DİN PRATİĞİ ÇEŞİTLERİ

DİN PRATİĞİ ÇEŞİTLERİ

“Kişiler, dini, medeniyet düzeylerine göre uygularlar.”

Amacımız, Felsefenin amacı olan; olgu, obje ve olayın, mahiyetini objektif tespit edip, adını koymaktır. Ne sübjektif yermek ne de övmektir, ne saldırmak ne de savunmaktır.

 

Din; pratiği açısından genellikle iki çeşittir. Biri folklorik; fiziksel, diğeri zihinsel; entelektüeldir. Fiziksel olanı; Tanrı vergisi (a priori) ağız ve vücut gibi bedensel organlarla icra edilir. Entelektüel din ise, insan ürünü (a posteriori) zihinle uygulanır. Fiziksel din, herkes tarafından belirli üniform klişe kalıplarla uygulanır. Entelektüel din ise, herkesin düşünsel kapasitesine göre rölatif uygulanır.

 

“Folklorik ve argo din Tanrı için değil halk için, zihinsel din ise Tanrı için uygulanır.”

 

DİN

Din kelimesinin Latincesi “religiare” ve İngilizcesi “religion” kelimeleridir ve Tanrı ile “bağ kurmak demektir. Namaz şeklinde tercüme edilen Kuran’daki “salat” kelimesi de bağ kurmak demektir. İbadetlerdeki Tanrı’yla bağ kurma tipolojisi, insanlarla bağ kurmada da aynı olur. Tanrı ile bağ kurabilmek için insanlarla bağ kurabilmek öğrenilmelidir. İnsanla ve Tanrı ile bağ kurdurmayan hiçbir din tanımı ve tasviri, asıl din olamaz, yanıltıcı din olur. İnsanları ayrıştıran ve bölen din tanımları “asıl din” olamazlar.

 

“İnsanlarla bağ kurmasını beceremeyen kişi, Tanrı ile hiç bağ kuramaz.”

 

FOLKLORİK DİN (Avam Dini)

Fiziksel Bağ

“Folklorik din; kişinin, başkasının algısını kullanarak Tanrı ile bağ kurmasıdır.”

 

“Folklorik din iktidar dinidir. İktidarlar, kendilerinin değil, yönettikleri halkın dindar olmalarını isterler. Bu nedenle folklorik dinciliği teşvik ederler.”

 

Folk demek, avam halk demektir. Folklorik din ise;  popüler avam dini demektir. Folklorik dinde inancın temel teorisi yoktur, fiziksel ritüel pratik formlarının uygulanması vardır. Bu din, avamın uyguladığı dindir. Avam, genellikle, mensup olduğu dinin temel doktrininin ortaya koyduğu dini değil, kendi etnik ve tarihsel geleneklerini din şemsiyesi altında uygular.

 

“Fiziksel bağ kurmak, formalite icabı bağ kurmaktan öteye geçemez.”

 

Bedensel ritüeller, ilk başlarda avam tabakasının Tanrı ile bağ kurması için üretilmişlerdir. Fakat bedensel aktiviteleri kullanarak Tanrı ile bağ kurulamaz. Çünkü Tanrı beden değildir.

 

“Folklorik dinciler, Tanrı’dan değil, toplumdan korkarlar.”

“Folklorik dinin Tanrı’yla bağ kurdurmadığının göstergesi, toplumda dindarlığın egemen olmamasıdır.”

 

ARGO DİN (Vernacular Religion)

Oral Bağ

Din sosyolojisinde argo din (vernacular religion); folklorik dinin en alt düzeyidir. Dinin, sokak düzeyi ağızla uygulanan formudur. Argo din, argo dil gibi, söz ve bağırmaktan ibarettir, insanları korkutur ve baskılar. Argoculuk, toplumun en altdüzeyindeki konuşma dilidir. Grekçe argos; kavga, azarlamak, kaba saba anlamlarına gelir. Türkçede argo; külhanbeyi, kaba, ayaktakımı ağzı şeklinde tanımlanır. Argo din, külhanbeyi ağzıyla uygulanan dindir. Argo dil; genel dilden ayrı olarak, herkesçe anlaşılamayan özel dildir. Külhanbeylerin, ya da eğitimsiz kimselerin kullandıkları üsluptur. Söz ve bağırmaktan ibarettir, başkalarını korkutmak ve baskılamak amacıyla kullanılır.

