İNSANLIĞIN GİDİŞATI

İNSANLIĞIN GİDİŞATI

 “Bugünü bilmeyen, gelecekle ilgili öndeyide değil, kehanette bulunur.”

 

Toplumumuza, insanlığın geleceğe gidişatı hakkında belli bir konuda bazı bilgileri vermek istiyoruz. Bundan sonra var olmak isteyen kişi ve toplumların var olabilmesi bu gidişata ayak uydurmasına bağlıdır. Bundan sonra asıl “beka” sorunu bu gidişata ayak uyduramamaktır.

 

Evrilme (Evolution, İstihâle)

Doğada evrilme sistemi vardır. Evrilme; bir biçimden bir süreç içerisinde başka bir biçime doğal olarak dönüşme işlemidir. Hiçbir şey bir anda aniden ve geçmişten tamamen farklı olmuyor. Aynı sistem, insanlık sisteminde de geçerlidir. İnsanlık, daha başından beri, her alanda düşünsel olarak sürekli gelişerek evriliyor. Böylece inşası sürekli devam ediyor. Doğada olduğu gibi, hiçbir zaman aynı yerinde kalmıyor. Sürekli evrilecektir de. Her yeni aşama, öncekilerden farklıdır, ama öncekilerin gelişmiş ürünüdür. Bu durum, ebeveynin yavrusu ile olan aynılığı ve farklılığı gibidir. İnsanlığın sosyal evrim işlemini, kafa katmanı olan bilim ve felsefe teorisyenleri yapıyor. Teorisyenleri izlemek gerekir. Evrilme bir tek alanda değil, doğal, sosyal, lojik ve teknolojik bilim alanlarındaki eşgüdümlü felsefi ve bilimsel gelişmelerle oluyor.

 

Aforizma, Üfürüzma

Bilim, mevcut bilgilere dayalı olarak kehanet değil, geleceğe yönelik öndeyi yapar. Bilim ve felsef bilenler, “aforizma” üretirler. Eski Grekçe “aforizma” kelimesi; “özlü söz” demektir. Bu sözler, genellikle filozoflar tarafından bir konunun gerçekliği ile ilgili bilimsel teknik bilgileri üzerinde sistematik düşünme uygulanarak uzun ve derinlemesine felsefi irdeleme sonucu yapılan özü veren kısa ve kararlı duygu, düşünce ve görüş çıkarımlarıdır.

 

Şu sözler, aforizma niteliklerini taşırlar:

“Her alanda doğal biyolojiklik sona ermektedir. Yapay lojiklik egemen olmaktadır.”

“Şimdiye kadar gelenek adı verilen sistemler ve yapılar sona ermektedir.”

“Artık dokunmatiklik değil, düşünmatiklik vardır.”

“İnsan artık, dünyadaki odasında oturduğu yerde düşünme ile uzayı yönetiyor.”

“İnsanlık, artık uzayı kendi sistemiyle düzenliyor, ıslah ediyor.”

 

Türkçe olan “üfürüzma” kelimesi ise, “üfürmek” fiilinden türeyen bir isim olup; hiçbir bilimsel teknik bilgiye dayanmaksızın ve sistemli düşünsel irdeleme süzgecinden geçirilmeksizin akla kendiliğinden gelen, sistemsiz sofistik düşünme ürünü fikirlerdir. Halk tabiriyle, “işkembeden üretilen” fikirlerdir. İnsanlığın bugün ulaştığı aşamalarda felsefi ve bilimsel olarak var olmayanların üretecekleri fikirler, spekülatif atmasyon kehanet olan “üfürüzma” olurlar. Onların sonu, halüsinasyon görmektir.  İnsanlıkta kehanetlere, üfürüzmalara ve halüsinasyonlara yer yoktur.

 

Doğallığın Alternatifi

“İnsanlığın hedefi; kendi insanını, dünyasını ve evrenini yaratmaktır.”

