İNSANLIĞIN ANALİZİ    

 

Hocamız, Sayın Niyazi Kahveci, üniversitedeki görevinden dolayı dersler, sınavlar, toplantılar ve konferansları gibi aktiviteleri nedeniyle yazılarına bir süre vermek zorunda kalmıştı. Fakat okuyucularımızdan gelen yoğun talep üzerine hocamız aşağıdaki yazıyı kaleme almışlardır. Eğer bir hayır işlemişsek, ona vesile olan okuyucularımız da ondan sevaplarını alacaklardır.

 

 

İNSANLIĞIN ANALİZİ    

“İnsanın biyolojik varlığı; doğal asitlerin değişik tortusudur.”

 “Kendimizi tanımalıyız.”

İnsandan meydan gelen bütün davranışlar, insanın doğal ve beşeri yapısından, onlardaki çalışma sistemlerinden kaynaklanır. Bu nedenle, insani davranışları, doğal davranışlardan ayrıştırabilmek için, doğal davranışlarının kaynağı olan insanın doğal sistemini bilmek gerekir. Kısaca şunu bilmek gerekir ki, insan; doğal (biyolojik) ve insani (lojik) olmak üzere iki yapıdan oluşur. Biyolojik yapı; insanın fiziksel, doğal (natural), hayvansal (animal) yapısıdır. Lojik yapı ise; insanın insanî akıl olan “logos” ile ürettiği yapay (nurtural) insani (humunal) yapısıdır. Yani insan, “animalitas” ve “humanitas” yapılardan oluşur.

 

İnsan Canlı Cinsi; Primat, Memeli

“Doğal sistemde neden canlılarda kendi yüzünü tanıma sistemi yoktur?”

 

Her şeyden önce, insan canlı cinsi olarak, gelişmiş hayvan olan bir primat canlıdır. Memeli hayvanlardandır. Doğal yapı sistemi, memeliler sistemidir. Memeliler (mammalia); dişilerinde meme bezleri, hem dişi hem erkek bireylerinde ter bezleri, kıl, işitmede kullanılan üç orta kulak kemiği ve beyinde düşünme işlemini yapan “neokorteks” bölgesine sahip olması nedeniyle diğer canlılardan ayrılan bir omurgalı hayvan sınıfıdır.

 

Memelilerin vücutları genellikle kıllarla örtülüdür. Fakat insan, yunus balığı ve balinalarda olduğu gibi, kılsız hâle gelebilir. İnsanın dahil olduğu memelilerin “theria” adı verilen alt sınıfı, doğurarak çoğalır. O nedenle onlarda “anne” temel varlıktır. Yavrular, genel olarak belirli bir gelişim evresini tamamlayıncaya kadar annelerinin karnında taşınır ve belirli bir süre anne tarafından bakımları zorunludur. Bazen yıllarca annesi tarafından yetiştirilen memeli türleri de vardır. Ayrıca dişi memeli, yavrusunu, gelişimi için sütü ile besler. İnsan da, böyledir.

 

DOĞAL ÇALIŞMA SİSTEMİ (Animalitas)

Alma –temas, alım, analiz (eleştiri, sorgulama), tepkime-sentez- Verme

Gündelik hayatı yaşayabilmek için, insanın iki yapısından biri olan doğasının doğal çalışma sistemini bilmek gerekir. Doğal davranışlar, insanın doğal yapısının çalışma sisteminin ürünüdür. İnsani çalışma sistemi, bu doğal çalışma sisteminin insanileştirilmiş halidir. Doğal sistem; itme-çekme, temas, alım, analiz (eleştiri, sorgulama), tepkime-sentez, veriş ve neticede ürün üretme şeklinde çalışır. Doğal sistemi taklit eden insanlık da, aynı sistemi uygular. Yalnız bir farkla, doğal sistem somut-maddi malzeme ile çalışırken, insanlık soyut-manevi malzeme ile çalışır.

 

Vücudun Çalışma Sistemi

Alma-Analiz (eleştiri, sorgulama, inhibasyon), Sentez, Çıkarım-Verme

“Doğada eleştiri ve sorgulamadan geçmeyen hiçbir işlem yoktur.”