 

“Susturucusuz egzozu bağırtan kişi argodur. Bu kişinin din pratiği de argo olacaktır.”

“Dini bağırarak uygulama ile susturucusuz egzoz kullanma arasında fark yoktur. Çünkü ikisi de argodur.”

Oral Din ve Ayin

Argo din, ağız kullanılarak, toplu ayinlerle yapılır. Ayin; ağızla yapılan dinsel tören demektir. Genellikle tapınaklarda, sesli, nağmeli okumalarla yapılır. Din, organize hale getirilince ayinleşme kaçınılmazdır. Dinlerde âyinler; sözlü, hareketli, müzikli, ilâhili ve şarkılı bir tablo arzeder. Ayinler; ilkel kabile dinlerindeki danslı, şarkılı âyinlerden alınmıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de âyinle ilgili herhangi bir deyim mevcut olmadığı gibi fıkıh literatüründe de âyin kavramına veya bunu karşılayan başka bir kelimeye yer verilmemiştir. Bu nedenle cemaatle ibadet yerine, tek başına ibadet şuuru Kuran’da en mükemmel noktasına ulaşmıştır.

 

“Bağırmanın medeniyetsizlik olarak kabul edildiği bir çağda, bir ülkenin medeniyet düzeyinin, din adı altında “bağırmak” olarak dünyaya ilan edilmesi, çok vahimdir.”

 

“Allah lafzını, müzikli bağırma malzemesi yapma izni kimden alındı?”

 

“Ezan ve salalar formatsız okunmaktadır. Önüne gelen istediği gibi okuyor. Bu durumu görmek için, Davutpaşa-Esenler-Güngören üçgeninde ezan okunuşunu dinlemek önerilir.”

Dinin Ayinleştirilişi

Semitik dinler, Sümerlerden ve Hinduizmden alınarak önce Yahudiler sonra da Hristiyanlar tarafından ayinleştirilmiştir. Müslümanlar ise, onlardan taklit ederek almışlardır. Aralarında bir fark vardır; Yahudi ve Hristiyanlar, bu dünyadaki amaçları, Müslümanlar ise öbür dünya için dini ayinleştirdiler. Kuran’a göre; öbür dünya ayin ile kazanılamaz, sadece Allah’la zihinsel bağ kurularak kazanılır. Nitekim Yahudi ve Hristiyanlar bu dini ayinler sayesinde insanları örgütleyerek, halen de yaşayan devlet dışı çok sayıda küresel organizasyonlar kurabilmişlerdir, Müslümanlar ise böyle bir organizasyon kuramamışlardır. Argo din, toplumların en alt tabakasına yani ağızla çalışan sokak insanına hitap eder. Fiziksel ağız kullanılarak Tanrı ile bağ kurulamaz. Çünkü Tanrı, fiziksel bir varlık değildir.

 

 “Argo din, dinin üretmek istediği insani duyguları öldürür.”

“Ayinler, Tanrı için ibadet olarak değil, halka konser vermek için yapılır.”

Ülkesel Atmosferik Ayin

Türkiye, Kuran okumalarını, ezanları ve salaları, bütün ülkede aşırı bağırarak sesli ve hoparlörlerle açık alanlarda okumakla, dini, ülkesel atmosferik argo-oral-ayine dönüştürmüştür. Çeşitli bahanelerle sala okuyarak her gün, ezanlara ek olarak, günde birkaç kez, ülke çapında açıkhava ayini yapılıyor.

 

“Ülkesel atmosferik ayin dini, insanları ve özellikle yeni nesli bağıran insan yapıyor.”

 

“Bağırmanın medeniyetsizlik sayıldığı bir çağda, dini, ülke çapında aşırı bağırarak icra etmek, dinin öldürülmesine yapılan en büyük katkıdır.”

