ŞEYHLİĞİN PSİKANALİZİ

ŞEYHLİĞİN PSİKANALİZİ

 “Türkiye’de şeyhlik psikolojisi sadece dinde değil, siyaset dahil bütün alanlarda egemendir.”

Psikanaliz; davranışların, bilinçdışı kaynaklarını ortaya çıkarmaya çalışır. Kişiliği oluşturan psikolojinin arkasındaki nedenleri analiz eder. Şeyhliği analiz edebilmek için hem dini karakteri hem de psikolojiyi bilmek gerekir. Biz dini karakteri kendi bilgimizle, psikolojik bilgileri ise uzmanlarından alarak bu psikanalizi yapıyoruz.

Şeyhlik; bir bozuk psikolojinin boyutlarını içeren bir portmanto sözcüktür. Bu psikoloji, kendisini davranışlarda dışavurur. Felsefe disiplinleri olan davranışçılık ve fenomenoloji, davranışların dışavurumlarını irdeleyerek “özleri (numen)”ni ortaya koyar. Felsefenin bir görevi olgu, obje ve olayların mahiyeti olan numenlerini okumaktır.

“Şeyhliğin demokrasi ile bağdaşmamasının bir nedeni şeyhliğin psikolojisidir.”

BÜYÜK ADAM OLMAK İSTEĞİNİN NEDENLERİ

Megalomani

Şeyhlik; büyük adam olma, adam yerine konma isteğinden kaynaklanır. Şeyh olmanın psikolojik kaynağı, megalomani duygusudur. Megalomani, büyüklük kuruntusu ile kişinin kendisine gerçekle uyuşmayan üstün nitelikler yakıştırmasıdır. Psikolojiye göre; megaloman kişi, kendini büyük görür ama büyük değildir. Gerçekle ilgisi olmayan kişiler, üstün yetenekler taşıdıklarına inanır, kendinin farklı özelliklerden dolayı diğer kişilerden üstün olduğunu düşünür ve bunu kabullenir. Bu kişiler narsistik kişilik yapısında olurlar. Şeyhlik de kendisinde insanüstü tanrısal özellikler ve güçler bulunduğu sanısındadır. Megaloman kişi bilgi sahibi ve uzman olmadığı konularda kendine güvenir. Megaloman kişi aynı zamanda nöropattır. Nöropatlık, sinirsel açıdan dengesizliktir. Nöropat kişi kendi haddini kabul etmeyip, kendisine üst olan düzeylere dahi ayar vermeye çalışır.

Megalothimia/Büyük OlmanınTanınması

Şeyhlik, küçük olup büyük olmak isteyen kişilerin işidir. Üstlerin değil, astların büyütmeleriyle büyük olunan sistemdir. Küçük olanın büyük olması, küçük insanların onu büyük kabul etmelerine dayanır. Sınavları geçerek ya da insanlık tarafından büyük yapılmak sistemi değildir. Büyük olmanın, insanların büyük olarak tanımalarına bağlı olmasına felsefede “megalothimia” adı verilir. Megalothyimia; üstün olma anlamındaki megalo ve tanınma olan thymia ya da thumos kavramlarının birlikte varlığıdır. Bu terkibe göre; diğerlerinden üstün olmanın, başkaları tarafından belirlenmesi ihtiyacı ve güdüsü demektir. Şeyhlik, megalothymotik psikolojik karaktere sahip olmak demektir.