Bütün doğal sistemler; alım, analiz (eleştiri, sorgulama), sentez ve neticede çıkarım sistemiyle çalışırlar. Yani alma ve verme sistemidir. Alışveriş sistemi, yani marketteki gibi, karşılıklılık esasına dayalı olarak, bir şey alıp karşılığında bir şey vermek değildir. Doğal beyin dahi aynı sistemle çalışır. Bu sistemi kullanmayan insan, ne doğal ne de yapay insandır. İnsanlık da felsefe ve bilim yaparken aynen bu sistemi uygular. Bu sistemi uygulayamayan kişi ne bilimadamı ne de filozof olabilir.

 

Sindirim Sistemi Örneği

Mesela sindirim sisteminin çalışmasını örnek olarak alalım. Sindirim sistemi dahi; alım, analiz (eleştiri, sorgulama), sentez ve çıkarım usulüyle çalışır. Ağızda dişler, besinleri çiğneyerek analiz ederler. Ağızdaki dişler ve kaslar, analizatörlerdir. Dişler ve kaslarla büyük besin parçalarının küçük parçalara dönüştürülmesine “mekanik sindirim” denir. Besin moleküllerinin enzimlerle küçük moleküllere dönüştürülmesine de “kimyasal sindirim” deniliyor.

 

Analiz, parçalara ayırmaktır. Çiğnenip parçalanmadan yutulan şey, mideye oturur, hazmetme sorunu yaratır. Parçalar, ağızda eleştirel aygıtlar olan koku ve damak vasıtasıyla analiz edilirken; “eleştiri ve sorgulama”ya tabi tutulurlar. İçinde taş ve zehir gibi vücuda zararlı şeylerin varlığına bakılır. Zararlı ve yararlı şeyler ayrıştırılır. Eleştiriye ve sorgulamaya tabi tutulmaksızın vücuda alınan şeyler, vücudu yok edebilirler. Neticede parçalanan şeyler midede sentezlenirler. Ardından, enerji ve vitamin şeklinde çıkarım yapılır, yani ürün üretilir. Ürün, enzimlerle sentezlenir ve vücutta ilgili yerlere gönderilmek üzere kana verilirler. Solunum, besindeki enerjinin açığa çıkarılmasıdır. Karbondioksit ve su gibi yan ürünler de ortaya çıkar. Atık maddeler, dışarı atılırlar.

 

Varlığı Sürdürme Sistemi

Av ve Avcı; Savunma ve Saldırma

 “Fiziksel ihtiyaçlarını karşılayamayan şey, avcısına yem olmaktadır.”

Doğal ilişki sistemi, varlığı sürdürme üzerine kuruludur.

En küçük canlı olan atomdan, biyolojik, jeolojik ve kozmolojik varlıklara kadar bütün canlıların veya organizmaların bedenleri, öncelikle kendi bireysel varlıklarını sürdürme üzerine programlıdırlar. Varlığı sürdürmede, doğada “av” ve “avcı” olmak üzere iki çeşit statü unvanı vardır. Yem bulma ve yem olmama üzerine “savunma” ve “saldırma” olmak üzere iki çeşit temel davranış vardır. Dolayısıyla canlılardaki temel duygular ve davranışlar, varlığı sürdürme gereği fiziksel ihtiyaçları karşılamak için var olmalıdırlar. Evrende bir canlının yemi, bir başka canlı olduğundan dolayı, her canlı birbirinin avı ve avcısı, düşmanıdır. Yani doğanın sistemi düşmanlık üzerine kuruludur.

 

Sevme, Sevmeme

“Duygular; hareket ve davranış üretmek için vardırlar.”

Doğada sevme ve sevmeme durumu vardır. Varlığı sürdürmeye katkısı olanı sevmek, varlığı yok edecek şeyleri sevmemektir. Doğada doğal duygular ve davranışlar, bu iki düşünmenin sonucudurlar. Bunun sonucu olarak doğada, savunma ve saldırma şeklinde sadece iki davranış biçimi vardır. Doğada, korku ve mutluluk şeklinde iki temel duygu vardır. Diğer duygular bunların türevleridir. Literatürde, doğal duygulara genellikle “korku” ve “mutluluk” isimleri verilir. Bu isimlendirme, doğal mekanizma gerçekliğine uymamaktadır. Her şeyden önce bu isimlendirme, insanın, doğal duyguları, soyut anlamla kavramlaştırmasıdır. Doğal mekanizmada sistem; itme-çekme, onun türevi olan sevme (likes)-sevmeme (dislikes), savunma-saldırma şeklinde iki hareket halindedir. O nedenle doğal duyguların çeşidi, bu doğal hareketleri ifade etmelidir, çünkü doğal duyguların kaynağı ve nedeni, bu sisteme dayanmaktadır. Bu durumda, doğal duyguları; istemek ve istememek, sevmek ve sevmemek şeklinde adlandırmak, gerçeklikle uyumlu görünmektedir.