 

Türkiye Din, Oral-Argo Din

“Argo din; dinde duygu bulamayan insanları tarikat, cemaat ve tasavvufa yöneltiyor.”

 

Türkiye’de devlet organizeli folk dinin en alt düzeyi olan argo din (vernacular religion) uygulanıyor. Devlet, avamın argo anlayışını organize etmiş ve ve uygulamasını kendi eliyle yönetmektedir. Ezanların ve salaların ortak kamusal alanda uluorta argovari kabadayı usulüyle bağırılarak okunması argo dinin göstergelerindendir. Allah için yapılan ibadetleri, toplu icra edilen ayinlere dönüştürmek, ibadeti Allah için değil, toplum için yapmaktır. Ayin, toplu ve tören şeklinde, dinadamı yönetiminde icra edilirler. Dini; camilerde cemaatle ibadeti, sadece devletin görevlendirdiği din görevlisinin ağızla oral okumalarıyla uygulamaktadır. İbadet edenler hiçbir şey okumuyor, yani ibadetteki okumaları hepsini bile devlet okuyor. Türkiye; devletin örgütlediği folklorik ve daha çok argo din tipini uygulamasının nedeni, Türkiye’de dine, avam anlayışının egemen olmasıdır. Avam dininin egemen olmasının bir nedeni, demokrasi nedeniyle oy kullanma yetkisidir. Diğer nedeni, din alanında dini akademiyanın egemen olmamasıdır.

 

Dinadamı sınıfını kaldıran İslam’da din görevlisinin komutasında toplu ayin yapmaya cevaz olamaz. İslam, cemaatle ibadet yapmayı farz yapmamasına rağmen, insanları camilere cemaatle ibadet yapmaya çağırmak, ibadetleri ayin şeklinde ifa etmeye dönüştürmektendir.

 

“Neden sadece dinin argo düzeyiyle uygulanmasına çok önem veriliyor ve bunu devlet eliyle düzenliyor? Neden insani değerlere hiç önem verilmiyor? Çünkü argo din, ülkeyi yönetmede işe çok yarıyor.”

Argo Vaazlar

Argo, kullandığı konularıyla da farklıdır. Argoda konular genel olarak; içki, kadın, kumar, gibi kötü şeylerdir. Türkiye’de din anlatımı da argodur. Camilerdeki ve televizyon kanallarındaki vaaz ve hutbelerde hep bu argonun kötü konuları işlenir. Ahlak, argo ahlaksızlıklar anlatılarak anlatılıyor. Herkes ahlaksızmış düşüncesiyle ahlak anlatılıyor. Bu durumda, insanların akıllarında bulunmayan kötülükler, insanların akıllarına sokulmaktadır. İnsanlar da bunları denemeye kalkışmaktadır. Yani ahlakilik üretilmek istenirken ahlaksızlık üretiliyor. Aynı yanlış metot, insanlara din anlatılırken de uygulanıyor. Vaazları dinleyenlerin hepsi, imanlı kişiler olmalarına rağmen, onlara din anlatılırken sanki onlar dinsizmiş düşüncesiyle anlatılıyor. Bu metodu uygulamanın nedeni, negatif konularda uzman olmak, pozitif konularda uzman olmamaktır. Negatifleri bilmek için eğitime gerek yoktur ama pozitifleri bilmek için ise eğitim almak gerekiyor. Dolayısıyla din anlatanların, pozitif konularda eğitimsizliği ortaya çıkıyor.

 

Kuran’ı Sesli-Nağmeli Okumak

Kuran’ın sesli ve nağmeli okunması, argo dindir ve Yahudilikten alınmıştır. Hz. Peygamber döneminde böyle bir uygulama mevcut değildir. Yahudiler sinagoglarda Tevrat’tan bazı parçaları sesli bir şeklide okurlar. Tevrat rulolarının bohçalardan çıkarılarak haham tarafından okunması, ibadetin en önemli anıdır. Fakat Yahudiler, Tevrat’ın metnini değil, anlamını okuyorlardı. Yahudiler Tevrat’ı anlamı için okumayı, Müslümanlar, anlamını anlamaksızın Kuran metnini okumayı bir ibadet yapmışlardır. Halbuki ne Kuran ne de Hadisler, böyle metin okumayı ibadet yapmıştır. Kuran metnini okumak, hiçbir sevap kazandırmıyor.

