İMANLI KİŞİNİN DİNSİZLİK YAPMASININ FELSEFESİ (II)

İMANLI KİŞİNİN DİNSİZLİK YAPMASININ FELSEFESİ (II)

“Güzellik diye bir şey yok, özellikle insan yüzünde. Kimileri bazı yüzleri harikulade bulur, ama gerçekte, son kertede, değillerdir. “Gerçek güzellik” tabii ki kişilikte yatar, kaşların biçiminde değil.” Charles Bukowski (1920-1994)

 

“Sanki Türkiye’de imanlılık egemenmiş gibi, insanlar dindarlık açısından eleştiriliyor.”

“Sanki Türkiye’de ahlaklılık egemenmiş gibi, insanlar ahlakilik açısından eleştiriliyor.”

“Ahlaksızlığın egemen olduğu ülkede insanları ahlak açısından eleştirmek çelişkidir.”

 

Parçasal ve Kısmi Zamanlı Kafirlik

İmanlı kişi her günah işlediğinde kendisinin imanla bağını parçasal keserek kendisini imandan bir süreliğine koparmaktadır. Bu durum, Hadisi şeriflerde belirtilmiştir. Hadislere göre, bu durumda kişi kısmi zamanlı ve parçasal kafirlik yaşamaktadır.

 

İmanla Öznenin Özdeşleşmesi

Kısmi kafirlik durumu, imandan kuşkuda bulunulduğunun göstergesidir. Kişi, imanla özdeşleşmemiştir. Özneliğine bir boşluk vardır. İnanmak nedeniyle özneliğini tümden öldürmemiştir. Aksi takdirde özne, imanla özdeşleşecek ve özneye yer kalmayacaktır.

 

İman ile Amel Arasındaki Kayıp Halka

İman-eylem zıtlığı, iman ile amel arasında bir halkanın kayıp olduğunun göstergesidir. İman ile eylem arasındaki kayıp halka olan “öznelik”, kişiyi kendisi yapacak ve ileri götürecek olan boşluktur. Çünkü bu özne olma durumu, kişinin, kendisini iman yoluyla bağladığı başka kişiden kurtulup aklını kullanması ve aklı başında olmasıdır. İşte bu kayıp halka, ayrıca insanda bulunan iki karşıt yapıyı birbirine bağlayan ve sonunda kaybolan halkadır.

 

“Aslında ahlak, hayvandan insan üretme işlemidir.”

İNSANIN YAPISI

Bir İnsan İçerisinde İki Kişi

İnsan, birbirine tamamen zıt iki yapıdan oluşur. Biri biyolojk, diğeri lojik yapıdır. Bu konunun filozofu Varoluşçu felsefenin önde gelen filozoflarından Alman filozof Martin Heidegger (1889-1976)’dir. Dini ve felsefeyi çok iyi bilen biridir. İnsan; animalitas ve humanitas olmak üzere iki yapıdan oluşur. Birincisi doğal, kimyasal, biyolojik, hormonal, animal, hayvansal, verili (a priori) yapıdır. Biyolojik yapısı doğal olarak vardır ve bütün canlılarda aynıdır.

 

İkinci yapı; insanda doğuştan bulunmayan, insanın icat edip insana monte ettiği ve beş milyon yılda geliştirdiği kazanımlı (a posteriori) lojik yapay, beşeri, insansal, hümünal yapıdır. İnsanı diğer canlılardan ayıran yapış bu yapıdır.

 

Çalmamak, insan hakkı, mülkiyet gibi sistemler ve değerler biyolojik hayatta yoktur. Dürüstlük olarak ifade edilen bu değerler, beşeri-hümünaldir, biyolojik-animal değer değildir.

 

“Kişi, neden sinyal vermez de korna çalar?  Çünkü birinde vermek, diğerinde çalmak var.”

