kürsüleri, minberleri, mihrapları, kendilerini pazarlamak amacıyla sanatlarını icra ettikleri kişisel sahnelerine ve stüdyolarına dönüştürmektedirler. Nitekim bazı kurnazlar, diğer ezanlar bitince ezan okuyor.

 

EZANIN MÜZİK YAPISI

İntihal Nağmeler

Ezanın okunuş biçiminin müziği ve notaları yoktur. Ezanlar, bütün müzik çeşitlerinin parçalarından intihal (çalıntı) nağmelerle okunuyor. Müziği bile çalıntı ve aşırma olan ezanın okunuş biçimiyle topluma ulusal çapta dürüstlük değil, hırsızlık aşısı yapılır.

 

Özgün ezan müziği üretemeyip, müzikle ezan okumaya çalışmak anormalliktir. Bu eksiklik, avazın çıktığı kadar bağırmakla telafi edilmeye çalışılıyor.

 

EZANDA KULLANILAN MÜZİK TÜRLERİ

Ezanın okunuşunda karma, aşure, müzik garnitürü vardır. Bütün müzik türlerinin kırpıntıları kullanılıyor ama onların usulleri ihlal ediliyor. Ezan okuyanların hiçbir sistemli müzik ve şan eğitimi almadıkları açığa çıkıyor. Çocukluklarının geçtiği bölgelerde ve şimdi dinledikleri şarkı ve türkülerin kırıntı nağmeleri ile okuyorlar. Bu nağmelerin neler olduklarını göreceğiz.

 

Türk Halk Müziği

Türk halk müziğinin başlıca formları; bozlak, gurbet havası, hoyrat, divan, yol havası, arguvan ağzı, çamşıhı ağzı, maya, teke zortlatması, barak ağzı ve müstezattır. Bu uzun havalar usul ile çalınmaz, her sanatkarların arzusuna göre serbestçe çalınır. Bunların hepsinin karışımı ezan ve kutsal metin okumalarında kullanılmaktadır.

 

Uzun Hava

Uzun hava, Türk halk müziğinde genel olarak serbest ritimli (usulsüz), ölçüsüz olarak söylenen ezgi türüdür. Ezan, en çok dertli damar türküleri olan “Yavri Yavri, Huma kuşu, yükseklerden seslenir, yar koynunda bir çift suna beslenir, gülüm eğlen, deli gönül uslanır,” gibi uzun havaların nağmeleri ile okunuyor. Uzun havadaki “aman, aman” gibi uzatmalar yerine ezanda “Allah, Allah” kullanılmaktır. Allah’a en büyük saygısızlık yapılmaktadır. Allah ismi, küçültülmektedir.

 

Bozlak, Barak Havası

Bozlak ve barak havası; usulsüz ve muhayyer müziktir. Konusunu aşiret kavgalarından, kan davalarından, aşk maceralarından alan uzun hava özelliği taşır. Barak da usulsüz bir sözel türdür. Ses genliğinde en geniş türlerdir. “Hani yaylam hani senin ezeliiiiiiiiiin eeeeyyyyyyyyy” türküsündeki müzik türü de ezanda kullanılıyor.

 

Yol ve Hicaz Havası

Yol havası, Karadeniz bölgesinin bir uzun hava müzik türüdür. Hicaz yol havası da vardır. Konuları aşk, sevda ve doğadır. Bu türde hüseyni makamı sıkça kullanılır. “Anam beni vay beni”, “Hey gidi Karadeniz”, “Ey gidi Cerrah Paşa” gibi Karadeniz yol ve göç havaları türküleri bunlardandır.

Teke Zortlaması

Burdur, Isparta, Antalya, Denizli ve Fethiye çevresinde yaygın halk ezgisidir. Tekenin kızışma döneminde dişisine çıkardığı sesi çıkardığından dolayı teke zortlatması ya da zortlaması denir. Ezan, teke zortlaması ezgisi nağmeleri de içeriyor. Özellikle ezana ilk başlangıç böyle bir ani zıplama ile yapılıyor.