 

Kuran şöyle der: “Yürüyüşünde tabii ol, sesini alçalt, çünkü seslerin en çirkini elbette eşeklerin sesidir.” (Lokman, 19)

 

“Kuran’ı yüksek sesle okumak, Allah için değil insanlar için okumaktır. Onu teğanniyle okumak, şeytanlara konser vermektir.”

“Hiçbir pozitif sonuç üretmeyen hiçbir hareket ibadet olamaz.”

Cuma Salası Okunması

Oral-argo dini uygulamanın bir parçası olarak devlet sala okutmaktadır. Sala, ölüm baberi vermektir. Cuma akşamları ve sabahları Türkiye’nin her yerinde, Cumanın gelişini haber vermek amacıyla sala okutulmaktadır. Sanki Cuma, ölüm günüymüş gibi. Yani her fırsat, ölüm eğitimi vermek amacıyla kullanılıyor. Yahudilikteki haftalık “Şabat” ibadeti, Cuma günü ikindiyle başlayıp Cumartesi akşamına kadar devam eder. Yahudilikte yeni gün, bir gün öncesindeki akşam başlar. Türkiye de, Yahudilerden alarak, haftalık Cuma gününü Perşembe akşamından başlatır. Bu nedenle Cumanın akşamı sayılan Perşembe günü akşamı camilerde Cuma salası okutuyor. Cuma gündüzünde de bir kez daha okunuyor.

 

“Cuma, ölüm değil, diriliş günüdür.”

 

Oral Şiddet

Sala, İslam’da temeli olmayan bir unsurdur, tamamen bidat derecesinde uydurmadır. Türkiye’deki okunuş biçimi de İslam kaynaklarına göre haramdır. Sala, felaket haberciliğidir. Sala adı altında desibel kanununu ihlal ederek, “bağırma ve metalik gürültü” ile Müslüman topluma oral şiddet uygulanıyor. Salanın hiçbir kelimesi anlaşılmıyor sadece aşırı bağırmak duyuluyor. Zaten anlamı için değil, bağırmak için okunuyor. Bu çağda arkaik işlerle hiçbir yere varılmaz. Bu akıl çapıyla, her şey daha kötüye gidecektir. Felaket zamanlarında ayin türü faaliyetler yapmak Yahudilikten alınmıştır. Yahudilikte mesela; gök gürültüsü, şimşek, zelzele gibi tehlike arzeden durumlarda da âyin türünde çeşitli davranışlar yapılmaktadır.

 

“Ölüm eğitimi verilen toplum, sadece iyi ölür.”

 

Arketip

Çağının gerektirdiği icatları yapamama acizliğini, binlerce yıl önceki insanların akıl çaplarıyla icat ettikleri antik, arkeolojik ve arkaik arketiplerle telafi etmeye çalışmak daha büyük acizlik göstergesidir. Arketip; kelime anlamıyla ilktip, kalıp, şablon demektir. Binlerce yıl önce insanlar, birbirleriyle bağırarak iletişim kurarlardı. Bu çağda bağırmak, kabalık hatta suç yapılmıştır. Avam katmanı, doğal duygulara hitap eden böyle ilkel şeyleri sevebilir ama kafa katmanını işgal edenlerin de seviyor olması, işte bu, bir toplum için en büyük felakettir.

 

“Binlerce yıl önceki ürünleri kullanmak demek, binlerce yıl önceki insanlığın akıl çapından geride olmakla övünmek demektir.”

