GELECEK

 

 

“Milletin cahilliğinden yağ çıkarılıyor. Özellikle din alanındaki cahilliğini her önüne gelen istismar ediyor. Yazıktır bu millete!”

 

Amacımız, cahilliğinden yararlanarak milletimizin sömürülmesini önlemektir. Bu amaçla, teknik bilimsel bilgiler vermektir. Biz, bunu, bizi yıllarca okutma masraflarımızı karşılayan milletimize bir sorumluluğumuz olarak görüyoruz. İşte bizi bunun için okuttuğuna inanıyoruz. Bir aile, çocuğunu niçin okutur? Bir gün, gelip görevini yapsın diyedir.

 

Gelecek hakkında öndeyide bulunmak, insanlığın; bugüne kadarki gelişim güzergahını tanımak ve tanımlamakla mümkündür. Bunu da ancak felsefi ve bilimsel bakış yapabilir. Biz bu yazımızda gelecek hayat biçimine yönelik bazı öndeyiler yapacağız.

 

“Teknik bilimsel bilgi olmaksızın hiçbir alanda geleceğe yönelik öndeyi yapılamaz.”

 

“Bugünkü gelişmeler; insanlığın milyonlarca yıl önce, somut beyni ilk olarak animizmle soyut kullanma başarısını göstermesi sayesindedir.”

 

Gerçek olan şudur ki; insanlığın hayatının her alanındaki gelişmeleri, teknolojikliğe dayalı olacaktır. Şu da unutulmamalıdır; teknoloji, insanlığın üretmeyi hedeflediği kendi insanını, dünyasını ve hayatını yaratmasının yoludur.

 

Fiziksellikten Zihinselliğe Geçiş

Rönesans, Aydınlanma, Sanayi Devrimi

İnsanlık, günümüzde her alanda fiziksellikten zihinselliğe geçmiştir. Bu işlemi, 14. asırda Rönesans ile başlatmıştı. 18. asırda ise Aydınlanma ile zihinselliğin egemenliğini kurmaya başlamıştı. Bu gelişmelerin ürettiği Sanayi Devrimi sayesinde üretilen makineler, insan hayatında fizikselliği peyder pey gidermeye başlamıştı. “18. asra kadar pek bir şey değişmemişti. Her şey eski geleneksel gidebiliyordu. Her gelişmeyi az çok anlayabiliyorduk. Ama 18. asırdan sonra her şey tamamıyla değişmeye başladı. İşte bunu hala anlayamadık.”

 

“Rönesans’tan itibaren Batı mabetleri sanatçıların eseriydi. Bizde mimarların idi. Ama şimdi inşaatçılarımıza kaldı. O nedenle bizim mabetler hiçbir zaman sanat eseri olamadı.”

 

Lojik Düşünme

Biyoloji ve Teknoloji

19. asırda doğan akılcı ve bilimsel düşünmenin ürünü olan lojik düşünme, 20. asırda egemenliğini kurmuştu. Lojik düşünme, başta fen bilimlerinde olmak üzere teknolojiyi doğurdu. Neticede çağımızda biyolojik ürünlerin yerini teknolojik ürünler aldı. Biyolojik hayat hemen hemen sona erdi, teknolojik hayat egemenliğini kurdu. İnsanlığın ürünü teknolojik insanın ve hayatının egemenliği, her geçen gün artıyor, Tanrı ürünü biyolojik insanın ve hayatının sonu geliyor.

