SAVUNMA ve SALDIRMANIN ANALİZİ

SAVUNMA ve SALDIRMANIN ANALİZİ

 “Felsefenin görevi; olgu, obje ve olayı anlamak ve adlandırmaktır.”

 

Savunma ve saldırmayı; bilimsel ve felsefi analiz ile anlamaya çalışacağız.

“Bütün saldırmaların nedeni, gelişmeyi sağlayacak düşünmeyi önlemektir.”

“Bir Milletin en büyük düşmanı, düşünmesini önlemeye çalışan kişidir.”

 

BİYOLOJİK NEDEN

Animal, Hümünal

İnsanda biri hayvani (animal), diğeri insani (hümünal) olmak üzere iki yapı vardır. Animal yapı, bedende yerleşik ve ev sahibidir. Hümünal yapı ise, bedende yabancı ve sığınmacıdır. Dolayısıyla insanda animal davranış biçimi egemendir. İnsani davranabilmek için bedene müdahale gerekir. İnsanilik, her davranışta bir jeneratör gibi sürekli devreye sokulmalıdır.

 

“Animal davranış için eğitim almaya gerek yoktur. Ama insanilik için eğitim gereklidir.”

 

Savunma ve Saldırma

Savunmak; herhangi bir saldırıyı geri çevirmeye çalışmak, saldırıya karşı korumak, bir kimseyi, bir düşünceyi ya da eylemi doğru ve haklı göstermeye çalışmaktır. Saldırmak; bir kimseye ya da bir şeye karşı elle silahlı, silahsız, zarar verici bir davranışta bulunmak; ağızla kırıcı, yıkıcı, sert eleştiriler yapmaktır. Biyolojik olarak bütün canlılar, varlıklarını sürdürmek amacıyla; av bulmak ve avcısından korunmak için savunma ve saldırma olarak iki doğal eylemle programlıdırlar. Onlarda savunma ile saldırı birliktedir. Saldıran, hem av almak hem de aynı zamanda bir şeyi savunmak için saldırır. “Saldırarak savunan kişi de animal davranıyor demektir.”

 

“Bu ülkede, uzmanlar saldırmayı kullanmazken uzman olmayanlar neden kullanıyor?

 

Kalıpsal Düşünmek

Hayvanlar, doğal olarak edindikleri kalıplarla düşünürler. Savunma ve saldırmaları bu kalıplar gereğidir. Dolayısıyla savunma ve saldırma yapan kişi de, animal kalıpsal düşünüyordur. İnsanilikte ne savunma ne de saldırma vardır. Sadece tartışma ve delillendirme vardır.

 

Vücuda Egemen Olamamak

Saldırma, insanın doğal vücut fonksiyonlarının bir yan ürünüdür. Solunum amacıyla ciğerlere doldurulan hava, karbondioksit yüklü şekilde boşaltılır. Normalde nefes alıp verme, sessiz şekilde gerçekleşir; ancak insan, vücudunu çeşitli şekillere sokarak, ses yolundaki organ ve yapılara müdahale ederek, vücuttan çıkan havaya şekil verir ve çeşitli sesler çıkarır. İşte vücuduna egemen olamayan insan, bu karbondioksit havaya egemen olamaz.

 

Triloji

Bütün canlılar; varlıklarını sürdürmede av ve avcılarına yönelik olmak üzere; yargı, hüküm ve infazdan oluşan otomatik üçlü (triloji) bir sistemle çalışırlar. İnsani sistemde ise, bu görevler, kişinin kendisinden alınmış ve insani kuralları belirlenerek yetkili mercilere verilmiştir. triloji yapan kişi animallıkta kalmış, demektir.

“Animallıkta kalmış kişiye değer vermemek hümünalliktir.”

 

PSİKOLOJİK

Ağız Çağı

Çağımıza kadarki dönemlerde bedensel kaynaklar kullanıldığından insanlık için ağız çok önemli idi. Ama artık bedensel organlar etkinliğini kaybettiğinden ağızla iş yapmak terk edilmiş, düşünle ve onunla icat edilen araçlarla iş yapmaya geçilmiştir. Fakat çağı yakalayamamış olanlar, hala insanın biyolojik ve insanlığın Antropolojik çocukluk döneminde kaldıklarından ağızla iş yaparlar. Bunlar, Antropolojik ağızcıl (oral) karaktere ve kişiliğe sahip kişilerdir.