 

İşte insanlık, bu evrende varlığını sürekli sürdürme hedefini gerçekleştirmek amacıyla, doğal olan her şeyin insani alternatifini üretiyor. Böylece her alanda doğallığa son vermek istiyor. Bu isteğinin temel nedenlerinden biri; doğal olanların, insanın ürünü olmamasıdır. Diğeri ise; istediği ölümsüzlüğün, doğallıkla mümkün olmamasıdır. Çünkü doğal şeyler bozulcul ve ölümcüldür. Doğal şeyin formunun aynen sürekli kalması imkansızdır.

 

Karanlık ve Aydınlık

“İnsanlık, doğalın tam zıddıdır.”

 

İnsanlığın, doğallığın zıddı olduğundaki en önemli göstergesi; kendi ürettiği çağa “Aydınlanma” demesidir. Aydınlanma, “karanlığın” zıddıdır. Karanlık, doğanın temel yapısıdır. Bu nedenle, Evrendeki ana maddeye “karanlık madde” denilir. Doğal aydınlık, ışık denilen foton gibi dış ve arizi faktörlerle gerçekleşiyor.

 

Doğal Sistemin Sürdürücülüğüne Son

 “İnsan, doğal sistemle ürediği sürece insanlaşması imkansızdır.”

 

İnsanlık, her alanda doğal sistemleri sonlandırıyor. En başta insanın, doğal üreme yoluyla doğal sistemin sürdürücüsü olmasına son vermek istiyor. Doğal üreme sistemi devam ettiği sürece kadın ve erkeğin birbirlerine fiziksel bağlı olmaları devam edecektir. Böylece onlar, bir “çiftlik hayvanı”ndan farklı olmayacaktır. Bu doğal animal üreme ve cinsel ilişki sistemini insana yakıştırmıyor. İnsanlaşabilmek için, bu doğal sistemi sonlandırmak istiyor. Tüp bebek işlemini boşuna icat etmedi. Şunu bilmek gerekir ki, insanlık her icadı, insanı doğallıktan kurtarmak içindir. Tüp bebek sistemiyle, üreme amaçlı doğal-animal cinsel ilişkiyi sonlandıracaktır.

“Gelecek nesiller, çocuklarını doğal sevemeyecekler.”

 

Zihinsellik

İnsanlık, beş milyon yıl kullandığı beşeri zihninin gelişimi sayesinde 18. asırda zihinselliğin egemenliğini kurmaya başlamıştı. Böylece doğallığa egemen olmuştu. Geleneksel, doğal, yüz yüze, dokunmatik, fiziksel hayattan zihinsel hayata geçmeye başlamıştı. Şimdi zihinsellik tümden egemen oluyor. Artık zihinselliğe geçebilenler, varlıklarını sürdürebileceklerdir.

 

“18. asırdan sonra işler koldan kafaya geçmiştir.”

 

 18. Asır

Şunu bilmek gerekir ki; başlangıcından itibaren halen de insanlığın belirleyicileri; düşünürler, filozof ve teorik bilim insanlarıdır. Onların, hangi dönemde olursa olsun, ürettikleri sonuçları ile insanlık kavramı inşa edilmektedir. O nedenle onların sonuçları er ya da geç egemen olmaktadır. İnsanlık, 18. asırdan itibaren bu düşünürler sayesinde bambaşka bir faza geçmiştir. Bu faz, binlerce yıl önceki insanlık akıl çapının ürettiği, adına “din” denilen gelenekselliği ve geçmişi aşma fazıdır. Bu fazı anlamada bir örnek olarak Thomas Paine gösterilebilir. Çünkü bugün insanlıkta egemen olan zihniyetin kuramcılarındandır.

 

Thomas Paine (1737-1809)

Amerikalı filozof, yazar, siyaset kuramcısı, siyasi aktivist ve devrimcidir. Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nın ve Fransız Devrimi’nin  filozof teorisyenlerinden  biridir.