Üstün ve Güçlü Olmak İsteği

Diğer insanlardan üstün ve güçlü olmak isteği şeyhlik psikolojisidir. Üstünlük psikolojisi; kişinin doğuştan var olan aşağılık kompleksine dayanarak kendini diğer insanlardan daha üstün görme, yüceltme karmaşasıdır. Kişi hep üstün duruma geçme, sahip olma, kendini kahraman gibi görme davranışları gösterir. İmtiyazlı duruma geçmek amacıyla başkalarına üstünlük taslamak bir hastalıktır. Çağımızda üstünlük demek, başkalarından üstte ve imtiyazlı olmak değildir. Çünkü çağımızda eşitlik vardır. İnsanlık kalitesini yükseltmek, insan kalitesi açısından kusursuzluk için harcanan makbul çaba harcamaktır. Alfred Adler (1870-1936), bunun insanda doğuştan var olduğunu söyler. Üstün olma çabası, bireyi bir gelişimden diğerine taşır. Bizi harekete geçiren, güdüleyen güç hep bu üstün olma çabasıdır.

Güçlü Olmak Psikopatisi

Geleneksel güçlü olmak isteği de yine imtiyazlı duruma geçmek ve insanlara tahakküm etmek içindir. Bu istence sahip kişi için her şey güç elde etmek, hakimiyet kurmak psikopatisi üzerine kuruludur. Bunu elde etmek yani “kazanmak” için başkalarına zarar vermek, felakete sürüklemek, her türlü entrika oyunları oynamak çok doğaldır. Kurduğu oyunun kontrolünü kaybederse hissedeceği tek şey, güç kaybı nedeniyle öfke ve intikam almaktır.

Çoğunlukla normal insanlar, aile bağlarının, arkadaşlığın ve insanlar arası iyi bir ilişkinin kıymetini bilir, onları kaybetmemek için çaba gösterir veya hataları sonucu bunları kaybettiğinde üzüntü duyarlar. Oysa psikopatlar tam da bu değerleri yıkmak için kasıtlı bir çalışma halindedir. Onlar için akrabalık bağının ve dostluğun kıymeti yoktur. Üstelik onların hedefi için bu değerleri yok etmek, oyunu kazanmak demektir. Çünkü kaybederek kazandığına inanır. O nedenle yok ettiği bağ için üzüntü duymaz.

“İnsanları istediği gibi kullanabileceği “eşya” gibi görür.”

Yaptığı hiçbir kötülükten dolayı kendisini suçlu hissetmez, pişman olmaz ve hiçbir iç rahatsızlığı duymaz. Çünkü onun tek derdi güçlü olmak için gereken menfaatidir. Fakat yakayı sıyırmak için öyle değilmiş gibi davranmayı çok iyi becerir. Çok pişkindir. En fazla zararı, üzerilerinde kontrol sağlayabilecekleri kadar yakınlarında olan insanlara verirler. Onlarla ilişkide olan herkes (çocukları ve aileleri dahil) “kurban”dır.

“Psikopat kişiler, ne kendilerine ne başkalarına ne din ne de ahlak öğretebilirler. Sadece var olanı bozarlar.”

Aşağılık Kompleksi ve Telafisi

Şeyhliğin bir diğer psikolojik nedeni aşağılık kompleksidir. Bu kompleks, kişinin kendisini diğerlerinden aşağı hissetmesinden kaynaklanır. Kişi, toplumsal bakımdan aşağı düştüğünü, önemsiz kaldığını hisseder ve böylece paranoid reaksiyon geliştirir. Bu komplekse sahip kişilerde genellikle kendini ispat etme çabası görülür. Başarısızlıklarını örtbas etmek için hep başkalarını suçlar. Telafi ya da ödünleme olarak Peygamber gibi toplumsal büyük kişileri ya da ezan, bayrak gibi kamusal sembolleri yoğun şekilde kullanır. Şeyhlerin, Kuran’ı değil de peygamberin hadislerini kullanmaları bu nedenledir.

Adam Yerine Konmak

Aşağılık kompleksinde olanlar, başkaları tarafından adam yerine konmaya dayalıdırlar. Başkalarının adam yerine koyması ile bir süre sanal adam olanlar, yine başkalarının bu adamlığı çekmesiyle asıl adamsızlık düzeylerine inerler.

“Uçak havada ne kadar uçarsa uçsun, en sonunda ineceği asıl yeri pisttir.”

