TÜRKİYE MEDYACILIĞI

 

TÜRKİYE MEDYACILIĞI

“Türkiye’de basın dahil hiçbir kesim görevini dürüstçe ve hakkıyla yapmıyor.”

 

Medyanın Görevleri

Medya’nın temel görevi şunlardır: Toplumu bilgilendirme, eğitme, duygu ve düşüncelerini dile getirme, toplumsal ilişki kurdurma, yönetenle yönetilen arasında dolayımcılıktır. Toplumu ileri götürmektir. Peki Türkiye medyası bu görevleri yapıyor mu? Kesinlikle hayır!

 

Türkiye Medyası

Medya Sahipliği İzleme Projesi (MOM) tarafından yayınlanan araştırmaya göre (21/06/2018) Türkiye’de medya sektöründe toplam 2 bin 731 gazete, 734 radyo istasyonu, 83 radyo-televizyon ve 108 televizyon kanalı yayın yapıyor.

 

Ulusal Medya

Rapora göre; Türkiye’nin en büyük ulusal 40 medya kuruluşu, medya haricinde sanayi ve ticaret alanlarında faaliyet gösteren şirketler tarafından kontrol ediliyor. CNN Türk, Kanal D, Milliyet, Hürriyet gibi kanal ve gazetelerin içinde bulunduğu en büyük medya kuruluşları, Doğan, Doğuş, Demirören, Ciner, Albayrak gibi şirketlere ait.

 

Medyayı elinde tutan Demirören Grubu, Doğuş, Ciner, Albayrak, Kalyon, İhlas grupları ve Sancak’a ait şirketler; inşaat, enerji, maden, turizm, telekomünikasyon, bankacılık ve finans alanında da faaliyet gösteriyor. Yani devletten geçiniyorlar. Bu şirketlerin, medya dışı işlerinde kamu ihalelerine girmeleri ve devletle ticari ilişkileri olması, kontrol ettikleri medya organlarının bağımsızlığı ve özgürlüğü noktasında eleştirilere neden oluyorlar.

 

Yerel Medya

Yerel medya, siyasal iktidar partisine mensup hiçbir belediyenin ve devlet kurumlarının yanlışalarını eleştiremiyor ve halkı bilgilendiremiyor. Bu medya da, asıl görevini ihmal ederek, iktidarın tetikçiliğini yaparak kolay yoldan ülkeyi yiyerek para kazanmaya bakıyor.

 

“Türkiye’de medyaya tamamen devlet kaynaklı haksız kazanç egemendir.”

Paranın Kaynağı Devlet

Türkiye medyası, devlet yani milletin parasını yemeye bakıyor. Medyasını şantaj aracı olarak kullanıyordu. Gerçi şimdi iktidara şantaj yapamıyor. İktidarın tetikçiliğini yaparak devlette olan milletin parasını yiyor. Medyanın parasının kaynağı devlet olunca, devleti kullanan siyasal iktidar bu parayı kendi kişisel çıkarı için çok rahat kullanabiliyor.

 

“Devlet, nimet ve haksız kazanç kaynağı olmaktan bir an önce çıkarılmalıdır.”

 

“Türkiye’de egemen siyasal anlayış şudur: İktidarda olunduğunda devlet ve vatan dostu, iktidarda olunmadığında devlet ve vatan düşmanı olmak.”

 

Kendi Vücudunu Yemek

Felsefeye göre; kendi ülkesinden haksız kazanç elde etmek demek, kişinin kendi hazır vücudunu yemesi demektir. Hazıra dağlar dayanmaz. Hazır, bir gün mutlaka bitecektir. Biyolojide “otofaji” sistemi vardır; hücrelerin kendi kendilerini yemeleridir; bedene dışarıdan besin girdisi olmayınca olur. Otofajiden sonra “obezite” evresi gelir. Ondan sonra da “ex” yani yok olma aşaması gelir.

 

Türkiye, atalarımızın bin yılda milyonlarca şehit ve gazi vererek elde ettiği hazır ülkesinin arazilerini ranta dönüştürüp yiyerek geçinmektedir. Ülke, para kazanarak değil dış borçla varlığını sürdürmektedir. Her karış toprağını kanıyla sulamış şehitlerimizin bizim üzerimizde ahı vardır. Onların gözü arkada kalmıştır. Ülkeyi haksız yiyelim diye mi hayatlarını verdiler?