 

Divan Müziği

Divan; klasik Türk müziğinde en az üçer kıtalık şiirlerden bestelenen şarkıları tanımlar. Bu kıtalar birbirlerinden ara nağmelerle ayrılır. Her kıtanın başında genellikle “âh”, “yâr” gibi bir terennüm sözcüğü eklenir. Kıtalardan biri yer yer ritimsiz okunacak şekildedir. Bir diğer kıta da “doğaçlama” görüntüsü vermesi amacıyla tümüyle ritimsiz olarak bestelenir. Ezanın okunuş biçimi divan müziğini içerir.

 

Zılgıt Atma

Kulak zarlarını rahatsız eden iğrenç sestir. Gaza gelme halinde Kızılderili çığlığı gibi “haydaaaaa…” dedikten sonra gittikçe yükselen bir tonda, genellikle üzüntü ve sevincin doruk noktasına ulaştığında atılır. Zılgıt çekmede baskı kurmanın çeşitleri olan tehdit etmek, azarlamak, gözdağı vermek, paylamak, çıkışmak vardır.

 

“Hilililililililililililililililililililililililili”, “lilililililili”, “aho ahoo”, “ahoooooooooowww”, “alulululu” gibi nağme şekilleriyle söylenir. Bunların hepsi, bugünkü ezanın okunuş biçiminde uygulanıyor.

Hoyrat Sesi

Hoyrat; maninin bir türüdür. “Fakir, garip, başıboş” anlamlarına gelir. “Hoyratlar, dinleyenlerde ezgisi ve sözüyle yiğitlik ve mertlik havası uyandırır. Şu Türkünün nağmeleri hoyrattır: “Güle naz, Bülbül eyler güle naz, İndim o dost bahçesine, Ağlayan çok gülen az.”

 

Arabesk

Ezanın okunuş biçimi, “Ayşem” parçasında olduğu gibi, arabesk bestelerini de içeriyor. Arabesk, Türkiye’ye özgü, oryantal bir halk müziği türüdür. Genellikle duygusal olan şarkı sözleri; umutsuz aşkları, günlük dertleri, umutsuzluğu ve başarısızlığı konu edinir. Bu müziğin özelliği de, ölçüsüz olmasıdır.

 

Suudesk

Türkiye’de Kabe’de okunan ezanın Suudesk nağmelerinin de sıkça taklit edildiği görülür. 2016 yılındaki selefi DİB Başkanı, kasete kaydettirdiği ve merkezden bütün camilerde okuttuğu ezanda diğer müziklere ek olarak bu Suudesk ezan müziğini de ekledi.

 

İranesk

Ezanda İranesk nağmeleri de görülüyor. İranesk, Şiilerin asırlar boyu çektikleri ıstırapların ağıt yakma nağmesi müziğidir. Ağıt, genellikle bir ölümün ya da acı, üzücü bir olayın ardından söylenen halk türküsüdür. Doğal afetler, ölüm, hastalık gibi çaresizlikler karşısında korku, heyecan, üzüntü, isyan  gibi duyguları ifade eden ezgili sözlerdir. Türklerde ağıt geleneği çok eskidir. Ama ezandaki ağıt melodisi Tük değil Acemdir.

 

MÜZİK SANATI AÇISINDAN

Sanatsal İçeriksizlik

Müzik, en genel tanımı ile sesin biçim ve anlamlı titreşimler kazanmış halidir. Başka bir deyişle, sesin ve sessizliğin belirli bir zaman aralığında ifade edildiği sanatsal bir formdur. Duyguların dilidir. Bir müzik notası, duyguların sesini verir, duyguların iletişimini yansıtır. Müziğin, insan üzerinde inkar edilemez gücü vardır. Ezanda bu güç kullanılmak istenir. Ama niçin kullanılmak istendiği bilinmiyor. Çünkü müzikte hedeflenen sonuçların zıddı doğuyor. Ezanın okunuş stilin, kullanılan müziğin sanatsal bir özelliği ve değeri olmadığından dinleyicinin duyguları etkilenmiyor. Marş, slogan ve dikte bağırması olduğundan, dinleyenleri kendi egemenliğini ifade ettiği için bu müziğe katlanır.

