MEDENİLİK

 

 

“Çağımızda medeni sayılmanın gereği olan felsefe ve lojik bilim yapamamayı, insanlığın aştığı Tanrı, din ve mabet gibi geçmiş medeniyet unsurlarının dozajlarını artırarak uygulamakla telafi edip medeni sayılınacağı sanılmasın.”

 

“Allah’tan ki Allah, insana bir dakikalık nefes vermiş. Şayet bir saatlik nefes verseymiş, bitene kadar bir saat bağırılacakmış.”

 

İnsanlığın yeni icat ettiği bir akım döneminde medeni sayılabilmek için o akım alanında eser verebilmiş olmak gerekiyor. Mesela mitoloji döneminde medeni sayılabilmek için, efsane ve destan gibi edebi eserler vermek gerekiyordu. Tanrı ve din döneminde bir tanrıya sahip olmak ve onun evi olan mabet yapmak gerekiyordu. İşte MÖ 10.000’deki Göbekli Tepe insanları gibi. Mitolojik dönemde Sümerlerin Gılgameş Destanı. Tevrat da bu dönemde geldiği için Tanrıya ve mabede sahip olmak ve Yaratılış mitolojisi yazmak zorundaydı. Sanat döneminde sanat eserleri vermek. Felsefi dönemde felsefe yapmak gerekiyordu. Hristiyanlık, felsefeden sonra geldiği için felsefe yapmak zorunda kalmıştır ve kısmen de yapmıştır. Fakat günümüze geldiğimizde; edebiyat ve sanat eserleri üretmekle medeni sayılınmıyor.

Günümüzde medeni sayılabilmek için ancak felsefe, lojik bilim ve teknolojik icat yapmak gerekiyor. Bugün mabet yapmakla çağdaş anlamda medeni sayılınmıyor. Tıpkı ilk medeniyet tarım medeniyeti ama bugün tarım yapmakla medeni olunamıyor.

 

Mabetçilik

Gecikmiş Eylem

Aşamalara geç girenler, önce girenlere nazaran; kraldan daha çok kralcı oluyorlar. Mesela Semitik dinlerin ilki olan Yahudilikte mabet pek fazla yoktur. Semitik dine daha sonra giren Hristiyanlarda daha çok mabet vardır. Onlardan sonra giren Müslümanlar, Hristiyanlardan çok daha fazla mabet inşa etmişlerdir. İslam’a daha geç giren Türkler, Araplardan daha çok sayıda mabet inşa etmişlerdir. “Dinler, sonradan dönmelere bel bağlarmış.” “Sonradan görme, dininden dönme.” Bu duruma “gecikmiş eylem” adı verilir. Yani zamanında yapamadığı bir şeyi daha sonra aşırı yapmasıdır. Tıpkı kişinin, çocukluğunda oynayamadığı oyuncakla, yaşlandığında daha çok oynaması gibidir.

 

Felsefe ve Lojik Bilim

“Artık felsefe tarihi değil, felsefe yapmayı bilmek gerekir.”

Fakat uygulamalı felsefe yapmaya, lojik bilimi geliştirebilmek için, her zaman ihtiyaç olacaktır. Artık iki mesleğe yer vardır; biri çağdaş düzeyde felsefe yapmak, diğeri ise lojik bilim ve onun ürünü teknolojik icatlardır. Lojik bilim; beşeri akıl olan “logos” ile yapılan bilimdir. Oturulduğu yerde düşünme işlemi yapmakla yapılır. Teknoloji bilimi böyle bir bilimdir. İnsanlığın, hedefine ulaşmada gerekli olan teknoloji biliminin gelişebilmesi için mevcut akıl çapını sürekli geliştirmek şarttır. Aklın mevcut çapı, mevcudun ilerisine geçirmekle geliştirilebilir. Bu da, sistematik düşünme olan felsefi düşünmeyi yapmakla olur.

