Sayın CUMHURBAŞKANI’nın HİTABI Bağlamında TÜRKİYE AKADEMİYASININ FELSEFİ ANALİZİ

 

Sayın CUMHURBAŞKANI’nın HİTABI

Bağlamında

 TÜRKİYE AKADEMİYASININ FELSEFİ ANALİZİ

 

“Felsefe; kişilerle değil, kişilerden doğan olgu, obje ve olaylarla meşgul olur.”

“Felsefe; olgu, obje ve olayın adını koyar, nedenleri ve nasıllığı izah eder.”

 

Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın, 19.Ekim.2020 günü, İbn Haldun Üniversitesinde yaptığı hitaplarında, kendi ifadeleriyle, şunları dile getirmişlerdir: “Fikri iktidar yolu, gerçekten zor ve zahmetli bir süreçtir. Şahsen bu konuda kendimi biraz mahzun hissediyorum. 18 yılda her alanda tarihi eserlere ve hizmetlere imza attığımızı ama eğitim ve öğretimde, kültürde arzu ettiğimiz ilerlemeyi sağlayamadığımızı düşünüyorum. Biz her alanda olduğu gibi fikri alanda da üretici olmanın gayreti içindeyiz. Geleceğe bırakacağımız en kıymetli mirasın fikri bakımdan üretken, nitelikli insan olduğu inancıyla bu doğrultuda var gücümüzle çalışmayı sürdüreceğiz.” “Taklitçilik, mevcudun ardından gitmek demektir. Halbuki bize lazım olan yenilikçiliktir.”

 

Özetlersek; taklitçilikte ve pratisyenlikte başarılı olduğumuzu, ama fikir ve bilgi icat edemediğimizi, söylediler. İcat yapamamamızın nedenleri neden araştırılmıyor, sorgulanmıyor, üzerinde akademik çalışma yapılmıyor? Bildiğimiz kadarıyla bütün pratiklerin, önce, know-how malzemesi olan teorik bilimsel bilgileri icat ediliyor. Pratisyen, teorisyenin icatlarını uygular. “Bütün canlılar, taklitçi ve pratisyendir. Sadece insan teorisyendir.” “Pratisyen insanlığın fiziksel el-kol, teorisyen ise zihinsel kafa katmanıdır.” Bunların felsefi analizini yapacağız.

 

Bilim Yapma Aşamaları

Bilim; iki çeşittir. Doğa Bilimi: doğada var olan olgu, obje ve olayı tanımak ve tanımlamaktır. Bu bilimde keşif vardır. Lojik bilim; beşeri akıl olan “logos”la düşünerek üretilen bilimdir. Doğada var olmayanı icat eder. Bilim Felsefesine göre, bilim yapma aşamaları şunlardır:

 

a- Laboratuar

Bilim yapmanın ilk aşaması; olgu, obje ve olayı tanıma ve betimleme (description) amacıyla analiz ve tahlil yapılan laboratuar aşamasıdır. Sadece bu aşamada kalmak, bilim değil, laborantlık yapmaktır.

 

b- Kuram

Bilim yapmanın ikinci ve asıl aşaması; tanımlama-açıklama (prescription) olan kuram yapma aşamasıdır. Olgu, obje ve olay bilgisi; kuramsal veya teorik bilgi düzeyine geçerse, bilimsel bilgi olur. Kuram, insan aklının ve düşünmesinin devreye girdiği bir işlemdir. Kuram yapmak zordur. Her şeyi yaptığımız gibi, bilimsel çalışmaları da, kafa boyutu istemeyen ve işin kolayı seçilerek elle yapılan laborantlık ya da kes-yapıştır derlemesi ile yapıyoruz. Kuramın nasıl yapıldığı, diğer bütün bilgilerden önce, mutlaka her akademisyen tarafından öğrenilmelidir. “Kuramsız bilim, laborantlıktır.” “Teorisiz laborantlığın bilim sayıldığı ülkede bilim icat edilemeyecektir.” Teori üretmeden bilim yapan, biliminsanı değil, laborant-pratisyendir. Artık pratisyene değil, teorisyene ihtiyaç vardır.

 

Felsefe-Bilim İlişkisi

Felsefe, bilimin gittiği yolu açan dozerdir.”

