TÜRKİYE’DE DİNDARLIĞIN AZALMASI

TÜRKİYE’DE DİNDARLIĞIN AZALMASI

 

“İnsanların yüzde doksanı yaşamazlar, sadece vardırlar. Oscar Wilde (1854-1900)

 

 

Bu yazımızla ilintili olarak bir önceki, “Çağımızda Din” adlı yazımızın okunmasını tavsiye ederiz. Çünkü bu yazımız, onun devamı mesabesindedir.

 

Türkiye’de dinsizliğin arttığı, İmam-Hatip öğrencilerinin deizme kaydığı haberleri son zamanlarda, özellikle dinsel medyada artmaktadır. Dinsizliğin nedeni olarak gösterilen nedenler ise şöyledir: Tehlikeli bir sekülerleşme ve anlatılan dini bilgilerdeki tutarsızlıklar.

 

Dinsel medyada şöyle bir yazı: Türkiye Gençlik STK’ları Platformu’nun Kasım 2018 tarihli yaptığı kamuoyu yoklamasına göre, gençlerin % 31’i kendini milliyetçi, % 29’u Atatürkçü, % 16’sı muhafazakâr, % 12’si dindar, % 11’i ise demokrat olarak tanımlıyor.

 

Aynı medyada şöyle deniyor: On yıl öncesine kadar yapılan kamuoyu yoklamalarında toplumun % 70-75’inin İslâmî-muhafazakâr kesimlerden oluştuğu gözleniyordu. Şimdi bu durum hızla tersine dönmeye başladı. İslâmî-muhafazakâr kesimlerin çocukları, kendilerini ebeveynleri gibi İslâmî-muhafazakâr kimlik üzerinden tanımlamıyorlar büyük ölçüde.

 

“Müslümanlar, artık Müslümanım demeye çekiniyorlar.”

YERLİ ve MİLLİ NEDENLER

Adı geçen araştırmada şöyle deniyor: Türkiye’de şu an 15-25 yaş arası kuşağın kahir ekseriyetinin İslâmî kimliği, duyarlıkları yok; olanlarınsa son derece sığ, yüzeysel ve kolaylıkla buharlaşabilecek bir görünüm arzediyor.”

 

Son 10 yılda radikal değişimin vurgulanması nedeniyle bu durum, siyasal iktidarla ele alınmasını gerektiriyor. Çükü bu yaş aralığındaki gençler, mevcut iktidarın ürünüdür.

 

Dinsel İktidarların Karakteri

Tarih boyunca görülmüştür ki; dinsel siyasal iktidarlar dini, sadece din olarak algılayanları hayal kırıklığına uğratırlar. Çünkü onlar, dini, dinden başka her türlü amaç için kullanırlar. Dinsel iktidarlar, dinin, iktidara gelmek için bir muhalefet söylemi olduğu, uygulamak için olmadığı intibaını verirler. Hakikaten dinler, iktidara gelince biterler. Çünkü onlar, birer muhalefet hareketi söylemidirler. İktidarda yapabilecekleri bir şey yoktur ve başarısız olurlar. Bu nedenle dinsel iktidarlar, her zaman dinin kredi kaybetmesine neden olurlar. Dinler, her iktidarda bulunduklarında sürekli dinin kredisini tüketirler.

 

 “Dinler, iktidara gelince biterler. Çünkü dinler, siyasal iktidarı elde etmek için birer muhalefet hareketi söylemleridirler. İktidarda uygulanacak söylemleri yoktur.”

 

Dinin Kimlik Olması Meselesi

Aynı medyada şöyle deniyor: On yıl öncesine kadar yapılan kamuoyu yoklamalarında toplumun % 70-75’inin İslâmî-muhafazakâr kesimlerden oluştuğu gözleniyordu. Şimdi bu durum hızla tersine dönmeye başladı. İslâmî-muhafazakâr kesimlerin çocukları, kendilerini ebeveynleri gibi İslâmî-muhafazakâr kimlik üzerinden tanımlamıyorlar büyük ölçüde.

 

Bu anket, dinin, artık kimlik olarak kullanılmadığını gösteriyor. Bu, çağdaşlık açısından normal bir gelişmedir. Çünkü çağımızda din, kimlik olarak kullanılmıyor.

