MONARŞİ ve DEMOKRASİ

MONARŞİ ve DEMOKRASİ

“Şimdi de bizde pişir ülkenin parçalarını,

Bizde ye yarınlarını.”

 

“Demokrasi, demokratik kişiliklerle olur. Demokratik kişilik, eşitliği içselleştirmekle olur. Monarşi monarşist kişiliklerle olur. Monarşist kişilik, eşitsizliği içselleştirmekle olur.”

 

Monarşi

Monarşi; “tek” anlamındaki “mono” kelimesinden türemiştir. Siyasal anlamı; kanun yapma, yönetme, yargılama, cezalandırma ve bağışlama gibi bütün siyasal yetkileri, sadece tek hükümdarın elinde olduğu bir sistemdir. Monarşi; çağımıza kadarki binlerce yıl boyunca, dünyanın her yerinde en yaygın yönetim biçimiydi. Aslında monarşi; doğadaki canlılarda da geçerli olan bir sistemdir. Monarklar, siyasal iktidarlarını tanrı ile meşrulaştırırlardı. Otoritelerini aldıkları Tanrı’dan başka kimseye hesap vermek zorunda değillerdi.

 

Monarşi sisteminde ülkenin arazileri dahil devlet ve her şeyi monarkındır. O nedenle o, istediği araziyi istediği kişiye verebilirdi. Çünkü arazi, monarkın fethetmesiyle elde edilirdi. Hatta millet de onundur. O nedenle yönettiği insanlara, “milletim” derlerdi.

 

“Çağımıza kadarki devirlerde egemen sistem monarşi idi. Bu nedenle çağımızdan önceki devirlerde gelen bütün kutsal kitaplar da monarşisttir.”

 

XVIII. asra kadar, monarşi, tanrısal bir sistem olarak görülürdü. Filozoflar, bu anlayışı yıkmışlardır. Filozoflar sayesinde, insanlıkta toplumsal ve siyasal gelişim nedeniyle, özellikle XVIII. yüzyıl sonlarında doğan, “Meşrutîyet” adı verilen monarşi ile hükümdarın yetkileri, yazılı bir anayasada tanımlandı ve sınırlandı. Bu monarşide kral, devletin simgesi olarak kalır, ancak yasama yetkisini meclise, yürütme yetkisini bir hükumete bırakır. Hükumet de, halkın seçtiği millet meclisinin kararlarına uymak zorundadır.

 

“Monarşiden demokrasiye geçiş, doğallıktan beşeriliğe geçiştir.”

 

Demokrasi

Demokrasi; halkın yönetimidir. Demokraside, “halkın, kendi kendini yönetmesi” temel şarttır. Bir ülkedeki tüm vatandaşlar, devlet yönetiminde eşit hakka sahiptir.  Demokrasinin ana yurdu Antik Yunanistan’daki filozoflar Aristo ve Platon, demokrasiyi şöyle eleştirmişlerdir: “Demokrasi, ayak takımını yönetime getirir.”

 

“Demokrasinin egemen olması, eşitlik, ulus ve birey kavramlarının egemen olmasıyladır.”

 

Demokrasi sisteminde millet ve arazi dahil devlet ve her şey halkındır. O nedenle devlet yöneticileri istediği araziyi ve devletin parasını, istediği kişilere veremez. Demokrasi ile birlikte doğan “ulus” kavramına göre millet, milletindir. O nedenle devlet başkanı, yönettiği insanları kendi milleti olarak niteleyemez, onlara “milletim” diyemez.

 

Oligarşik demokrasi de vardır. Mesela İngiltere bir oligarşik demokrasidir. Çünkü ülkenin başında görünüşte halkın seçmediği bir kral ya da kraliçe bulunmasına rağmen yönetim tamamen halkındır.

 

GÜÇLER AYRILIĞI ve BİRLİĞİ

Gerçek demokrasinin olmazsa olmaz şartı, “güçler ayrılığı” ilkesidir. Bu ilke; yasama, yürütme ve yargı kurumlarının, devletin farklı organlarında bulundurularak iktidarın tek elde toplanmasını engellemektir. Ve bu üç kurumun, birbirlerini denetleyebilmesini sağlamaktır. Yasama ve yürütme güçlerinin bir elde toplandığı rejimlere “güçler birliği”, bu yetkilerin bağımsız ayrı organlara verildiği sistemlere ise “güçler ayrılığı” sistemleri adı verilir.

 

“Gerçek demokraside, halkın gücüyle halka güç taslamak yoktur.”