Hayalci Olmak

Şeyhlik; psikotik kişiliktir çünkü; gerçeği değerlendirme ve anlama yetisine sahip değildir. Din adı altında, varlığın gerçek olmayan hayali yorumlarıyla meşgul olur. Hayalci karaktere sahiptir. Varlığa gerçek boyutuyla değil, hayal boyutuyla bakar. Bu, bir çeşit psikozdur. Çünkü psikoz, gerçeklere hayal dünyasından bakmaktır. Psikoz, Türkçeye delilik olarak çevrilebilir. Türkiye’de de deli kişilere veli, sistematik felsefi düşünme yapanlara ise aklını yemiş deli denir.

PSİKOPATLIK

Örtülü Kişilik

Şeyhlik, psikopatlık yapıdan kaynaklanır. Psikopati, yalan söyleme, başkalarını sömürme, başıbozukluk, sorumsuzluk, kibir, rastgele ve çoklu cinsel ilişkiler, düşük irade kontrolü gibi kişilik bozuklukları arasında en tehlikeli bozukluktur. Bu tehlike, psikopatik kişinin “normal görünme” yeteneğinin son derece gelişmiş olmasında ve başarılı şekilde sosyalleşerek kendini gizleyebilmesindedir. Çoğunlukla sosyal çevreleri geniş, sevilen, saygı gören insanlardır. Saldırgan yapılarının aksine sevecen, yumuşak, iyi huylu, kendinden başka kimseye zararı olmayan bir insan gibi görünebilirler. Yeterli yakınlık yoksa gerçek kişiliklerini görmek pek mümkün değildir. Dışarıya çok farklı bir kişilik/persona sergilerler. Psikopatlar deli değildir. Bilinçli hareket ederler. Herkesten üstün, bir çeşit deha oldukları inancını taşırlar.

Faydacılık ve Bukalemun

İnsanlarla ilişkileri, sadece “fayda” üzerine kuruludur; eğer fayda sağlayamayacaklarını bilirse ya da başka yeni fayda imkanları bulurlarsa dostlarını duygusuzca terk ederler. Çıkar endeksli olarak mükemmel bukalemundur. Her kişiye ve koşula göre yeni bir karaktere bürünebilir. Dün söylediğinin ertesi gün tam zıddını söyler.

İnsanları Etkileme

Şeyhlik; kampanyacı, yönetici, oratör/hatip, buyurucu, önder olma becerilerini içerir. İnsanları etkilemekte, yönetmede, yönlendirmekte ve kullanmakta hipnotik güçleri vardır. Mimik yeteneği çok gelişmiştir, akıcı ve etkileyici konuşur; ancak iyi ve şüpheci bir gözlemci, mimiklerindeki ve sözlerindeki oyunu anlayabilir.

“Şeyhlik psikolojisi, tarih boyunca ülkeleri ve toplumları hep felakete sürüklemiştir.”

Tartışma ve Psikoz

Şeyhlik sistemi, kendi dogmasını, tartıştırmaz. Çünkü onu o makama o dogma getirmiştir. Dogmasını tartışmayı, şeyhin kendisini tartışmak olarak görür. Bütün tartışmaları kendisine tehdit olarak algılar. “Gerçek dindir” diyerek, sadece kendi dogmasını dayatır. Kendisinin dışındaki din anlayışlarını sadece kendisi reddetme özgürlüğüne sahiptir. Diğer din anlayışlarının gerçek din olup olmadıklarını ve Allah katındaki durumlarını dert etmez. Çünkü onun derdi, gerçek din değil, kendisi ve çıkarıdır.

ŞEYLİKTE BÜYÜKADAM OLMA SİSTEMLERİ

Şeyhlik; cahil ve hiçbir başarıyı becerememiş olanların hak etmeksizin büyük adam olma sistemidir. Kendi ürünüyle büyük adam olamayanların, başkasının ürünleriyle büyük adam olmaya çalışmasıdır. Bu, birkaç yolla gerçekleşir.