 

Çeşitli Kimlikler

Dinsel medyada şöyle bir yazı: Türkiye Gençlik STK’ları Platformu’nun Kasım 2018 tarihli yaptığı kamuoyu yoklamasına göre, gençlerin % 31’i kendini milliyetçi, % 29’u Atatürkçü, % 16’sı muhafazakâr, % 12’si dindar, % 11’i ise demokrat olarak tanımlıyor. Bu araştırmanın gösterdiği üzere Türkiye’de artık tek değil, çok çeşitli kimlikler ve kimlik arayışı vardır.

 

Siyasal İktidarın Etkisi

Anomi

Son 15 yıllık siyasal iktidar döneminde ülkede her alanda değer boşalması adı verilen “anomi” üretilmiştir. Bunların başında eğitim anomisi ve ahlaki anomi gelmektedir.

 

Eğitimde Anomi

Milli Eğitimde müfredat programlarının sulandırılması, din eğitimi alanını da etkilemiştir. İslam dinini, zihinlere hitap eden çağın felsefesi ile öğretmek yerine, dinin duygulara hitap edilmesine ağırlık verildi. Zihinselliğe geçildiği çağımızda artık duygusal din çağdaş kafalar tarafından kabul görmemektedir.

 

İslam’ın Tarih Yapılması

Dinci eğitim vermek nedeniyle İslam, Türk toplumunun tarihi yapılmaya çalışılıyor. Bu ise, imkansızdır. Çünkü bir dine mensup olmak, onun tarihine mensup olmayı sağlamıyor. Bir geçmişin tarih yapılabilmesi için, onun oluşumunda aktör olmuş olmak gerekiyor. İslam’a girmeden önceki tarihin, Türklerin kendi tarihleri olması imkansızdır. Çünkü Türkler, o dönem İslam tarihi içinde değillerdi. İşte böyle zorlama tarih eğitimi, Türk toplumunu dinden uzaklaştırmaya neden oluyor.

 

İmam-Hatip Eğitimi

İmam-Hatiplerde, eski din anlayışının çok sayıda boyutunu öğrenmek mümkün oluyor. Bu durum, dini çağımızla kıyaslamak ve din hakkında daha isabetli karar vermek imkanını doğuruyor. Bu durum, dinin bu çağdaki asıl yerini tespit etmeye ve onu kimlik olarak görmemeye ve onu aşmaya katkı veriyor. Dini; kişi ile tanrısı arasında bir mesele olmaya yerleştiriyor. Diğer okullarda okutulan hamasi İslam bilgileri, öğrencileri duygusal dinci yapmakta ve cemaatlere insan kaynağı yetiştirmektedir. Onlar, dini, kimlik olarak görebiliyor.

 

Ahlaki Anomi

Alt sınıf insanları siyasal iktidarı elde edince, devletin sahip olduğu ama bütün milletin olan üst sınıf ekonomik nimetlerle ve sosyal statülerle karşılaşırlar. İşte burada kendilerinin animal-libinal duygularına hakim olamazlar. Günah olarak bildikleri fiilleri işlerler. Ahlaki ve dini değerler boşalması adı verilen “anomi”nin hava boşluğuna düşerler.

 

Ayrımcılık Yapmaları

Dinler, karakterleri gereği zaten din temelli ayrımcıdırlar. Çağdaşlaşamamış dinsel iktidarlar da temelde ayrımcı karaktere sahip olurlar. Ülkesinde yaşayan bütün vatandaşlara karşı tarafsız olmayı beceremezler. Hatta kendi dinlerine mensup olanlar arasında da ayırımcılık yaparlar. Çünkü onlarda taraflılık kavramı ve bilinci gelişmiştir.

 

Eşitsizlik

Çağımıza kadarki devirlerde, eşitlik kavramı geliştirilmediğinden dolayı, ayırımcılığın her türlüsü normal idi. Fakat çağımızda ayrımcılık hem ahlaken çok kötü görülmekte hem de hukuken yasaktır. Çağımızda siyasal iktidarı elde eden dinsel iktidarlar hala çağdışı ayrımcılığı ve eşitsizliği uygulamaları da dinden uzaklaşmaya neden olmaktadır. Çünkü sadece kendilerinin bir avuç insanı, milletin olan resmi kapital kaynaklarıyla kolay yolla ve haksız kazançla zengin olmakta, diğerlerini oluşturan büyük kesimler geçim sıkıntısı çekmektedirler. Bütün sektörleri ele geçirmekte ve sadece kendi taraftarları iş bulmaktadırlar.