 

Bebeklik ve Çocukluk Dönemi

İnsan; doğumunda başlayarak biyolojik olarak bebeklik ve çocukluk dönemi geçirir. Özellikle bebeklik döneminde, beliren ilk hayvani benlik olan “id”in egemenliği altındadır. Çocuk ise, tıpkı hayvanlar gibi, sadece kendisini düşünür, başkasını düşünmez. Çünkü o çağda, “başkasını düşünmek,” gibi yetisi yoktur. İnsani yetilerin o çağda çocuğa kazandırılması gerekir. Bu çağlarda insani yeti kazandırılmayanlar, büyüdüklerinde çok “egoist” olurlar. Saldıranlar, çocukluk dönemlerinde aldıkları eğitimle davranırlar.

 

Oral Dönem; Ağızla Haz Almak

Bebeklik ve çocukluk döneminde bedenin en önemli parçası ağızdır. Bu dönem insanın oral dönemidir. “Oral” ya da “ağızal” dönemde bireyin haz kaynağı ağızdır. Başka haz alıcılarını bilmezler. Bu nedenle bebekler, her şeyi ağızlarıyla tanımaya çalışırlar. Yeterli gelişemeyen bireyler, bu oral evrede saplanır (oral fiksasyon) kalırlar. Ağız, insanın bebeklik ve çocukluk aşamasındaki oral döneminin iletişim aracıdır. Bebeklerin tek iletişim biçimidir. “Ağlamayan çocuğa meme vermezler,” şeklindeki Atasözünün günümüzde dahi kullanılıyor olması, hala bebeklik döneminde olunduğunu gösteriyor.

 

Ad Hominem

“Hakaret, sözel şiddettir.”

Başkasının fikirleri nedeniyle başkasının fikirlerini sorgulamak yerine, fikir sahibinin kişiliğine hakaretle saldırmaktır. Burada da animal saldırma sistemi kullanıldığı için, saldırma insani hukukta suç yapılmıştır. Animallıkta saldırma suç değildir. “Saldıran kişi animaldır.” Çünkü hayvan, saldırır.

 

Mobing

Mobing; bir veya bir grup insanın, bir kimseye veya bir gruba sosyal kabadayılık yapmasıdır. Özellikle hiyerarşik yapılanmış gruplarda ve kontrolün zayıf olduğu örgütlerde, gücü elinde bulunduran kişinin ya da grubun, diğerlerine psikolojik yollardan, uzun süreli sistematik baskı uygulamasıdır. İşte düşüncesini ortaya koyana saldırılması mobing uygulamasıdır.

 

ANTROPOLOJİK OLARAK

İnsanlığın gelişimini inceleyen bilim dalı olan Antropolojiye göre saldırma; insanlığın insanlaşma öncesi ilkel yaşamın bir iletişim aracı ve bir ilkel insanın dilidir. (Arthur Janov, “The Primal Scream”) Antropoloji; insanlığın da, bir insan bebeğinin geçtiği gelişim evrelerinden geçtiğini tespit etmiştir. Biyolojik olarak insan bebeğinde otomatik görüldüğü üzere, antropolojik olarak ilkel insanlık da saldırarak yaşardı. Ancak bundan 50 bin yıl önce dili ve 10 bin yıl önce de yazıyı icat etmiştir. İşte bu aşamadan sonra artık ağızla iş yapmak hakir görülmeye, yazılı eser vermek takdir edilmeye başlanmıştır.

 

“Sadece ağızla iş yapmak, beşeri düşünme acizliğinin göstergesidir.”

 

Yemek de ağızla yenir. Yani bireysel ve toplumsal varlığını ağızla sürdürmüştür. Halen de, dil ve yazı icat edememiş hayvanlar ağızla yaşmalarını sürdürürler. Düşünüp kendi fikir ürünü üretmeyen ve yazı yazamayan kişi, ağızla çalışır. Dolayısıyla insanın ve insanlığın oral çağında kalmış demektir. Animal yaşamda; savunma ve saldırma olmak üzere iki işlem vardır. Bir kişinin, savunma ve saldırma işlemini kullanması, onun ağız çağında kaldığının göstergesidir.

