ŞEYHLİĞİN ANTROPOLOJİSİ

ŞEYHLİĞİN ANTROPOLOJİSİ

“Yeryüzünün anlamı olacak üstinsan! Yalvarırım size, kardeşlerim, yeryüzüne bağlı kalın, inanmayın size dünya ötesi umutlardan söz edenlere!” Nietzsche.

Bu yazımızda şeyhlik sisteminin Antropolojisini, Antropoloji Biliminin verileriyle tespit edeceğiz.

İnsanüstü Güç Kavramı ve Dışsalcılık

İnsan, beşeri aklı (logos) ile düşünmeye başladığı milyonlarca yıl önce, hayata ve kendisine dışsalcı bakışla bakmaya başlamıştır. Dışsalcılık, insanlığın Antropolojik bebeklik dönemi düşünsel yapısıdır. İnsan, kendisine gerekli olan gücün, kendisinde değil, kendisinin dışında bir “insanüstü” varlıkta bulunduğunu düşünmesidir. İnsanüstü dış güç kavramı aşağıdaki Antropolojik gelişim seyrini izlemiştir.

İlk İnsanüstü Güç

Totem/Dünyaiçi Güç

İnsan, Afrika’da ilk ortaya çıktığı dönemde sahip olduğu sihirsel düşünüş biçimi ile düşünerek, ilk “insanüstü” güç olarak totemi üretmiştir. Bu gücü, dünyadaki bitki ve hayvan malzemelerinin bizzat kendilerinde görmüştür. Dolayısıyla bu güç, dünyanın içinde hatta insanların gözlerinin önündedir. Toteme bağlı olarak, ona aşırı bağlanma olan Fetiş anlayışını üretmiştir.

Dünyaüstü Güç

İnsan, zamanla dünyaiçi güç kavramını aşarak “dünyaüstü güç” kavramına ulaşmıştır. Böylece insanüstü gücü, dünyanın dışına taşırmıştır.

Temsilcileri

İnsanlığın düşünürlerinin ürettikleri her yeni gücün mutlaka istismarcısı olan temsilcileri ortaya çıkmıştır. Bu temsilcilerle birlikte siyaset doğmuştur. Bu siyasetle birlikte temsilci kişiler, topluluktan ayrışarak imtiyazlı duruma geçip topluluğunun yöneticisi olma makamını kapmış ve onları sömürerek kral hayatı yaşamışlardır. Bu sömürgecilerin ilki büyücüler ve üfürükçülerdir.

Büyücüler/Sihirciler

İnsan, dünyaüstü gücün dünyadaki temsilcileri olarak sihircileri üretmiştir. Bu kişiler, majik güçlere sahip olduklarını iddia edip insanların hastalıklarını ve dertlerini tedavi etmede sihir yaparlardı. Sihirciler, insanların dertlerini büyü yaparak çözdüklerini insanlara kabul ettirmişlerdi. Böylece insanların yöneticileri olmuşlardır.

Üfürükçüler

Sihircilerden sonra devreye üfürükçüler girmiştir. Üfürükçülük, insanın sihirsel düşünme döneminde ürettiği Animizmin ürünüdür. Animizm; Grekçe rüzgar anlamındaki “anemo” kelimesinden türemiştir. İnsanlık, Animizmden kaynaklanarak “ruh” kavramını icat etmiştir. Ruh; esinti, üfleme, yel, nefes gibi anlamlara gelir. Arapça “ruh” kelimesi de aynı anlamdadır. Daha sonraları gelen dinler, bu ruh kavramını kullanmışlardır.

Zamanla dünyaüstü gücün, ruhunun bulunduğu ve bu ruhunu insana üfleyerek insanın canlılık kazandığını düşünmüştür. İşte daha sonraları bu anlayış, insanın insanüstü varlık yaptığı üfürükçü adıyla bazı insanların, tanrının ruhuna sahip olduklarını ve bu ruhla insanları tedavi ettiklerini üretmiştir. Üfürükçülük, insan nefesiyle üfleyerek insanları tedavi etmektir. Bu dönemde insanüstü gücün kendilerinde var olduğunu iddia ederek üfürükçüler ruhsal liderliği üretmişlerdir. Ruhsal liderlik safsatası ile siyasal liderliği almışlardır.

Evrenüstü Güç

Tanrı Kavramının İcadı

Bu insanüstücülük ve ona bağlılık daha sonraları, insanlığın tanrısal düşünüş biçimini ürettiği Milattan önce on binli yıllarda evrenüstü güç aşamasına geçip Tanrı kavramını icat etmiştir. Tanrı kavramının icadı, insanüstü gücün, evrenin dışına taşırılmasıdır.