 

Ezanın okunuşunda her hangi bir müzik sanatının bulunmayışı, Türkiye’deki dinsel kesimin sanat üretmediği halde sanatı kullanmak istemesi ve onu kullanmaya kalkışmasının göstergesidir. Müziğin gelişip zirveye ulaştığı çağımızda sanatsal içerikten bu denli yoksun kötü kuru bağırma ezan okuyuş biçimini hem de ülkesel çapta açık ve ortak toplumsal alanda kamuoyuna ilan eder şekilde başarmak büyük başarıdır. Bunu okutan DİB Başkanı, onu okuyan görevliler, buna tepki vermeyen aksine ortak kötü beğeni dünyasına sahip bir toplumun çağımızda insanlık entelektüel ve sanat piyasasında değersiz görüleceği açıktır. Ondan sonra da, dünya bize değer vermiyor diye yakınmanın hiçbir haklı sebebi yoktur, hatta değersiz görülmek için haklı sebepler verilmektedir.

 

Portmanto Sözcükler

Ezanın okunuş biçiminde Allah ve Muhammed kelimeleri, valize doldurulup sadece ağızla giyilip çıkarılan “portmanto sözcükler” olarak görüldüğü ortaya çıkıyor. Yaşayarak deneyimlenmiş, ruhsal anlamı ve gerçekliği kavranmamış ve böylece içselleştirilmiş olmadıkları görülür.

 

Melodi ve Ritim Açısından

Melodi ya da ezgi sözcüğü; ses dizisi anlamına gelir. Belli bir duyguyu yansıtması için yan yana getirilen notalar dizisine işaret eder. Ritim, bir dizede, bir notada vurgu, uzunluk veya ses özelliklerinin, durakların düzenli bir biçimde tekrarlanmasından doğan ses uygunluğu, tartım, dizemdir.

 

Türkiye ezan okuyuşunda bir çeşit melodi ve ritim kaçınılmaz olarak vardır ama sanatsal düzenli değildir. Akortsuz ahenk, aritmik ritim, detone melodiden oluşan aşırı frekans desibeli üretmektedir. Bu durum Türkiye’nin kendine özgü ve özgün sistemli müzik sanatı üretemediği halde müziği kullanmayı sevdiğinin göstergesidir. Sanat, düşünme işlemiyle üretilir, düşünmeyenler, sanat üretemezler ama sanatı kullanmayı sevdiklerinden başkalarının ürününü gasp edip kendi sanatsızlıklarına benzetip kullanırlar.

 

Tını

Akustik anlamda tını, sesin harmonik yapısıdır. Türkiye ezanının tınısı da yoktur. Ezanın müziği, kişinin, kendi kendine doğaçlama şarkı ve türkü söylediğindeki tınının mikrofonla dışarıya vermesidir. Müzik bilimi açısından hiçbir değeri olmadığı gibi bir faciadır.

 

Oktav

Oktav, müzikte bir ses aralığıdır. Bir kişinin şarkı söyleyebildiği oktav aralığı ortalama 2, nadiren 3 veya çok nadiren de 4’tür. Geriye kalan sesler ya çok pes yahut çok fazla tizdir. Bu sebeple çok aşağı oktav bas sesler, adeta bir hırıltı, tiz sesler ise bir çığlığı veya daha da ilerilerde bir ıslığı anımsatır. Gerçek ve kullanılabilir seslerin genellikle en fazla 4 oktav olacağı kabul edilir. Buradan hareketle 3 oktavı kullanabilen bir kişi başarılı bir tenör veya soprano olabilir.

 

Türkiye’nin ezan okuyuşunda oktav düzeni yoktur. Dört oktavın çok fazla üzerinden okunduğu için bir çığlığı andıran bağırmayı doğurmaktadır. Ezan, oktav aralığı değil, direkt olarak ses aralığı ya da diğer bir deyişle oktavsız ses yelpazesi ile okunmaktadır. Ezanda bir tek kelimede en düşük ile en yüksek oktav aralıkları dört beş kez kullanılıyor. Yokuş çıkan ve inen kamyon motorunun zıt sesleri gibi sesler çıkartıyor. Bir harf içerisinde on tane tizden pese ve basa kadar manevra yapıyor, sesi katlıyor, yumaklıyor, dağıtıyor.

 

FELSEFİ AÇIDAN

Kutsalı, Kutsaldışılaştırmak (Profanation)

Kutsal metinlerin müzikli ve aşırı uzatmalı okunuş biçiminde, kutsal olan Allah ve Muhammed isimlerini kutsaldışılaştırmak vardır.