 

Homo Dupleks/İki Yapılılık

Homo dupleks; birbirine zıt çift kişililiktir. Alman filozof Habermas (1929-)’ın kavramıyla ifade edecek olursak; homo dupleks yapı; pragmatik bir çelişki içinde olmaktır. Çünkü kendi sahip olduklarını iddia edilen etik normları ihlal etmektir. Kendi topluluğu dışında kalanlara, topluluğunun içindekilerle aynı etik hakları tanımamaktır. Bu durum, “öz-inkarı” içerir. Zizek bu konuda şu soruları sorar: Masum sivilleri katleden bir askerin, kendi birliği için hayatını feda etmeye hazır olması garip değil midir? Esirlerin öldürülmesi emrini veren komutanın, aynı gece ailesine samimi sevgi hisleriyle dolu bir mektup yazabilmesi garip değil midir?  Bu durum, etik hasletlerle içsel olarak oluşmamaktandır. Etiğin, kişide bir elbise gibi dış unsur olmasıdır. Pragmatikliğe göre giyilip çıkarılan bir elbise. Homo dupleksliktir. Homo dupleks kişiden, çıkarına göre her an ahlaksızlık zuhur etmesi kaçınılmazdır.

 

Tutarsızlık ve İkiyüzlülük

İkiyüzlü ve fırsatçı bir yapıya sahip olmaktır. Bu yapıdaki kişinin, içsel ve dışsal yapısı birbirinin tamamen zıddır. Belki de ikisi de aynıdır. Belki de o kişi içeride de imansızdır. Nitekim fenomenolojiye göre; dışsal yapı, içsel yapıyı gösterir. İçsel etkileriyle dışsal etkileri aynıdır belki de, belki değil, gerçekte öyledir. Kişi, bir sisteme giriyor ama onu ihlal ediyor, uygulamıyor. Bu ne demektir?

 

İÇSELLİK ve DIŞSALLIK

İçsel İnanç ve Dışsal Davranış

İnsan; inançları, hissettikleri, düşündükleri değil, yaptıklarıdır. İnanç; insanın soyut, eylem ise; somut boyutudur. İnanç, eylemle dışa vurulur. O halde dışa vurulan şey, asıl inanılan şeydir. İçsel inanç, dışsal davranışta kendini açığa vurur. Dışsal davranış, içteki asıl inanca dayalıdır. Tanrı’ya inanmak, dışsal eylemlerle gerçekleşir. İnancının zıddı davranmak, inancı içselleştirmemenin ve onunla oluşmamış olmanın göstergesidir. Dinsizlik yapan kişinin, Tanrı’ya gerçekte inancı yoktur.

 

İçsel ve Dışsal Etki

Bu dünyada bir etkin nedenler düzeni vardır. Etkin nedenler arasında belli bir sıradüzeni bulunduğu için her bir “nihai etkin neden (causa ultima)”, “dolaylı nedenden (causa remota)” ve dolaylı neden de bir “ilk nedenden (causa prima)” dolayı işleve sahiptir. Bunlardan birinin ortadan kaldırılması etkinin de ortadan kalkmasına neden olur ve bizi Tanrı’ya götürecek yol da ortadan kalkar. İlk nedenin ortadan kalkması dolaylı ve nihai nedenlerin de yok olması demektir. Nihai görüngü, insanda ilk neden olan Tanrı inancının yokluğunu gösterir.

 

İçsel Çatışma

İçsel çatışma; insanın içerisinde bulunan imanı ile arzusunun çatışması ve arzusunun galip gelmesidir. O kişide animal egoist çıkarlar egemendir. Aslında içsel bir çatışma içindedir. İmanıyla kendisi arasında bir çatışma. Belki de, imanları bulunmadığından dolayı böyle bir çatışma da yaşamıyorlardır. Ama imanının, sınır tanımayan arzusunu frenleyemediği ortadadır. O kişi, öldükten sonra dirilmeye inanmıyordur aslında. Bu nedenle içerisinde, “Nasıl olsa yok olup gideceğim, o halde ele geçirebildiğin her şeyi ele geçir, en karanlık arzularına bırak kendini,” diyordur. Nasıl olsa dünyada iktidardayız, dünya mahkemelerinden ceza almaktan kurtuluruz. İşte tam bu ortamda gerçek iman ortaya çıkıyor.

 

Duyguların, Allah’a Galip Gelmesi

Antropomorf ve Antropofor İnsan

İnsani değerleri değil de biyolojik libidinal dürtüleri uygulayan kişi henüz insan olamamış öznedir. Bu öznelere felsefe “antropofor yani insanlaşmakta olan hayvan” ve “antropomorf yani insanlaşmamış hayvan” demektedir. Dürüst olmak, tam insanlaşmış olmayı gerektiriyor. Tam insanlaşmamış kişi, hayvanlığın egemenliğinde hareket eden kişidir.