 

Doğal İlişki Sistemi

İtme-Çekme Sistemi

Doğadaki varlıklar arasındaki ilişki sistemi, “itme-çekme” şeklindedir. En küçük varlık olan atomdan, en büyük varlık yıldızlara kadar bütün canlılar; itme-çekme sistemiyle ilişki kurarlar. Bu ilişki sistem, her şeyin, hem kendisini avcısından koruması hem de av bulması amacıyladır. İtme-çekme sistemiyle hem istedikleriyle bağ kurar hem de istemediğinin kendisiyle bağ kurmasını önler. Bütün organizmalar, hem avlarını hem de avcılarını tanırlar. Bir taraftan kendisini korumak amacıyla avcısını iter. Diğer taraftan yutmak amacıyla yemini çeker. O nedenle hepsinde manyetik güç vardır. Güneş bile, aynı sistemle çalışır. Bir taraftan ısısını uzaklara ulaştırmak ve kendisinin gerek karadelik, gerekse başka gezegen tarafından yutulmasını önlemek için itme gücünü kullanır. Diğer taraftan kendisi başka kaynakları yutmak ve içindeki kaynağın birden dışarı fırlamasını önlemek amacıyla çekim gücünü kullanır.

 

Çiftleşme Sistemi

Kimyasal Bağ Kurma

“Bütün varlıklar, bağ kurma ile gerçekleşirler.”

Canlıların duygu ve davranışlarını vücutları icra ederler. Onların vücut yapısı ve fonksiyonları birbiriyle son derece bağlıdır. Milyarlarca molekül birbirleriyle bağ kurarak vücudu oluştururlar. Bu moleküller aynı zamanda, başka bağlar kurarak çok çeşitli başka sistemleri de meydana getirirler. Yani moleküller, hem kendi sistemlerini hem de başka sistemler üretirler. Vücutlar, yapısal ve fonksiyonel olarak karmaşık organize olmuşlardır. Bunlar; atomik, moleküler, hücre, doku, organ, organ sistemleri ve organizma şeklindedirler. Her organ ya da yapı, belirli bir ya da daha çok fonksiyonu gerçekleştirmek üzere özelleşmiştir. İnsan vücudu (corpus humanum); epitelyum, kas ve sinir gibi dokuların birbirlerine bağlanmalarıyla oluşur.

 

Moleküllerin Çiftleşmesi

Moleküler Bağlar

Canlılarda, atomlar ve moleküller; rastgele değil, belirli sistemlerle bağ kurarak çiftleşip, vücudu inşa eden hücreler üretirler. İki atom tarafından bir çift elektronun paylaşılması, atomları bir arada tutan bir çekim kuvveti meydana getirir. Atomların çiftleşmesi de, çekim kuvveti sayesinde kimyasal bağlarla oluyor. Molekülleri oluşturan kimyasal bağlara, “moleküler bağlar” denir. Her molekül, birbirleriyle aynı bağlarla bağlanmaz. Farklı bağ türleri vardır. Bunlar; kovalent, iyonik ve metalik bağlardır. Mesela; bir su molekülünde, molekülleri bir arada kovalent bağ tutar. Bağlar da, yine bağlayıcı kuvvet vasıtasıyla oluşurlar. Bağlayıcı kuvvet, ortaklaşa kullanılan atom çekirdekleri arasındaki “çekme” kuvvetidir. Bütün bağlar, kimyasaldır.

 

Her Elektron Her Elektronla Çiftleşmez

“Dost yapılacak ve evlenilecek kişinin bağ kurmaya uygunluğuna bakılmalıdır.”