 

Özneyi, Öznedışılaştırmak

Allah ve Muhammed isimlerinin ezanda ve salada bu müzikle uzatarak okunuş biçimi, onları tanrı ve peygamber olarak öznedışılaştırmaktır. Hem Allah ve Muhammed’e çok aşırı bir özneleşme atfetmek hem de onları öznedışılama ikili zıt anlayışı, utanç vericidir.

 

Allah ve Muhammed İsimlerini Hor Kullanmak

Ezandaki okunuş biçiminde Allah ve Muhammed isimlerini böyle hor ve hafife alıcı kullanma yetkisi nereden alınıyor? Böyle davranan kişinin imanının türü nedir? İstediği gibi kullanmak nasıl izah edilebilir? Bu cesaret nereden geliyor? Allah’ın ve Muhammed’in kızıp kızmadığını hangi cesaretle düşünmüyor? Yani onların buna kızmadığından nasıl emin oluyor? Bir insana gösteremeyeceği bu tavrı onlara nasıl gösterebiliyor? İnsanların kızacağı bir tavra Onların kızmasına neden aldırmıyor?

 

“Allah ve Muhammed isimlerinin, ezan gibi de olsa din kamuflajlı vesilelerle hor kullanılmalarını önlemek her Müslümanın görevidir.”

 

İKİNCİ BÖLÜM

AŞIRI UZATMAK

 

TECVİT İLMİ AÇISINDAN

Uzatma Süresi

Süre, bir sesin ne kadar sürmesi gerektiğini ifade eder. Müzikte birlik, ikilik, dörtlük ve sekizlik gibi, ikinin katları biçiminde ifade edilir.

 

Her dilin yazılış, telaffuz ve okunuş kuralları vardır. Bu kuralar, kelimelerin anlam kaymasına uğratılmalarını önlemek amaçlıdır. İslam’ın kutsal metinlerinin okunuş biçimi ile ilgilenen ilim dalı Tecvit’tir. Harflerin çıkış yeri, sıfatı, uzatma süresinin miktarı, genişlik veya darlığı, birleştirme ve ayırma, kalın ve ince vurguları gibi konular bu ilmin konularıdır. Tecvit, kurallı okumadır. Yani kutsal metinler, Tecvit kurallarına göre okunmak zorundadır. Bu kuralları ihlal, harflerin zatının tahrif edilmesine ve sıfatının değişmesine neden olacağı için namazın bozulma nedenidir. Tecvitte bir harfi en fazla uzatım süresi “dört birim”dir. Allah lafzındaki “a” harfi, meddi muttasıl olduğundan ancak bir birim uzatılabilir. Şu anda okunan ezanlardaki uzatma süreleri, bu sürenin en az yüz mislidir. Bu uzatma haramdır ve günahtır.

 

Şimdi bir ülkenin müzik özelliklerini ve dininin tecvit ölçülerini taşımayan bir müzikle okunan ezanla bu çağda insanlığa verilen imajın ne olacağını düşünün. DİB Başkanı, Diyanet TV’de tecvit dersleri verdiriyor. Kim bilir kaç bin lira ödüyor dersi veren kişiye? Kaydettirdiği ve merkezi okuttuğu ezan kasetinde, yine kim bilir kaç bin lira ödedi okuyan kişiye, uzatmaları yüz elif miktarı yaptırıyor. İslam’ın kurallarını DİB Başkanının ihlal ettiği ülkede doğru İslam’ın varlığından söz edilemez.

 

DİL BİLİMİ AÇISINDAN

Fonoloji Açısından

Fonoloji, ses bilimidir. Belirli dil seslerini (fonemler), konuşma seslerinin eklemlenmesi, nakli ve alınması gibi konuları inceleyen bir bilim dalıdır. Sesbirim, anlam ayırt edici sestir. Ezanın başta merkezi olanı ve diğerlerinin okunuş biçimi, fonolojik açıdan bir felakettir.  Ezanda anlamı anlamak imkansız olduğundan sesbirimi (fonem) yoktur. Okunuş biçimi, ezandaki kelimelerin morfemini bozduğundan onları kelime olmaktan çıkarıyor. Aşırı uzatma nedeniyle Kuran’a ve ezana, Arapçada bulunmayan bir fonetik yüklenmektedir.