Gerçek Demokrasi

Gerçek demokrasi gereği güçler ayrılığının uygulandığı ülkeden bir haber örneği: “İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, hakkındaki yolsuzluk soruşturması kapsamında başbakan iken polise 7’nci kez ifade verdi.” 15 Aralık 2017.

 

Yolsuzluk şayialarının arşı alaya çıktığı mesela belediye başkanlarından, bakanlardan, diğer yetkililerden bir tanesinin yargılanmadığı ülkede, gerçek değil, sahte demokrasi vardır.

 

“Demokraside halkın hakkını halkın kendisi korur. Hakkının yenmesini önlemeyen halkla gerçek demokrasi uygulanamaz.”

 

Cumhuriyet

Cumhuriyet bir rejim, demokrasi ise cumhuriyetin uygulanış şekillerinden biridir. Cumhuriyet kelimesinin kökeni ve Latince karşılığı olan “res publica” klasik kullanımda “kamusal olan” anlamındadır. Bir topluluğu birleştirmek suretiyle halk olma özelliğini kazandıran, kamusal nesne anlamına gelir. Cumhuriyet; monarşiye karşı, devlet başkanının halk tarafından seçildiği ve halk iradesince meşrulaştırıldığı devlet şekli anlamında kullanılmıştır. Egemenlik hakkının belli bir kişi veya aileye ait olduğu “monarşi” ve “oligarşi” kavramlarının karşıtıdır.

 

Dini Cumhuriyet

Siyasal anlamda sekülerizm; dinin siyasetten ayrılmasıdır. Demokrasinin, “çoğunluğun tiranlığına” dönüşmesini engellemek için devletin tüm dinlere karşı tarafsız kalması bir zorunluluktur. Bir dine dayalı cumhuriyet, dini cumhuriyettir, demokrasi değildir.

 

SÖZDE DEMOKRASİ

Sahte Demokrasi

Demokrasi görünümlü monarşi sisteminde, görünürde güçler ayrılığı vardır ama pratikte güçler birliği vardır; yasama, yürütme ve yargı erkleri bir tek kişidedir. Hitler dönemi Batı Almanya, Komünizm öncesi Doğu Almanya ve Rusya’daki demokrasiler böyleydi. Bu sistemlere siyaset felsefesinde, “sahte demokratik diktatörlük” adı verilir.

 

Direktuvar Sistemi

Görünürde yani sözde demokratik sisteme ya da sahte demokrasiye; direktuvar sistemi örnektir. Bunlarda seçimle iktidara gelinir ama demokratik değillerdir. Demokrasi görünümlü monarşi sistemidir. Seçimle seçilen Meclisin, realitede yasama yetkisi yoktur. Asıl siyasal güç, güya seçimle gelen yönetici olan direktördedir. Yani görünürde teorik demokrasidir, realitede pratik monarşidir.

 

SİYASET FELSEFESİ

Siyaset felsefesi; biri teorik, diğeri pratik olmak üzere iki alanı vardır. Teorik alan; devlet, hükümet, siyaset, özgürlük, mülkiyet, meşruiyet, haklar, hukuk gibi kavramların ne oldukları, onlara neden ihtiyacın bulunduğu, bir hükumeti ne meşru kılar, devlet hangi özgürlükleri ve hakları neden korumalıdır, hangi biçimde kurumsallaşmalıdır, kanun nedir, vatandaşın devlete karşı hakları ve görevleri nelerdir ve “daha iyi” nasıl olabilir gibi konuları felsefi olarak irdeler. Pratik alan ise; bir ülkedeki siyasi uygulamaları gözetleyerek, yanlışlıkları dile getirmektir. Böylece hem devlete hem de halka katkıları olacaktır.

 

İşte Türkiye’nin her alanda olduğu gibi siyaset alanında da filozofu yoktur. Bu nedenle ülkedeki siyasal yanlışlar felsefi olarak rasyonalize edilerek ortaya konamıyor ve düzeltilmeleri için, akılların itiraz edemeyecekleri felsefeler ileri sürülemiyor.

 

“Türkiye kafasal hiçbir sorununu çözemiyor. Çünkü kafasal düşünen filozofları yoktur.”

 

Türkiye, sorunlarını kafayla çözemediği için ağızla çözmeye çalışıyor. Onunla da çözülmediği için şiddetin her türlüsünü kullanarak didişme ile yaşıyor. Çağımızın sorunları sadece kafa ile çözülür, çünkü çağımızın sorunları kafasal sorunlardır.