 

Biz ve Gelişimler

Biz, aslında geçmiş gelişimleri, onlarla gereği gibi oluşmadan yaşadık. Mesela geleneksellik dönemini gelenekselleşmeden yaşadık. Dinsel düşünüş biçiminin egemen olduğu dönemi yaşadık ama onu yapamadık. Nitekim dinsel hiçbir fikir ürünümüz olmadı. Hep başkalarının dinsel ürünlerini kullandık. Sanayi dönemini sanayileşmeden yaşadık ve bu nedenle sanayileşemedik. Akılcı ve bilimsel düşünme dönemini yaşadık ama bu düşünüşü yapamadık. Şimdi de teknolojik evreyi yaşıyoruz ama teknolojik düşünemedik. Hiçbir düşünüş biçimiyle ilgili icat yapamadık. Ardından son düşünme biçimi olan dijital düşünme geliyor ve biz orada da yokuz görünüyor. Fakat bu son düşünüş biçimi, geçmişte kalan insan yapılarına yaşama şansı vermeyecektir.

 

“Biz, hele üç asırdır ve de hala, insanlığın gelişmelerini bir türlü anlayamadık.”

 

“Biz,  insanlık tarihine bir türlü eklemlenemedik. Kendimizi hep insanlıktan kopuk ve ayrı bir varlık gördük.”

 

İnsanlık, en az beş asırdır bu gelişmeleri yaparken biz ne yapıyorduk? Ne ile meşgul idik? Neden biz yokuz bu gelişmeleri yapanlar arasında? Biz, kendimizle boğuşuyorduk. Kendimizi aşamadık, kendisini aşan ulemamız oluşmadı. Bu gelişmelerin yapıldığı Batı dünyasında da devletler ve toplumlar birbirleriyle hatta kendileriyle boğuşuyorlardı, onlar da kendilerini aşamamışlardı. Ama kendilerini aşmış yüzlerce düşünür ve biliminsanları vardı. İşte insanlık adına bu gelişmeleri onlar yapmıştı. Halen de binlerce gelişme yapılıyor ama içinde biz bir tane bile yokuz. Ne olacağımızı sanıyoruz ki?

 

“Bugün bile, güya kendilerini “akılcı ve bilimsel” görenler ve bunu topluma pompalayanların kendileri bunun ne olduğunu bilmiyor ve yapamıyor. Topluma ne katkıları var bunların?”

 

Ne zaman ve nereden aldıysak ve oluştuysak, bir yapımız var ve her evreyi onunla yaşıyoruz. Fakat ülkede şimdiye kadar egemen olan ve şimdi de egemen kılınmak istenen bu avam düzeyi zihinsel ve sosyal yapımızın, MÖ. on binli yılların Göbekli Tepe Tanrısal düşünüş biçimi dönemi ürünü ile uyumlu olduğu görülüyor.

 

“Müslümanları, hep dini kullanarak geride bırakanlar neredeler şimdi? Çoğu, geçmişte kral hayatı yaşadı ama tarihe gömülüp gitti. Ama bir kısmı da halen kral hayatı yaşıyor.”

 

“Bir insan için önemli olan durum; tarihe gömülmek değil, insanlık tarihine geçmektir.”

 

“İnsanlık tarihine geçen birkaç bin insan arasında sadece üç-beş tane Müslüman vardır.”

 

Düşünüş biçimleriyle ilgili detaylı bilgi edinmek isteyenlere, Prof. Dr. Niyazi KAHVECİ’nin; “Çağımız ve Türkiye” ve “Sistematik Düşünme” adlı kitaplarını öneririz.

 

Teknolojinin Tam Egemenliği

“Teknoloji; insanlığın insani zihni (intellect)nin zihinsel ürünüdür.”

 

Artık çağımızda teknoloji egemenliğini kurmuştur. Teknoloji demek, Tanrı ürünü biyolojik hayattan insan ürünü yapay hayata geçiş demektir.

 

 “İnsanlık ürünü teknolojik yaşamda tanrı ürünü doğal-biyolojik duygular yoktur. İkisini bir arada yürütmek büyük başarıdır.”

 

“Teknoloji sayesinde doğa, artık insanlığın yaşamını önleyemiyor.”