 

Doğal Bilim

Doğal bilimin de sonuna gelinmektedir. CERN’de yapılan, varlığı ilk oluşumunu ve en temel malzemeyi öğrenmek amacıyla yapılan doğa bilimi sonucunda sona erecektir. Çünkü doğada bilinmeyen pek bir şey kalmamıştır. Dolayısıyla bugün doğa bilimi çalışmaları yapmanın pek önemi yoktur. Uzaydaki doğal maddelerin de yapıları tanınmıştır, sadece daha başka nelerin var olduğunun tespiti çalışılmaktadır. Artık sadece, yazılımı geliştirecek olan lojik bilim yapmak vardır.

 

Dijital, Sanal Hayat

Çağımıza kadarki evrelerde ve hala, kısmen şimdi de, doğal (reel) hayat yaşanıyordu. Fakat şimdi ve şimdiden sonra tam egemenliğini kuracak olan teknolojik hayatın dijital aşaması olan sanal (virtual) hayata geçiliyor. Sanal demek, aslının yerini tutan, yapay ve “mış gibi” demektir. Artık eskinin o reel doğal hayatı her alanda yok olacaktır. Doğal yemekler, doğal ilişkiler, doğal bağ kurmalar yok olacaktır. Doğal demek, fiziksel demektir. Sanal demek, insan zihni (intellect)nin ürünü demektir. Teknolojinin ürettiği her alet, doğal hayattaki karşılığının yerini alacaktır. Görüntü ve görüntülü telefon boşuna icat edilmemişti. İşte şimdi görüşmeler, bu aletlerle sanal yapılacaktır.

 

Fiziksel Turizmin Sonu

Thomas Cook Şirketi

Artık eski usul fiziksel turizm sona eriyor, tamamen sanal tur dönemine geçiliyor. O nedenle eskisi gibi, fiziksel seyahatlerle gezmeler sona eriyor. Dünyanın en büyük seyahat ve tur düzenleyici şirketi olan ve 1840’da kurulmuş bulunan Thomas Cook, 2019 yılında son buldu. Aslında iflas etmedi, kendisini tasfiye ederek piyasadan çekildi. Çünkü fiziksel tatil eğilimi sona eriyordu. Artık insanlar, mesela Barselona’daki katedrali görmek için fiziksel seyahat yapmıyordu, internet üzerinden sanal tur ile onu görebiliyordu. Artık gezerek görülebilecek her yer ve şey internette mevcuttur. Artık denize girmek ve güneşlenmek için de seyahat yoktur, çünkü her yerde solaryumlu yüzme havuzları boşuna yapılmamıştı. İnternet sayesinde iş gezilerine zaten gerek kalmamıştı. Bütün bu gelişmeler, gidilmekte olan yaşam tarzının nasıllığının işaretleridir.

 

Sosyal Mesafe ve Sosyal Medya

“Koronavirüs nedeniyle; insanın gerçek katilinin insan olduğu açığa çıktı.”

Sosyal olmak demek; toplumla bağ kurmak demektir. Sosyal olmak, fiziksel bedenle yapılır ama zihinsel bağ kurmakla olur. Medya; Latincede; aracılık yapmak anlamına gelen “mediation” kelimesinden gelir. Genellikle iletişim anlamında kullanılır. Sosyal medya; bilgisayar, telefon ve internet gibi teknolojik aletleri ve araçları kullanarak bağ kurmaktır. Sosyal bağ kurmak daha çok sosyal medya vasıtasıyla zaten yapılıyordu. Şimdi bu durum tam egemen olacaktır.

 

Kapasite Azaltımı

Sosyal mesafe uygulaması nedeniyle tüketimin azalmasına oranla artık her türlü doğal yiyecek ürününün, giyim mal ve malzemesinin üretimi en az yarı kapasiteye inecektir. Teknolojik alet ve cihazlar hariçtir. Bütün işletmelerde istihdam kapasitesi ilk etapta yarıya düşürülecek, peyderpey biyolojik işçi tümden devre dışı kalacaktır.