Aslında bağ kurmak demek, çiftleşmek amacıyla cinsel ilişkiye girmek demektir. Her elektron, her elektronla çiftleşmez. Değerleri birbirine yakın olan elektronlar birbirleriyle çiftleşirler. Atomların çiftleşmesi kavramı; çiftleşen elektronların büyüklüklerinin orantılı olmasıdır.

 

Vücuttaki Bağlar (Anatomi)

 “Bütün varlık, bağ kurmakla oluşur.”

 

Fizyolojik açıdan, işlev gören bütün yapısal organlar, vücudu oluşturur. Vücut, yaşamını sağlamak amaçlı olarak çok sayıda bağlanma sistemleri içerir. Bu sistemler, eşgüdümlü ve korelasyonla çalışırlar. Duygu, beslenme, hareket ve neticede üreme ihtiyaçlarını yerine getirirler. İnsan vücudu, çok sayıda atom, molekül ve hücrenin birbirleriyle bağ kurmaları sayesinde vardır. Mesela; iskelet sistemi, doku ve organların kendilerini bağladığı bir çerçeve görevi görür. Kaslar, sinir enerjisini merkezî sinir sisteminden elektrik akımları ileten ve kasların büzülmesine neden olan sinirlere iletmek üzere bağlanır. Eklemler, tek tek kemikleri birbirine bağlarlar. Kas lifleri arasındaki hücresel bağ dokusu, tendonlara bağlanır. Tendon, hem kasları kemiklere bağlar, hem de kendisini kasın kökenindeki münferit kemiklerin periostuna bağlar.  İnsan vücudu, memeliler canlı sınıfının sistemlerinin aynılarına sahiptir. Vücudundaki temel sistemler; hareket, dolaşım, sinir, solunum, boşaltım, dolaşım ve üretim sistemleridir.

 

İNSANİ YAPI (Humanitas)

Doğadan Doğanın Alternatifliğine

“İnsanların yüzde doksanı yaşamazlar, sadece vardırlar.” Oscar Wilde (1854-1900)

“Doğa bilim, lojik alternatifler üretmek için yapılır.”

İnsan, doğanın ve doğallığın rakibi ve alternatifidir. Her bilgisini doğadan üretir, ama onu insaniye dönüştürür. Doğadan, doğanın alternatifini üretir. Mesela moleküler biyoloji çalışarak doğal molekülü tanır ve onun “nanomolekül” olarak yapay insani olanını icat eder. Virüsleri tanır, yapay virüs icat eder. Zihin felsefesine göre; insan, doğada bulunmayan hiçbir şeyin insani olanını üretemez. F. Bacon (1561-1626): “İnsan, doğanın yöneticisi ve yorumcusu olarak, doğa düzeni üzerindeki gözlemlerinin izin verdiği kadar eylemde bulunabilir ve nedenleri anlayabilir. Daha ötesini ne bilir, ne de bilebilir.” Feuerbach’a göre; “insan; temeli, maddeye dayanan, insanlığın bir “ideal” ürünüdür. Temel doğadır. Doğanın dışında hiçbir şey yoktur. Her şey gibi, insan düşünceleri de, doğanın ürünüdürler. Düşünce dahi, maddî beyinde üretilir.”

 

İnsanlık (Humanity)

“İnsanlığın kötü dediği her şeyin kaynağı insanın doğal yapısıdır.”

“Animal yapıyla hümünal hayat yaşanamaz.”

 

“İnsanlık”,  doğa tarafından verilmemiştir. Doğalın tamamen zıddıdır. İnsan bedeninin biyolojik yapısı, doğal verili (a priori)dir ve insan değildir. İnsan, insanlığın beşeri zihin (intellect) ile ürettiği görünmeyen kazanımlı (a posteriori) lojik yapıdır. İnsan, bir lojik ürün olarak; neticede beşeri düşünce üretebilen varlıktır. İnsan, insanlığın beşeri akıl ve düşünmeyle ürettiği ontolojik fikir ve bilgilerdir. Görünmeyen “madde-dışı” varlıktır. İnsanın varlığına “ruh” deniliyordu. Platon, buna; “logos”, “nous”; düşüncedir, ruhun zihinsel, akli etkinlik kısmı ya da özelliğidir. Ölümsüz olan, ruhun bu kısmıdır. Maddi nöronlarla üretilen “İde (fikir)”dir. İnsan olmanın ve davranışlarının motorudur. Varlığın “saklı yüzüdür”, diyordu. Felsefi olarak açıklamak gerekirse; insan bedeni, doğası gereği insani hiçbir şey içermez. Hatta insaniliğin tam zıddıdır.