 

“Kendi vücudunu yemekle varlık sürdürülemez.”

 

Ekonomik Ensest İlişki

Ülkesini yiyerek geçinmeye, “ekonomik ensest ilişki” denir.

 

“Ülkesini yiyen, ülkenin dahili sömürgecisidir.”

KÖŞE YAZARLIĞI

Spekülasyon

Köşe yazarları, ele aldıkları konunun ilgili olduğu felsefe ve bilim dallarından teknik bilgiler veremiyorlar. Kendi libidinal ve hormonal zevkleri ve nefretlerini ifade eden keyfi ve indi spekülasyonlarını yazıyorlar. Halbuki toplumu teknik bilgilerle bilgilendirmelidirler. Halk için olan köşelerini, kendi libidinal duygularını tatmin için kullanamazlar.

 

Dedikodu Edebiyatı

Köşeyazarlarının ve konuşmacıların yaptıkları bir diğer iş, onun bunun dediklerinin dedikodusunun edebiyatıdır. Kendilerinin özgün fikirleri yoktur.

 

Oral Katman

Ayrıca medya köşe yazarlığı ve konuşmacılığı, bir ülkenin oral katmanıdır. Halkın sözcülüğüdür. Hiç bir yetkilinin tetikçiliği yapılmamalıdır. Hiç kimse savunulmamalı ya da saldırılmamalıdır. Olgu, obje ve olayları objektif olarak ortaya koymalıdır. Fakat kafa katmanı, mama için sakal dahi bırakabiliyor.

 

“Kıl ile akıl arasında sadece bir harf fark vardır. Kıl ile var olmaya çalışan, akıl ile var olamıyor demektir.”

 

“Oral katmanı tefessüh etmiş ülke varlığını sürdüremez.”

Sübjektivite ve Objektivite

Medyadaki köşe yazarları ve televizyon konuşmacıları, sübjektif davranarak ya iktidarın savunuculuğunu ve tetikçiliğini ya da ona saldırıcılığı yapıyor. Medyanın gerektirdiği bilgilendirmede objektivite ve doğruluk yoktur. Medyayı tek yönlendiren şey, haksız çıkar unsurudur. Oxford Üniversitesi Reuters Enstitüsü’nün, 2018 yılında yayınladığı Dijital Haberler Raporu; Türkiye araştırmaya konu olan 37 ülke arasında dezenformasyon ve yalan haberin en çok görüldüğü ülke olduğunu belirtti.

 

“Görevini ifa etmeyen medya gayri meşrudur.”

Program Moderatörleri

Televizyonlar, para harcamadan saatleri doldurmak amacındadırlar. Bu nedenle ileri ülkelerin televizyon kanallarının yaptıkları gibi yapmıyorlar. Halkını bilgilendirmek amacıyla büyük paralar harcayarak araştırmaya dayalı programlar yapmıyorlar. Bunun yerine birkaç kişi ile oral doldurulan, saatler süren dedikodu programları yapıyorlar. Türkiye’de program moderatörleri, hiçbir konunun uzmanı değiller ama her konuda moderatörlük yapıyorlar. İleri ülkelerde her program, uzmanı olan moderatör tarafından yönetilir. Bir kişi, her konuda moderatörlük yapmaz.

 

Hırsızlık

Üstelik bizim medya program hırsızıdır. Kendisinin icat ettiği bir tane program yoktur. Hep yabancılardan alarak ya da kendi ülkesinde bir şeyi icat edenlerden hırsızlama ie program yapıyor.

 

Geçen gün (08.02.2019) bir televizyon kanalında rastladım. “Akıl nedir?” diye bir program yapmış. Mikrofonla halka soruyor. Bu programı Türkiye’de ilk kez biz icat etmiştik. Bu soruyu bir televizyon kanalında ilk biz sormuştuk, ülkemizin gündemine taşımıştık. Bizim eleman bu soruyu, İstanbul’un meydanlarındaki halka sormuştu. Hırsız programcı bu soruyu, din ile karıştırarak cami avlusundaki cemaate soruyordu. Tabi onun amacı patronuna yaranmak hem de cami cemaatinin, seçimde oyunu kendisine parayı sağlayan siyasal partiye almaktı. Fakat hem akıl konusu hem de din ile ilgili bilgiler, ağzına yabancı kalıyordu. İki konuyu da bilmediği ortaya çıkıyordu.