 

Vahşilik

Doğal Durum, Orman Yaşamı

“Vahşi, saldırır.”

İnsanın bağırmasının en temel nedeni vahşiliktir. Vahşilik, insanoğlunun ormanda yaşadığı ilkel dönemdeki doğal halidir. İnsanın doğal yapısı vahşidir. Vahşilik; biyolojik, doğal duygular (pathos)la davranmaktır. Bağırmak, vahşi iletişim aracıdır. Orman yaşamında bütün canlılar nağme yaparlar. Bu nağmeleri notadan yoksundur ama insanilik nazarında düzensizlik sayılan bir doğal düzeni vardır. Bu, doğanın çaldığı müziktir. Genellikle tiz ve pes olmak üzere iki notadan ibarettir. Ezan ve sala hatta Kuran, doğal orman müziğine dökülerek okunuyor.

 

Felsefe, vahşi yani hayvandan daha aşağıda olan insana, “homo ferus” adını verir. Hayvan-insan, doğal hayvandan kötüdür.

 

Kuran, bu durumu şöyle ifade diyor:

“Yoksa sen, onların söz dinleyeceklerini yahut akıllarını kullanacaklarını mı sanıyorsun? Onlar hayvanlar gibidirler, bilakis onlardan daha da aşağıdırlar.” (Furkan, 44)

 

“Kuran-ı Kerime felsefe ile bakmak! Allah’ın sözlerini, felsefi derinlikle anlamak!”

“Kişi, kendisine yakışanı yapabilir.” “Kap, içinde ne varsa onu döker.”

“Bilgi, kişinin cahilliğini giderir ama merkepliğini gidermez.” Türk Deyimi

 

Antropomorf ve Antropofor İnsan

İnsangörünümlü Hayvan

Felsefede antropomorf insan; insan görünümlü hayvandır. Henüz insanlaşamamıştır. Bu insan, maymun-insandır. İnsanın maymun olduğuna karşı çıkanlar, genellikle insanileşmediğinden maymun olduğunu örtbas etmek isterler. Kendilerinin içinde bulundukları hayvani durumun teşhis edilmesini istemezler. Kendileri hayvanımsı davranmayı sevmelerine rağmen böyle adlandırılmalarını hiç sevmezler. Çünkü hayvanlığın kötü olduğunu kendileri de bilinçaltında bilirler. Antropofor insan ise, insanlaşmakta olan hayvandır. İnsan, kendisini, hayvanlığı aşması ve insana dönüştürmesi ölçüsünde insan olur. (G Agamben, “Açıklık”)

 

Vahşinin Özellikleri

Homo Ferus

Vahşi kişi kaba ve barbardır. Felsefi adı; “homo ferus”tur. Kabalık; incelik karşıtıdır; özensiz, gelişigüzel yapılmış, zevksiz, sakil davranıştır. Kaba kimse; terbiyesiz, görgüsü kıt, nezaketsizdir. Vahşi; sözlü ve fiziki şiddet kullanarak dikte eder, ikna etmeye uğraşmaz. Yemeğine odaklı, tek boyutlu düşünür. “Dediğim dedik, çaldığım düdük” der. Vahşi, ortak ve orta yol bilmez. Vahşide iki kişi yoktur, tek kişi vardır. Başkasını düşünmez. G. Frazer şöyle der: “Günümüz vahşileri, göreceli vahşidirler. Medeniliğe kıyasla ilkeldirler. Fakat asıl ilkel insana kıyasla ilkel değildirler. Yine de kültürlüdürler. Çünkü bütün bulgular, mevcut her insan ırkının, en gelişmişinin ve en ilkelinin, günümüz kültür düzeyine ancak milyonlarca yıla yayılmış uzun ve sancılı bir tırmanışın ardından ulaştığını gösterir.”