Kuram, felsefe ile yapılır. Yani felsefesiz bilim olamaz. Felsefe, bilim yapmanın hem en başında hem de sonunda mutlaka vardır. Felsefenin bilimle ilişkisi, en net olarak, bilimsel kuram yapma işleminde kendisini gösterir. “Hangi alanda olursan ol, o alanın önce biliminsanı sonra da mutlaka düşünürü ol!” “Kendimizi avutmayalım! Felsefe yapamayan kişi ve toplumlar hiçbir icat yapamazlar.” “Akademiyamız, düşünsel işlem yapmıyor.”

 

c- İcat

İcat yapmak; uzun yıllar düşünme işlemi yapılarak, bütün bilim dallarında eşgüdümlü gelişme istiyor. İcat, kuramların uygulamaya dökülmesidir. Türkiye, kuram yapamıyor ki, icat nasıl yapacak? İcatları, filozoflar yapar. Türkiye’de değil felsefe, sistematik düşünme bile yoktur. Elinoğlu boşuna mı, her bilim dalının felsefesini yapıyor ve filozoflarına ayda on binlerce dolar maaş ödüyor? Onlar biliyor ki, felsefe yoksa bilimsel ve teknolojik icat da yoktur. “Ölmeyi, düşünme ve öğrenme işlemine tercih eden bilinç icat yapamaz.”

 

Düşünür Yetiştirmek

“Türkiye’nin düşünürleri yoktur. O nedenle öncelikle düşünür üretilmelidir.”

Türkiye’nin, ne 2500 yıl önceki antik, ne de modern filozof üretemediğinin nedeni üzerinde düşünülmelidir. Yetenekli akademisyenler tespit edilip düşünür yapılmalıdır. Kendilerine, ülkenin parasını harcayan en üst düzey bürokratlara verilen VİP gibi maddi ve manevi olanaklar verilmelidir. Böylece hiçbir hayat kaygısı ve özentisi olmaksızın hayatları boyunca düşünme işlemi yapabilsinler, düşünür olabilsinler ve toplumlarını Kıyamete kadar yaşatabilsinler.

 

Üniversitelere Neşter

Toplumların da, canlı organizmalar gibi kafa katmanı vardır. Bu kafa katmanı üniversitelerdir. Her ilimize üniversite açmakla, kafa katmanı kazandırılmıştır. Fakat fonksiyonunu göremiyor. Bu yapıyla da göremeyecektir. Bilimin laboratuar aşamasını, yine yabancıların icat ettikleri pahalı teknolojik cihazlarla yapıyorlar. Bu cihazları kullanım pratisyenliğinde başarılıyızdır. Fakat gerisi ve sonuç gelmiyor. Laboratuar çalışmalarımıza, kuramla bilimsellik vasfı kazandıramadığımızdan, ne kendi eğitim müfredatımızda ne de sanayimizde kullanabiliyoruz. Üniversite-sanayi işbirliği diyerek; yabancıların pratiğe döktüğü icatların içinde montaj renovasyon ve inovasyon, ihtiyacımızın çözümü değildir. Bunları, kuruluşların AR-GE’leri, hatta Anadoludaki meslek liseleri bile yapabiliyorlar. Üniversiteler, sanayimize, mevcudun ilerisini icat eden lojik bilimsel bilgi icadı (invensiyon) ile ileri götürmeye öncülük etmelidirler. Düşünmeyi öğretmemek, toplumun olduğu yerde kalmasını istemektendir. Fransız filozof E. Renan (1823-1892): “Değişmemenin tek yolu, düşünmemektir.”

 

Filozof F. Bacon’un 17. asırda dünya üniversite sistemine getirdiği modern bilim yapma yöntemini, üniversitelerimize getirme neşteri vurulması şarttır.

 

F. Bacon ve Modern Bilim

“Bütün büyük davalar, tek kişilik davalardır. İşte Bacon, çağımızdaki icatları yapabilen üniversite sistemini tek kişi icat etmiştir.”