 

VARLIK

Varlık; ilişki ve bağ kurmaktır. Bir vücutta milyarlarca hücre bulunur. Varlık, bu hücrelerin birbirleriyle bağ kurmalarıyla oluşur. Kanser; bu hücrelerden sadece bir tanesinin diğerleriyle bağını kopararak kendi başına varlığını sürdürmesidir.

 

İnsan da bütün varlıklarla bağ kurmaktan ibarettir. Bu bağ, insanlarla ve tanrı ile olmak üzere temelde iki çeşittir. İşte bu bağ kurma modeli, tam insanilik vasfı doğrultusunda değişiyor. İnsan gibi somut varlıklarla bağ kurmak artık teknolojik olacaktır. Tanrı gibi soyut varlıkla bağ kurmak ise lojik; zihinle olacaktır. Lojik; beşeri akıl olan “logos” ile düşünerek yapılan şey demektir.

 

İNSANLARLA BAĞ KURMAK

“İnsanlarla bağ ve ilişki kurmak artık biyolojik değil, teknolojik olacaktır.”

 

Biyolojik ve Teknolojik Bağ

Teknolojik çağa kadar insanlar, birbirleriyle ve tanrıyla biyolojik ilişki kuruyordu. Ama şimdi bu alanda biyolojiklikten teknolojikliğe geçilmektedir. Artık Tanrı ürünü biyolojik değil, insanlığın ürettiği teknolojik ilişki kurmak vardır. İşte şimdi, korona virüsü nedeniyle, teknolojiklik hayata doğru değişim zorunlu olmuştur. Çünkü bundan sonra virüs tehlikesi hiç eksik olmayacaktır. Bu nesil, biyolojik ve teknolojik insanın karışımının son neslidir. Bundan sonra tam teknolojik insan dönemi gelecektir. O nedenle bu nesil; sevgi, merhamet, şefkat, kızmak, duygulanmak, hasret gibi biyolojik insani duyguları yaşasın. Gelecek nesillerde bu duyguları kullanma imkanı kalmayacaktır.

 

Doğum

En önemli teknolojik değişim, doğum konusunda olacaktır. Çünkü insanlığın, hedeflediği insanı üretebilmesi için, her konudan önce doğum konusunda diğer canlılardan ayrışması gerekiyor. O nedenle doğal yolla çocuk doğurma yerine yapay yol kullanılacaktır. İnsanın, diğer canlılar gibi doğal yolla yavrulaması sürdüğü sürece insanlaşması imkansızdır. Canlı, doğal sistemin sürdürücüsüdür.

 

“İnsan, doğal yolla doğum yaptığı sürece insanlaşamaz.”

Bilgisayar, İnternet

Bilgisayar ve internet boşuna icat edilmemişti. Bunlar sayesinde görüntülü görüşme imkanı aşamasından sonra artık, geleneksel yüz yüze fiziksel görüşmelere gerek kalmıyor. Bu nedenle uzak mesafelere ulaşım da ortadan kalkıyor. Yollara, vasıtalara ihtiyaç kalmıyor. Bilgisayar ve internetle uzaktan ilişki kurarak iş yapmak sayesinde, devasa iş binalarına gerek kalmıyor. Telefonla ve sms mesajıyla iritbat kurmak sayesinde fiziksel irtibat kurmak ortadan kalkıyor. İnsanların bir araya gelmelerine gerek kalmıyor. Artık hayat toplu değil “birey” olarak tekli yaşanabiliyor. Sosyal medya sayesinde, biyolojik mitinglere gerek kalmadı.

 

“Sosyal medya sayesinde, sömürgeci medyanın sonu gelecektir.”

Ahlak

“Ahlak; hayvandan insan üretme işlemidir.”