 

Medenilik

Saldırmak işte bu vahşiliğin ve medeniyetsizliğin göstergesidir. Medeni; insan aklı olan logosla davranarak, insanın, kendisini bu ilkel vahşi hayvan seviyesinden yükseltmek için çaba harcayan kişidir. Medeni; kibar, nezaket sahibi ve başkasını düşünen kişidir. Medeni bir kişi, istese de saldıramaz. Saldırabilen kişi medeniyetsizdir. Medeniyetsiz oluşunu saldırarak dışavurur. Vahşilikte kalarak medeni olmak imkansızdır. Ne kadar vahşi ise medenilikten o kadar uzaktadır.

 

Antropolojinin tespitine göre; insanlık, dünyanın her yerinde son derece ilkellik düzeyinde başlamıştır. Bu ilkel başlangıcın ardından bütün insan ırkları, günümüzde bulundukları seviyeye ulaşana dek, farklı hızlarda sürekli olarak yukarı yönde ilerlemiştir. Fakat günümüzde birçok kişi ve toplum, hala içinde bulunduğu çeşitli vahşilik ve barbarlık düzeylerini, geri kalmış sosyal ve entelektüel gelişimin birçok derecesini temsil etmektedir. Aynı ülkede göreceli çağın medeniyetini yakalamışların yanında yakalayamamışların bulunması, atalarının bu medenileşmedeki düzey farklılığından kaynaklanır.

 

Tarih Sahnesine Geç Çıkmak

Çağını yakalayamayanlar, mutlaka tarih sahnesine daha geç çıkmış, geriden gelen insanlardır. Tarihsel kökleri ve geçmişleri yoktur. Nitekim bunların, felsefi fikir ve bilimsel bilgi icatları yoktur. Hayatlarını, hep, ileride olanlardan aldıkları fikir ve bilgilerle yaşarlar. İnsanların algılayışları, tarih sahnesine çıkış zamanlarına göre değişiklik gösterir. Mesela; bin yıl önce tarih sahnesine çıkanla on bin yıl önce çıkanların tanrı, insan hakları gibi bütün algıları farklıdır.

 

Humunal Ethology/İnsani Etoloji

İnsanın bir biyolojik yani animal, bir de insani yani hümünal yapısı vardır. Dolayısıyla davranışları bu iki yapıdan kaynaklanır. Hayvani ve insani davranışları vardır. İnsani etoloji, insanın hayvani davranışlarını inceler. İnsanın hayvani davranışları hayvanlarınkilerle aynıdır. Hayvani davranışlar içgüdüseldir, otomatiktir.

 

Dış Faktör, Uyaran, Tutulma

Hayvanlar dış faktör uyaranıyla hareket ederler. Kendisini uyaran çemberle ilişkili yaşarlar. Dış olan bir şeyin içe alınması ile hareket ederler. Dış uyaranla bir tutulma halindedirler. Yapabileceği iş, dış uyaranla tutularak otomatik davranmaktır. Uyaranına karşı duramaz. Duygularına tutulmuşlukta, beşeri düşünmeli değil, hormonal dürtüsel bir davranış vardır.  Tutulma, varlıkla ilişkiye girme imkanından yoksun olmak demektir. Bu, tutulma nedeniyle kendi kendisiyle çevresi arasında asılı kalır. Bir varlık olarak ne kendisini ne de çevresini algılayabilir. (Giorgio Agamben, “Açıklık”)

 

Hayvan, besin bulduğu çevre, avlandığı alan ve benzerlerinin bulunduğu grupla ilişki içindedir. Bitkinin ve hayvanın yaşam alanlarında canlının, güdülendiği hareket itkisi doğrultusunda tipik hareket edişini görürüz. Bitki ve hayvanlar, kendilerinin dışında kalan bir şeye bağlıdırlar ve ne içeriyi ne de dışarıyı görürler. Gece kelebeğinin, kendisini çeken aleve teslim olması gibi, nefsine teslim oluyor. Aleve tutulmuş halde kalışına karşı kör oluyor. Ağaçlar, yeterli ısıyı alınca çiçek açarlar. Horoz, sabah güneşini alınca öter. Bunların hepsi dış faktörde tutulmadır.

 

Çıplak kadını görünce tahrik olan erkek, iç kontrolle değil, dış uyaran faktörüyle hareket ediyordur. Hayvanlar bile böyle değildir. Hayvanların hepsi çıplaktır. Hiçbir hayvan, hayvanın çıplaklığından tahrik olarak cinsel ilişkiye girmez. Üreme mevsimi gelince cinsel ilişkiye girer. Dolayısıyla çıplak kadınla tahrik olan erkek, hayvan da değildir.