 

Üniversite Kampüsleri

Avam tabakası, dini alanlarda yapılan şeylerin özündeki anlamı anlamamakta ve bilmemekte haklıdır. Fakat anlayan ve bilen havas tabakası, halkı bilgilendirme görev ve sorumluluğuna sahiptir. Üniversite kampüsleri, Cuma günleri hoparlörle dışa verilen aşırı bağırarak ve uzatmalı nağmelerle sala, ezan, hutbe, vaaz, Kuran okuma, Cuma namazı gibi işlemlerle saatlerce meşgul ediliyor. Üstelik hoparlörlerden çıkan ürün, metalik yankıdan başka bir şey değildir. Ne okunan Kuran ne de söylenen vaazın sözleri anlaşılıyor. Sadece kuru metalik gürültü var. Ders ya da sınav yapılması hiç önemsenmiyor. Yani Cuma günü her tarafından duyulacak şekilde üniversite kampüsü, en az üç saat din adı altında bağırmalarla meşgul ediliyor. Bu durum, dine de Kuran’a da aykırıdır. Peki neden yapılıyor?

 

“Dinci kafa; başkasına don biçme, başkasının özel hayatına burnunu sokma, işkence, yasaklama, suçlama, hakaret üzerine çalışır.”

Tarikatlara İnsan Kaynağı Yetiştirmek

Şimdi camilere, cuma namazından sonra yarım saat süren, tarikat hatme zikri ritmiyle koro tarafından okunan salavatı şerif kaseti eklenmiştir. Dışarıya verilen hoparlörle ve yüksek sesle sürekli tekrarlanıyor. Aslında okutanlar için salavat okumanın önemi yoktur, çünkü halk anlamını ve ne olduğunu bilmiyor. Asıl önemli olan, salavatta kullanılan zikir ritmi ve melodisidir. İşte o, hafızalara kazınıyor. Tarikatçı damgasını yemek korkusundan, tarikat zikri sözlerini söylemiyor. Ama salaların klasik geleneksel formatı bozulmuş, aralarına tarikatın “yâ hû” zikri eklenmiştir. Böylece aslında tarikatlara insan kaynağı yetiştiriliyor. Çünkü tarikatların zikir ritmine beyinler tanıştırılıyor ve alıştırılıyor. Hatta TRT Müzik kanalında da aynı programlar mevcuttur.

 

“Diyanet’in icra ettiği görevlerin hiçbirini Kuran vermiyor. Cumhuriyet’in, Diyanet’e verdiği görevleri de ifa edemiyor. Bu nedenle Diyanet, kendisine “varlık nedeni” arıyor.”

 

Diyanet Tarikatı Kurulması

“Diyanet kendisini ve tarikatları ileriye götürmekte acze düştüğünden tarikatların düzeyine inerek kendisi tarikatleşiyor ve kendi tarikatını kuruyor.”

 

Tecvid İlmi

Tecvid ilmi; kutsal metinleri doğru okuma kılavuzudur. İslam Tecvid ilmi, oral-ayinsel ibadet yapmayı yasaklar. Diyanet TV, programlarında tecvid ilmi öğretiyor ama tecvidin kurallarını ezan, sala ve Kuran okumalarında kendisi ihlal ediyor. Peki tecvidi neden öğretiyor? Tecvid ilmi, kutsal metinleri okuma kılavuz ilmidir. Bu kuralların ihlali haramdır. Peki neden Diyanet Başkanı haramı işlettiriyor? Kendisinin uygulamadığı şeyi neden başkalarına öğretiyor ve başkalarından uygulamasını istiyor? Bu çelişkilerle bir din ayakta kalamaz.

 

“Türkiye’de din, uygulamak için değil, başkasına satmak için emtia yapılmıştır.”

 

Toplu İbadet

“Toplu ibadet, Tanrı’ya ibadet için değil, Tanrı kullanılarak topluluk oluşturmak içindir.”

 

Ayinsel ve argo dininin bir parçası toplu ibadettir. Yahudilikte toplu ibadet Sinagoglar ve Havralarda, hahamların imamlığında, on üç yaşına gelen en az 10 erkek ile yapılır. Cuma namazında Hanefilere göre en az üç, Şafilere göre en az kırk baliğ erkeğin bulunması şartı, buradan alınmıştır. Yahudilikte kadınlar toplu ibadete katılamazlar. Müslümanlar buradan alarak kadınların Cuma ibadetine katılmalarını yasaklamışlardır. Bu konuda da İslam, Yahudiliğe benzetilmiştir. Kuran’da, toplu ibadet kavramı yoktur. Onun bütüncül konseptine göre de olamaz zaten. Kuran’a göre ibadet; Allah’la bağ, bireysel kurulabilir.