Tahterevalli ve Asansör Sistemi

Tahterevalli sistemi, birinin yükselmesinin başkasının alçalmasına, birinin alçalmasının başkasının yükselmesine bağlı olduğu sistemdir. Dolayısıyla başkasına bağımlı olunan sistemdir. Bu sistem, çağımıza kadar yürürlükte olan yükselme sistemi idi. Bunda liyakata yer yoktur. Bu sistemi çağımızda kullanmak şeyhliktir. Fakat çağımızda asansör sistemine geçilmiştir. Bu sisteme göre kişi, başkasına bağımlı olmaksızın kendi becerisi, donanımı, kalitesi ve bilgisiyle yükselir ya da alçalır. Dolayısıyla bunda liyakat esastır. İnsanlığı ileri götüren biliminsanları ve filozoflar işte bu sistemi kullanırlar.

“Şeyhlik sistemi, kendilerinden olmayanları kafir ilan etme olan “tekfir” sistemini, tahterevalli sistemine sahip olmasından dolayı kullanır.”

Avam Popülizmi/Din Satma

Bir diğer büyük olmak sistemi avam popülizmidir. Bu sistem; kişinin avam tabakası tarafından büyük yapılmayla gerçekleşir. Kişinin kendisinden aşağıdaki kişilerin yüceltmesi sistemidir. Kendisinin üstünde olanların yüceltmesi sistemi değildir. O nedenle toplumunun avam tabakasını istismar eder. Din ve etnisite gibi milletin malını millete satar. Buna, “avam popülizmi” denir. Satacağı kendisinin özgün hiçbir ürünü ve eseri yoktur. O nedenle şeyh olmak isteyen kişi, kendisinden üstte olan hiçbir jürinin sınavından geçmek istemez. Filozoflar ve biliminsanları ise, kendilerinden aşağıda olanlar tarafından yüceltilmek istemezler. Avam tabakayı dinsellerin oluşturduğu toplumlarda şeyh olmanın en önemli yolu, halka din satmaktır. Bu yolu genellikle büyük olabilmeyi sağlayan insani nitelikte büyük işler yapamayıp büyük adam olmak isteyenler kullanır.

Şeyhlikle topluma verilecek servisi veren bir devlet kuruluşu varken, bir kişi neden şeyh olmak ister? Her şeyden önce şeyh olmak istemek, en azından servis vereceği alanda, devlete karşı olmak demektir. Peki devlet, neden kendisine karşı olana izin verir?

BÜYÜK OLMA YOLLARI

Ağzı Kullanmak

Şeyhlik ağızla iş yapma sistemidir. Beşeri kafa ile düşünerek büyük işler yapamayıp, Allah vergisi (a priori) doğal aygıtlarla büyük adam olmaya çalışanların sistemidir. Nitekim doğal aygıtlardan sadece ağzı kullanır. Kendisinin hiçbir fikir ve bilgi ürünleri yoktur. Başkalarının fikir ve bilgi ürünlerini ağızla satarak büyük adam olur. Özellikle bağırmayı kullanır. Bağırma, insanların duygularına baskı uygulamaktır. Bu baskı ile insanları egemenlik altına almaktır. Bu nedenle vaaz vermeyi, Kuran ve ezan okumayı aşırı bağırarak yapar. Bu kişi, çok yüksek politik, bürokratik, akademik ve ekonomik makamlara gelse de hala kendisini küçük gördüğünden kendisini ispat etmek için çabalar.

“Türkiye sadece konuşur. Bütün işlerini ağızla yapmaya çalışır. Düşünme işlemi de ağızla yapılabiliyor olsaydı, onu Türkiye’den daha iyi yapabilen olmazdı.”