Hapisteyken, “Age of Reason (1794, Akıl Çağı)” adlı bir kitap yazar. Bu kitabında, Tevrat ile İncil’in eleştirisine şöyle girişir. “Tek bir Tanrı’ya inanıyorum. Yeryüzü yaşamı ötesindeki mutluluğa inanıyorum; insanlar arası eşitliğe ve sevgiye inanıyorum ve şuna da inanıyorum ki, dinsel görevler; adil olmayı, hemcinslerimizi mutlu kılma çabalarını kapsar. “Kutsal” diye bilinegelen kitaplar, Tanrı yapısı değil, insan yapısıdır. Örneğin “Eski Ahit”in müstehcen hikayelerle, şeheviliklerle, gaddarlıklarla, intikamcılıklarla dolu sayfalarını okuduğumuzda, bu kitabın Tanrı sözleri olmaktan çok, şeytan sözleri olduğunu söylemenin daha uygun olduğunu anlarız. Bu kitapları Tanrı kitapları olarak benimsemeyi Yaradan’a karşı saygısızlık sayarım.”

 

Paine, Tanrı’ya inanmasına rağmen, din işportacısı Papalığın, dinsel zihniyetine karşı olduğu için dinsizlikle suçlandı. Zaten din sömürgecileri için, kişinin Tanrı’ya değil, sömürgeciye inanması ve hizmet etmesi önemlidir.

 

İşte insanlık, Tanrı sömürgecilerinin ürettikleri “kutsallık” kıskacından felsefe yoluyla böyle,  kurtulmuş ve günümüz bilimlerinin patlaması yapılabilmiştir. Tercih meselesi; isteyen bu kıskacı kırar ve varlığını sürdürür, isteyen eski paradigmalarda kalır ve ayıklanır gider. Şu bir gerçektir ki; insanlık, ulaştığı aşamadan bir daha geri dönmemiştir.

 

İnsanlığın Hedefi

“İnsanlık; doğal-biyolojik her şeyin, yapay-insani-lojik alternatifini üretmek istiyor.”

 

İnsanlığın hedefi; malzeme, mekanizma ve sistem olarak doğallıktan tamamen farklı kendi insanını, dünyasını ve evrenini yaratmaktır. Bunları, kendi ürünü teknoloji ile yapmak istiyor.

 

Varlığı Sürdürmek

Artık eski geleneksel, çocuk üreterek nesil yoluyla kişisel varlığı sürdürmek de sona eriyor. İnsanın doğal yedi ceddini bilmesi önemsizleşmiştir. Nitekim artık hiç kimse en yakın dedesinden daha önceki atalarını bilmiyor. Bilmesinin önemi ve gereği yoktur. Çünkü doğal soyunun değil, kişinin kendisinin insani eserinin önemi vardır. Artık varlığı sürdürmek, doğal üreme eseri ile değil, insani eser ürünleriyle olacaktır. Artık varlığı sürdürmek için “soy şeceresi”ne değil, Google’a kaydolmak gerekiyor.

 

Doğal Duyguları Sonlandırmak

 “İnsanlık, insanın genlerinden doğal duyguları temizleyecektir.”

 

İnsanlık, üretmek istediği insanı; kendisinin ürettiği insani değerler olarak tanımlar. Zaten bu değerlerle oluşan ve onları icra eden insanı üretmek amacıyla hukuk, ahlak, din ve diğer disiplinleri üretmiştir. Bu disiplinleri kullanarak insanın kendisine bu oluşumu yaptırmaya çalışmıştır. Fakat gördü ki bunu bu yollarla başaramayacaktır.

 

Kötülükleri doğuran doğal duygular, doğa yaşamında biyolojik varlığı sürdürmek için gerekli olduklarından vücutlara doğal olarak yüklenmişlerdir. Evrendeki bütün maddi varlıklarda, doğal varlığı sürdürmek endeksli “av ve avcı”, “itme ve çekme”, “alma ve verme” yani kazanç ve kayıp düşüncesi, bu düşünceye dayalı olarak “savunma ve saldırma” davranışları vardır.