 

Dış Faktör

İman, tamamen beşeri zihniyetin bir işidir. Dolayısıyla tam insanlaşmamış antropomorf ve antropofor kişinin iman etmesi imkansız görülür. Bu nedenle felsefeye göre, dürüst olamamış kişi, mümin yani insan olmamıştır. Ceza ve ödül korkusuyla hareket insan, halen doğal kalmış beşerileşememiş insandır. Çünkü korku ile hareket etmek doğal duyguların egemenliği sayesinde olur. İnsan, her hangi bir dış faktörden dolayı “korku politikası”yla değil, radikal özgürlük olan “insan olma” kriterine dayalı insani değerlerin gereğiyle hareket eden kişidir.

 

Hakikat Dışarıdadır

Dışavurum

Hakikat dışarıda, yaptığımız şeylerde yatar. Yaptığımız şeyler, içimizdekini dışavurur.  İman bir iç şeydir, amel onun dışavurumudur. Dışavuran şeydir asıl iman ettiğimiz şey.

 

Fenomen ve Numen, Öz

Varlığın Evi

Tanrı’ya inandığı halde, yolsuzluğu yapanın, bu fiilini meşrulaştırmada kullandığı fikir önemlidir. Bu fikir kişinin “öz”ünü ortaya koyar. “Öz, bir şeyin kimliğini garanti eden değişmez bir çekirdeği ifade eder.” Heidegger, buna “varlığın evi” adını verir. Kişi, kendisini bu “öz” ile özleştirir ve özdeşleştirir. Ondan çıkan davranışlar, işte bu özün ürünleridirler.

 

En büyük yolsuzlukları, dini kullananların icra etmesi, o kişilerin özlerinin gerçek dindar değil, din işportacıları olduklarını dışavurur. Onlar Tanrı’ya inanmıyordur aslında. Onlar maddeye inanıyordur aslında. İmanın zıddı yapılan fiilin gerçek olduğu bir olaydaki imanın gerçek olması mümkün değildir. İmanın güçlüsü ve zayıfı olamaz felsefeye göre. Felsefeye göre iman ya vardır ya da yoktur.

 

“İmanı olmayan kişiyi, din açısından eleştirmek saçmalıktır.”

 

İçselin Dışa Vurumu

Yanlış olanı yaptığı halde içten bir suçluluk duygusu duymamanın felsefi ve bilimsel izahı olmalıdır. Suçu işleyip de suçluluk duygusu duymamak, içselin dışa vurumudur.

 

Odak Kayması

Neden yaptığı yolsuzlukla gurur duymuyor ki? Peki yaptıklarıyla gurur duymayan kişinin, onları yaptıran içsel etkilere sahip öznesiyle gurur duyabilir mi? Bu özne gurur duyabilir mi? Buna kişilikte “odak kayması” adı verilir.

 

“Suçun kamuoyunda inkar edilmesi, Tanrı’dan değil, toplumdan korkulduğunun; gerçek imanın Tanrı’ya değil topluma olduğunun göstergesidir.

 

Tanrı’nın gözündeki değil, toplumun gözündeki imajlarını kurtarmaya çalışmaktır.

 

“Bir ülkede akıl ve sanattan çok servete değer verilirse, bilinmelidr ki orada keseler şişmiş, kafalar boşalmıştır.” Nietzche

İçeriksiz ve Ruhsuz İnsan

Topluma ezan okuyan hocanın, Tecvit ilmine göre uzatılması gereken miktarın yüz misli uzatarak, kendi başına ibadet yaptığında uzatılması gerekeni yüz misli kısaltarak okuyan, Kuran’ın “bağırmama” emrine aldırmayıp, halk seviyor diye kendisini topluma sevdirmek ve çıkar sağlamak için bağırarak okuyan hocanın da imanı Tanrısal değil, çıkarsal ve toplumsaldır. Böyle kişiye felsefe, “içeriksiz ve ruhsuz insan” diyor. İçeriksiz ve ruhsuz insanların din adamı olabildiği bir dinin dışavurumu da, imajı da öyle olacaktır.

 

“Dinci kişi, Tanrıdan değil, toplumdan ve ekrandan korkar.”

 

Pasage a lacte

İman ve amel paradoksunu anlamada Lacan’ın “pasage a lacte” adını verdiği izah bize yardımcı olabilir. Bu, şudur: Konuşmaya ya da düşünceye tercüme edilemeyen ve hayal kırıklığının dayanılmaz ağırlığını taşıyan dürtüsel eyleme geçme halidir. Yani imanı, öznenin, içinde bulunduğu kendi yapısının dürtüsel kalıplarına dökmesidir. Kendisini imanına değil, imanını kendisine uydurmasıdır. İmanı, hümünallaştırmak değil, animallaştırmaktır.