Bu aşama, insanlığın Mezopotamya’da yerleştiği döneme denk gelir. Aynı zamanda kişicilik üretilmiştir. Evreni ve dünyayı kim yarattı sorusunda görüldüğü üzere Tanrısal düşünmenin sorusu “kim” sorusudur. Çağımızda bu kişici düşünüş biçiminde kalanlar, “ben kimim biliyor musun?”, “Sen kimsin?” gibi sorularla meşgul olurlar, kimin başbakan veya cumhurbaşkanı olacağını çok önemli görürler.

Tanrının Temsilcileri

Kahinler/Dinadamları

Tanrı kavramının icadı ile birlikte Tanrının insanlar arasındaki aracısı ve temsilcisi olarak kahinlik sistemi üretilmiştir. Kahin; tanrı ile insanlar arasındaki aracı kişisidir.

Peygamberlik

Tanrının dünyadaki temsilcisi ve aracısı olan Kahin, daha sonraları kahinlik yapan anlamıyla peygamberliğe evrilmiştir. Nitekim İngilizce’de peygamberliğe kahinlik yapmak anlamında “prophesying” adı verilir. Peygamber (prophete) kelimesi, başkasının özellikle tanrının insanlar için kehanet sayılacak sözlerinin aktarıcısı manasına gelir.

Peygamberlik kurumu, tanrısal düşünüşe geçilmesinden sonra Mezopotamya’da başta Akadlılar olmak üzere Sami toplulukları tarafından ihdas edilmiştir. Daha sonra İbraniler tarafından sistemleştirilmiştir. MÖ bin yıllarında İsrail’de peygamber, kahin ya da kohen adı verilen ruhbanlardan türetilmiştir.

Türkçede kullanılan “Peygamber” kelimesi Farsça olup “haber getiren, postacı” anlamındadır. Arapça “Resul” kelimesinin Türkçe karşılığı “elçi” kelimesidir. Yahudilikte ve Müslümanlıkta “peygamber” için kullanılan ortak kelime “nebi”dir. Nebi, “haber veren” demektir.  Nebinin Akadça ‘çağırmak’ anlamında ‘nabu’ fiilinden türediği kabul edilir.

Mesihlik/Mehdilik

Peygamberlik kavramından sonra “mesih” ve “mehdi” kavramlarının çıktığı görülmektedir. Milattan önceki son bin yılda Tevrat’la ortaya çıkan Semitik dinler döneminde, kutsal insan “Mesih” kavramına dönüştü. Bu kavram Yahudilik’te peygamberliğin sona ermesinden sonra Babil Talmudunda Rabbi Johannan bar Nappaha (180-279) tarafından ortaya atılmıştır.

İbranice bir kelime olan mesih, masiach (mesh edilmiş) kelimesinden türetilmiş ve Tanrı tarafından özel bir görevle görevlendirilmiş kişi demektir. Yahudiler, mesih kişiyi, ülkelerinden sürülmelere uğrayan Yahudilerin sürüldükleri ülkelerde dağılmalarını ve yok olmalarını önlemek ve birliğini sürdürmek amacıyla bir umut kurtarıcı kişi olarak kullanmıştır. Bu terim daha sonraları Hıristiyanlık tarafından devralınmıştır. Hristiyan Mesih, insanlığın kurtarıcısı olarak gelecektir. Hristiyanların “Mesih”ini Müslümanlar, “Mehdi” olarak adlandırmışlardır. Mesihlik ve Mehdilik, üstinsan yaratma düşüncesidir. Neticede ikisi de, dış faktörle iş yapma anlayışıdır.

Üstinsan Figürü

İnsanüstü varlık kavramı, Romalılar döneminde “üstinsan” kavramına dönüştü. Üstinsan sözcüğü ilk olarak Romalı yazar Lucian (MS. 1. asır) tarafından “Hyperanthropos” olarak kullanılmıştır. Sözcük Latince hyper (öte, üstü) ve anthropos (insan)dan oluşur. Fakat üstinsan kavramı ve öğretisini Nietzsche formüle etmiştir. Nietzsche, “Asla bir üstinsan var olmamıştır,” der. Ona göre, aslında üstinsan, insanlığın üstün insan arayışının bir ürünü ve ulaşmak istediği amacıdır.