 

Ahlak; insanlığın üretmek istediği insanının insanilik özellikleridir. Bağ kurmayı düzenlemek için vardır. İnsanların bir araya gelip dedikodu, gıybet, entrika yapmak, kibirlenmek gibi kötü ahlak yapacakları insan bulmaları artık imkansızlaşıyor. Dövüşme ile sonlanmayan duygusal bağ kurmayı din ile başaramadı insanımız. O nedenle varlığına ahlakın gerekçe yapıldığı dine gerek kalmıyor. Ahlak, ilişkilerde hayvani duygularla insan arasına insani mesafe koymaktır. İnsanın; Tanrı, kanun, toplum gibi vasıtalarla başaramadığı; doğal duygularına egemen olup kendisini yönetmeyi ve araya insani mesafe koymayı, bundan sonra teknoloji yapacaktır.

 

“Bir millet düşünün! İnsanlarının hemen hemen bütün yaptıklarından şikayetçidir!”

 

Eşitlik

Teknoloji, başta erkek-kadın, sonra da güce dayalı erkek-erkek eşitsizliğini ortadan kaldırdı ve insanların doğuştan getirdikleri özellikleri ortadan kaldırıp eşitliği getirdi. Teknolojik araçlar; güçlünün yapabildiği işleri en güçsüz erkek ve kadının yapabileceği hale getirdi. İnsanlar, eğitimler vasıtasıyla uygulayamadığı bu eşitliği, teknoloji sağlayacaktır.

 

“Eğer teknoloji, işleri yapmayı herkes için mümkün hale getirmeseydi, eşitlik olamazdı.”

 

Teknolojik araçlar, yüzlerce kişinin birlikte yapabildikleri işleri bir kişi yapabilir hale getirmişti. Yüzlerce kişinin birlikte kaldırabildiği tonlarca ağırlıktaki bir yükü, bir kişi bir araçla kaldırabiliyor. Yani teknoloji, insanlığın, insanlara monte etmeye çalıştığı insani değerlerin uygulanmasını araçlar sayesinde gerçekleştirmiştir.

 

 

TANRI’YLA BAĞ KURMAK

“Tanrı’yla bağ kurmak artık biyolojik değil, lojik olacaktır.”

 

“Teknolojik çağda insanlığın sorusu şudur: Tanrı’ya niçin inanılmalıdır?”

 

Allah’ın İnsandan İstediği

Allah’ın insandan istediği; önce Allah’ın istediği gibi, aksiyolojik olarak tam insan olmak ve insanlığı üretmektir. Sonra da, Allah’ın kendisinin yapmak isteyip de yapılmasını insana bıraktığı işleri yapmaktır. Allah’ın yapılmasını istediği şey; başta dünyanın, sonra da bütün evrenin ham maddesinin lojik olarak işlenmesidir. İşte bu işlem, felsefe ve bilim ile yapılabiliyor. Ve bunu Müslüman olmayanlar yapıyor. Müslümanların, önce felsefe ve bilim yapmaları, sonra da bu bilimle evreni işlemeleri gerekir.

 

“Allah’ın, insandan istediği amaç, Onunla bağ kurmasıdır. Bağ kurmanın biçimi önemli değildir. O nedenle Kuran biçimi anlatmaz. Kuran’a göre, amacın gerçekleşmesi önemlidir, araçların önemi yoktur.”

 

Bireysel İbadet

 “Kuran, diğer Semitik dinlerde farz olan cemaatle ibadeti ve duayı farz olmaktan çıkarmıştır.”

 

İnsanlık, mabet aşamasına MÖ. 10 binde girmişti. Ondan 12 bin yıl sonra çağımızda çıkmıştı. Böyle bir aşamada, ülkenin her tarafını cami doldurmak, geçmişte kalındığının ve geleceği görememenin göstergesidir. Tarih, geleceği göremeyen basiretsizlere çok acımasızdır.

 

“Kuran’da cami inşasını ve cemaatle ibadeti emreden bir tane ayet olmaması boşuna değildir.”