 

“Demokratik medya; paradöner değil, paratoner kişilerle olur.”

 

TRT

Devlet ve millet adına yayın yapan tek yayın kuruluşu olan Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) bünyesinde 14 televizyon kanalı, 16 radyo istasyonu, iki online haber sitesi ve üç dergi yayın yapıyor. TRT, kamu yayıncılığı hizmeti alanında özerkliği ve tarafsızlığı Anayasa ile hükme bağlanmıştır. TRT, Anadolu Ajansı (AA) ve Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) gibi devlet medya kurumları, aşırı derecede iktidar yanlısı bir çizgi izledikleri, tarafsız olmadıkları, İlhan Taşçı ve İsmet Demirdöğen gibi bizzat kendi yönetim kurulu üyeleri tarafından söylenmektedir.

 

“TRT, toplumu ileri götürecek hiçbir program yapmıyor. Ülkenin her vatandaşına eşit söz ve ifade hakkı vermiyor.”

 

TRT bugün tarafsız değildir. Ulusal da değildir, çünkü bütün ulusun sesi olarak davranmıyor. Siyasal iktidarın bir avuç temsilcisi için yayın yapıyor. Siyasal iktidarın bırakınız muhaliflerini, tetikçiliğini yapmayanlara milletin ekranını yasaklıyor. Aslında Türkiye’de kurumsallık değil, kişicilik egemen olduğundan, bu davranış sadece TRT Genel Müdürü’nün politikasıdır. O, kişisel çıkarına göre hareket ederek kendisini milletin makamına getiren yetkiliyi esas almakta, onun parasını ödeyen millete aldırmamaktadır. Nerede milletin kul hakkı, ulusal eşitlik kavramları! Milletin bütününün ödemesine rağmen, sadece bir avuç insanın hizmetkarlığını yapmak. Bu çağda böyle çağdışı tekçi ve marjinalci yetkililerin bulunması, o ülkenin çoğulcu ve eşitlikçi demokrat olmadığının göstergesidir.

 

“TRT’nin bugünkü tavrı çağdışılıktır.”

 

Medyanın Din Satması

Yaşlanan manken ne yapar? Bol bol frikik verirmiş. Yani doğal bedenin en derin malzemesini satarmış. Yaşlanan yıldızlar ne yapar? Jüri üyesi olurlarmış. Satacak kendi malzemesi olmayanlar, din satarlar. Başta TRT olmak üzere medya, işte Müslümana İslam dini satıyor.

 

Dijital Medya

MOM’un, dijital medya araştırmalarına göre Türkiye halkının yüzde 62’si bilgisayar, yüzde 68’i mobil telefon aracılığıyla haberleri takip ediyor. Ülkenin nüfusuna oranla yüzde 53’lük aktif sosyal medya kullanıcısı var. Dijital Haberler Raporunda ayrıca, Türkiye’de WhatsApp uygulamasının yüzde 30 oranında arttığı ve bu uygulamanın haber alma amaçlı kullanıldığı yer alıyor. Rapora göre, WhatsApp gibi mesajlaşma uygulamalarının kullanımının gittikçe yaygınlaşması baskıcılığın sürdüğünün göstergesidir. 21/06/2018

 

“Dijital medyanın artması, ülkede özgür medyanın bulunmadığının göstergesi görülür.”

 

Rapora göre; Türkiye’de 175 binden fazla alan adı, 150 bine yakın URL, binlerce sulh ceza hakimliği kararı ile erişime engellenmiştir. Bilgiye erişimin engellenmesinin tek nedeni olabilir, o da; yanlışların varlığıdır.

 

“Demokrasinin olmazsa olmaz şartı, ifade ve basın özgürlüğüdür.”

 

Demokratik Medya

Gerçek demokratik ülkelerde medya, halkın yapısına göre sağcı ve solcu olabiliyor ve her biri kendi zihniyetini yürütebiliyor. Ama hepsi, halkı bilgilendirme konusunda objektif ve tarafsız oluyorlar. Halkı yanlış bilgilendiremiyorlar. Çünkü halktan çekinirler, o ülkelerde her şeyin etkin denetçisi halktır. Denetçilik görevini yapabilmesi için halkın demokratik olması şarttır.