 

İnsanın Üretim Sistemi

Alma –analiz (eleştiri, sorgulama), tepkime-sentez- Verme

İnsanın da, mesela fikir ve bilgi üretim sistemi, doğal sistemin aynısıdır. Bir veriyi alır, analiz eder, analiz ederken mutlaka eleştiri ve sorgulama yapar, ardından bulgularını sentezler ve neticede çıkarım yaparak fikir ve bilgi ürünü üretir. İnsan, doğadaki varlıkların malzeme, mekanizma ve sistemleri, ama farklı malzeme ile kullanır. Mesela; doğal maddelerde bağ kurma; somut itme-çekme ve ısı çarpışmasıyla fiziksel yapılırken, insani sistemlerde bunlar, beşeri düşünme ile üretilen soyut fikir ve bilgilerle zihinsel çatışmayla yapılır. İnsan, soyut düşünceleri, doğal somut beynini kullanarak üretir, ama tamamen farklı ürün üretir. Hatta ürettiği sistemleri de doğadan alıyor, ama kendisine dönüştürüp farklı yapıyor.

 

ÇIKARIM

“Felsefe ve bilim, neticede çıkarım yapmak için yapılır.”

“İnsani yapı, insanlaştırma (hominizasyon) adı verilen işlemle elde edilir.”

İnsanlık, önce temel sistemleri ve bilgileri doğadan öğrenir, sonra onları kendisinin ürettiği sistem ve fikirlerle insaniliğe dönüştürür.

 

Doğal varlıklar, üretim yapmazlar, doğada var olan varlıkları yiyerek varlıklarını sürdürürler.

İnsanlık kimyasal değil, fikirsel tepkimeler yaparak yeni ürün üretmektir.

 

İnsanlık, maddi “itme-çekme” sistemini, manevi tartışma sistemine dönüştürür. İnsaniliğin egemen olmadığı yerde biyolojik animallığın egemen olması kaçınılmazdır. Din, ahlak, aksiyoloji, felsefe ve bütün bilimler, hayvani bedenden insan üretmek için vardırlar.

Felsefenin tanımıyla; “antropomorf” yani insan görünümlü, “antropofor” yani henüz insanlaşmakta olan insanlaşamamış hayvandır. Neticede “homoferus” yani insanın vahşisidir.

 

“Bir kişi, sinyal vermiyor, korna çalıyorsa, insanlaşamamış demektir. Çünkü insanilikte vermek, doğallıkta çalmak vardır.”

“Bir ülkede, yetkililer ülkesini sömürüyorsa, kendi insanını düşman görüyorlardır.”

 

Yolsuzluk, hırsızlık, haksız kazanç, taciz, tecavüz, şiddet gibi insani olmayan eylemlerin yapılabilmesi, insanlaşamamışlığın göstergesidir. Halen “itme-çekme”, “savunma-saldırma” ve “av-avcı” doğal sistemi egemendir, demektir. Çünkü böyle davranışlar doğada normaldir. Doğada, itme ve çekme gücü olanların, her istediklerini yapmaları suç değildir. “İtme” gücü olup, yapılan suç yanında kar kalıyorsa, “çekme” gücü sayesinde de istenilen yutuluyorsa, orada doğal sistem egemendir, demektir. Böyle bir durumda insanilik beklemek hayaldir.

“Kendi halkını ve ülkesini yemek, insanlaşamamış insanın işidir.”

Yüz bin mabet, bir milyon öğretmen, yüz elli bin din görevlisi, bir o kadar sayıda din öğretmeni, yüzlerce medya kanalında binlerce televaiz ve merdivenaltı “din esnafı ve işportacısı” var olduğu halde, insanilik kolektif zihniyet yapılamamışsa, bütün bunların hepsi sorgulanmalıdır.

“İnsan olabilmek için insanlaştırma (hominizasyon) işleminden geçmek gerekir.”

Eğitimin herhangi bir kesitinde hominizasyon işlemi yapılmakta mıdır? Bir ülkede insani “eleştiri ve sorgulama” öğretilmiyorsa, orada insanlaşmak mümkün olmayacaktır. Eleştiri ve sorgulama, hem Tanrısal doğal sistemde hem de insani yapay sistemde egemendir.

