DİNİN ÖRGÜTLENİŞİ

 

DİNİN ÖRGÜTLENİŞİ

“Neden iktidarlar; bilimi, felsefeyi, hukuku, ahlakı değil de, dini örgütlemeyi severler?”

 

“İslam’da ibadetler amaç değil, araçtır.”

 

İslam’ın amacı; cennet standardında insan-ı kamil yetiştirmektir. İbadetler de onun araçlarıdırlar.”

 

“Cennete girmede; insanın ibadet eğitimi ve deneyimine bakılmıyor, Cennetin insan kalitesine ulaşmışlığına bakılıyor.”

 

“Organize din, insanların dünyasına ve ahretini değil, sadece dini örgütleyenlerin dünyasını imar eder.”

 

“Bir kişi, başka bir kişinin, Allah’a şirk koşmasını neden kendisine dert edinir?”

 

“Din; insanları sadece uyuşturmak amacıyla iktidarlarca örgütlü hale getirilir.”

 

“Tarih boyunca; iktidarlar, bu dünya refahını dert etmedikleri insanların, güya ahretlerini dert ediyorlarmış diye, dini yaşamlarını organize ederler.”

 

“Kendileri değer üretemeyenler, kendilerini değerli yapamayanlar, değersizliklerini, İslam’ın değerinden pay devşirerek telafi ederler.”

 

“İslam’ın değerini başkasına satarak değerli olamazsın. Sadece İslamı sömürürsün. Değerli gördüğün şeyi önce kendin kullansana!”

 

İktidar Dini

İslam, orijini itibarıyle organize ve örgütlenmiş bir din değildir. Kuran, İslam’ın, eski Yahudilik ve Hristiyanlık gibi örgütlenmesine karşıydı. Fakat Hz. Peygamberden asırlar sonra, iktidarlar, kendi çıkarları için, halkı gütmek amacıyla, özellikle Katolik Hristiyanlığının papalık kilise organizasyonunu taklit ederek İslam’ı organize ettiler. O nedenle organize İslam, iktidar dinidir. Bu organizelik, din işportacılarının da işine geldi ve onlar bu örgütlemenin formülünü ürettiler. Sela, ezan, din adamı kondaktörlüğünde icra edielen Cuma ve bayram namazları hatta camilerde cemaatle namaz, iktidarların isteği doğrultusunda, dini örgütlemede formüle edilmişlerdir. Organize din, siyasal iktidar dinidir.

 

“Organize din teolojik değil, sosyolojik, politik ve ekonomik dindir.”

İlk Protestanlık Hareketi

Kuran, dini, organize olmaktan çıkarmak amacındadır. O nedenle ilk iş olarak din adamlığını lağv etmiştir. Hz. Peygamber, kendisinin, din adamı olarak görülmesini istememiştir. İslam’da din adamlığı sistemi bulunmadığı için, ibadet konduktörlerine “din adamı” değil, din görevlisi” deniyor. Din adamı yanında, mabet olmaksızın dini organize etmek imkansızdır. Kuran’ın, mabet inşası için bir tane emir veren ayet içermemesi, organize dine karşı olduğu içindir. Neticede Kuran, semitik dinler alanında ilk Protestanlık hareketidir. Kuran’dan 9 asır sonra, 16. asırda Hristiyanlık Protestanlık hareketi, tamamen Kuran’daki örgütsüz dinin özelliklerini gerçekleştirir.

 

“Müslümanlar, din anlayışı konusunda halen Katoliklik aşamasındadırlar. Ne zaman Protestanlaşırlar, o zaman hidayete ermeye başlayacaklardır.”

 

Diyanet ve Cami

Dini, Cami Dışına Taşırmak

Diyanet, koronavirüs nedeniyle, camileri ne zaman açacağı gibi, kendince çok büyük bir konu ile meşgul. Bu teknolojik ve dijital çağda, varlığı, sadece on bin yıl önceki mabet düzeyine dayanan bir din teşkilatı, bundan sonra varlığını mabetle sürdüremez.