 

“Ritüeller, Tanrı ile bağ kurmak içindir. Bu bağı kurdurmayan ritüel makbul değildir.”

 

“Bir ülkede argo bağ kurma düzeyi bütün sosyal katmanlarda ve her alanda egemen olmuşsa, o ülkede medeniyet beklenemez.”

 

Koronavirüs (Mart 2020) nedeniyle camilerde toplu ibadet yapmanın askıya alınması sorun oldu. Din adamlarının, Kuran’ın kaldırdığı camide ibadetin Allah katında çok değerli olduğu eğitimini halka vermeleri nedeniyle, kendi elleriyle halkı düşürdükleri durum, başlarına bela oldu.

 

ENTELEKTÜEL DİN (Havas Dini)

“Fiziksel-maddi bir varlık olmayan hatta soyut-idesel bir varlık olan Tanrı’yla bedensel-somut hareketlerle değil, zihinsel soyut düşünme ile bağ kurulabilir.”

 

Zihinsel Bağ

“Entelektüel din, kişinin kendi algısını kullanarak Tanrı ile bağ kurmasıdır.”

 

Entelektüel dini anlamak için öncelikle, “entelektüel” kelimesinin etimolojik temelini ve epistemolojik anlamını bulmak gerekir. Entelektüel kelimesi, İngilizce “intellect” kelimesinden türer. Intellect; beşeri zihin demektir. Biyolojik zihne, “mind” adı verilir. Dolayısıyla entelektüel; beşeri zihnini kullanarak bilgi, fikir, ide, anlam ve algı üreten kişi demektir. Entelektüel din; Tanrı ile zihinsel-düşünsel işlemlerle bağ kurmaktır. Zihinsel işlemlerin başında, düşünerek fikir üretmek işlemi gelir. Düşünmek işlemi, fikirlerle yapılır. Çünkü düşünme; bir fikirden bir başka fikir üretmek demektir. Zaten soyut bir kavram olan ve somut bir varlık olmayan Tanrı’yla, fiziksel-bedensel somut eylemlerle değil, zihinsel soyut bağ kurulabilir. Felsefi açıdan analiz ettiğimizde şu çıkarsama yapılıyor: Kuran’ın kullandığı fiziksel ritüeller bir kuruluş ve başlangıçtır, hedeflediği din tipi ise, havas-entelektüel dindir. Kuran, geldiği dönemde var olan fiziksel ritüelleri kullanır ama onun amacı, ayetlerin özünde bulunan zihinselliğe dönüşmektir.

 

Fakat tabiki, entelektüel dini uygulayabilebilmek için, öncelikle “düşünmenin” ne olduğu, nasıl yapıldığı öğrenilmeli ve uygulanmalıdır. Düşünmeyi bilmeyenler, çok kolay uygulanabilen argo dine çok büyük değer yükleyerek, uyguladıkları basit işlerin, yüksek değerli olduğunu kabul ettirmeye çalışacaklardır. Fakat bu sanal değerin ve buna sahip toplumların, düşünmenin egemen olduğu ve hayatın düşünme ürünleriyle yaşandığı çağımızın entelektüel piyasasında hiçbir değeri olmayacaktır. Üstelik argo dine sahip kişi ve toplumlara, insanlık entelektüel piyasası hiç değer vermeyecektir.

 

Avam halk tabakası, dini, fiziksel ayinlerden ibaret olarak algılayabilir. Fakat eğitimli tabaka da dini aynı anlıyor ve algılıyorsa, orada eğitimli ile eğitimsiz cahil avam tabakası arasında bir fark yok demektir. Orada eğitim boşuna veriliyor demektir. Avam tabakası, dini düşünsel algılayamaz. Ama eğitimli tabaka dini, düşünsel algılamak zorundadır. Fakat “düşünme” işleminin öğretilmediği bir ülkenin eğitimli tabakası da düşünme yapmayı bilmeyecek ve her alanda olduğu gibi, din alanında da düşünsel/zihinsel olamayacaktır.