Sözel Şiddet/bağırarak Büyük Olmak

Ezan Okuma Biçiminde Sözel Şiddet

Şeyhlik büyüklüğü hayali büyüklüktür, gerçekle hiç ilgisi yoktur ve gerçek dünyada tamamen değersizdir. Kafasal büyük olamadığında, doğal aygıtlarla büyük olmaya çalıştığından mesela ülkenin her yerinde ulusal çapta aşırı uzatarak ve bağırarak ezan okumakla büyüklük taslar.

Bu büyüklük oral sözlü şiddet uygulamaktır ve bu şiddet çağımız hukukunda suçtur. Üstelik bütün insanlara sözlü şiddet aşılamasıdır. Ülkede neden çok miktarda şiddetin varlığı sorulur habire. Bunun cevabını, devlet eliyle ve din vasıtasıyla günde beş kez ezanla, bir o kadar sayıda da sala ile en az bir milyon adet hoparlörden ülke çapında toplumsal sözlü şiddet aşılamasında aramak gerekir. Üstelik minarelerin apartmanlardan uzaklığı beş metre dahi değildir. Ayrıca bu bağırma, binalarda yankılanarak ses katsayısı aşırı katlanmaktadır. Bu sözlü şiddet, bütün evlerin içerisindeki daha yeni doğan bebeklere dahi aşılanıyor. Bu durumdan dindar kişiler de çok rahatsızdır. Şeyhlik sözel şiddetle var olur. Bağırmak ilkelliktir. İlkel insan, dil adı verilen iletişim aracını bulmadan önce bağırarak iletişim kurardı. Hayvanlar ve insan bebekleri de halen bağırmakla iletişim kurarlar. Ezanın okunuş biçimi, insanın konuşmayı icat etmeden önceki “homo alalus (konuşmayan insan) aşamasındaki bağırma ile iletişim kurduğu aşamayı göstermektedir.

Ezanın okunuş biçimi, tamamen şeyhlik büyük olma semptomunu içeriyor. Başka hangi şey ezan gibi okunabiliyor? Hiçbir şey. Gecenin karanlığında, gündüzün ortasında, kamusal ortak alanda, ezan dışında başka bir şeyi ulu orta aşırı uzatmalı, kıvırmalı ve bağırmalı bir şekilde söyleyen kişi ya delidir ya da suçludur diye ya akıl hastanesine ya da hapishaneye tıkılır. Şimdi, normalde anormal olan bir tavrı ezana uygun görmek ne ezan ne de ezanın mensup olduğu din normal görülür. Dini bu duruma düşürmeye hiçbir psikopatın hakkı yoktur.

“Ezanın okunuş biçimi, Allah’la dalga geçmeyi (haşa) içeriyor.”

Mesela “hasan” ismini ele alalım ve ezanda “Allah” isminin, “haaaaasaaaaaııııııaaaaaaııııınn” şeklinde okunuşuna uyduralım. Hasan’ın diyeceği şudur: “Sen benimle dalga mı geçiyorsun!” Peki aynı durumu Allah’a uygulamak yetkisi kimden alınıyor? Allah bu yetkiyi vermiyor. Çünkü Allah şöyle diyor: “Yürüyüşünde mütevazı ol. Sesini alçalt.” Şüphesiz ki seslerin en çirkini eşek sesidir.” (Lokman, 19) Türkçede eşek bağırmasına anırma denir. Allah bağırmayı, eşek anırmasına benzetiyor. Allah adını eşek anırmasıyla okumak yetkisi nereden alınıyor? Bu yetkiyi Allah’ın vermediği kesindir. Bu yetki, insanın bedeninde bulunan doğal animal libidinal duygulardan alınıyor. Bu durum, “doğa dilini” teknoloji ile kullanmaktır.

Bu ayet, mikrofonsuz ve hoparlörsüz bağırmayı eşeğe benzetmek için söylenmiştir. Mikrofonlu ve hoparlörlü bağırmaya ne derdi kim bilir? Hele de dinde temeli bulunmayan uydurma sala kullanılarak Cuma akşamları ve sabahları aynı anda onlarca minareden yüzlerce hoparlörle cinnet bağırması ile ülkeyi gürültü cehennemine çevirerek insanların hayatlarını zehir etmeye Kuran kim bilir ne derdi? Ezanda ve salada sadece eşeğin “aaaaaaaaaaa” şeklindeki bağırması duyuluyor. Allah ismi duyulmuyor.