 

Cennet

Cennet, tam insanlaşmış kişilerin girebileceği bir yer olduğundan dürüstlük, dinlerde çok önemlidir. Dürüst yapıya kavuşmayan kişi hayvan kalmış kişidir. İnsanlaşmamış hayvan kalan kişinin cennete girmesi mümkün değildir. Cennette hayvanlara yer yoktur. O nedenle orada et yemeği yoktur, sadece meyve vardır. Dinler, dürüstlüğü, insanlaşmanın göstergesi olarak görürler. Dürüstleşemeyen insan hem hayvan hem insan gibi zıt yapıları kendisinde barındıracağından, zıtlıkları içeren oksimoron ve paradoks kişidir. İnsanlıkta da şehirlerde hayvan beslemek yasaktır. Fakat dürüstlüğün olmadığı şehirde hayvanlık egemen demektir.

 

“Şehirlerarası yollara konan “hayvan çıkabilir” levhası aslında dürüstsüzlüğün egemen olduğu şehirlerin içindeki yollara konmalıdır.”

Hoşgörü ve Hoşgörüsüzlük

Dışlayıcılık, Ötekicilik

Kendi topluluğuna dahil olanları içlemek, dahil olmayan herkesi dışlamak, ötekicilik yapmaktır. Aynı milletten olup da milletin hepsini kuşatamayıp daha da kötüsü yabancı ve düşman görüp bir kısmını dışlamakla nasıl tek millet olunabilir ki! Bu ötekiye, hakkı olan devlet nimetlerini vermemek, sadece kendi topluluğuna vermek, geçmiş insanının ürettiği sekteryan karaktere sahip olmaktandır. Geçmişte kalmış bir insan olmaktır.

 

Eşitlikçilik

Böyle bir özne, çağımızın eşitlikçiliğine daha kendi ülkesinde ulaşamamış, bırakın tüm insanlıkta eşitlik aşamasına ulaşmasını. Böyle bir özne, sahip olduğu ve övündüğü dininin eşitlikçi olduğunu nasıl iddia edebilir ki!

 

Zıtların Örtüşmesi

Başkasının hakkını yemede kendi insanına hoşgörü, ötekine hoşgörüsüzlük, kişide zıtların örtüşmesidir. Aslında kişide kötü öznelliğin varlığıdır. Böyle kişilikten iyilik beklenemez. İyilik yapsa da mutlaka kendi haksız çıkarı için yapar.

 

“Bilimden nasibi olmayan kişi, susturma işlemini uygular.”

 

Sigortalı Kafirlik

İman-amel çatışmasında zihin farklı, eylemler farklıdır. Yani sahip olunan sistemi uygulamamaktır. O zaman neden o sisteme dahilsin ki? Buna “sigortalı kafirlik” denir.

 

Solipsist Egoizm

Solipsizm, “Ben” felsefesi olarak bilinen, varlığı ben’in tasarımları olarak dile getiren felsefi görüş. Kuramsal” benci” olmak olarak da belirtilir. Buna göre, bilinç, içerikleriyle birlikte öznel ben varlık olarak kabul edilen tek gerçekliktir. Kendi ben’ini yaşamın ve gerçekliğin merkezi yapan düşünme biçimi (ahlaksal bencillik)dir. Kendini tek varlık saymak. Yalnız ben varım, yalnız ben yaşıyorum, bunun dışında algıladığım her şey, herkes, her yer benim için yaratıldı sendromudur. Bir çocukluk kabusudur. Benden gayrı bir şey yoktur demektir. Bütün bitkilerde ve hayvanlarda bulunan bir içgüdüdür. O nedenle her biri bütün dünyayı sadece kendisi kaplamak ister. İşte “bütün paralar, bütün ülke benim olsun,” diye düşünen kişi de halen insanlaşmamış, insanlaşmakta olan hayvandır. Antropomorf ve antropofor insan.