 

“Her alanda fiziksellikten zihinselliğe geçilen çağımızda Tanrı ile bağ kurmada da fiziksellikten zihinselliğe geçilmiştir.”

 

Zihinsel Bağ

Stoacı filozof Marcus Aurelius (MÖ. 121-180), iki bin yıl önce, “Kişinin kendi aklını kullanarak düşünmesi, başkasının kölesi değil, kendisinin efendisi olmasıdır,” demiştir. Başkasının algısını kullanarak Tanrı ile bağ kurmak demek, aslında Tanrı ile değil o kişi ile bağ kurmaktır. O kişinin algısının tam doğru olduğu nereden malumdur? Aslında Tanrı, herkesi kendi algısıyla sorumlu tutar, başkasının algısıyla sorumlu tutmaz.

 

“Başkasının algısıyla hareket etmek; kendi başından kaçmak, başsız (acephale) olmak ve kendini inkar etmektir.”

 

Her şeyden önce dinin tanımının; tanrı ile bağ kurmak olduğunu bilmek gerekir. Tanrı ile bağ kurma yolları, insanlığın akıl çapına göre değişmektedir. Çağımıza kadarki devirlerde, ilk başladığı gibi, fiziksel oral ritüellerle bağ kurulmaya çalışılmıştır. Fakat çağımızda her alanda olduğu gibi dinde de zihinsel bağ kurmaya geçilmiş, bu dine, “entelektüel din” adı verilmiştir.

 

Kuran ve Oral Dinin Kaldırılması

Kuran, Yahudilerin ve Hristiyanların semitik dinlerde tesis ettikleri oral dini ortadan kaldırmak amacındaydı. O nedenle öncelikle ve ilk iş olarak bu dinlerdeki dinadamı sınıfını kaldırdı. Kuran’ı ayin mazlemesi olarak kullanmadı. Ardından, cemaatle ibadeti ve mabette ibadet yapmayı İslam’da farz yapmadı. Zaten din adamı yoksa mabette ve toplu-oral ibadet de yoktur. Kuran, Cuma ibadeti için dahi, “Camiye, cemaate, hutbeye ve hocaya koşunuz,” demiyor, Cuma suresinde “Allah’ın zikrine koşunuz,” diyor. Bu söylemi boşuna mıdır? Fiziksel bağ kurmak her yerde, her zaman ve sürekli olmaz ama zihinsel bağ kurmak her yerde, her zaman ve sürekli olabilir.

 

“Kuran’ın bütün söylemlerini, paradigmasının bütünlüğü içerisinde ele almak gerekir. Çünkü Kuran’ın paradigması, bütünlüğü içerisinde tutarlıdır.”

“Kişi, Tanrısı ile bazı zamanlarda değil, sürekli bağ halinde olmalıdır.”

 

Allah’ı Zikretmek

Özellikle Yahudilik’te tanrı ile ilişki, kurban gibi bedensel ibadetlerle kurulur. Kuran ise, tanrısı Allah’la zihinsel ilişki kurmayı getirir. Mesela Kuran’a göre, namaz adı verdiğimiz “salat”; bağ kurmak demektir ve ondan arzulanan amaç (telos), Allah’la, bedensel değil, zihinsel ilişki ve bağ kurmak olan Onu zikretmektir: “(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, salatı yap. Çünkü salat, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Ama Allah’ı anmak daha büyüktür. Allah yaptıklarınızı biliyor.” (Ankebut, 45) Salat, kötülüklerden alıkoyar ama asıl önemli olan şey, Allah’la zihinsel anma ilişkisi kurmaktır. Kuran’ın metodu gereği, onun için, ayetlerdeki son cümleler önemlidir. Son cümleler, onun soncullarıdır. Sonculdan önceki cümlecikler, argümanın önermeleridirler. Nitekim bu ayette, son cümleden önceki kısım İncil’de de mevcuttur. Ayetteki ifade uslubuna baktığımızda ayetin sonunda arzulanan hedef vurgulanıyor. Kuran, vurgusunu, ayetlerin sonunda yapar.