 

İngiliz filozof Bacon (1561-1626), ortaçağ dinsel düşünmesinin egemen olduğu üniversiteleri, bu patinajdan çıkaran ve modern bilim metodunu getiren ilk kişidir. O, şöyle der: “İnsanların sistematik bilim yapmama yanlışına düşmelerinin temelindeki sebep, üniversitelerde dinsel skolastik düşünüşün egemen olmasıdır. Bu düşünüş biçimi, doğadaki gerçek ve doğru bilgiyle doğaya hakim olmak yerine, varlık hakkında “dinsel ve tanrısal” adı verilmiş spekülatif ve gerçek olmayan genel önerme içeren birkaç eski kitaba güvenmeyi öğretiyordu. Halbuki bu genel önermeler, kanıtlanmış değillerdi. Yani ilk iş olarak, bilime bir metot getirmek gerekir.”

 

Kuram Üretme Merkezi

Akademik başarı kriteri olarak, akademisyenlerin, bilimsel dergilerde makale yayınlamaları isteniyor. Kurama dönüştürülmesi istenmiyor. Masrafı ve emeği bizim olan bu bilimsel makalelerimizin ülkemize hiçbir getirisi yoktur. Fakat onları dünyada birileri kurama dönüştürüyor ve teknolojik ürünlere döküyor. Biz de bu ürünleri büyük paralarla onlardan satın alıyoruz. Yani yabancıların kazancı için çalışıyoruz. Türkiye, öncelikle, üniversitelerde üretilen laborantlık vasfındaki bilimsel çalışmaları, kurama dönüştüren bir “Kuram Üretme Merkezi” kurmalıdır. Tabi ki, kuram yapabilmek için, “Beşeri sistematik soyut düşünme” işlemini bilmek, yani felsefe yapabilmek gerekir. “Felsefesini ve kuramını okuduğumuz kaç filozofumuz ve biliminsanımız vardır?”

 

Kuram Eğitimi

Akademik eğitim, mutlaka sistematik düşünme ve kuram yapma endeksli olmalıdır. Yüksek lisansta kuram yapma öğretilmelidir. Doktorada, anabilim dalının bir konusuna vakıf olmanın yanında mutlaka kuram istenmelidir. Doçentlik için, ana bilim dalının tümüne vakıf olması ve bu dalda kuram istenmelidir. Profesörlükte ise anabilim dalında özgün bir kuramı istenmelidir.

 

Akademik Eserlerin Sonuç Bölümleri

Türkiye’de yapılan ve bilimsel denilen makale ve kitap çalışmalarının sonuç bölümlerinde, çalışmanın çalakalem özeti yapılır. Sonuç bölümü, özet bölümü değil, yazarın, ana bölümlerde kullandığı akademik malzemeden kendi hükümlerini çıkarıp (istinbat) kuram üreterek kendisinin zihinsel kapasitesini ortaya koyması gereken bölümdür. O nedenle sistematik düşünme ve kuramın ne olduğu, nasıl yapıldığı öğrenilmelidir. Kuram yapmasını bilen ve yapan kaç akademisyenimiz vardır?

 

Sistematik Düşünme Öğretimi

Bilimin tespitine göre; insan bilinci 0-6 yaşları arasında oluşuyor. Bu yaşlarda düşünmesi ketlenen ve üstüne üstlük bütün eğitim süresince katmerleştirilen bu bilinç ile profesör olunuyor. Ortaöğretim öğrencilerimiz, ne zaman PISA sınavlarında başarılı olabilir hale gelir, o zaman akademisyenler de kuram üretebilir aşamaya gelebilir. Bütün eğitim sistemimiz, düşünür üretmeye değil, tam tersi, düşünürlüğü öldürmeye yöneliktir. Eğitimimize “sistematik düşünme endeksli” radikal ameliyat gereklidir. Düşünme işlemi, daha çocukluktan itibaren yapılması gereken bir işlemdir. Bu sınavlarda başarılı olmak isteniyorsa, herkese, üç yaşında başlamak üzere, bütün eğitim aşamalarında her yaşa uygun, “beşeri sistematik düşünme” öğretilmelidir. “Sistematik düşünmeyi öğrenmemiş ve hiç yapmamış kişi, profesör de olsa, icat yapamaz.”

 

İlk ve ortaöğretim süresince sistematik düşünmeyi öğrenmemiş ve yapmamış öğrencilere üniversitede düşünme isteyen sosyal ve felsefe dersi veriyoruz. Anlatma ve anlama sorunu yaşanıyor. Halbuki öğrenci, üniversiteye en az on beş yıl düşünme işlemi yapmış gelmelidir.