 

Hormon-logos Ayrımı

İnsan, logosu ve dili aracılığıyla kendisini, kendi çıplak yani biyo hayatından dışlar. Canlı varlık, logosa sahip olmakla, şehirde ve medeniyette yer alır. Dili üreten logostur. Logos, beşeri akıldır. Doğal akıl, hormondur ve biyo yani çıplak hayattır. Hormonun dili ve konuşması yoktur, bağırması ve saldırması vardır. Logos, canlının kendi doğal sesini bastırır. Şehirde biyo hayata yer yoktur. Biyo hayat aşamasında kalanlarla şehir ve şehir hayatı oluşturulamaz. Ortak yaşam alanı, biyo yapıyla esir alınan şehirler, orman hayatı ortamına dönüşürler.

 

Antropolojik Makine

Otomatlaşmak

Kendisini kontrol edemeden nefesi tükenene kadar aşırı bağıran kişi, antropolojik makinedir. Aynı zamanda konuşamayan, dili olmayan ve bağırarak iletişim kuran ilkel insandır. İnsanlığın dil öncesi safhasını aşamamış, insanın algısal aşamasına ulaşamamış, hayvanlığının algılamasıyla hareket etmektedir. Bu kişide animal duyguların egemenliği vardır. Biyolojik beden otomatik çalışır. Beşeri düşünme yaparak düzenleme yapmaz. Otomatlaşmada “özne” yitip gider. Doğal animal duygular egemen olur.

 

 

SOSYOLOJİK AÇIDAN

Saldırmak, sosyolojik hastalıktır. Antropolojik olarak geri kalmış, hedefine ulaşmayı, kendi ürünü düşünsel ürünlerle başaramayan, düşmanlığını, tanrı vergisi ve resmi yetki gibi araçları istismarla ve kendi çıkarı için kullanmakla eyleme döken toplumlarda ve kişilerde görülür.

 

Haksız Çıkar

Sömürgecilik

Saldırmada; stres ve baskı altında olunma vardır. Dolayısıyla bir rakiplik ve düşmanlık ortamı var demektir. Genellikle avına ama özellikle haksız çıkarına tehdit görüldüğünde saldırılır. Haksız kazançlı saldırı, başkalarını sömürmek için yapılır. Saldıran kişi, mutlaka sömürgecidir. Ondan uzak durulmalıdır.

 

Güçlü Olduğunu Göstermek

Saldırmak, tamamen insanın orman döneminde güçlü olduğunu gösterme çabasıdır. Saldırmak, gücün yettiği kişiye yapılır. Güçsüz kişinin, kendisinde güç bulunduğu vehminde olmasıdır. Karşı tarafı çocuk görmek, onlar üzerinde kontrol kurmak ve onları kontrol altında tutmak vardır. Boş ve sanal kibir içerir.

 

Antagonizm, Düşmancılık

Antagonizm, düşmancılık demektir. Saldıran kişilikte egemen olan doğal durum, antagonizma yani düşmancılıktır. Çünkü doğada antagonizma vardır. Bağırmada, muhatap kişileri düşman görmek vardır. Onlara bir şeyi zorla dayatarak kabul ettirme vardır. Düşman; Birinin kötülüğünü isteyen, ondan nefret eden, ona zarar vermeye çalışan kimsedir.

 

İntikam Almak

Saldırmada başkasından intikam almak da vardır. İntikam, hayvansal ve ilkel insan duygusudur. Bir kişiye nefret duygusu beslenmek ve onunla iletişim kurmayarak, kendisine verilen bir imkanı, onun kafasına vurmak için kullanmak vardır. Genellikle intikamcı kişi, güçsüz kişidir.

 

Sahte Kabadayılık

Kabadayılık, daha üstün konumda ya da güçlü olanın, karşısındakini, genellikle istediklerini yaptırmak amacıyla etkilemesi, ezmesi ve gözünü korkutmasıdır. Bu durum, doğrudan sözlü veya fiziksel tacizi içerebileceği gibi isteksiz birini zorla ikna etmek, tehditle ya da manipüle ederek istediklerini yaptırmak gibi daha üstü örtülü yöntemleri de kapsar. Sakat uzaktan ya da paravan arkasından saldıran, sonra da kaçan kişi sahte kabadayıdır.