 

“Ey inananlar! Allah’ı çokça zikredin.” (Ahzab, 41) Zikretmek, ağızla yapılan sözlü zikir değil, zihinle yapılan hatırlamak ve anmak olduğu şu ayette görülür: “Beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim.” (Bakara, 152) Allah, ağızla zikretmez. “Nüsuklerinizi bitirince, atalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah’ı anın.” Bakara, 200. Ataları anmak, zihinle olur. “Allah’ı Zikretmek” kavramı, düşünme işlemi yaparak Allah’ı hatırlayıp anmaktır. Zikretmek, düşünmektir. Yani Allah’la zihinsel ilişki kurmaktır. Kuran’da zikir kelimesinden türeyen “tezekkür” kelimesi “düşünme” anlamındadır. Zihinsel ilişki, düşünsel ilişkidir. Kurumsal dini ortadan kaldırmanın en başta gelen gereği, tanrı ile olan ilişkinin bedensel ve toplumsal değil, bireysel zihinsel olmasıdır. Kuran çok sayıda ayette Allah’la zihinsel ilişki kurmayı emreder. Zihinsel ilişki, kişinin bedenini ve kendisini aşıp Allah’la nihai ilgi kurmaktır. Kuran Allah’la ilişkide formalist değil, normalisttir.

 

“Bir ülke düşünün ki, din alanının en tepesindekilerin medeniyet ve entelektüellik düzeyi avam tabakası ile aynıdır. Orada gelişme imkansızdır.”

 

Her işin, fiziksellikten zihinselliğe geçtiği ve hiçbir işin fiziksel yapılmadığı çağımızda, yeni nesillerde tanrı ile oral-fiziksel ritüellerle bağ kurmayı sürdürmek imkansızdır. İşte Kuran bu nedenle Allah’la zihinsel bağ kurmayı ısrarla vurguluyor. İşte Kuran’ın bu formatif olmayan ve normatif olan özelliği, onu Kıyamete kadar geçerli kılabiliyor. Eğer fizksel bağ sürdürülmek istenirse, gelecek nesiller dinsiz olacaktır. Nitekim insanlıkta formatif din anlayışı 18. asırda aşılmıştır. Bu gelişmenin etkisi, İslam ülkelerine yeni gelmektedir. Yeni aşamaya gelemeyen din önderleri, eski safhayı sürdürebilmeleri için toplumlarını geriye götürmek zorundadırlar. O nedenle de halkını sürekli avam düzeyinde bırakmaya çalışırlar.

 

“İcatlar, zihinle değil de ağızla yapılabilseydi, onları bizden daha iyi yapabilen olmazdı.”

 

Sembolik ve Simgesel Maddi İslamcılık

Osmanlı’nın şahsında İslam dünyasının çöküşünden, İslamcılığın doğuşundan ve “kurtuluş İslam’da” sloganının çıkışından iki asır, İmam-Hatiplerin açılışından üççeyrek asır sonra Türkiye’deki İslamcılık’ta ne var? Orgütlü tapınak dini adı verilen folklorik-oral-argo İslamcılık vardır. Bu İslamcılık; avam tabakasına hitap eden simge ve sembole dayalı görüngüsel, işitsel, oral, ritüelsel, kaportasal folkloriktir. İçi, düşünsel bakımdan boştur.

 

“Bir ülkenin kafa katmanı ile avam katmanının aynı zihinsel düzeyde olması, o ülke için en büyük felakettir.”

 

 “Din; küresel değer üretemeyen ve insanlık piyasasında değeri olmayan kişilerin sanal lokal değer kazanmak için kullandıkları bir telafi işlemi olarak kullanılıyor.”

“Hak etmeyene değer verirsen, değer kaybedersin.”

 

“Dünyada aşırı sevdiğin hiçbir şey edinme! Bırakıp gitmek ağır gelir.”

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.