 

Sosyal Mesafe

Artık çok sayıda insan bir araya gelemeyecektir. Artık hayatın her alanında sosyal mesafe uygulanacaktır. Kalabalık insanların birlikte yaptıkları işler yapılamayacaktır. Bireysel yapılabilen müşterek işler yapılabilecektir. Çağımızın bireysellik anlayışı egemenliğini kuracaktır. İbadetler de artık cemaatle değil, bireysel yapılacaktır. Ki, bireysel ibadet, Kuran’ın istediği ibadet şeklidir. İbadetleri cemaatle yapmak, onları ayine dönüştürmektir ki Kuran, Yahudilik ve Hristiyanlıkta farz olan bu ibadet şeklini kaldırmıştır.

 

“Kuran, ibadetleri ve duaları toplu yapılmaktan çıkarmasaydı, bugün hiç kimse ne ibadet edebilirdi ne de dua yapabilirdi.”

 

“Yani kişi, kondaktör olmaksızın, kendisi doğrudan Allah’la bağ kuramaz mı?”

 

“Cahil, tembel, tedbirsiz, beceriksiz, düşünmeyen avam düzeyine din deniyor.”

 

Artık bundan sonra sosyal mesafe, insan hayatının bir parçası olarak devam edecektir.

 

Tanrı’yla Fiziksel Bağ Kurmak

İnsanlık, biyolojik hayat yaşadığı dönemlerde Tanrı’yla bağ kurmayı, bulup buluşturduğu bedensel ibadetlerle yapıyordu. Gerçi bu ibadetler üretildiğinde insanlar somut tanrılara inanıyorlardı. Daha sonra tanrı soyut hale getirildi ama yine bedensel ibadetler sürdürüldü. Fakat Tanrı’yla bedensel bağ kurulamadı bir türlü. Kurulamazdı da çünkü tanrı somutluktan çıkarıldı soyut yapıldı. Hatta bedensel ibadetler, soyut tanrıyla bağı kopardı. Üstelik ibadetleri icra etmede araya din adamlarının girmesi bu bağı tümden kopardı. Şimdi soyut tanrıya zihinsel bağ kurma dönemine geçiliyor ki Kuran, buna 1500 yıl önce geçmeyi başlatmıştı.

 

“Koronavirüs; İslam’ı girdilerden ve oksidasyondan ayıklayıp Kuran’daki orijinine, aslına zorunlu olarak döndürecektir.”

 

Politik ve Teolojik İbadet

Bu gelişmeler, tanrı ile ilişkiyi ve bağı fiziksellikten zihinselliğe taşıyor. Hele de, antikçağ tarım toplumu insanının, kendisinin ürettiği efendi-köle sisteminden esinlenerek bulup buluşturduğu bir kondaktörün kumandasında icra edilen cemaatle ibadetlerle tanrı ile bağ kurmak olan “politik ibadeti” bitirip gerçek “teolojik ibadeti” getiriyor.

 

“Artık politik ibadet sektörü çökecektir.”

 

Kuran’da Allah’la Zihinsel Bağ

“Fiziksel bağ, görünen Tanrı’yla kurulur. Bu, insanlığın çocukluk düzeyi bağ kurmasıdır. Görünmeyen Tanrı’yla zihinsel bağ kurulur.”

 

Duanın, bireysel olarak akıldan geçirilmesi bile Allah’a ulaşması için yeterlidir. Toplu dua diye de bir şey yoktur Kuran’da. Kuran’ın bütün hitapları bireyleredir. Kuran’a göre salat (namaz)la arzulanan amaç (telos), Allah’la, bedensel değil, zihinsel ilişki ve bağ kurmak olan Onu anmaktır: “(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, salatı yap. Çünkü salat, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Ama Allah’ı anmak daha büyüktür. Allah yaptıklarınızı biliyor.” (Ankebut, 45) Salat, kötülüklerden alıkoyar ama asıl önemli olan şey, Allah’la zihinsel anma ilişkisi kurmaktır. “Allah’ı Zikretmek” kavramı, düşünme işlemi yaparak Allah’ı hatırlayıp anmaktır. Zikretmek, düşünmektir. Yani Allah’la zihinsel ilişki kurmaktır. Kuran’da, “zikir” kelimesinden türeyen “tezekkür” kelimesi, “düşünmek” demektir. Kuran, Allah’la bağ kurmayı, zihinselliğe geçirmek istiyor.