 

Medyanın Siyasal Parsellenişi

Yandaş, Sübjektif Medya

Türkiye medyası, siyasal partiler tarafından parsellenmiştir. Tamamen yandaş medyadır. Medya tamamen sübjektifleşmiştir. Bu nedenle medya objektifliğinden söz edilememektedir.

 

“Türkiye’de tarafsız ve objektif kişilerin fikir ve bilgilerini kamuya sunacağı popüler bir medya organı yoktur.”

 

Medyanın Birbirini Suçlaması

Allah’tan ki medya organları birbirlerini suçlamaktalar. Birbirlerinin kirli çamaşırlarını ortalığa dökmektedirler. Böylece halk, onların hepsinin ne kadar pislik olduklarını ve ülkede düzgün medya olmadığını öğrenmektedir. Suçlamalarının tek nedeni, ülkeyi sevmek değil, ülkeyi yemektir.

 

“Türkiye’de medya, topluma kötü kolektif ahlak bilinci empoze etmektedir.”

 

Medya ve Demokrasi

Medyanın varlığı, demokrasi sistemi sayesindedir. Demokratik görevini yapmayan medya gayri meşrudur. Demokratik medya omurgalı medyacılar ve halk gerektirir. Demokraside medyanın denetçisi halktır. Halkın yönetimi olduğundan, demokratikleşmemiş halkla demokrasi uygulanamaz. Demokrasinin uygulanamadığı demokratik sistemde halk ve ülke sadece sömürülür. Halkın, medya yönetimine reel el atması şarttır. Aklımızı başımıza alalım. Kendimizi avutmayalım, kandırmayalım. Bu yapımızla, demokrasi sayesinde ufalanıp gideriz.

 

“Eğer demokrasi uygulanamıyorsa, orada demokratlaşmış halk yok demektir.”

 

“Dünyada hiçbir ülkenin medyası, devletlerinin dış politikası ile ilgili gizli eylemlerini haber yapmaz. Ama Türkiye medyası para için bunu da yapmıştır.”

 

Türkiye’nin Yanlışlığı

Sonuçlarına bakıldığında, Türkiye’nin her şeyinin, çağımıza göre yanlış olduğu ortaya çıkmaktadır. Çağımızda bu yanlışlıklarla hem bireysel hem de toplumsal olarak yaşanamaz ve var olunamaz. O nedenle bir an önce bireysel ve kolektif akıl çapının çağımızın akıl çapına ulaştırılması şarttır. Neticede bir devlet düşünün ki, meyve ve sebze ile baş edemiyor. Deprem olmadan da binalar yıkılıyor, onlarca kişi ölüyor. Yetkililer halkını koruyamıyor, sadece ölü ve yaralı sayısı açıklayabiliyor.

“Bakla sorununu çözemeyen, beka sorununu hiç çözemez.”

 “Her kişinin bir mermilik gücü var. Bir mermilik gücü olan başkasına nasıl güç taslar!”

“Bu çağda geçmiş kafada olan toplumlar sadece iyi yer, iyi içer, iyi eğlenir ve iyi ölürler.”

 

FELSEFİ İZAH

İnanmadığı bir şeyi, sadece midesinin çıkarı için savunabilen insan nasıl bir insandır? Kendi çıkarının kavgasını, ülke çıkarını kamuflaj yaparak verebilen insan nasıl bir insandır? Felsefe bu durumu, insanın hayvani doğasıyla izah ediyor.

 

İnsanın Hayvani Doğası

Alman Heidegger (1889-1976)’in tespiti şudur: “Hayvan yem bulduğu çevre, avlandığı alan ve kendi cinsinin bulunduğu grupla ilişki içinde olur. Onun tek uyaranı vardır, o da yemidir. Yani midesidir. Hayvan bu uyaranını aşmaya muktedir değildir. Çünkü onda “yemine tutulma” vardır. Hayvanın ve bitkinin yaşam alanlarında, canlının güdülediği hareket dürtüsü doğrultusunda hareket edişini görürüz.”

 

İşte sadece yemini düşünen, diğer şeylere midesinden bağlı olan insan da aslında hümünal değil, animaldır. Bütün davranışları da animal olacaktır.

 

“Yeme bağlı kişi, yemini verene göre, dün dediğinin bugün tam zıddını söyler, yüzü hiç kızarmaz. Çünkü hayvanda yüz kızarması yoktur.”

 

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.