“Çağımızda bu ezan ve sala okunuş biçimi kadar ilkel kalan başka hiçbir şey yoktur.”

Gecenin karanlığında herkesin, özellikle bebeklerin ve çocukların uyumasına aldırmayacak kadar duyarsız olduğundan, avazı çıktığı kadar bağırarak, ekolu ve stereolu hoparlörün sesini sonuna kadar açıp ezan okumakla insanların uykusuna tecavüz ettiğini ve kul hakkı yediğini düşünemeyen din adamı, o dinin insancıl olduğunu iddia etmedeki en büyük engeldir.

Bana dindar kişilerden ulaşan şikayetlerden sadece bir tanesini aktaracağım: Bir apartmanda bir yıl içerisinde yedi bebek dünyaya gelmiş. Özellikle sabah ezanında aşırı ve ani bağırmayla başlayan ezan sayesinde bu bebekler aşırı ağlama ile uyanıyorlar. Ana-babaları onları uyutmaya çalışıyor. Ondan sonra da saatlerce ağlıyorlar ve uyuyamıyorlar. Böylece bütün apartman sakinleri de uyanıyor ve uyuyamadan işlerine gidiyorlarmış. Böyle durumdaki bir ülkenin medenilik teranelerine insanlık ve felsefesi inanmaz. Çünkü ezan ve salanın okunuş biçimi, toplumsal kolektif medenilik numeninin dışavuran fenomenidir.

Çağımızda açık havada ve doğal hava vasıtasıyla doğal sesle bağırarak insanlar arasında iletişim kurmak ilkel insanın orman döneminde yaşadığı zamanda kalındığını söylemektir. Çağdaş iletişim, kapalı yerlerde teknolojik cihazlarla yapılmaktadır.

“Demokrasilerde ortak kamusal alan, tıpkı apartmanlardaki ortak alanlar gibi, nötr olmak zorundadır. Oralara bir dinin, mezhebin, cinsiyetin, ideolojinin, sosyal ve ekonomik sınıfın zihniyeti egemen kılınamaz.”

Bir din anlayışı düşünün ki, Cuma akşamları ve sabahları, ayrıca bir kişinin ölümü, sala adı altında topluma sözlü şiddet aşılamaya bahane kullanılıyor, bu din anlayışı ancak sadist bir anlayıştır. Yani bir ölüm haberini vermek için önce bağırmak mı gerekiyor? Bağırmaksızın bu haber verilemez mi? Dil felsefesine göre; bir şeyin toplumsal anlatış tarzı, o toplumun benliğinin çeşidini ortaya koyar. Çünkü ses, numeni gösteren fenomendir. Bir toplumun, duyurularını “aaaaaaaaa” sesi ile bağırarak yapması, çağımız felsefesince animal ve bebeklik durumudur. Ezan ve sala insanlara huzursuzluk verecek kaba ve barbar değil de huzur ve sukünet verecek kibar ve medeni şekilde neden okunamadığının bilimsel, felsefi izahı gerekir.

Gözdağı Vermek Şiddeti

Ateşe tapanlardan alınan ve ateş yakma yeri anlamına gelen “minare” ile ülkenin her yerini sayısız miktarda ve orantısız büyüklükle doldurarak büyük olduğunu göstermeye çalışmak şeyhlik zihniyeti gibi, olmayan büyüklüğü kabul etmesini kendi insanına dayatmadır. Minarelerle verilen büyüklük gözdağı, insanlığa değil, kendi insanına veriliyor. Çünkü kendi ürünü yoktur. Kendi ürünleriyle değil de ithal ürünlerle büyük olmak çabası, bir toplumun toplumsal kimlik zemininin özgün olmadığının göstergesidir.