 

“Kuran’da namazın biçimini belirten bir tane ayetin olmaması boşuna değildir.”

“Zihinsel ilişki, düşünsel ilişkidir.”

 

Özellikle Yahudilik’te, tanrı ile ilişki, fiziksel kurulur. Kuran ise, Allah’la zihinsel ilişkiyi getirir: “Ey inananlar! Allah’ı çokça zikredin.” (Ahzab, 41) Zikretmek, ağızla ve dudakla yapılan sözlü zikir değil, zihinle yapılan hatırlamak ve anmak olduğu şu ayette görülür: “Beni zikredin, ben de sizi zikredeyim.” (Bakara, 152) Allah, ağzıyla ve dudaklarıyla zikir yapmaz. Yani Beni anın Ben de sizi anayım.

 

İslam, Yahudiliğe ve Hristiyanlığa benzetilmiştir. Bu iki dinde dualar toplu yapılır. Hatta duanın sonunda kiliseye bağış yapmak farzdır. İslam’da cemaatle ibadet ve mabet kavramı olmadığı için “camiye yardım” diye bir görev yoktur. Fakat Cuma ve bayram namazlarında, psikolojik baskı ile gayri resmi-dini yollarla farzmış gibi yapılarak, “camiye yardım” diye para toplanır. Bu para nedeniyle İslam’da da insanlar toplu ibadet ve duaya zorlanır.

 

Zihinsel Dua

Her alanda fiziksellikten zihinselliğe geçilen çağımızın gerçeğini halen kavrayamadığımız ortaya çıkıyor. Allah’a dua etmeyi illa fiziksel dudaklarla yapmak gerektiği aşılanıyor topluma. İlla hoparlörle yapılacak. Kime duyurulacak? Allah’a mı? Hani Allah, insanların zihinlerinden geçenleri bile biliyordu. Hani Allah, insanlara şah damarlarından daha yakındı. Nitekim ayetlere göre öyledir.

 

“İnsanlara mabette toplu dua ve ibadet yaptırma gayretinin tek amacı; sömürmektir.”

 

“Bir konunun negatifliklerini öğrenmek istiyorsan; onu bir cahil kişiye danış! Çünkü cahil kişi, konuların negatifliklerini otomatik bilir.”

 

“İnsanlığın ürünü teknoloji sayesinde insanların hayatının her alanında biyolojik insan devre dışı bırakılacaktır.”

 

“Şimdiden zevk alamayıp umudunu geleceğe bağlayanın geleceği de şimdi olacaktır.”

 

“Umudun katili, yine umudun kendisidir.”

 

“Teknoloji yeni boyut ürettikçe, doğal bir boyut devre dışı kalıyor.”

 

“Cahil, doğruyu aramaz, çünkü ona göre kendisi, doğrunun kendisidir.”

“Cahil, doğruyu aramaz, çıkarına uygun olanı arar.”

 

“Din adı altında, geçmişte kalmakla övünerek nereye varacağımızı sanıyorduk!”

 

“İletişimin dijit ve sinyalle kurulduğu bir çağda duyurularını minarelerden yapmak, çağımıza gelinmediğinin göstergesidir.”