 

Morfem Açısından

Morfem; bir dildeki anlam taşıyan en küçük birimlere (hecelere) denir. Ezandaki Allah lafzının ortasındaki “a” harfini aşırı uzatmak, morfemini bozmaktadır. Allah iki hecedir. Ama bu uzatma Allah’ı onlarca hece yapmaktadır.

 

Ses Zarfları ve Değişkesi Açısından

Ses zarfı, ses yoğunluğunun zaman içindeki değişimini ifade eder ve üç evre ile açıklanabilir. Çıkış, bir ses kaynağının titreşmeye başladığı nokta ile en üst seviyeye (tepe noktasına) ulaştığı mesafe arasındaki yükselme zamanıdır. Düşüş, sesin en yoğun seviyeden sessizliğe inme süresidir. Kalış, sesin en yoğun seviyede ya da tepe noktasında kalma zamanıdır. Ezana başlayış biçimi, motoru saniyede yüz kilometre hıza çıkan arabalara benzer, teke zırtlatması ezgilerinde olduğu gibi, bir saniyede yüz kilometreye çıkan araba motoru gibi en üst düzeyde tizden ani bir ses patlaması ile başlıyor. Periyodik olmayan düzensiz ses titreşimleri olan gürültü, kısa süreli hızlı bir hava yoğunlaşması sonucunda oluşup kulağımıza çarpan sesler olan ses patlaması ile ezan bir karışık ses değişkesi ile okunmaya başlıyor. Ezan boyunca bu en üst ses seviyesinde azıcık kalmadan hemen ani en yoğun düşüş seviyesine inmektedir. Bu durum ezan bitene kadar tekrarlanmaktadır.

 

Yufkacılık ve Ezan Okuma Biçimi

Türkiye’nin geleneksel sosyal davranış yapısı yufkacılıktır. Bu yapısı, yol ve kaldırım yapımından ezan okunuşu ve ibadet yapışına kadar ülkenin bütün işlerinde kendisini gösterir. Yufka açmanın karakteri şudur: Doğal ve doğaçlama yapılır. Hamura bağlı olarak, ne kadar açılırsa o kadar açılır. İşlemi, hamur parçası yönetir, yani dışsal faktör egemendir. Doğal kaynak olan el ile açılır. Düşünme ve ölçü belirlemesi, bilgi ve maharet istemez. El, otomatik çalışarak yufkayı açar. Bir zanaat işidir.

 

Türkiye’de ezan da bu yufkacılık zanaatkarlığıyla okunmaktadır, sanatkarlıkla değil. Yufka açmak ve ezan okumak için hiçbir eğitim gerekmiyor. Allah vergisi doğal kaynakla yapılan işlerdir. Hamur el ile, ezan ise ağızla açılan yufkadır. Yufka, odun merdane veya oklava ile açılırken, ezan yufkası ses merdanesi ve oklavası ile açılıyor. Oklava hızla ileri gider ve aniden aynı hızla geri yuvarlanır. Ezan yufkası da sesi ani ileri ve ani geri bağırmakla açılıyor ve okunuyor. Aynı işlemde birbirine zıt ileri ve geri gidişler vardır. Nasıl hamur oklavaya dolanıyorsa, ezan da sese dolanıyor.

 

Doğalık

Ezanı aşırı uzatarak okumak, doğal bedenin insana tahakkümüdür, insanın, doğal bedenini ve nefesini kontrol edememesidir. Ciğerindeki nefes bitene kadar uzatmaktır. Doğalığın, insanın insani yapısını yönetmesidir.

 

DİL FELSEFESİ AÇISINDAN

Harfin, Kelimenin ve Anlamın Öldürülmesi

Kelimedeki sesli harflerin “aaaaııııııaaaııııııaaaaaaııııaaaa” diye kıvırılıp uzatılarak söylenmesine felsefede, “harfin ve kelimenin öldürülmesi” adı verilir ve adın sahibi olan kişiyi anlamsızlaştırır.

 

“Allah” kelimesini, “Al ve ah” olarak iki heceye ayırıp “Al” hecesini bırakıp “ah” hecesini uzatarak okumak, “Allah” ismini öldürüyor ve dolayısıyla anlamını yok ediyor. Kelimeler ve harfler, aşırı uzatma nedeniyle kendi içerisinde morfemlikten uzaklaştırılır, diğer harflerle koparılıp hece ve kelime oluşu bozulur.