 

“Türkiye, var olmak istiyorsa, mutlaka bir an önce bir “Felsefe Üniversitesi” kurmalıdır.”

 

KANUN ve NİZAM HAKİMİYETİ

Law and Order

Bir devletin asli görevi; demokratik sistem içinde, kanun hakimiyetinin sağlanması, yurt içinde huzur ve nizamın temini, vatandaşların can, mal, ırz güvenliğinin sağlanması ve korunması, suç işlemeye yönelik davranışların önlenmesi görevlerini yerine getirmektir.

 

“Devletin varlık sebebi; vatandaşların haklarının yenmesini önlemektir. Vatandaşlarının haklarını devletin yediği bir devlet işleyişi, en büyük vehamettir.”

 

TÜRKİYE

Basında haberler: Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı, FETÖ’yle ilgili, “Hassas ve duygusal olduğumuz için bunlara yardım ettik,” dedi. (22.01.2019) Yani onun sorumluluğuna verilmiş olan halkın varlığını, bir cemaate imtiyaz sağlayarak vermiş. Başbakan: “Cemaat üyeleri şimdiye kadar bizden ne talep ettiler de yapmadık,” dedi. 24 Kasım 2013. Dönemin Başbakan Yardımcısı, “Ankara’yı parsel parsel cemaate vermekle” Ankara Belediye Başkanını suçladı. (21 Kasım 2017) Başkan: “Paralel yapıya yardım ettiğim doğrudur,” dedi. (25 Nisan 2015)

 

“Yetkilinin, halktan korkmayıp istediği araziyi istediğine verdiği halkla demokrasi olmaz.”

 “Türkiye’nin temel sorunu, kanunların uygulanmamasıdır.”

 

Türkiye’de kanunları ilk ihlal edenler; kanunları yapanlar ve onları uygulamakla görevlilerdir.

 

Otorite Boşluğu

Devlet; bir ülkede siyasal bakımdan örgütlenmiş milletin oluşturduğu tüzel varlıktır. İnsanların yaşama düzenini sağlamak devlet otoritesinin görevidir. Toplum hayatını bir “düzen” içinde korunamıyorsa orada devlet otoritesi yok, otorite boşluğu var demektir.

 

Bir ülkede; isteyen istediği suçu işleyebiliyorsa, isteyen istediğini dolandırabiliyorsa, isteyen polis istediğini öldürebiliyorsa, isteyen istediği şikeyi yapabiliyorsa, isteyen soğan ve patates karaborsası yapabiliyorsa, devlet yetkilileri istedikleri ihaleyi istediklerine verebiliyorsa, yetkili kişi istediği göreve istediği kişiyi getirebiliyorsa, isteyen sanayi tesisi istediği nehri ve gölü kirletebiliyorsa, bir kısım asker askeri darbeye teşebbüs edebiliyorsa, bunlar gibi yüzlerce olaya şahit olunuyorsa, orada devlet otoritesi yok, otorite boşluğu var demektir.

 

“Bir ülke için en kötü durum; halkın, yolsuzluk ve kanunsuzluk yapanları dışlamamasıdır. Çünkü bu durum, yolsuzluğun sıradanlaştığının ve kolektifleştiğinin göstergesidir.”

 

Allah’tan Türkiye Cumhuriyeti” adıyla bir devletimiz var. Fakat medyada her gün şahit olduğumuz yanlışlıkların işleniyor olması, ülkede devlet otoritesinin mevcut olmadığını gösteriyor. Cumhurbaşkanı, “Öyleyse bize düşen bu marketlerde benim halkımı sömürme mücadelesini devam ettirenler varsa bunun hesabını sorma görevi bizimdir ve hesabını sorarız. Herkesi insafa, vicdana ve ahlaka davet ediyorum,” dedi. 22.01.2019. Bu cümle, devlet kurumlarının görevlerini yapmadıklarından bu konulara dahi cumhurbaşkanı el atması gerektiğini ortaya koyuyor. Fiyat konusunu dahi cumhurbaşkanının kontrol etmesi gerekiyor. Ahlak, devlet otoritesinin ve kanun hakimiyetinin olmadığı yerde gereklidir. İşler ahlaka kaldıysa devlet otoritesine ve kanuna gerek yok demektir. Ayrıca demokrasilerde bir devlet başkanı, “benim halkım” diyemez, bu söz ancak eski monarşilerde söylenebilirdi, çünkü o sistemlerde herkesin bir sahibi ve maliki vardır, halkın sahibi de hükümdardır.