 

Pısırıklığı Dışavurma

Saldırmada, pısırıklığı dışavurma vardır. Büyük ve egemen olamamayı teşhir etme hastalığıdır. Tatminsizlik sentromu, bastırılmış duyguları tatmin, iktidarsızlık zafiyetidir. Doğan görünümlü görünmektir. Antikite özlemi, geçmişi arama hastalığı, ülkeyi paylaşamama sorunudur.

 

İfade Özgürlüğü

Bir fikir ortaya atana saldırıldığı yerde, ifade özgürlüğünün olmadığının göstergesidir. Öyle bir yerde hiçbir düzelme ve gelişme olamayacaktır. Öyle insanlarla demokrasi de olmaz.

 

PSİKOLOJİK ANALİZİ

Uzaktan ya da paravan arkasından saldırmak, en kolay yöntemdir, çünkü onu kullanan araç ve kaynak, doğal olarak insanın animal bedeninde mevcuttur. Animal duygularını kontrol edememesidir. Hümünalleşemediğinin göstergesidir. Acziyet ve çaresizlik göstergesidir. Acziyetten doğan öfkeyi dışa vurmaktır. Kendisinden uzak kalmış olmayı gösterir. Saldırma vasıtasıyla hayvani zevk ve haz alınır. Saldırmada, muhatabını küçük görmek vardır. Ama küçük ve hakir gördüğü muhatapla meşgul olmak çelişkidir.

 

Dövüşmek ve Dövmek

Dövüşmek karakterliliktir. Dövüşmede dayak yemek dahi şereftir. Ama dövmede galip gelinse de şerefsizliktir. Hayvanlar dövüşmezler, saldırarak döverler. İnsanlar, savaşlarda dövüşürlerdi. Habersiz baskın yapmak, o zamanlarda da kötü görülürdü. Şimdi artık fiziksel dövüşme olan savaşlar sonlandırılmıştır. Artık zihinsel savaş vardır.

 

Duygulara Hitap

Korkutmak, Terör

Saldırmak, doğal duygulara, özellikle temel duygu olan “korku” duygusuna baskı uygulamaktır.

Korkutmanın her çeşidi terördür. Bütün hayvanlar, avının ve avcısının başta korku olmak üzere, doğal duygularına hitap ederler. Doğal duygulara hitap etmek, düşünme yapmayı önlemek amaçlıdır. Saldırmada, düşünmemeye alıştırılma, düşünmeme habitusu kazandırma vardır. Halbuki çağımız, düşünlere hitap etme çağıdır. Fakat düşünlere hitap edebilmek için düşünme işlemini yapabiliyor olmak gerekir. İşte duygulara şiddet ve baskı uygulamakla, kişi, düşünlere hitap etme acziyetini ilan ediyor.

 

Doğal duyu organlarıyla algılanan malzeme, doğal zihne hitap eder. Doğal akıl; biyolojik, animal düşünme yapar. Duygulara hitap ederek eğitim, çocuklara verilirdi. Şimdi o da kaldırıldı. Ama hala o sistemi kullanan kişi, hem animallıkta hem de geçmişte kaldığını göstermektedir. Hem kendisinin hem de toplumun sürekli çocuk olarak kalmasını istemektir. İşte böyle bir toplumu elbette birileri, kişisel çıkar sağlamak amacıyla güdecektir. Böyle bir toplumun, kendi başına yaşaması için gerekli olan özgür olması ve kişiliğine kavuşması beklenemez.

 

“Mevcudu savunan kişi, geçmişte kalmak, ileri gitmemek istemektedir.”

 

FELSEFE AÇISINDAN

Thymotik Öfke

İnsanda; kendisini kanıtlama ve ispat anlamında “thymos” denilen bir güdü vardır. Thymos’tan bu güdü, aynı zamanda insan bencilliğinin de psikolojik mekanıdır. “Thymotik ben”, gerek kendi şahsıyla gerekse başka insanlarla ilgili şeyler hakkındaki kendi değer yargılarının kabul edilmesini ister. Kabul görme arzusu; kendisini kanıtlamanın bir biçimidir, kendi değerlerini çevreye yansıtmaktır. Başka insanların, bunu kabul etmemeleri öfkeye yol açar.