Homo Sacer/Kutsal İnsan

Üstinsan figürü, Romalılarda “kutsal insan” Latince, (homo sacer)a dönüşmüştür. Kutsal insan, Agamben’e göre, tanrılara ait olan kimsedir. Fakat insanın kutsallaştırılması, Tanrının profanlaştırılma (kutsal-dışılaştırma)sıdır. Çünkü insanın kutsal olması imkansızdır. Dolayısıyla Tanrının kutsallığı, insanın dünyevi kutsallığına indirgenmektedir. (G. Agamben, Homo Sacer: Sovereign Power and Bare Life) İşte şeyhlik gibi üstinsan kutsallaştırmalarının, Tanrı’ya en büyük kötülüğü, Onun kutsallığını insaniliğe indirgemesidir. Böylece felsefeye göre, Tanrı, insan gibi hem temizliği hem de kirliliği gibi zıtları içeren oksimoron hali kendisinde birarada bulunduran kişi yapılmaktadır.

Şeyhlik

Şeyhlik de kutsal lider kişi olma sistemidir. Çağımızda şeyhlik kavramı; çağımız öncesi insanın akıl çaplarının ürettiği, kutsal liderlikleri ifade eden ilkel insanlıktaki totem, sihirciler, üfürükçüler, Mezopotamya’daki peygamber, Roma’daki üstinsan ve kutsal insan, Semitik dinlerdeki peygamberlik, Mesihlik ve mehdilik kurumlarının birleşik adıdır. Neticede şeyhlik, ilkel toplulukların tanrılaştırılmış kutsal-insan anlayışıdır. Şeyh, çağımızın Tanrılarla insanlar arasındaki tanrısal aracı kişisidir.

Bütün tarihsel üstinsan tipleri gibi çağımızdaki şeyh, hiçbir fikir ve bilgi üretemeyip başkalarının fikirlerini satan kişidir. Bir kuruş dahi kazandırmadığı halkını sömürerek kral hayatı yaşayan kişidir. Şeyhlik, insanları sömürerek kral hayatı yaşama ve imtiyazlı olma sisteminin adıdır. Bu nedenle sadece dinsel değil, böyle olan laik kişilikleri de ifade eder.

Şeyhler, ilkel topluluklarda, cahil olup kendilerine tinsel bir karizma atfeden şahısların kullandıkları sanal insanüstü otoriteyi kullanırlar. Bu sistem, MÖ on binlerdeki insanlığın Neolitik döneminin küçük çaplı sosyal tabakanın basit sistemidir. Şeyhlik, bu dönemlerdeki akıl çapında kalmışlığı ifade eder.

Sonuç

Üstinsan tipolojisi yaratmak, insanın kendi düşünmesiyle yaptığı bir iştir. İnsanın kendisine güven duymamasından doğmuştur. Bunu, gereksiz ve acizliğe düşen insan yaratır. İnsanın bu acizliğe düşmesi ya bedensel ya da zihinsel yapması gereken eylemleri yapmaktan kaçınma tembelliğinin sonucudur. Şeyhlik, insanın, kendisinin sanal olarak yarattığı ve ona atfettiği yetilerden yararlanmak umuduyla varlığını sürdürme arayışıdır.

Şeyhçi Demokrasi

Şeyhlik sadece dinsel alana has zihniyet değildir. Laik kesim için de geçerlidir. Eğer laik olduğunu iddia eden yöneticiler, halktan farklı imtiyazlar peşinde iseler, onlar da şeyhçilerdir demektir. Çünkü eşitlikçi demokratik sistemlerde imtiyazlı yönetici olmayı istemek ve yöneticileri üstinsan görmek, Milattan önce on binlerdeki yöneticinin; tanrı, tanrının aracısı tanrıcık ya da tanrı parçacığı olduğuna inanma nedeniyledir. Dolayısıyla bu düşüncede olmak, çağımızda bu arkaik tanrısal düşünüş düzeyinde kalmak demektir.

Siyasal şeyhlik, çağımız öncesi dışsalcı kutsal tekadam yönetici sisteminin ürünü bir sistemdir. Demokrasi ise çağımızın içselci insansal çoğulcu sisteminin ürünü bir sistemidir. Çağımız öncesi zihniyetle çağdaş sistemler uygulanamaz.

Unutmayalım ki,

“En zor iş, çağdışı insan malzemesiyle çağdaş işler yapmaktır.”

İmtiyazlı şeyhlik anlayışının bulunduğu ülkede, olmazsa olmaz şartı olan eşitlik kavramı bulunmayacağından dolayı demokrasinin uygulanması imkansızdır. Eşitsizlikle uygulanmaya çalışılan bir demokrasi “şeyhçi demokrasi” olacaktır.

“Bir ülkede eğer yöneticiye imtiyaz sağlanarak bütün devlet imkanları onun hizmetine sunuluyorsa ve bunu halk kabul ediyorsa, o ülkedeki kolektif zihniyet şeyhliktir.”

 

 

 

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.