 “Artık insan hayatı, sistematik düşünme icatları ile yaşanıyor.”

 

Felsefe Tarihi; Felsefe Dedikodusu

Türkiye’de hep; başka filozofların ne dedikleri ve ne zaman öldükleri gibi hazır bilgileri öğreten felsefe dedikodusu denilen “Felsefe Tarihi” okutulur. Halbuki fikir üretmeyi sağlayan felsefenin yapılışı öğretilmeli ve yapılmalıdır. Felsefenin nasıl yapıldığını öğreten, felsefecilerimizin Türkçe bir kitabı yoktur. “Her işin el, kol ve ağızla nakliyeciliğini yapıyoruz, zihinsel imalatçılığını yapamıyoruz.” “Pratisyenlikte başarılıyız, bir de teorisyenliği başarabilsek!”

 

FELSEFE ÜNİVERSİTESİ KURMAK

“Üretilmiş bilgilerin nakliyeciliği için değil, bilgi imalatı için üniversite kurulmalıdır.”

 

Dünyada, icatları, sosyal ve fen bilimlerinin felsefeleri yapmaktadır. Bizde bir tanesi bile yoktur. Aramızdaki mesafeyi kısaltmanın en pratik yolu, “Felsefe Üniversitesi” kurmaktır. Üniversite; 1- Fen Bilimleri Felsefeleri, 2- Sosyal Bilimler Felsefeleri, 3- İlahiyat Bilimleri Felsefeleri olmak üzere, üç fakülteyi içerecektir. Gelişme ve çöküş eşbağlantılı (korelasyon)dır. “Yan yatan gemide dik duran hiçbir şey olmaz.” Bu üniversite sadece yükseklisans, doktora eğitimi verecektir. Türkiye’de 200 civarında üniversitenin her birinde 50 bölüm vardır. Her bölüme bir tane felsefeci verilince, 10 bin kişi gerekiyor. Muzdarip olunan icat yapamama sorununu ancak bu üniversite çözebilir. Bu üniversite, Türk ve İslam dünyasının umudu olacaktır. Bu üniversite için sessiz bir yer gereklidir. “Heybeliada Sanatoryum” binası uygundur.

 

“Felsefe üniversitesini kuran kişi, Türk ve İslam dünyasının tarihine geçer.”

 

Çağımızın Asli Güç Unsurları

“Felsefe yoksa lojik bilim yoktur. Bu bilim yoksa artık para kazanılamayacaktır.”

Çağımızın asli güç unsurları şunlardır: 1- Finans, kapital, para, 2- Sanayi, 3- Teknoloji, 4- Loji, 5- Bilim, 6- Felsefe. Bu güç unsurları, en sondan en başa doğru birbirini üretirler. Yani; sistematik düşünmenin en üst dozajı olan felsefe yoksa diğerleri de yoktur.

 

Asıl Beka Sorunu

Türkiye, bilinen tarihinde, bugünkü icatları yaptıran düşünmeyi hiç yapmamıştır. Bunu yapmaksızın bugüne kadar gelinebiliniyordu ama bundan sonra gitmek imkansızdır. Bu tarihsel soruna neşter vurmak zorundadır. Artık asıl beka sorunu, “düşünme”yi yapamamaktır. “Kiralık kapitalle kapitalizm, kiralık felsefe ile bağımsızlık olmaz.” Allah’tan ki, icatları yapanlar uygulamaya döküp satıyorlar, biz de onlara sahip oluyoruz. Ya satmasalar, nasıl sahip olacağız? Bin yıl, kulak tıkadığımız felsefe, bin yıl sonra Osmanlı İmparatorluğunu yok etti. Halen de aynı tavırla, Osmanlı’yı batıran bin yıl önceki bilgiler empoze edilerek topluma yazık ediliyor.

“Türkiye; Atatürk’ün 97 yıl önce yaptığı zihinsel devrimin ikincisini bugün yapmalıdır.”

“Atatürk’ün büyüklüğü; her alana hem pratik hem de teorik modern sistem getirmesidir.”

“Derviş Yunus, sözü, eğri büğrü söyleme! Seni sigaya çeken bir Molla Kasım gelir!” Y. Emre

“Cesaretiyle yaşamayan, esaretiyle ölür.” Yavuz Sultan Selim

 

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.