NATO MESELESİ

 

NATO MESELESİ

Türkiye’nin halen bile çağın zihniyetine ulaşamadığının kesin negatif sonuçlarını artık her alanda görmeye başlamıştır. Bundan sonra daha da radikal sonuçlarını görecektir. Bu alanlardan biri Avrupa Birliği (AB)’dir. Türkiye AB’ye alınmıyor. Alınmayacaktır. Bir diğer mesele NATO’dur.

Son zamanlarda Türkiye’nin NATO üyeliği tartışılmaktadır. Türkiye, NATO’dan çıkarılmak isteniyor. Bunun nedeni NATO’nun uzaya taşınmasıdır. Ve Türkiye’yi yanında götürmek istemiyor. Türkiye’yi onların gelişmelerinden yararlandırmak istemiyor. Böylece Türkiye’nin varlığını sürdürmesine katkıda bulunmak istemiyor. Türkiye’nin İslam dünyası kategorisinde yer almasını istiyor. Bunların nedeni; Türkiye’nin modernleşememesi ve bu nedenle de insanlığın hedefine ulaşmasına bir katkısı olmadığı gibi, ona kendisini bir tehdit olarak göstermesidir. Türkiye’yi dışlamaya dünya kamuoyu oluşturmak amacıyla gerekçe olarak, Türkiye’nin İslamist olması ve onun aparatları olan örgütlerle ilişkilenmesidir.

 

“Geriye giderek ileriye gidilmez.”

 

Türkiye, laik olmayı ısrarla ortadan kaldırıp İslamcı olmayı istemektedir. Aslında uluslararası toplum, Türkiye’nin İslamcı olmasını istiyor. Mantıken bu toplum, Türkiye’nin, laik olmasını tercih etmesi gerekir çünkü ancak laik Türkiye, laik olan bu toplumla uyum sağlayabilir. Ama tam tersine, bu toplum, Türkiye’nin laiklikten uzaklaşmasına ve İslamcılaşmasına destek veriyor. Bu desteğin tek nedeni, Türkiye’yi sırtından indirmek istemesidir. Türkiye laik iken, bu sırtından indirmeye dünya kamuoyuna mantıklı gerekçe gösteremiyor.

 

“Çağımız akıl çapı nazarında din; kişi ile tanrısı arasındaki ilişkidir. Bundan başka sosyal, ekonomik, siyasal ve eğitimsel gibi hiçbir alana metastaz yapılamaz. Dini diğer alanlara sarkıtanları, İnsanlık çizgisinin bugünkü kesiti, binlerce yıl geçmişte kalmış görüyor.”

 

Türkiye; camilerde ezan, sala, vaaz ve Kuran okumalarını bahane kullanarak bunları, laik bir ülkede cami dışında nötr olması gereken kamusal ortak alana ve evlere hoparlörle verip, ortak alanı saatlerce oral dinsel işgale uğratarak laik olmadığını Küresel Şebeke’ye göstermeye çalışıyor. Bu dini unsurları, din amaçlı değil, tamamen İslamizm amaçlı kullanıyor. Özellikle şehir meydanlarında düet şeklinde iki camiden desibel ölçüleri ihlal edilerek aşırı bağırarak ve uzatarak karşılıklı ikişer ezan okunmasıyla bütün ülkeye oral siyasal İslamizm tahakküm şiddeti uygulanıyor. Kuran şöyle diyor: “Yürüyüşünde mutevazı ol, sesini alçalt. Şüphesiz ki seslerin en çirkini eşeklerin sesidir.” Lokman Suresi, 19. Allah, bağırmayı “anırmak” olarak tanımlıyor. Neden Allah’ın sözü dinlenmiyor?

 

“Bilime göre; insan benliği ve bilinci 06 yaşına kadarki dönemde oluşmaktadır. Bu süre zarfında bağırma sözel şiddetini beynine kazıyan kişi, hayatı boyunca şiddetçi olur.”