 

Sonuçta, duyguları etkilemek amacıyla aşırı uzatarak okumakla, kutsal olan “Allah” ve “Muhammed” isimleri anlamsızlaştırılıyor. Anlamla ilgilenmek akılla anlamak olan “logos” ile algılamaktır. Duygularla algılamak ise “pathos”la algılamaktır. Düşünsel olmayıp duygusal olan toplumlar, kelimelerin anlamlarını, duygularını tatmin pahasına öldürürler.

 

Ses ile okunan kelimenin, anlamı ile arasındaki kopukluk, anlamın başbelasıdır. Ses, okunan kelimenin anlamıyla uyumlu olmak zorundadır. Ses ile anlam arasında kopukluk doğurmak, anlamın katilidir. Kur’ân-ı Kerimi, ezanı, mevlidi teğanni ile aşırı uzatarak okumak, manayı bozuyor ya da değiştiriyor. Meselâ “Allahu ekber”, “Allah büyüktür,” demektir. Harfi uzatarak “Aaaallahu ekber” şeklinde okunursa, “Allah acaba büyük müdür?” demek olur ki, böyle söylemek, fakihlere göre küfürdür. (İbn-i Âbidîn).

 

Bu Okunuş Biçimi Neyin Biçimidir

Böyle bir okunuş biçiminin uygulandığı başka bir şey var mıdır? Adı nedir? Hangi kategoriye giriyor? Bu okunuş biçimiyle başka hangi şey okunuyor dünyada?

 

Merkezi Sala

Ankara’da merkezi sala okunduğuna şahit oldum. Analizini yaptım. Tamamen tahrif doludur. Dört satırdan oluşan orijinal sala, on hatta on beş satır okunuyor. Sala, peygambere selam vermektir. “Sana selam olsun ey peygamber” cümlesini, bağırarak ve uzatarak söylemeyi bir düşünelim. Bir insana, hiç “saaaaanaaaaaa selaaaaaaaam olsuuuuuun eyyyyyyyy” diye söyleniyor mu? Hayır. Çünkü bu üslup hakaret sayılır. Bir insana uygun görülmeyen üslup Peygambere nasıl uygun görülür! Acayip ve garaip uzatma vardır. Saladaki “Aleyk” kelimesi okunurken “Eyyyyt” gibi kabadayı naraları atılmaktadır. Allah lafzının sonuna zikir “hu”su eklenmiş. Tutturi makamından başka bir makam yoktur. Kelimeler anlaşılmıyor. Allah lafzı tahrif edilmektedir. Bu gibi üsluplar, çağımız insanlık çizgisinde çok çağdışı kalmaktadır.

 

“Türkiye, ölüm habercisi olan salayı devlet eliyle, halka ölümü satıp kendisine dünya hayatını almak için okutur. Salanın çok okutulduğu ülkede haksız kazanç da çok olur.”

 

Abartıcılık/Hiperbol

Ezanın ve salanın okunuş biçiminde abartıcılık mevcuttur.” Bir “a” harfi ile kıyametler koparılmaktadır. “Karıncayı deve yapmak”, “habbeyi kubbe yapmak”, “bir kaşık suda fırtınalar koparmak.” Abartmada, finansal ve sosyal haksız avantajlar kazanmak amacıyla kendini olduğundan çok ve büyük gösterme çabası vardır. Abartıcılık, sahtelik olduğundan ahlaksızlıktır ve kendine güvensizliği gösteren psikolojik patolojik hastalıktır.

 

Türkçe, Arapça Ezan ve Uzatmak

Türkiye, müziği ve aşırı uzatmayı dinin yasaklamasına rağmen onları dinde kullanır. Ama ezanın Arapça dil dışında mesela kendi dili Türkçe ile okunmasını aşırı dinsizlik görür. Bu, her şeyden önce bir paradokstur. Ama ezanın Türkçe okunmasına karşı olunmasının şöyle psikolojik nedenleri vardır. Ezan Türkçe okunsa, Arapça okunurken ki okuyuş biçimiyle ölçüsüz uzatılarak okunamaz. Çünkü bu okuyuş biçiminin saçmalığı anlaşılır. Bu saçmalığın çağımız insanı tarafından ne tahammül ne de kabul edilebilir olduğu görülür. O nedenle aslında bu saçmalığı yapma özgürlüğüne Arapça dili kamuflaj olarak kullanılıyor. Dinseller hep böyledir; kendilerini dine uydurmaz, dini, kendi çıkarlarına uydururlar. Ezanın bu okunuş biçimini İslam dininin hiçbir ilim alanı helal görmez. Anlamadan ve bağırarak okumak, onu doğanın dili ile okumaktır.