 

Geleneksel Ahlak

Sosyal mesafe demek; fiziksel olarak insanlarla yakına gelmeden sosyal medya vasıtasıyla ilişki kurmak demektir. Şimdiye kadar din, ahlak, felsefe, kanun gibi yollarla yaptırılamayan davranışlar şimdi zorunlu olarak yapılacaktır. Artık teknoloji egemenliğini zorunlu olarak kuruyor. Bundan sonra o geleneksel kibir, dedikodu gibi kötü ahlak davranışlarını başkalarına uygulamak imkansızlaşıyor. O nedenle geleneksel ahlaksızlık satmak, zorunlu olarak sona erecektir. Bundan sonra varlığını ispat etmede kullanılan dinin, geleneksel ahlakla ilintilenişi sona erecektir. Artık hukümetler, zorunlu şeffaf olacaklardır. Çünkü bütün işlemlerini internet üzerinden yapmak zorunda kalacaklardır. Bütün yolsuzlukları, halk tabiriyle “kabak gibi” gün yüzüne çıkacak ve herkes tarafından görülecektir.

“Tanrı’dan değil, ekrandan korkanlar açığa çıkacaktır.”

“Tanrı’nın yaptıramadığı ahlakiliği, koronavirüs yaptıracaktır. Kim daha etkili? Tanrı mı, virüs mü?”

“Semitik kutsal kitaplar; belirlenmiş dünyevi hedefe ulaşmak için insanları organize etmek ve örgütlemek için vardırlar.

“Ülkeyi yemek ihtimali olduğunda, en azılı düşmanlar aynı çizgide buluşuyorlar.”

 

Vücut Dokunulmazlığı

İnsanlık, hukuk yoluyla önleyemediği davranışları şimdi virüs nedeniyle uygulamaya koyuyor. Mesela “vücut dokunulmazlığı” kanunu üretmişti. Bu kanunla, insanın insana fiziksel dokunması yasaklanmıştı. Böylece, geleneksel ahlakta var olan, “yetimin başını sıvazlamak sadakadır,” sözü, değerini yitirerek hükümsüz olmuştu. Fakat uygulanıyordu. Ama şimdi sosyal mesafe yoluyla zorunlu olarak uygulanacaktır. Artık insanın biyolojik vücudu, diğer canlılar için zararlı görülmektedir.

 

Tanrı’yla Bağ Kurmak

“Türkiye’de Tanrı ile bağ, yine hoparlörle teknolojik kurulmaya devam edilecektir.”

 

Zihinsel Bağ

“Vücutta sadece beşeri zihin (intellect), insanın ürünüdür.”

 

Tanrı ile bile bağ; doğal bedenle ifa edilen ritüellerden, insan ürünü zihinle yapılabilen düşünselliğe yükseltilerek yani beşeri zihin (intellect) ile kurulacaktır. Aslında Tanrıların, insanlardan istedikleri bağ kurma, daha başından beri, zihinsel idi. Soyut olan Tanrı ile zaten somut bedensel bağ kurulamazdı. Fakat insanlık, şimdiye kadar doğal-bedensellik evresinde olmasından dolayı, akıl çapıyla, ancak bedensel bağ kurmayı bulabilmişti. Ama insanlık, ancak şimdi çağımızda tam zihinselliğe ulaşabildi. Tanrısıyla ancak şimdi gerçek bağı kurabilir yetiye gelmiştir. Tanrı vergisi bedenden, kendi ürünü zihn (intellect)e yükseldi.

 

Zihinselliğe ulaşamayan, Tanrı ile bağ kuramaz. Çünkü ibadetleri teolojik amaçtan çıkarır, biyolojik faydaya dönüştürür. Soyut-manevilikten somut-maddiliğe dönüştürür. Mesela minarelerde asılan, Hadis diye uydurulan, “Oruç tutun sıhhat bulun,” mahyası, bu durumun somut göstergesidir.

 

Dindar ve Çağdaş

“Dinsel düşünme ayrı, dindarlık ayrı bir şeydir. Bu çağda ve bundan sonra her zaman dindar olunabilir ama artık dinsel düşünme ile olunamaz.”