 

“Dinsel iktidarların tarafgirliği nedeniyle işsiz kalma korkusu vardır.”

 

Adalet ve hakkaniyeti uygulayamazlar. Bütün milletin olan devletin nimetlerini fırsat eşitliği ile bütün millete açmazlar. Bu gibi durumlar, pratik dinin, topluma öğretilen teorik dinin tam tersi olduğunu gösterir. Bu durum, dine safiyane inananları dinden uzaklaştırır.

 

“Dinsel iktidarlar, diğerlerinden daha çok sorumludurlar. Çünkü yaptıkları her yanlış, dinin insanlar nazarında kredi kaybetmesine neden olur.”

 

Tahterevalli ve Asansör Sistemi

Dinsel siyasal iktidarlar, çağımızın asansör değil, eskinin tahteravalli sistemini uygularlar. Böylece dinin de yasakladığı adam kayırma denilen “nepotizm” suçunu çok bariz işlerler ve bunu din ile de meşrulaştırırlar. Daha kötüsü yolsuzluğun bile helal olduğunu meşrulaştırırlar. Meşrulaştırırken de ne tanrıdan ne de toplumdan çekinirler. Tahterevalli sisteminde; birinin yükselmesi diğerinin alçalmasına bağlıdır. Fakat asansör sisteminde kişi kendi başına yükselir ve alçalır; birinin yükselmesi başkasının alçalmasına bağlı değildir. İşte bu tahterevalli durumu da yeni nesli dinden uzaklaştırmaktadır.

 

“Çağımız tahterevalli değil, asansör sistemi çağıdır.”

 

Duyu Organlarına Hitap Etmek

Sembolik ve Folklorik Din

Dinsel iktidarlar, tarih boyunca, hep dinin, toplumlarının çıplak beş duyu organlarına hitap edecek sembolik unsurlarını uygulayarak dindarlıklarını meşrulaştırmaya çalışmışlardır. Mesela dinin, çıplak göze hitap eden cezalarını ve giyimini uygulamışlardır. Kulağa hitap eden ezan ve sala okumayı, namaz kılmayı, cami ve minare inşa etmeyi uyguladılar. Halk nazarında iktidarlarının meşruiyetini böyle sağlamaya çalışmışlardır. Bu duyusal sembollerle, haksız kazanç gibi gayri dini işlemlerini kamufle etmişlerdir. Asırlarca sürdürülen bu iktidar dini, topluma dinin bu sembollerden ibaret olduğu kanaatini yerleştirmiştir. Bu çeşit din, iktidar dinidir ve Emeviler tarafından formüle edilmiştir.

 

Ezanın Okunuş Biçimi

Son on beş yılda doğanlar, bebekliklerinde ve çocukluklarında aşırı bağırma ile okunan ezanla ürkerek uyanmaktadırlar. Bu durum, onlarda travma oluşturuyor. Büyüdüklerinde bu bağırmanın din olduğunu öğrenmeleri, onların dinden nefret etmelerine neden oluyor. Bu çağda bağırmak medeniyet olarak kabalık, ahlaken kötü, hukuken suç, dinen haramdır. Yeni nesil, dinin son göstergesi olarak sunulan ama dünya entelektüel kamuoyunda savunulamayan bu bağırmayı sahiplenmek istemiyor.

“Duygulara dincilik baskısı uygulamak amacıyla din yasakladığı; insanları rahatsız edici şekilde hoparlörle yüksek sesli aşırı uzatarak ve bağırarak ezan ve sala okumak da yeni nesilleri dinden uzaklaştırıyor.”

 

Dinin Ahlaki Değerlerini İhlal Etmeleri

Haksız Kazanç

Haksız kazanç yollarından biri olan “faiz” yememek üzerinde sözel olarak ısrarla dururlar ama haksız kazanç yollarından olan rüşvet ve rant yemeyi hep icra ederler. Kendilerinden olan yolsuzluk suçlularına sahip çıkarlar hatta cezalandırılmalarını önlerler. Tarih boyunca, dinsel iktidarlarda hep yolsuzluk şayialarının ayyuka çıkması tesadüf değildir. İktidarların, insanları en çok etkileyen şeyi, ekonomideki tutumlarıdır.