 

Diyanet İşleri Başkanı: “12 Haziran’da camilerimizin avlularında namaz kılmaya başlayacağız,” dedi. Olacak olanı söyleyelim: Koronavirüs nedeniyle, cami içerisinde namaz kılınamamasını bahane ederek dini, laikliğe inat olarak; cami dışına taşırmak olacak.

 

“Koronavirüs, cami avlusunda da bulaşır. Burnu kapatsan gözden bulaşacaktır.”

 

Avlularda okunan Kur’anlar, herkes tarafından duyulacaktır.

Kuran şöyle der: “Kur’an okunduğu zaman onu dinleyin ve sessiz durun ki merhamet edilesiniz.” Araf, 204. Bu ayet üzerinde Fukaha, Kuran okumak sünnettir ama duyulduğunda dinlemek farzdır, dinlenmzse günahkar olunur hükmüne varmışlardır. Şimdi namaz boyunca okunacak Kuran’ı, hem dinlemeyenler hem de okuyanlar günahkar olacaklardır. Cemaatle namaz kılmamakla günahkar olunmuyor ama okunan Kuranı dinlememekle günahkar olunuyor.

 

Ayrıca, hem kişinin, üzerinde bir tane ayetle bile tuvalete girmesinin haram olduğunu söylemek hem de hoparlörle okunacak Kuran’ın, camilerin ve evlerin tuvaletlerine girmesi sağlanacak. Neden dinin teknik bilgileri umursanmıyor? Çünkü çıkar öyle gerektiriyor.

Allah’ın değil, çıkarın egemenliği.

 

Sonuç

Dinde farz olmayan şeyler, kişisel siyasal ve ekonomik çıkarlar nedeniyle, dini örgütlemek yolunda, insanlara farzmış gibi dayatılmaktadır. Sonra da işte virüs gibi salgın hastalık nedenleriyle insanları bu ibadetlerden alı koymak problem doğuruyor. Topluma, konular hakkında İslamın teknik bilgileri öğretilmelidir. Siyasal, sosyal, ekonomik çıkar gereği, insanlara, dinde bulunmayan lüzumsuz önem pompalaması yapılmamalıdır.

 

“İslam; eski Yahudilik ve Hristiyanlıktaki zorunlu cemaatle ibadet sistemini lağv etmiştir. O nedenle cemaatle ibadeti farz yapmamıştır.”

 

“İslam’da, Allah’la ayinli mitingle bağ kurulamaz.”

 

“Allah ve Peygamber isimlerini müziğin güfte ve beste malzemesi yapmak cesareti ve yetkisi kimden ve nasıl alınıyor?”

 

“Devlet kanalıyla milleti sömürmek için ağızla; din, iman, ahlak, Allah, Peygamber, Kur’an satma sektörü uyduruldu.”

 

Çağdaşlık ve Diyanet

Yapılan işlere, çağın insanlık zihniyetinin yargısı nazarından bakmak gerekir. Dinler, geçmiş dönemlerin çağdaşlık zihniyetini ifade ediyorlardı, ama bugününkini değil. İnsanlık zihniyeti sürekli gelişerek değişmektedir. O nedenle geçmiş dönemin insanlık zihniyetinin rasyonel ve meşru gördüğü ama bugünkü zihniyetin irrasyonel ve gayrimeşru gördüğü şeyi yapmamak gerekir. Mesela Diyanet’in yaptığı, kamusal ortak alana dini egemen kılmak, aşırı bağırarak rahatsız etmekle kafir de olsa kul hakkı yemek, din ve bugünkü insanlık nazarında yanlıştır. Yanlış olan şey sürdürülebilir değildir.

 

“Toplumu; din adı altında doğru diye yanlış şeylerle yönlendirip geride kalmasına neden olmayalım. İnsanlığın gerçeklerinden haberdar edelim. Uyuşturmayalım.”