 

Şu gerçek uyarısını yapmak zorunluluğu duyuyoruz:

Türkiye; MÖ. 10.000’deki tanrısal düşünüş biçimini şimdi yaşıyor. Varlığını sürdürebilmesi için, bu biçimi bir an önce aşıp çağımızın düşünüş biçimini yapabilir aşamaya gelmek zorundadır. Aslında zor olduğundan dolayı, düşünme işlemini yapmaktan kaçındığı için hep tanrısal düşünmeye sığınmıştır. Ve hep “dinden çıkarız” bahanesine sığınmıştır.

 

İnsanlıkta tanrısal düşünmenin egemen olduğu çağımıza kadarki evrelerde bu “dinden çıkma” bahanesi iş yapıyordu. Bugün egemen olan düşünüş biçiminde bu bahane iş yapmıyor. Fakat bu bahane, kendi milletini sömürmek amacıyla hala kullanılıyor. İşte bu geçmiş ve güncel dahili sömürgeciler, çağdaş düşünmeyi yapmasını önleyerek ve tanrısal düşünmede kalmasını pompalayarak toplumu yok olmaya sürüklüyorlar.

 

Dine Girmek ve Dinden Çıkarmak Yetkisi

Halbuki İslam kadar, dinden çıkmayı zorlaştıran ve dine girmeyi kolaylaştıran başka bir din yoktur. Sen düşünmeyi yap, dinden çıktığına dair içine bir şüphe girerse, “Kelime-i şahadet” getir, hemen dinin içindesin. Dine girmek için bir dinadamının onayına gerek yoktur. İslam bu konuda da Yahudilik ve Hristiyanlıktan ayrışır. Bu dinlerde dine girmek de dinden çıkmak da kişinin kendi iradesine bağlı değildir. Kişi istemese de, dinadamı, kişiyi dinden çıkarabilir. Kişi istese de, dinadamının onayı yoksa dine giremez.

 

Ama İslam’da kişi, kendi iradesiyle dine girer ve dinden çıkar. Kişiyi dinden çıkarma yetkisi başka hiç kimsede yoktur, sadece Allah’tadır, Peygambere bile dine alma ve dinden çıkarma gibi bir yetki verilmemiştir. Dolayısıyla başkasını dinden çıkaran kişi, Allah’ın yetkisine soyunduğundan, kendisi dinden çıkmış oluyor.

 

 “Ülke için hamaset satanların, ülkeye dışarıdan ne kazandırdıklarına bakmak gerekir.”

 

“Ülkeyi yemek için ülke sevdalısı olmak.”

 

“Ülkeyi yiyebilince ülke dostu, yiyemeyince düşmanı!”

 

“Bu ülkeye bugün bizim kazandırdığımız bir değer ve güzellik var mıdır?”

 

 

Türk Duygululuğu

Türkiye’nin kolektif duygululuk özelliği sonucunu vermiştir:

“Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ); Türkiye’deki huzurevleri ve bakım kuruluşlarıyla ilgili alınan önlemlerle dünyaya örnek olduğunu söyledi.” (03.05.2020) İşte Türkiye, bu duygululuğunu bütün insanlığa yayabilir.

 

Kitap

Johann Wolfgang von Goethe (1749-1832)

Alman edebiyatının dünyaca ünlü yazarlarındandır.

 

Kitabı: Bir filozof edebiyatçının yazdığı roman: “Genç Werther’in Acıları”

Werther adındaki genç bir hukuk stajyerinin, nişanlı bir kadın olan “Lotte” ile kurmuş olduğu ızdırap dolu münasebetini konu alır. Goethe’nin, mektup tarzındaki romanıdır.

Goethe, aslında; 1772 yılında, Wetzlar Alman Yüksek Mahkemesinde asistan olarak görev yaptığı sırada âşık olduğu “Charlotte Buff” adındaki nişanlı kadına duymuş olduğu karşılıksız ilgisini, edebi-bağımsız bir forma dönüştürerek, bu romanla tasvir etmektedir.

 

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.