 

“Demokrasilerde yolsuzluk yapılamaz. Yolsuzluk yapılıyorsa, orada demokrasi yoktur.”

 

Nedeni

Otorite boşluğunun nedeni, nizam hakimiyetinin yokluğudur. Bunun nedeni ise kanunsuzluktur. Peki kanunsuzluk neden yapılır? Devlet yetkililerinin ve halkın, haksız kazançla ülkeyi yeme arzularıdır. Çağdaş ülkelerde devlet ve halk kanunsuzluk yapılmaması ve nizamın bozulmaması için ellerinden geleni yaparlar. Çünkü onlarda; kanunsuzluk nedeniyle, halk deyimiyle “kısa günün karı” düşüncesiyle doğrudan haksız kazançlar elde edilir ama dolaylı olarak, orta ve uzun vadede elde edilen haksız kazancın binlerce misli bütün ülke tarafından mutlaka ödeneceğinin ve herkesin onun altında kalacağının bilinci vardır.

 

“Türkiye siyasal tarihi; iktidarların ve muhalefetlerin, ülkeyi yeme fırsatı yakalamak için siyaset yaptıklarını göstermektedir.”

 

Üst Yöneticiler

Yolsuzluğun yapıldığı ülkelerde üst yöneticiler çok önemlidir. Onlardan cesaret alınmadığı sürece aşağıdaki ast olan hiç kimse yolsuzluk yapamaz. Çünkü ceza almaktan korkar herkes. Fakat yolsuzluk, yukarıya doğru üstlerle paylaşıldığında ceza almaktan kurtulma durumu yolsuzluk yapmanın, kanun ve nizam hakimiyetinin yok olmasının temel sebebidir.

 

“Biyolojik beynin büyük veya küçük olmasının önemi yoktur. Onun beşeri düşünmeyle ne kadar işlendiği ve imar edildiği önemlidir.”

 

SONUÇ

T.C. Anayasası Madde 10 – “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”

 

Yukarıda zikredilen devlet yöneticilerinin sözleri, Türkiye’de bu Anayasa maddesinin, her konuda hep ihlal edildiğinin göstergesidir. Din temeline dayalı olarak cemaat zümresine imtiyaz sağlanmaktadır. Ve hiçbir devlet organı, bu ihlale müdahale etmemektedir. Müdahale etmeyen devlet organları da suç işlemişlerdir.

 

Demokrasi ve eşitlik anlayışı birlikte gider. Eşitlik anlayışına sahip olmayan kişilerle demokrasi uygulanamaz. Eşitsizlik karakterine sahip kişilerle ancak monarşi uygulanabilir. “Büyüğe saygı ve küçüğe sevgi”, “Büyüklerimiz bilir,” gibi, insanları büyük ve küçük diye ayıran kültürlerin insanları demokrasi sistemine uygun değillerdir. Demokrasi için, herkese saygı ve sevgi ve eşitlik kültürünün egemen olması şarttır.

 

İnsanlar, her şeyi kendi algı kalıplarına dökerek algılarlar. O nedenle demokrasinin uygulanabilmesi için, insanların öncelikle algı kalıpları güncelleştirilmelidir.

 

“Kerpiç malzeme ile plaza yapılamaz. Monarşik yapıyla demokrasi yapılamaz.”

 

Bir halk düşünün; basınında çıkan haberlere göre; kendisini, kendi devletinden korumaya çalışıyor. Kendisinin güvenliğini sağlaması, haklarını koruması, düzenini temin etmesi için vekalet verdiği devlet kurumlarına karşı kendisini güvende hissetmiyor. Bütün masraflarını ödediği kendi devlet görevlileri tarafından soyuluyor. Kendi yöneticilerinden özgürlük almaya çalışıyor. Devletin doğurduğu problemler karşısında başvuracağı bir merci yok. Bu çağda öyle bir devlette yaşanır mı? Böyle bir devlet, bu çağda varlığını sürdürebilir mi?

 

“Gerçek demokrasi; paradöner değil, paratoner kişiliklerle gerçekleşir.”

 

Gerçek demokraside şöyle eşitsizliklere ve ayrıcalıklara rastlanamaz: “Kaç zamandır hastaydı babam. Hastaneye yatacak ama ileri bir tarih vermişler. Sağlık Bakanı sağolsun devreye giriyor, babamı tam vaktinde hastaneye yatırdık.” 23.01.2019.