 

“Tanrı’ya çağırma olan ezan bile, Tanrı’nın doğada hiçbir canlıya vermediği desibelle aşırı bağırmakla kolektif sözel şiddet aşısı yapılarak okunuyorsa, ne insani ne de Tanrısal sistemin egemenliğinden söz edilebilir. Şiddetin varlığından da şikayet edilemez.”

 

Sevmek ve Sevgi

Sevmek doğal, sevgi insani üründür. İnsan, doğadan doğal sevmeyi alıyor, ama onu insani sevgiye dönüştürüyor. Sevme ve sevgiyi anlayabilmek için, insanın doğal ve insani yapısını bilmek gerekir. Sevmek doğallığın özelliklerini içerir. Sevgi ise insanlığın özelliklerini taşır. İnsan, doğal sevmeyi kullanıyorsa insani sevgiyi kullanmıyor, demektir.

 

Uykudan Mutlu Uyanmak

Hormonlar

“Uykuya giderken dertlerini değil, zevklerini aklında tut!”

 

Doğal beyin, hormonları, vücudun varlığını sürdürme düşüncesi üzerinde doğal kullanır. Uyumak ve uyanmak, hormonların birbirlerini itmesi ve çekmesi ile gerçekleşir. Doğal vücutta bütün hareketler hormonlarla yapılırlar. Mesela; uykuyu “melatonin”, uyanmayı ise, dert ve üzüntü hormonları olan “kortizol” ve “prolaktin” gibi hormonlar sağlar. Canlılar, uyandıklarında genellikle ya yem bulma ya da avcılarından korunma işleri nedeniyle dertli ve üzüntülü uyanırlar. Çünkü üzüntü, tedbir aldırmak için vardır. İnsanın doğal bedeni de bu sisteme tabidir. İnsan da, bu gibi doğal nedenlerle sabahları dertli ve üzüntülü uyanır. Halbuki insanlık, insanların yem ve güvenlik sorununu çözmüştür. Ama buna rağmen bedeninin gerçeklerini tanımayan, kendisinde halen doğallık egemen olan ve insaniliği kendisinde egemen kılamayan insanlar, sabahları dertli ve üzüntülü uyanırlar.

 

İnsan, doğal beynini insani düşüncelerle yönlendirerek hormonları istediği gibi kullanabilir. Dertli ve üzüntülü uyanmamak için, uyanırken, uyandırma hormonlarının yanı sıra mutluluk hormonu olan “dopamin” hormonu salgılatmayı beyne sağlatmak gerekir. Dopamin, doğal sistemde, hoşlanılacak bir şey yapıldığında ya da yapılması için salgılanır. Bu nasıl sağlanır? Dertlerini bugün halletmeye çalış. Halledemezsen, zamana bırak, derdi zihninde ertesi güne taşıma. Ama zevk alacağın şeyi ertesi güne taşı. Mesela; sevgilinle buluşmayı ya da sevdiğin bir şeyi yapmayı ertesi güne bırak. Ertesi gün sevdiğin bir şeyi yapmayı uyumadan önce belirle. Uyanacağı zaman “dopamin” hormonu da salgılanacağından dolayı uykudan dertsiz ve mutlu uyanıldığı görülecektir.

 

Doğanın Temeli; Dert

Doğa, dert temeli üzerine kurulmuştur, yerleşiktir ve ev sahibidir. Dert, verili (a priori), mutluluk ise kazanımlı (a posteriori)dır. O nedenle dertli olmak için hiçbir şey yapmaya gerek yoktur. Ama mutlu olabilmek için çok şey yapmak gerekir. Mesela; avcıya yem olmak için hiçbir şey yapmaya gerek yoktur, ama av bulmak için çok şey yapmak gerekir. İş çıkaran şeyler dert, iş çıkarmayan şeyler mutluluk verir.

 

 

“İnsanlığın; insanla ve doğayla boğuşmayı aşıp uzayla boğuştuğu bir aşamada, halen ilk aşamayı halledememiş insanlar, doğal seçilim kanunu gereği “lüzumsuz” görülüp ayıklanacaklardır.”

 

“Her şey, en sonunda asıl yerini bulur.”

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.