 

“Pratik dinsel sistemler; dinsel söylemlerle dinsizliği, ahlaki söylemlerle ahlaksızlığı kamufle etme sistemleridirler.”

 

Türkiye’de kişilerin, iktidara gelmek istemelerinin temel nedeninin, milletin olan devlet nimetleri haksız elde etme sayesinde ekonomik, siyasal ve sosyal sınıf atlamak olduğu görülmüştür. Aynı şeyi yapan dinsel iktidar sayesinde haksız kazanç elde etme imkanına kavuşmak ve elde etmek, Türkiye’de dindarlığı azaltmıştır. Tanrı inançlarının, animal-libidal hazlarına egemen olamadığını göstermiştir.

 

“Önemsiz hırsızları asıyor, önemli olanları devlet makamlarına getiriyoruz.”  Ezop (MÖ 6. asır)

Dinsellerin Sahteliği

Siyasal iktidar, kişilerin hakikiliğini ve sahteliğini ortaya çıkaran turnusol kağıdı işlevini görür. İktidar, kişinin özünü keşf eden ve aşığa çıkaran dedektördür. İktidara gelene kadar, kendilerini dindar olarak gösterenler, iktidara geldiklerinde, daha önce söylediklerinin zıddını uygularlar ve böylece dindarlıklarının sahte olduğunu ortaya çıkarırlar. İktidar, Türkiye dindarlarının gerçek dindar olmadıklarını açığa çıkarmıştır.

 

Her tarafı minare, minareleri de onlarca hoparlörle doldurup, başkalarını rahatsız etmeyi düşünmeden, libidinal-hormonal animal haz duygularını tatmin amacıyla sesini sonuna kadar açıp bağırarak ezan okuyanların, dünyevi haksız çıkarlar karşısında dindarlıklarının sahteliği görülür. Hayır ve Cami paralarını yemeleri şayiaları.

 

“Halka ver ezanı, al elindeki kazanı.”

 

Manevi değerleri öldürürler. Dostluk, arkadaşlık gibi manevi değerleri yok etmeleri. Kişisel ilişkileri, sadece maddi çıkar üzerine kurmaları. Aynı siyasal parti iktidarındaki bakanların bile, sanki farklı zihniyete sahip partilerin koalisyonu iktidarıymış gibi, sadece çıkar üzerinde birbirleriyle ilişki kurmaları. Batıda “ağızları içkili” siyasetçiler yalan söylemezken, “ağızları Kuran’lı” siyasetçilerin yalan söylemesini kıyaslıyor halk. Halk da Batı’yı tanıyor.

 

“Neden içkili Batılı ağız yalan sölemiyor da, Kuran’lı Müslüman ağzı yalan söylüyor?”

Geleneksellik ve Modernlik

Yeni nesil, eğitim alması arttıkça, geleneksellikle modernliğin farklı olduğunu kavramaktadır. Geleneksel tarım toplumuna göre formüle edilen eski din anlayışının, çağımızda bilimin ve felsefenin ulaştığı düzey nazarında kadük kaldığını görüyor. Yeni nesiller, daha anne ve babalarında gelenekselliğin modernlikle çatıştığını görüyorlar. Gençler geleneksel kaldıkları sürece bu çağda iş bulamayıp var olamayacaklarını görüyorlar. Modern dünyada, “iki arada bir derede kaldığı”nı görüyor ve bu çıkmazdan çıkış arıyor.

 

“Çağımızda geleneksel din eğitimi, çağıyla, dünyayla ve kendi toplumuyla çatışmalı nesiller yetiştiriyor.”

 

“Toplum, entelektüel olarak sahipsizdir. Ona çağdaş kuramlar sunan düşünürleri yoktur.”

 

Geçmişçi Olmak

Dinsel kişilerin özelliği, gelecekçi değil, geçmişçi olmalarıdır. Çünkü gelecekçi olmak çağdaş yoğun felsefe gerektirir ve bu, onlarda yoktur. Zaten bunun eksikliğinden dolayı geçmişçi olurlar. Geçmişçi olmak için ise hazırcı olmak yeterlidir. Geçmişi savunan dinseller, kendilerini meşrulaştırmada dini kullanırlar. İşte bu din kullanımı, gelecekçi olan yeni nesilleri dinden uzaklaştırır.