 

Bir toplum dinsel ve dogmatik toplum ise, dinadamı ve şeyh gibi liderci ve kişici ise, o toplum monarşiktir. Türkiye’de bütün bürokraside bu monarşi zihniyeti egemendir. Hatta hiç olmaması gereken üniversiteleri de öyledir.

 

“Türkiye’nin sosyo-psikolojik yapısı, demokrasiye değil monarşiye uygun görünüyor.”

 

Devlet, sistem demektir. Sistemin işleyişine en küçük bir dış müdahale sistemin tümünü etkisizleştirir. Çağdaş devlet; kişici değil, sisteme dayalı kurumcudur.

 

“Devlet sistem demektir. Türkiye’nin temel ve akut problemi, her alanda sistem yokluğudur. O nedenle Türkiye, bir an önce her alana sistem koymalıdır.”

 

Monarşide trafik polisi, bir devlet büyüğüne yol açmak için vatandaşın trafiğini tıkamak amacıyla gelir, vatandaşın tıkanan trafiğini açmak amacıyla gelmez.

 

“Monarşide halk devletten, demokraside devlet halktan korkar.”

 

Demokraside iktidarların denetçisi, iktidarın kaynağı olan halktır. Denetleme görevini yapamayan halk ile demokrasi olmaz. Kişisel çıkarına düşkün halk, iktidarları denetlemez.

 

“Türkiye’de insanlar aslında; iktidara getireceği kişilerin dinine, etnisitesine ve ülkeye sağlayacağı yarara değil, kendilerine sağlayacakları kişisel çıkara bakarak oy veriyorlar.”

 

Çağımızda insanlık akıl çapının ulaştığı düzeyi reddetmekle ve geçmişe gitmeye çalışmakla hiçbir yere varılmaz. Bu nedenle geçmişin değil, çağımızın her alandaki paradigmalarını öğrenmek, onlarla oluşmak gerekir. Kutsal Kitapları çağımıza uydurmaya çalışmak, onları sadece tahrif etmeye neden olur, çağımıza hiçbir anlam ifade etmez. Çünkü onlar, çağımız öncesi fikir ve bilgi malzemelerini içerirler.

 

“Demokrasinin egemen olması için, çağdaşlaşmış halkın yönetimde egemenliği şarttır.”

 

Siyaset sosyolojisi ve sosyal psikoloji Türkiye’nin dinsel kesiminin de demokrat kesiminin de monarşik yapıya sahip olduğunu tespit eder. Aslında iki kesim de aynı temelin değişik versiyonlarıdır. Bu kesimlerin avam tabakası da alim tabakası da aynıdır. Demokrat geçinen kesim de aslında dinseldir. Onlar da, “din olsun ama benim istediğim gibi olsun, ülkeyi yememe engel olmayan bir din olsun,” diyen cinstendir. İki kesimin yönetici takımı monarşisttir. Tek adamcıdır. Kişicidir. Devletin ve milletin makamlarını, kurum ve sistemin değil, tek kişinin keyfi kararları ile dağıtırlar.

 

“Yolsuzluk yapan kişiye seçimi kaybettirmeyen bilakis terfi ettiren halk egemen olamaz.”

 

Kişici karakterdeki kişilerin siyaset yaptığı ülkede, parti yetkilileri, değerler, ilke ve prensipler nedeniyle değil, kişiler nedeniyle görevlerinden istifa ederler. Bu yazıyı yazarken, ülkenin demokrat geçinen muhalefetteki siyasi partinin İstanbul il başkanının istifası medyaya yansıdı. Gerekçe, “İstanbul belediye başkan adaylarının kimler olacağı üzerindeki ihtilaf,” gösterildi. (27.01.2019)

 

“Çağdaş ülkelerde hiç önemli değilken, Türkiye’de siyasette kişicilik çok önemlidir. Çünkü Türkiye’de kişiler sayesinde siyasetle haksız kazanç elde etme imkanı vardır.

 

“Türkiye’de insanların demokrat olmaları beklenemez. Çünkü insanlar daha aileden başlamak üzere üniversiteyi bitirene kadar monarşist eğitim almaktadırlar. Türkiye’de demokrat insan nerede yetişecek? Belki de sadece tarlada.

 

Türkiye’nin iktidarı da muhalefeti de ülkeyi yemek için siyaset yapar. İkisi de şöyle der:

“Şimdi de bizde pişir ülkenin parçalarını,

Bizde ye yarınlarını.”

 

 

 

 

 

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.