 

SONUÇ

Felsefeye göre, inanç-eylem ilişkisi açısından insan özneleri; biri sinik, diğeri kinik olmak üzere iki çeşittir. Sinik özne; gerçeklik anlayışının çarpıtılmış olduğunu bildiği hatta ona karşı olduğu halde ona saplanıp kalır ve onu reddetmez ve uygular. Gerçekliğin resmi versiyonunun defolu ya da çarpıtılmış olduğunu bilir, kabullenir ve ondan kurtulmak için uğraşmaz.

 

“Sinik özneler; hem ağlarlar hem giderler. Hem giderler hem ağlarlar.”

 

Kinik özne; gerçeğin çarpıtılmasını kabullenmez ve uygulamaz, ona karşı alaycı ve ironik de olsa tepkiler gösterir. Bu çarpıtmayı uygulayan kurumların ve otoritelerin ikiyüzlülüğüyle alay eder.

 

“İdeolojik yanılsama; ne düşündüğümüzün değil, ne yaptığımızın gerçekliğinde yatar.”

 

“Dincilik; dini, ideoloji olarak kullanmaktır. Dindarlık ise; dini, din olarak kullanmaktır.”

 

“Bugün Türkiye’de cami, minare, ezan ve sala gibi dini motifler din için değil, ideolojiyi insanların gözüne ve kulağına sokmak amacıyla kullanılmaktadır.”

 

İşte Türkiye’nin İmanı

Kumar Parası

Türkiye’de dinsel kesim, siyasal iktidarı tümüyle ilk kez ele geçirmesi nedeniyle şimdi sınırsız ve yüklü miktarda haksız kazaç elde etme fırsatı yakaladı. Bu sayede gerçek imanı açığa çıktı ve dışavurdu. Böylece Katolik Müslüman oldukları görüldü. Tarihe öyle bir görüngü verdiler ki bir daha unutulmayacak ve onlara böyle bir fırsat bir daha doğmayacaktır. Çünkü fırsatı çok hor kullandılar. İktidara gelene kadar aşırı propagandasını yaptıkları haram kazançları iktidarda nasıl kullandıklarına dair aşağıdaki yeni olay önemli gösterendir: “Geçtiğimiz yıl Çorum’da yapılan İmam Hatip Okuluna sponsor olan Spor Toto, şimdi de Kırıkkale’de yapımı devam eden İslami İlimler Fakültesi’ne sponsor oldu.” 14.12.2018.

 

Şuursuz ve menfaatçi dinselliğin temelinde “kısa yoldan ve az ödeme ile çok ve haksız kazanma” animal-libidinal arzusu vardır. Basit ibadetler yaparak ya da bir lira vererek cennette köşk sahibi olmak, tokatçı zihniyetidir. İşte bu zihniyete sahip kişileri, dini cemaatler, çiftlikbank ve tankerbank gibi tokatçılar sömürür.

 

“Tokatçı kolektif bilince sahip toplumlar budünyada da öbürdünyada da tokatlanırlar.”

 “Önemli olan şey, kişiyi, insanlığın avam tabakasının değil, kafa katmanının kabul etmesidir.”

“Bugün otorite iddia edebilecek tek kurum bilimdir.”

 

“Tanrı vergisi malzemede dünyanın en iyilerindeniz. Ama bizim ürünümüz olan insan vergisi işlerde dünyanın en kötüsüyüz. Peki neden?”

 

“Doğal ve maddi şeyler insanın biyolojik yapısını tatmin eder, insanın beşeri yapısını tatmin etmez. İnsanın beşeri yapısını, insanın ürettiği beşeri fikir ve duygular tatmin eder.”

 

“Budünyanın hiçbir şeyi, insanın beşeri yapısına hitap etmez.”

“Beşeri özne, budünyada yaşar ama budünyaya ait değildir.”

 

“Tanrı kullanılarak, kişilerin iradelerinin dış güce teslimi sağlanan toplumlar, bütün dış güçler tarafından kullanabilir hale getirilirler.”

 

“Kendi başına düşünme işlemi yapamayanlar, mutlaka düşünen başkaları tarafından kullanılırlar.”

 

“Çağımız öncesi monarşi siyasal sistemi, sadece devlet başkanının işine yarar, halkın işine yaramaz. Çağımızın sistemi demokrasi ise devlet başkanının değil, halkın işine yarar.”

 

“Bu çağda geçmişle var olmaya çalışmak, sürdürülebilir değildir ve boş uğraşıdır.”

 

“Nerede yokluk varsa orası Tanrı tezgahıdır. Çünkü Tanrı, varlığı yoktan yaratmıştır.”

 Mevlana

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.