 

Huzur ve Refah Sağlamaması

Dinsellerin siyasal iktidarı, avam kesimi üzerinde dinin kredisini kaybetmede en etkili etken olur. Dinsel iktidara kadar Türkiye toplumu, toplumun her katmanını iktidarda görmüştü. Onlarla huzur ve refah sağlanamamıştı. Bu kez son bir umut olarak dinselleri hem de tek başına iktidara getirdi ama huzur ve refahında bir iyileşme olmadı. Bu durum, avamın, dinin gariban halka huzur ve refah sağlamadaki inancını yok ediyor. Ezan okurken bile dinadamının, egemenliğini dayatmak amacıyla aşırı bağırarak insanları rahatsız edip kul hakkı yemeyi düşünmemesi.

 

Toplumun, Dini Kişileri Tanıması

“Din kişiler” kavramına devletin din adamlarını, dini tekelinde tutan dini cemaat liderlerini, din işportacılarını ve siyasal şahsiyetleri içerir. Bu kişilerin gerçek karakteri, iktidarda ortaya çıkıyor. Dinsel karakterleri siyasal iktidarda olmaları nedeniyle; çocuk tacizleri ve haksız kazanç gibi şeytani davranışlarının görülmesiyle toplum tarafından tanınmıştır. Din ve ahlak satan dinsel kişilerin ve siyasilerin, devlet görevlilerinin, iş adamlarının, gazete köşe yazarlarının, ne kadar çok “paradöner” oldukları görülmüştür. Bu kişilerin dine saygılarının olmaması.

 

Cezadan Kurtulmak ve Boş İnanç

Haksız kazançla zengin olmada hele de dünyada ceza almaktan kurtulacaklarına olan garantilerden dolayı “Boş bir inanca” sahip olduklarını gösterirler. İşte Allah’ın bu imtihanında onların aslında “püriten” değil, “pragmatist” inanca sahip oldukları ortaya çıkar. Ne demiş atalarımız, “ak koyun, kara koyun köprüde belli olur.”

 

“Devlet görevleri, insanların ahlakını bozmaktadır.”

 

“Türkiye’de devlet, bir ekonomi sektörüdür, haksız kazançla zengin olma kaynağıdır. Devlet, nimet kaynağı olmaktan çıkarılsın, siyasetçi olmak istenmeyeceği görülecektir.”

İlahiyat Kafa Katmanı

Türkiye dahil olmak üzere İslam dünyasının hepsinde, ilahiyat kafa katmanını işgal edenlerin, çağımızın ulaştığı akıl çapı ve düzeyi çerçevesinde dini çağdaşlaştıramıyorlar. Çağdaş dünyadaki filozofların evsafında felsefi eserler veremiyorlar. Eğitim görmemiş avam tabakasının bildiklerinin dışında çağdaş düzeyde hiçbir fikir ileri süremiyor. Eğitimlilerin artmasıyla birlikte, dinini eski din anlayışıyla yaşayan avam tabakası her geçen gün azalmaktadır. Eğitim düzeyi yüksek kişilere de avam düzeyindeki dini bilgileri sunmaktadırlar. Bu çağda halen eski din anlayışını sürdürmeleri de dindarlığın azalmasına neden olmaktadır.

 

Halbuki her yeni nesil, insanlığın her gün ilerlettiği paradigmaları öğrenmekte ve hayatları onların üzerinde döndürmekte olduğundan eski din anlayışını hem eğitimsiz cahil kişilerin hem de çağımız öncesinin düzeyinde kaldığını fark etmektedir.

 

DİB Başkanı

İlahiyat profesörü olmasına rağmen Diyanet Başkanı bile hala hem avam tabakasının folklorik din anlayışında kalmış hem de onu yeni nesillere dayatmaktadır. Nitekim ifa ettiği “devlet başkanı özel duahanlığı” ve “VİP cenaze imamlığı” gibi faaliyetlerle bu düzeyini dışavurmaktadır. Bu işler, üç haftalık din eğitimiyle ifa edilebilecek işlerdir. Peki bu toplum, kişinin profesör olmasına 50 yıl neden para ödüyor?