Profesör Cenaze İmamlığı/İlahiyatçılıkta Şeyhlik

Ülke, kendisine onlarca yıl ve milyonlarca lira harcayarak profesör yaptığı bir ilahiyatçı, büyük olmak için VİP cenaze namazı kıldırıyorsa, din bilgisi açısından cahil cami cemaatine din servisi verebilecek şekilde frekans düzeyi aynı ise, o ülkenin ilahiyat akademiyası şeyhlik düzeyindedir demektir. Çünkü kafa ile iş yapması gerekirken ve bunu yapamadığından ağızla iş yaparak büyük olmaya çalışıyor. Profesör olduğu halde büyük olmadığı kanaatine sahip olmak ne kötüdür. Profesör sadece dünya entelektüel piyasasında değer bulan kafa ürünü vermekle büyük olabilir. Kötü olan şey, profesör olup da dünya entelektüel piyasasında akademik değeri olan bir eser verememiş olmaktır. Hatta bir ülke ve toplum için daha da kötüsü, böyle bir eser veremeden profesör olabilmektir. Bir ilahiyat profesörü, din adı altında tahrif edilmiş ve çağdışı kalmış eski usulleri kullanmak değil, çağa uygun yeni usuller üretmek zorundadır. Tabi bunları üretmek düşünme adı verilen kafa işlemi gerektirir. Bir ülkenin kafa katmanını işgal edenlerin, kafa işlemi yapmaktan aciz olmaları talihsizliktir.

SONUÇ

Büyüklüğün Değeri

Bir kişinin büyüklük değeri, onu büyük yapanların değeri ile özdeştir. Bir toplumun kafa değil de avam katmanı tarafından yüceltilen kişi, en fazla avam katmanı kadar büyük olabilir. Kişi en üst makamlara gelebilir ama onun değeri, onu oraya getirenlerin insanlık çizgisinin çıtasındaki değeri kadardır. İnsanlık piyasasında değeri olan bir şey üretemeyen, Türkiye’de şeyhlikle büyük adam olmaya çalışır. Çünkü Türkiye şeyhlik yoluyla büyük adam olunabilinen bir ülkedir. Fakat bu büyük olma, lokaldir. Yani sadece Türkiye’de geçerlidir. Ülke dışında hiçbir bir değeri yoktur.

Avam katmanının büyüttüğü insanlar, kendilerinin büyük olmadıklarını bilirler. Nitekim büyük makamlara böyle gelenler, en üst makamlara geldiklerine rağmen kendilerinin büyük adam olduklarını ispat etme çabası içerisine girerler. Çünkü kendileri de büyük adam olmadıklarının farkındadırlar. Bu nedenle en üst makamlara gelmelerine rağmen hala kendilerinin büyük olduklarını ispat etme çabası içine girerler. Bunun nedeni, çağımızda üst makamlara gelmek üstün olmak göstergesi değildir. Üstün olmak, çağımızın zihinselliğiyle ürün vermeyi gerektiriyor. Bu kişiler bu özelliğe sahip değiller.

Başkası sayesinde büyük olmanın karşılığı, hayatta iken alınır ama kişinin ölümüyle birlikte yok olup gider. Fakat kendi gücüyle büyük olan kişi, karşılığını öldükten sonra alır ama bu karşılık dünyanın sonuna kadar yaşar. Bu nedenle değeri olan üstünlük ve güç, başkalarının verdiği değil, kişinin kendisinin ürettiği öz-güçtür.

İnsanlıkta Büyük Olmak

İnsanlığın, büyük adam kabul ettiği kişileri analiz edelim. Bu kişilerin hepsi insanlığa evrensel anlamda felsefi fikir ve bilimsel bilgi icat ederek katkıda bulunanlardır. Bu kişilerin içerisinde bir tane siyasetçi ve şeyh yoktur. Çünkü siyasetçi ve şeyhler, insanlığın hayrına hiçbir fikir ve bilgi icat etmedikleri gibi, filozof ve biliminsanlarının icatlarını kendi mallarıymış gibi satmışlardır. Bu nedenle insanlık bu kişileri gaspçı olarak görür.