 

Genleri Değiştirmek

Doğal yapı nazarında doğru ve normal olan bu doğal davranışlar, insanın insani yapısına göre yanlış, kötü ve anormaldirler. Artık insani yaşamda, biyolojik varlığı sürdürmek için dahi bu doğal duygulara gerek kalmamıştır. O nedenle, kötülüklerin kaynağı olan insanın genlerini değiştirerek kötü doğal duyguları hatta doğal sevmeyi genlerden ayıklayacaktır. İnsanın gen haritasını bu amaçla deşifre etmiştir. İnsanlığın, meyve ve sebzelerin genlerini değiştirmesi, insanda uygulamak istediği bu hedefin egzersizini ve denemesini yapmak içindir. Geni değiştirilmiş insanın aklına kötü duygular gelemeyecek ve kötü davranışlar icra edemeyecektir.

 

“Beyinde duygu kontrolünü sağlayan Amigdala alındığında, doğal duygular yok olur.”

 

Geçinme İşi, Pratisyenlik

“Çocuğu başkası dünyaya getirecek, geçimini başkası sağlayacak durumuna son veriliyor.”

 “İnsanlara değil, insanlığa katkı vereceklere dünyaya gelme şansı verilecektir.”

 

Hele de insanların ihtiyaçlarını karşılayan doğa vergisi (a priori) bedensel organlarla yapılan pratisyenlik işleri artık “yazılım” sayesinde cihazlar, aletler ve robotlarla otomasyonla yapıyorlar. Bedenle yapılan fiziksel hizmet sektörü sona eriyor. Artık pratisyen insan, fiziksel olarak devre dışı kalıyor, yapacak işi kalmıyor. Boş zamanı geçirmesi dahi imkansızlaşıyor. Hiçbir iş yapmaksızın sadece yaşamak amacıyla dünyaya getirilmeye son veriliyor. İnsanlığın hedeflerini gerçekleştirebilmesi için gerekli olan felsefe ve bilimin gelişmesine katkısı olabilen sadece teorik iş yapanlara ihtiyaç olacaktır. İnsanlık, “çocuğu başkası dünyaya getirecek, geçimini başkası sağlayacak”, şeklindeki doğal durumu sonlandırıyor. Artık öyle her isteyen kişi, çocuk yapamayacaktır.

 

Teorisyenlik

“Bundan sonraki çocuklar, ancak bir alanın teorisyeni olmakla iş bulabilirler.”

 

Sadece insanlığın hedeflerini gerçekleştirmede zihinsel teorik katkıda bulunacak insan vergisi (a posteriori) yeti ile yapılabilen düşünen teorisyen insanlar, dünyaya getirileceklerdir. Bunu, insanın biyolojik genleriyle oynayarak yapacaklardır. Bu sistemle artık insan, bir anlamda, dünyaya isteyerek gelecektir, çünkü hem işsiz kalmayacak hem de sevdiği işi yapacaktır. Böylece doğal sistemle lüzumsuz üremeye ve dünyaya gelmeye son verilecektir.

 

Soru Şudur

“Bundan sonra, insan dünyaya niçin gelecek?”

 

İnsanlığın şimdi sorduğu en temel soru şudur: Bundan sonra insan dünyaya niçin gelecek? İnsanlar şimdiye kadar dünyaya niçin geliyorlardı? Aslında niçin getiriliyorlardı sorusu sorulmalıdır. Çünkü hiç kimse kendi iradesiyle dünyaya gelmiş değildir. Başkasının iradesiyle geldiği dünyadaki zorunlu ömrünü geçirebilmek ve zorunlu geçimini sağlamak için geliyordu.