 

Megalothymia

Aciz ve liyakatsiz olduğu halde hırslı olan kişi, üstün kabul edilme arzusu olan, “megalothymia” duygusuna sahip olur. Bu duygu, aynı zamanda avamın düzeyinde olduğu, avam düzeyinde ürünler verdiği, popülist amaçla görünürde öyle göründüğü halde, saldırdığı kişiyle aynı düzeyde eşit görülmek (isothymia) istememekten kaynaklanır. Sanal duygusal tatmin aramaktır.

 

“Ey iman edenler! Haddi aşmayın. Allah, haddi aşanları sevmez.” Kur’an, Maide: 87.

 

Motor Yitimi

İçeriksiz insan, düşünme işlemini yapan “motorun yitimine” uğramış insandır. Bu da, jestlerin yitimini doğurur. Jestlerin yitimi, bedeni bir bütün olarak kavramanın ve onu kontrol etmenin yitimidir. İnsan demek; kişiyi bedeni değil, kişinin bedenini kontrol etmesidir. Kendisini ölçme, anlama ve denetleme yetisinden yoksundur.

 

“Ağızla beyin arasındaki 5 santim mesafeyi 5 milyon yılda kat edememek.”

“Kıl ile akıl arasındaki bir harfi, 5 milyon yılda ekleyememek.”

 

Animallığın Hümünallığa Egemenliği

Saldırmak, biyolojik hayatın, yani insandaki animal yapının, hümünal yapıya egemen olduğunun göstergesidir. Animallarda beşeri, hümünal düşünme yoktur, doğal, biyolojik ve animal düşünme vardır. Animallığın hümünalliğe egemen olmasının önlenmesi için çalışmak gerekir. Aksi takdirde hiçbir şiddet, taciz ve tecavüzden hiç kimse kendisini koruyamaz. İnsan biyolojik olarak geliştikçe, ağız dönemini ve o dönemin arazları olan saldırganlık, çok konuşma gibi animal davranışlarının yerini düşünme ve hümünallik alır.

 

Sosyal Medya; Korkaklar Merası

Animal Yayılma Alanı

Türkiye’deki sosyal medyada sergilenen tablo, dünyada başka hiçbir ülkede görülemez. Bu durum, ülkenin insan kalitesi hakkında dünyaya mesaj vermektedir. Sanki korkakların merası görüntüsünü veriyor. Yaptığı şey, karşılıksız kalacak düşüncesiyle cesaretleniyorlar. Karaktersiz korkak kişi, fatura ödemeyecekse cesaretlenir. Animal karakterdir. Canlılar, güçsüzlere karşı cesaretlenirler. Yüzyüze gelmeyip, paravan arkasından, merdiven altından saldırmak, yumruk atıp yüzlerce kilometre kaçmak, yakalandığında inkar etmek, insani karaktersizlik göstergesidir.

 

“Cesaret; korkmamak değil, korkmaya rağmen harekete geçmektir.” A. Maslow

“Başkasının yumruğunu yemeyen, kendi yumruğunu balyoz sanırmış.” Türk Atasözü

“Ama artık çağımız, hiç kimsenin yaptığının yanında kâr kalmadığı bir çağdır.”

“En küçük farklı söylemden korkmak, inancının güçsüzlüğüne olan kanaat nedeniyledir.”

 

Bağ Kurmak

Kanser

Evrendeki bütün varlıklar, birbirleriyle bağ kurmakla oluşuyorlar. Vücudumuzda milyarlarca molekül, birbirleriyle bağ kurmaları sayesinde vücut oluşuyor. İşte kanser, bir hücrenin, mensup olduğu vücuttan bağını koparmasıyla oluyor. Sonunda yok ediliyor. Hakaret eden kişi, bağ kuramıyordur. Hakaret, bağ koparmaktır. Bağ koparan ve bağ kuramayan kişi mutlaka helak olur.

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.