İslam dünyasında da Farabi, İbn Sina ve İbn Rüşt gibi birkaç kişi insanlığın tarihinde yer almaya hak kazanmışlardır. Fakat devirlerinin şeyhleri ve siyasetçileri tarafından kafir ilan edilmişler, dışlanmışlar ve cenaze namazlarını bile kılmamışlardır. Fakat insanlık tarihi bu filozofların isimlerini her yeni gelen nesle öğretmekte ama o siyasetçi ve şeyhleri hiç ağzına bile almayarak unutturmaktadır. Onlar din satarak değil, kendi ürünleriyle büyük oldular.

Ülkeyi yönetmede milyonlarca resmi ve özel görevlilerin bulunduğu bir ülkede bütün problemleri hala yirmili yaşlardaki Mehmetçiklerin çözmesi durumunda kalınmış olması, o ülkede kafa katmanının görevini yapmadığından işlerin el ve kola düşmesinden ve sorumlu makamlara şeyhlik sistemiyle gelinmesindendir. Ve bu durum, şeylik sisteminin lüzumsuz, işlevsiz ve zararlı olduğunu ortaya koyan yeterli delildir.

Osmanlı’da da öyle olmuştur. Tam iki asır ülkeyi sömüren şeyh, ulema ve umera sınıfı, ülkeyi ileri götürmeksizin, ülkeye bir kuruş kazandırmaksızın sömürerek kral hayatı yaşamıştı. Onların ülkeyi çürütme faturasını, dünya ve kurtuluş savaşlarında yirmili yaşlardaki gençler şehit ve gazi olarak ödemişlerdi. Bu gençler, ülkenin çürümesinde hiçbir suçları olmadığı gibi, hiçbir nimetinden de yararlanmamışlardı. Onlar, ülkeyi kurtardıkları için gözleri arkada gitmemişlerdi hatta çok mutlu gitmişlerdi. Fakat onların ruhları, ülkeyi har vurup harman gibi savuranlara, haksız kazançlarla sömürenlere lanet ve beddua etmektedirler. Onların gözleri şimdi arkalarında kalmıştır. Aynı durum halen sürmektedir.

“Şehitlerinin ve gazilerinin bedduasını almış toplumlar asla iflah olmazlar.”

Gelişmeye Engel

Şeyhlik zihniyeti, kesinlikle fikir ve bilgi gelişimine engeldir. Çünkü mevcudu harcar ve onu sorgulatmaz. Sorgulama ve tartışma yapılmaksızın insan zihni ve aklının çapı genişlemez. Aklın mevcut çapı genişlemeden mevcudun ilerisinde gelişmeler yapmak imkansızdır.

Çağımızda Büyük Olmak

Çağımızda büyük olmanın şartı nedir? Onun şartı, insanın beş milyon yıl önce icat edip insana monte ettiği ve geliştirip günümüzde ulaştığı akıl çapı ile bilimsel bilgi ve felsefi fikir icatları yapmaktır. Yani artık büyük olmak, el, kol ve bedenle yapılan işlerde başarılı olmak değil, kafa ile fikir ve bilgi icat etmekle mümkündür. Çünkü 18. asırdan sonra “işler koldan kafaya” geçmiştir. Türkiye’nin var olabilmesi için özellikle büyük adam olmada çağın gerçeklerini ve “nosce de ipsum” yani kendisinin bundaki yerini bilme meselesini halletmesi şarttır.

“Gerçek büyüklük içsel olan büyüklüktür, süreklidir ve yok sayılarak yok edilemez. Başkaları sayesinde büyük olmak dışsal büyüklüktür ve geçicidir.”

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.