 

Diğer canlılar da öyle değil midir? Kendi isteği sorulmaksızın doğan, mesela bir kuş, vücudunun geçimini sağlamak yükünün altında buluyor kendisini, o, kendi derdi oluyor ve onun gereğini yapmak amacıyla uğraşıp duruyor.

 

Neticede bütün insanlar, zorunlu ömürlerini tamamlayabilmek için birbirlerinin geçinme ihtiyaçlarını karşılayan birbirine hizmet işleri, yani aynı işleri yapıyorlar. Bu durumda dünyanın kaynakları tükeniyor. Dünya yaşanmaz hale geliyor. Herkese geçim için gelir, gelir için iş sağlamak gerekiyor. Bu işten kim sorumludur? Neden sorumlu olsun?

“Artık vücudunun değil, zihninin ne yapabildiği önemlidir.”

 

İnsanlık ve Anlam; Epistemoloji

“İnsanlık, bütün anlamsızlıkları kaybediyor.”

 

İnsanlık, düşünürlerinin ürettikleri anlamlardır. Anlamlandırmayı, felsefe yapar. Felsefe; var olan olgu, obje ve olayı tanımak ve var olmayan olgu, obje ve olay üretmektir. Felsefe, insanlık için “var olanı” tanır ve var olmayanı icat ve inşa eder. Bu icat edilen “var olmayan”, daha sonra insanlığın “var olanı” olur. İşte böylece, var olan üzerine var olmayan eklenerek insanlığın her alandaki anlamları geliştirilir. Felsefenin bir diğer adı “epistemoloji”dir. Yani insanın ürettiği bilginin anlam bilimidir. Üretilen her bilgi, anlamsal bilgi yapılır. O nedenle epistemoloji bilmeksizin ve uygulamaksızın felsefe yapılamaz.

 

“İnsanlık, anlamsızlığı kaybetti.”

 

İnsanlık, sürekli düşünme işlemi yaptığından anlamlar sürekli gelişerek değişiyorlar. O nedenle her insan, içinde yaşadığı devirdeki insanlığın ulaştığı anlamlarla sorumludur. Gelecekte ulaşılacak anlamlarla sorumlu olamayacağı gibi, geçmişteki anlamlarla da sorumlu olamaz. Nitekim geçmişteki insanlar, bugünkü anlamlarla sorumlu tutulamazlar. İnsanları, bin yıl önceki anlam ve algılarla sorumlu tutmak, en büyük cehalet (megalo agnoya)tir. Bir ülkenin profesörlerinin bu cehalette olması, o ülke için en büyük talihsizliktir.

 

Hele de geçmişte her konuda anlamsızlıklar vardı. Şimdi insanlık pek çok konunun anlamlarına ulaştı. İnsanlık şimdi, geçmişteki anlamsızlıkları kaybetti. Şimdi her şeyin anlamının farkındadır. Mesela insanlık, geçmişte “hayatın” ve ölümün anlamını bilmiyordu, o nedenle onu pek önemsemiyordu. Fakat şimdi bunların anlamını anladı, anlamsızlıklarını kaybetti, onları çok önemsiyor. Dinlerin öbür dünya izahları, insanlığın ölümden kaçmasını artık önleyemiyor. Hakkında bilimsel teknik bilgi bulunmayan izahları spekülasyon olarak görüyor. Bu spekülasyonları saçma görüyor. Anlamsızlıklarla, hayat inşa edilemez ve yaşanamaz. Felsefe ve bilimlerin gelişmeleri nedeniyle artık spekülasyonlara yer yoktur.

 

“Bir şey, içinde kalmak için değil, onu aşmak için tanınmaya çalışılır.”

 

Bugün İnsanlık

İnsanlık, önce insanla sonra da doğa ile boğuşmuş ve onları aşmıştır. Şimdi ise uzayla boğuşuyor. İnsanlığın ulaştığı bu aşamada, hala hem de kendi insanıyla boğuşma işlemini halledememiş toplumların bundan sonra var olmaları imkansızdır.