 

Devlet ve Namaz

Türkiye’de devletin yaptığı en düzenli iş, insanlara namaz öğretmek ve kıldırmaktır. Namaz, sektör yapılmıştır. Namaza çok büyük önem atfediyor. Neden? Namaz, en kolay iştir. Öğretmeye gerek yoktur, iki kez görsel taklitle öğrenilir. Ama devlet, dünyalık hiçbir şeyi öğretemiyor ve yaptıramıyor. Mesela insanilik öğretemiyor. Dünyevi hiçbir şey öğretemiyor. Mesela sağlıklı yaşam için spor öğretemiyor. Devletin asıl görevi; toplumun fiziksel ve psikolojik sağlıklı yaşamasını öğretmektir. İşte bu görevini yapamamayı çok basit iş olan namaz kıldırma işini düzenlemekle telafi etmeye çalışıyor. Ama işte bir virüs krizi durumunda insanlar evde ve dışarıda nasıl yaşayacağını bilmiyorlar.

 

“Namaz kıldırma işi ile devlet, dünyevi başarısızlıklarını kamufle ediyor.”

 

Diyanet; Halk Şikayeti

Bir süre önce (01.04.20202), sitemizde halkımızın bize ilettiği şikayetlere yer vereceğimizi söylemiştik. İşte bu arada gelen ortak şikayetleri iletiyoruz:

 

Diyanet Başkanı, istediği şeyleri yapmada, “halkımızdan isteyenler oldu,” gerekçesini kullanıyor. Neden bazılarının isteği, bütün halkın isteğiymiş gibi, hemen yerine getiriliyor da, bazılarının isteği yerine getirilmiyor? Mesela biz de, “Atatürk”ün isminin, Diyanet tarafından özellikle dualarda zikredilmesini istiyoruz. Ama bizim isteğimizi dinlemiyor. Yoksa Başkan herkesi, halktan kabul etmiyor mu? Sadece kendisinin istediği ve istemediği şeyin taraftarlarını mı bu ülkenin halkı olarak görüyor? Bu ülkede sadece tek istekli halk yoktur. Bu ülke sadece bazılarının ülkesi değildir, herkesin ülkesidir.

 

Bir de, kendilerinden gördüğü gazete köşe yazarları yazdıkları zaman konuya el atıyor. Mesela ezanların desibelinin yüksek olduğu şikayetimize kulak asmadı. Böyle bir köşe yazarı, konuyu eleştirince Başkan hemen el attı. Virüs nedeniyle yatsı ezanlarında sela okunmasına karşı çıkmamıza kulak asmadı. Kendi köşe yazarı eleştirince hemen kaldırdı.

 

“Başkasının ürünleriyle kimlik yapmaya çalışanlar, o başkasından ayrışmak için sadece o ürünlerin kullanım dozajını artırır.”

 

“Bin yıldır ezan okuduğu halde sanatsal değeri olan bir özgün ezan melodisi üretememek!”

 

Laiklik

Başkan laik; tarafsız olmalıdır. Bu ülkenin Anayasası laiktir. Laikliğin anlamını öğrenmesini öneriririz. Laiklik kamusal işlerde tarafsızlıktır. Taraflı davranan Başkan, toplumu böler.

 

CİMER’e Teşekkür

Okuyucularımız, önceki “CİMER” yazımızda ilettiğimiz şikayetleri olan; yatsı ezanından sonra; sela, dua, kurban keserken okunan tekbirler, bayram selavatlarından oluşan potpurinin minarelerden okunmasının kaldırılmasından dolayı CİMER’e teşekkürlerini iletiyorlar.

 

Son Söz

Ülke için canını vermeye hazır olduklarını iddia eden ama halktan yardım toplayan siyasal parti genel başkanları; canlarını değil, partilerine verilen milletin parası olan bir yıllık hazine yardımını versinler bakalım. Bu yıl; AKP 200 milyon TL, CHP 100 milyon TL, diğer dört partinin her biri 50’şer milyon TL alıyor. Toplam 500 milyon (Trilyon) TL yapıyor. Nereye harcanır bu para? Ülkeyi ve Devleti, parasını almak için sevmek!

 

“Ülkesi için; Devletin verdiği parayı vermeyen, canını verir mi?”

 

 

Bundan sonra, dijital düşünmenin ve hayatın egemenliği gelecektir.

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.