 

Toplum, ülkede İslam’ın, dolayısıyla aslında kendi avam zihniyetinin egemen olduğu düşüncesiyle doğal duygusal tatmin elde etmeyi sevebilir ve bu nedenle bunları tasvip edebilir. Ama bu tatminin, doğuracağı negatif sonuçlarını bilmelidir. Doğal duygusal tatminler her zaman zararlıdır. Hiç kimse doğal duygularını tatmin etmek amacıyla, hele de devlet gücünü kullanarak ve dini kamuflaj yaparak, hiç kimseye şiddet aşılama hakkı yoktur.

 

“Bugün Türkiye’de din, dinden başka amaçla; İslamizm amacıyla kullanılıyor.”

 

Bugün uygulanan din anlayışı, Emeviler’in, İran ve Bizans siyaset anlayışıyla Müslümanlara soktuğu iktidar din anlayışıdır.

Çağımız insanlık çizgisi; kamusal alanını dinselleştiren ülkeleri, binlerce yıl öncesindeki düşünüş biçiminde kalmış görüyor.

Üniversite kampüsleri, ezan ve sala yollarıyla Cuma günleri, ders ve sınav yapıldığına aldırmaksızın, saatlerce dinsel oral işgal ediliyor. Halbuki bu yolların siyasal amaçlı kullanılması İslam’da yasaktır. İslam’a göre; Kuran okumak sünnettir ama onu duyunca dinlemek farzdır. Dışarıda bunları duyan hiç kimse onları dinlemiyor. Bu durumda hem okuyan hem de dinlemeyen kişi günahkar oluyor.

 

Ayet: “Kur’ân okunduğu zaman, hemen susup onu dinleyin, umulur ki, rahmete ulaşırsınız.” Araf Suresi, 204.

 

“Din kullanılarak ülke çapında her gün defalarca biyonik-metalik sözel şiddet aşılaması yapılan ülkede neden şiddet var diye sormak saçmalıktır.”

 

Bunları Uluslararası topluma, istediğini yaptığını göstermek içindir. Fakat bu “uluslararası toplum” hem size dinselleştirmede destek verir hem de bu dinselleşmeyi sizi elimine etmeye gerekçe olarak kullanır.

 

“Türkiye’nin halkı Müslüman olabilir ama devlet İslam devleti değildir. O nedenle kamusal ortak alan dinselleştirilemez. Hiç kimse bu gerçeği unutmamalıdır.”

 

Laiklik

Türkiye bu çağdan sonra varlığını sürdürmek istiyorsa; evvel emirde çağımızın “insanlık çizgisi” adı verilen ve insanlığın hedefini gerçekleştirme projesinin sahipliğini üstlenen katmana dahil olması şarttır. Buna dahil olabilmesi, laiklik ilkesini tekrar diriltmesi ve ona yapışmasına dayalıdır. Atatürk, yüz yıl önce, işte bu çağımızın insanlık çizgisine tırnak tutturmak ve ülkenin varlığını sürdürme ihtimalini doğurmak imkanını laiklikle Türkiye’ye sağlamıştı. Atatürk; çağımızın düşünüş biçimini kavramış, onu kanıksamış ve kararlılıkla Türkiye’ye tanıştırmıştır. Dış dünyanın Atatürk’ü sevmemesinin nedeni işte Türkiye’nin yok olmasını önleyecek yolu bulmasıdır.

 

“Laiklik ne dinsizliktir ne de dindarlıktır. Laiklik; nötr ve tarafsız olmaktır.”

 

İnsan nüfusunun çoğaldığı ve bu konunun ele alınacağı önümüzdeki zamanda nüfusun elimine edileceği ve elimine edilecek listenin başında İslam dünyasının olduğunu bilmek gerekir. Batı, sevmesi gereken laik ve çağdaş olan Atatürk’ü neden sevmiyor? Tek neden; Atatürk sayesinde başta Türkler’in ve o yoldan gittikleri takdirde İslam dünyasının elimine edilmesini dünya insanlık kamuoyunda meşrulaştıracak hiçbir sebebinin kalmamasıdır.