 

“A” Harfini Sevmek

Yaban hayatta hayvanlar “a”, “u” ve “e” gibi sesli harfleri uzatarak iletişim kurarlar. İlk insan da, dili icat edene kadar daha çok “a” harfini uzatıp bağırarak iletişim kurardı. İnsan da bebekliğinde “ingaaa”da olduğu gibi “a” harfi ile bağırarak iletişim kurar. Ezanda bu durumların varlığı görülür. Ezan okurken “a” harfi çok seviliyor. Çünkü “a” harfi, abartıcılık olan hiperbole çok müsaittir.

 

SOSYAL PSİKOLOJİ AÇISINDAN

Tarihsel Açıdan/Anakronizm

Antropolojik açıdan ezanın bugün Türkiye’de okunuş biçimi; insanlığın, çocukluk dönemindeki iletişim biçimini yetişkinlik çağında kullanmasıdır. Ehliyet alma yaşına gelmemiş çocuğun araba kullanmasıdır. Bu durumlar, anakronizmdir. Mikrofon ve hoparlör, akılcı ve bilimsel düşünüşün teknolojik ürünleridir. Bu ürünler, yine bu düşünüş biçiminin ürünü olan akılcı ve bilimsel bilgi, insan hakları ve hümanizm gibi değerleri ile kullanılmak zorundadır. Bir önceki ürünler, bir sonraki düşünüş biçiminin değerleri olmaksızın, onun teknolojik ürünleriyle kullanılması, kullanımda anakronizm doğuracaktır. Çocuğun, araba sürmesi gibi, mutlaka kaza, sakatlama, yaralama ve ölüm gibi problemler doğuracaktır.

 

İslami Anakronizm

Ezanın mikrofonla okunması İslami açıdan da anakronizmdir; çünkü orijinalinde doğal sesle ezan okumak vardır, yapay ses aletleriyle okumak yoktur. Çünkü Hz. Peygamber, kendi döneminde, doğal sesi artıran ve büyüten boru ile ezan okunmasını yasaklamıştır.

 

Ekrana ve Topluma İnanmak

Ezanı aşırı uzatarak okuyan hocaların bazılarını analiz ettim. Camilerine gittim. Tek başına kıldıkları sünnetleri izledim. Çoğunun ruku ve secdede tadili erkana uymadıklarını gördüm. Tam diklenmeden eğildiklerini gördüm. Ruku ve secdelerde, eğilip kalkmalarda geçirdikleri sürelere bakınca onlarda okumaları gereken zikirleri kısa kısa ve harflerden çalarak kıldıklarını gördüm. Tahiyatta oturduklarında Allah ve Resul gibi uzatma harfleri olan kelimeleri Tecvite göre gerekli uzatmaları yapmadan, harfleri fıkıhta belirtilen “zelletul kari (okuma hataları)” kurallarına uymadan yuvarlayarak okudukları belli oluyordu. Hatta harfleri yutarak okuyorlardı. Ezanın uzatılarak okunmasını isteyen cemaat te rukunlerinden çalarak namazı kılıyordu. Rukunlerdeki okumada çalarak namaz kılan kişi neden ezanda kelimeleri alabildiğine uzatır? İbadeti Tanrı için değil toplum için yaptığından, Tanrıyı değil toplumu ve ekranı dikkate aldığındandır. Tanrı’ya değil, topluma ve ekrana inandığındandır.