 

Deizm ve yeni din anlayışları gibi yeni gelişmeleri klasik, geleneksel ve anakronik “sapıklık” şeklindeki fetvalarla izah etmekle, çağdaş felsefi paradigmalar ortaya koyamadığını dışa vurmaktadır. DİB Başkanı, toplumu ileri götürmesi gerekirken geriye doğru götürmektedir. Bu çağda, binlerce yıl önceki kafaya sahip ilahiyat profesörlerine sahip olması, bir ülke ve toplumu için en büyük şansızlıktır. Batı toplumu da çağımıza kadar ki devirlerde dinsel bir toplum idi. Fakat çağı yakalamış ilahiyat düşünürleri sayesinde çağdaşlaşlığı yakakalamışlardır. Türkiye halen bir dinsel toplumdur. Ona da bu tür ilahiyatçılar gerekir.

 

“Dinsel toplumları ancak çağın düşünüş düzeyine ulaşmış ilahiyat düşünürleri çağdaşlaştırabilir.”

 

Din ve Tamahkarlık

Dinler, insanların duygusal yapısına göre düzenlendiklerinden insanın duygusal yapısı gereği, kısayolcu, kestirmeci, az vererek kolay ve çok kazanma, haksız kazanç yani tamahkarlık üzerine çalışır. Tamahkarlığı esas alarak, dinler, insanlara hem dünya hem de ahret menfaati sağlayacağı şeklinde formüle edilmişlerdir.

 

“Dinler; hem sevap hem kebap, duble menfaat demek olmuştur.”

 

Tarife

Tamahkarlık; gerçekçi olmamaktır. Verdiğinin kat kat mislini elde etmek arzusudur. Din adamları, dinleri işte böyle tamahkarların arzularına uygun bir şekilde düzenlemişlerdir. O nedenle kazanç tarifesi oluşturmuşlardır. Mesela Allah yolunda bir verirseniz bin alırsınız. Bu tarifede; bire yedi, bire on, bire yetmiş, bire yüz, bire bin ve bire sınırsız kazanç vardır.

 

Dini Cemaatler ve Tamahkarlık

Türkiye’nin toplumsal karakteri bu tamahkarlığa çok uygun düşmektedir. Dini cemaatler ve çiftlik bank gibi hareketler, hep bu toplumsal tamahkar karakterden doğmaktadır. “Bir verilecek, bin kazanılacak” libidinal arzusu. Bir toplum düşünün ki bir dini cemaati finansal desteğiyle büyütüyor, ondan sonra da gidip kendisini ona öldürtüyor. Bu durum sadece Türkiye’de meydana geliyor. Bu durum, şizofrenik bir hastalıktır.

 

“Sahtekarla tamahkar buluşunca tokatlama doğar.”

18. Asır Sonrası

18. asra kadar hemen hemen bütün toplumlar dinsel yapıda idiler. Onlarda dinsel duygusal tamahkarlık egemen idi. Fakat çağımızda artık duygular değil, akıl egemendir. Yani halk tabiriyle; “Ne kadar ekmek o kadar köfte”, “Hem şöför mahalli hem yirmi beş kuruş olmaz,” anlayışı geldi.

 

Sanal Gerçeklik

Çağımıza kadarki devirlerin insan hayatında, insanlığın hayal gücü ile kurguladığı bir sanal gerçeklik egemen idi. Bütün fikir ve bilgiler gerçek dışı idi. Çünkü sistemli düşünme ve metotlu bilim yapılmıyordu. Bu nedenle bütün bilgiler hayal gücü ile kurmaca üretiliyordu. Fakat çağımızda sistemli düşünme ve bilimsel metotla bilim yapmak sayesinde varlığın gerçek bilgisine ve anlamına ulaşıldı. Bu sistemlerle elde edilen gerçek bilgiler, çağımız öncesi bilgilerinin hepsinin yanlış olduğunu ortaya koydu.

 

Dinin Bütünleştiriciliği

Sosyolog E. Durkheim şöyle der: Dinin, toplum hayatında bütünleştirici işlevi oldukça önemlidir. Din bunu, insan hayatına kattığı aşkın olan ve olmayan değerleri ve anlamları sayesinde yapmaktadır. Din, toplumun hayati sorunlarını, açık bir şekilde sembolik olarak kutsalın sahasına yükseltir. İnsanlarda oluşturduğu kimlik yoluyla ve onlara kazandırdığı yardımlaşma iradesiyle; ölüm, hastalık gibi sıkıntılı zamanlarda, yangın ve deprem gibi felaketler sırasında, düğün gibi sevinçli günlerde onların birbirlerine maddi ve manevi yönden destek olmalarını sağlayarak da toplumun kaynaşması ve bütünleşmesine katkıda bulunur.