 

“İnsanlığı ve insanı; kendimizi tanımalıyız.”

“Varlığın gerçeklerini bilmeliyiz.”

“Doğada neden canlıların kendi yüzünü tanıma sistemi yoktur?”

“Kendisini tanımak, insana mahsus bir özelliktir.”

 

Doğal sistemde bütün canlıların tek işi; yem bulmak ve üremektir. Başka hiçbir işi yoktur.

 

Kimler Zengin Ediliyor

Bugün sekiz milyar insanın geçimini sağlamak kimin derdi ve sorumluluğudur? Siyasal iktidarlar değildir. Çünkü bunu sağlamak bilimsel bilgi ister. Siyasetçiler pratisyendirler. Hazırı tüketicilerdir. Kendileri ne para ne de bilim üretirler. Peki neden onlara herkesten daha çok nimet sağlanıyor? Bu işleri teorisyenler yapıyor. Peki teorisyenlere verilen nimet nedir? İnsanlar, kimleri zengin ettiklerine bakmalıdırlar. Sorunlarının çözümlerini, zengin ettiklerinde aramalıdırlar. Başkalarını zengin edip, çözümü başkalarından beklemek!

 

İnsanlar, kendilerini eğlendirenleri zengin yaparken, bir yılda villalar aldırırken, çözümleri üreten teorisyenlere ne kazandırıyorlar?

“İnsanlar; oy verirken başka, oy verdikten sonra başka şeyler istiyorlar.”

“Bir oy verdikleri kişilerden geçimini sağlamakla sorumlu tutmak sona eriyor.”

İnsan türünün insanlığa evrilmiş varlığının hiç yok olmamasını dert edinenler var. Mesela bir virüs çıktığında insanları ondan korumayı dert edinenler var. Kimdir bunlar? Neden onlar? Neden biz değil? İşte bu dertleri dert edinmeyip ona katkısı olmayan hazırın tüketicisi olanlara insanlık bundan sonra dünyaya gelme ve yaşama hakkı tanımayacaktır.

 

Sonuç

İşte insanlığın ulaştığı bu aşamada, hem de dinin en tepesinde ve akademiyanın profesör katmanında, beş bin yıl önceki insanın düzeyi olan; “günaydın” mı, yoksa “selamun aleyküm” mü denileceğinin kavgasını yapan toplumların bundan sonra var olmaları imkansızdır. Bu durum, bir toplumun kolektif düzeyi açısından çok vahim bir durumdur.

 

“Din adıyla, beş bin yıl önceki Mezopotamya arkaizmi ile geriye götürülmeye çalışmakla Türk milletine yazık ediliyor. Ayıklanmasına hizmet ediliyor.”

 

Herkesin, herkese insanlık öğrettiği bir ülkede, insanlığın yokluğundan herkesin şikayet etmesi ve hiçbir şeyin değiştirilmemesi izah edilemez bir sosyo-psikolojik hastalıktır.

 

“Binlerce yıl önceki akıl çapıyla profesör olabilmek kadar acıklı bir durum yoktur.”

 

“Geçmişte kalmakla övünen profesör yetiştiren sistemden daha zararlı bir şey yoktur.”

“Tanrı’nın bütün sisteminin, sürekli değişim üzerine kurulu olduğunu öğrenmemiş kişinin bu çağda bir ülkede profesör olabilmesi çok vahimdir.”

 

“Tanrı’nın değişim sistemini kavrayamamış kişi, Tanrı’ya inanmıyordur.”

 

Toplumunu geriye götürmekle övünen, geriye gidilerek ileriye gidilemeyeceğini akledemeyen profesör yetiştiren kolektif zihniyet hastalıklıdır ve bir toplumun en büyük düşmanıdır.

 

“Dindarlık ezanla değil, iz’an (anlayışlı olmak)la belli olur.”

 

 

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.