 

Dil ve Kültür

Dil, bir milleti birleştiren, koruyan ve o milletin ortak malı olan sosyal bir müessesedir ve kültürün taşıyıcısıdır. Bundan dolayıdır ki, dil ve kültür birbirini sürekli etkileyen iki olgudur. Hangi dil kullanılıyorsa, onun kültürüne hizmet ediliyordur. Türkiye’nin din alanındaki sosyal uyumsuzluk problemi, kendi dili dışındaki bir dille dini algılamaya çalışmasındandır. İşte din dilinin yabancı olması, dini, devletin yoğun yatırım yapmasına rağmen, Türk toplumunun ortak kurumu yapılmasını önlemektedir. Dil ile düşünme iç içedir. İnsan dil ile düşünür ve yaşar. Dilin gelişmesi düşünmeye, düşünmenin gelişmesi de dile bağlıdır. İşte Türkiye, din dilinin yabancı olması nedeniyle, dinsel düşünmeyi bir türlü becerememiştir.

 

SONUÇ

Türkiye’nin Kutsal metinleri okuyuş biçimini akılcı ve bilimsel düşünme ile ele alarak, ilgili bilim dallarının bu konu ile ilgili bilimsel teknik bilgilerini ve böylece çağımız entelektüel piyasanın bunu nasıl değerlendirdiğini ortaya koymaya çalıştık.

 

Hz. Peygamberin, Kutsal Metinleri müzikle okuduğu ve okuttuğu vaki değildir. Bilakis Yahudilerin ve Hristiyanların, onları müzikle okumaları geleneğini sona erdirmek istemiştir. Fakat zamanla Müslümanlar, Yahudileri ve Hristiyanları taklit ederek kutsal metinleri müzikle okumayı ibadet haline getirmişler ve İslam’ı Hristiyan ve Yahudileştirmişlerdir.

 

Sorun, ezan okunmasında değildir. Ezan her zaman okunsun. Sorun, ezanın Türkiye’deki okunuş biçimindedir. Bu okunuş biçimi her bakımdan yanlıştır. Amacımız, yirmibirinci yüzyılın 2016 yılında Türkiye’nin DİB Başkanı’nın merkezi ve merkezi olmayan ezanı okutuş biçiminin yanlışlığını ve ezana yaptığı amaç kaymasını tarihin kayıtlarına geçirmektir.

 

Her alandaki ama özellikle müzik alanındaki uzmanların bu ezanın okunuş biçimini dinlemelerini ve analiz etmelerini öneririm. Bugün Türkiye’de ezan, kişinin canı istediği nağmeyi haykırabilme özgürlüğünü vermektedir, formatsızlıktır, “bağırma serbest bölgesi”dir.

 

Merkezi Ezan

DİB Başkanı, bir müezzine ezan kaseti doldurtmuş ve başta Ankara’da olmak üzere bazı yerlerde merkezi sistemle okutmaktadır. Bir tane ezan okunması nedeniyle ezan anarşisini önlemesi bakımından takdire şayandır. Fakat kaset, müzik sisteminden yoksun, acayip ve garaip bağırma çeşitlerini içeren bir kaset olmuş. Arap ezan okuyuş biçiminin bir Türk tarafından kötü taklit edilişinin örneğini de içermektedir. Kendisi üretemeyenler, taklitçi olacaklardır. Bu ezan okuyuş biçimi, Türkiye’nin, din konusunda da taklitçi olduğunun göstergesidir. Bu ezanın okunuş biçimi, halkın tabiriyle haşa, “Allah’la ve Peygamberle resmen dalga geçiyor.” Herkese dikkatlice dinlemelerini tavsiye ederim.

 

Bu okunuş biçimi, yirmi birinci asrın 2016 yılı Türkiye DİB Başkanının dinsel niteliğini, ahlaki, sanatsal, düşünsel ve medeni düzeyini ortaya koyması açısından önemlidir. Çünkü bunu o, istediği gibi kaydettirmiştir. Dolayısıyla kendi düzeyi ve yapısı bu ezana yansımıştır. Ezanın bu okunuş biçimi, İslam’a göre haramdır. Bu konuda da Türkiye, her dini konuda yaptığı gibi, kendisini İslam’a değil, İslam’ı kendisine uydurma karakterini sergilemektedir.

 

Ankara’da okunan merkezi ezanın müzik makamına bir bakın. Nedir? Toplama asansör gibi, bütün türkülerden ve şarkılardan toplama bir makamsızlıkla okunuyor. Dalga geçer gibi uzatmalar. Güya hüzünlü kıvırtmalar ve bağırmadan başka şey yoktur. Bunun adı nedir?

 

“Ezanın bugünkü okunuş biçiminin gerekçesi nedir?”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.