 

 

Sayın BÜLENT ARINÇ’a

Halkımızın Teşekkürü

Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu Üyesi Bülent Arınç, koronavirüs salgını nedeniyle minarelerden her gün; sela, dua ve salavat gibi şeylerin okunmasını eleştirdi. 15.05.2020

 

Arınç: Her gün yatsı ezanı okunuyor, camide kimse yok, zaten namaz da kılınmıyor. Ama arkasından 15 dakika salavatlar, mevlid-i şerifler, dualar… Böyle bir şey bir defa olur benim bildiğim. İnsanların nefret mi ettirildiği yoksa dini duygularının daha canlı mı tutulduğu sorusunun anketçiler tarafından araştırılması gerektiğini belirtti.

Arınç: “Bana kalırsa bu, bid’attır,” dedi.

 

Çok sayıda okuyucumuz, Bülent Arınç Beyefendiye, “Şikayetimize tercüman oldu,” diyerek, bu doğru ve dik duruşundan dolayı takdir ve teşekkürlerini iletmemizi istediler. Biz de iletiyoruz. Sağ olun var olun Bülent Bey!

 

Halkımız, şunun da iletilmesini istiyor: Diyanet Başkanı neden bizlerin isteklerini kulak arkası ediyor? Ülkeyi sadece kendi zihniyetinin görüyor, başkalarının görmüyor herhalde. Biz şimdiye kadar böyle bariz ayrımcı tavırlı Başkan görmemiştik. Gittikçe Başkan düzeyi düşüyor. Böyle giderse yandık!

 

Arınç’a Muhalefet

Arınç’ın sözlerine karşı çıkanlar, “Ezandan, duadan, salavattan rahatsız oldu,” söylemiyle karşı çıktılar. Bu söylemi felsefi ele alınca şu sonuç çıkıyor: Bu ülkede ezandan ve salavattan rahatsız olmamak serbest, rahatsız olmak serbest değil hatta kamusal suçtur. Halbuki Arınç’ın rahatsızlığı, bu dini unsurlara değil, bunların kamusal alanda herkese dayatılmasınadır.

 

Böyle bir zihniyetin dayatıldığı ülkeye çağdaş ve demokrat, eşitlikçi, özgürlükçü denebilir mi? Böyle bir ülkeye, çağımız öncesinin dinsel ülkesi denir. Bu çağda çağdışı kalmışlıkla, ülke elde tutulamaz. Bu çağda herkes çağdaş olmak zorundadır. Herkes özel isteklerini özel alanında egemen kılabilir, kamusal alanda değil. Neden kişi, özel isteklerinin kamusal ortak alanda egemen kılınmasını ister?

 

Kamusal Ortak Alan

Çağdaş olduğu için kanunlarımız, apartman kamusal ortak alanında, apartmandaki kat maliklerinin sadece bir tanesinin zihniyetinin egemen kılınmasını yasaklar. Aynı çağdaş kanunlar, bir ülkenin kamusal ortak alanının, bir tek zihniyetin egemenliğine sokulmasını da yasaklar. Diğer kesimler, ezanın kamusal ortak alanda okunmasına ses çıkarmama toleransı olgunluğunu gösteriyor. Bu toleransı suistimal edip başka dini motiflerle de kamusal ortak alanı işgal etmek yanlıştır. Bu çağda, bir tek zihniyeti, herkese dayatmak çağdışılıktır.

 

“İnsan; insanın biyolojik bedeni değildir, bedeni içerisindeki beşeri düşünceleridir.”

 

 

Kitap

Emile Durkheim (1853-1917)

Kitabı: “Din Hayatının İptidai Şekilleri”

 

 

“Türkiye; dindarlığı da çağdaşlığı da; hala motorsal değil, kaportasal algılayabiliyor.”

 

“Türkiye’de temel hastalık; kişilerin, kendi alanlarında değil, başka alanlarda ahkam kesmeleridir.”

“Türkiye’de hiçbir uzmanın kendi alanında bir tane özgün teorisi yoktur ama başka her alanda teorisi vardır.”

“Herkes asıl görevini gereğince yapmalıdır. Yoksa bu enkazın altında herkes kalacaktır.”

“Yemeğe katık olan değil, topluma ve insanlığa katkısı olan işler yapılmalıdır.”

 

Basında yeni haber: “Diyanet, aydı bir, yılda on iki katrilyon lira harcıyor.”

Peki ülkeye katkısı nedir?

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.