 

Ama Din, toplum bütünleşmesinin bozulmasını engellemek amacıyla, bireylerde oluşturduğu “itaat” anlayışı vasıtasıyla, toplumu yönetenlerin haksızlıklarına karşı susmayı ve sabretmeyi telkin eder. Mesela İslam’ın muteber kaynaklarındaki, “fasık hatta zalim de olsa halifeye itaat gerekir,” hükmü, Müslümanların pasif siyasal davranışını oluşturmuştur.

 

“Siyasal iktidarlar, kendilerine hizmet ettiği için dinin toplumda egemen olmasını isterler.”

 

Tercih

Dinin pozitif işlevi olan toplumu bütünleştirici, negatif işlevi olan gelişmeyi engellemesi arasında bir tercih yapmak zorunluluğu vardır. Bütünleşticiliği tercih edilirse, toplum yeni gelişmelere ayak uyduramayacaktır. Bunun sonucu olarak sefalet içinde yaşamaya ve belki de nihayetide yok olmaya razı olacaktır. İktidarlar, dinin bütünleştirici işlevini, gelişmeyi engellemesine tercih ederler.

 

İleri Gitmeye Karşı Olmak

Toplumsal Değişmeyi Engelleme

Dinler, çağlarına ayak uyduramamaları durumunda, sosyal değişmeyi ve ilerlemeyi engelleyen en etkin faktör olurlar. Türkiye, dini kurumsallaştırmaya çalışıyor. Kurumsal yapılmış din, geleneksellikle donuklaşma fonksiyonu görmektedir.

 

“Marx, Freud ve Feuerbach; dinin değişim karşıtı bir niteliğe sahip olduğunu savunurlar.”

“Dinsel iktidarların neden olduğu ilerlemeyi önlemenin faturası dine yazılır.”

Özgürlük Çağı

Bertrand Russel (1872-1970) şöyle der: “Geleneksel dini inançlar, bazı kısa vadeli ve duygusal yararlar sağlayabilir. Ama onlar, insan aklının bebeklik dönemine, şimdi geride bıraktığımız bir evresine aittir ve uzun vadede zararlıdırlar. Geleneksel dini inançların yol açtığı en büyük zarar, özgür düşünmeyi önlemektir. İşte bu önlemesi nedeniyle, insanlık binlerce yıl, bugün icaat ettiğimiz binlerce yeni şeyin hiçbirini icat edemedi.”

 

“Dini aşırı savunanlar, genellikle din kamuflajıyla kendi yapılarını savunuyorlardır.”

 

Dinsel kişiler, monarşik olurlar. Özgürlükleri mutlaka kısıtlarlar. Çağımız özgürlük çağıdır. Bu çağda özgürlükleri din adı altında kısıtlayan dinsel siyasal iktidarlar, eğitimli ve çağdaş yeni nesillerin dinden uzaklaşmalarına en büyük katkıyı verenler oluyorlar.

 

“Siyaseten islam’ın, özgürlükleri kısıtlayacak şekilde sunulması ve kullanılması, özgürlükçü nesillerin dinden uzaklaşmasına neden oluyor.”

 

Bertrand Russell: “Artık insanlar, dini, eskiden olduğu kadar önemli bulmamaya başladılar.”

“Okumuş bir halk olmadan, modern devlet olanaksızdır.”

 

“Bir kimseye bir görev verilirken ya da o kişi işe alınırken onun dinsel, etnik ve siyasal gibi düşüncelerini dikkate alma alışkanlığı, insanlara fikirlerinden dolayı zulmetmenin çağdaş biçimidir; orada özgürlük yok demektir ve sonunda da Engizisyon kadar etkili olabilir. Bu duruma karşı toplumda mutlaka duyarlılık olma zorunluluğu vardır. Çünkü bu zulüm, toplumu gerçek bölünmeye götürecek en etkili durumdur.”

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.