 

“Türkiye, uluslararası toplum arasına giremezse, varlığını sürdüremez. Türkiye’nin asıl beka sorunu budur.”

 

Türkiye’yi din adı altında, geçmişe götürmek, ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür. Sadece Türkiye’yi geride bırakmak isteyen emperyalistlerin işine yarar. Din alanının teorik ve pratik magma tabakasını bilen biri olarak söylüyorum; tarih boyunca dinler, karakterleri gereği bölücüdürler, birleştirici değillerdir. Din konusunda yapılacak tek iş; dini, kişi ile tanrısı arasındaki alanda tutmaktır. Bu alanın dışına taşırılan her din, insanların başına beladır.

 

“Türkiye’yi terörle bölemeyenler, din ile bölebileceklerine inanıyorlar.”

 

“Bugün Türkiye’de din; yaşamak değil, satmak amacıyla yaşatılmak isteniyor.”

 

“Türkiye’nin dinselleştirilmesi, tamamen küresel proje gereğidir.”

 

Bir Batılı diplomat bana şöyle demişti: “Siz bu toprakları bizden İslam’la aldınız, biz de onları sizden İslam’la geri alacağız.”

 

İnsanlık, eski anlamsızlık dönemini geride bırakmıştır. Nasıl ki bir çocuk her şeyi anlar hale gelirse, insanlık da artık; insanlık, yaşam ve ölüm gibi hallerin anlamlarını çok iyi biliyor. O nedenle temel hedefi, ölümsüzlüğü bulmak ve insanlığı yaşatmaktır. İslam dünyası, insanlığın geçirdiği güzergahlardan 0-6 yaş düşünme aşamasındaki anlamsızlık aşamasında patinaj yaparak boğuşmaktadır. Halbuki insanlık, ergin düşünme olan üniversite, yetkinlik, yetişkinlik ve yetkin düşünme olan 50-60 yaş aşamasını aşmıştır.

 

“Hangi aşamada bulunduğumuzu; insanlığın meşgul olduğu konulara bakarak bizim uğraştığımız konular gösterir.”

 

İnsanlık, hedefine ulaşmaya katkı yapan binlerce düşünür ve biliminsanlarının adlarını yaşatmaktadır. Dünyanın bütün ülkelerindeki eğitim müfredat programlarında onların isimlerini her gelen yeni nesle öğretmektedir. Onları bir gün mutlaka klonlayarak diriltecektir. Maalesef İslam dünyasından bu binlerce kişi arasına girecek çok az sayıda insan, onlar da bin yıl öncesindekiler olabilecektir.

 

“İnsanlık, düşünür ve biliminsanlarını öldüren devlet yöneticilerinin isimlerini ağzına bile almaya değer görmüyor. Onları lanetliyor.”

 

İnsanlığın hedefi; insanlara mutlu, huzurlu ve barışçıl bir hayat sağlamak değildir. O nedenle insanlık nazarında insanların önemi yoktur. İnsanlığın hedefi, hedefine ulaşmaktır. O nedenle felsefe ve bilimleri bu hedefe ulaşmak amacıyla yapmaktadır.

 

“İnsanlığın hedefi; kendi insanını, kendi dünyasını ve kendi evrenini yaratmaktır.”

 

İnsanlığın hedefi, Müslümanların farkındalığından uzak tutulmaktadır. Dindar olmaksızın dinsel zihniyete sahip olan cahil halk katmanları bunları anlayamıyorlar. Anlamasınlar diye de cahil ve düşünmeyenler olarak tutulmak isteniyorlar.

 

“Bir dinsel-kolektif zihniyet düşünün ki, kul hakkı yiyen dinsel örgüte, dine destek veriyorum diyerek yardım ediyor!”

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.