BAYRAM, DİN ve KİMLİK

BAYRAM, DİN ve KİMLİK

 “Dinden kimlik olmaz.”

 

Bayram vesilesiyle, bir konuda kısaca bilimsel ve felsefi teknik bilgiyi vermek istiyoruz. Bu konu, din ve kimliktir.

Her milletin, insanlık piyasasında var olabilmesi için kendine özgü özgün millet “şase numarası” olmak zorundadır. Buna “milli kimlik” denilir. Zaten farklı millet olabilmek için milli kimliğe sahip olmak gerekir. Tıpkı her arabanın şase numarası olması gerektiği gibidir. Yoksa trafiğe çıkamaz. Din, milli kimlik yapılamıyor. Çünkü milli kimlik, bir milletin kendisinin ürettiği ürünle olur.

 

“Tanrı neden herkesin ve milletin yüzünü farklı yaratmıştır?”

“Bütün insanların vücutlarının üzerinde tek çeşit kafanın olması nasıl bir şeydir acaba?”

“Kafalarının içinin aynı olması da aynı durum değil midir?”

“Neden doğal sistemde hiçbir canlının kendi yüzünü tanıma sistemi yoktur?”

 

Din, sadece Tanrı ile bağ kurmak için vardır. Din bağı ile insanlarla bağ kurulamaz. İnsanlarla kurulacak bağ farklı bir bağdır. Nitekim insanlarla bağ kurma sistemine “Ahlak” adı verilmiştir. Ahlak din değildir, din de ahlak değildir. Eğer aynı olsalardı, ayrı isimlendirilmezlerdi.

 

“Din değişmez ama ahlak sürekli gelişerek değişir.”

 

Milli kimlik; bir milletin kendine özgü özgün düşünme ürünü felsefe ve yaşayış biçimi, dil, töre ve gelenekleri, sosyal değer yargıları ve kuralları ile oluşan özellikler bütünü, millî hüviyettir.

 

Kimlik üretemeyenler, avcı-toplayıcı zihniyetiyle, dinden kimlik edinmeye çalışırlar. Neticede kimliksiz kalırlar. Dinden kimlik yapmaya çalışmak beyhude uğraşıdır. Toplumu kimliksiz bırakmaktır.

“Dini, kültürden ayrıştırmak şarttır.” “İnsan ürünü hiçbir kültür, Tanrı ürünü din olamaz.” “Bir kültür ürünü olan selam verme biçimi, din olamaz.” Nitekim “selamun aleykum” sözü, Tanrının değil, Yahudi kültürünün ürünüdür.

 

“Beş bin yıl önceki Mezopotamya kültürü, Allah’ın dini diye topluma empoze edilmektedir.”

 

Kişisel ve milli kimlik, başkasının ürünüyle oluşturulamıyor. Tanrı’nın dahi olsa, başkasının ürünüyle kişisel ve milli kimlik oluşturulmasını bilim ve felsefe kabul etmiyor. Kendisi kimlik üretemeyen kişi ve milletler, genellikle din olmak üzere başkalarının ürünleriyle kimlik edinirler.

 

“Din; politik, sosyolojik veya ideolojik değil, teolojik bir kurumdur.”

 

Her dinin sosyal boyutu, aslında, geldiği milletin ürettiği kültürü ve kimliğidir. İslam bağlamında bakıldığında İslam’ın sosyal sistemi, Arap milli kültürü ve kimliğidir. Arap olmayan Müslümanlar, aslında Arap sosyal kültür ve kimliğini, din adı altında kendilerinin sosyal kültürü ve kimliği olarak kullanırlar. Çünkü kimlik üretemiyorlar.

 

“Kişisel ve sosyal kimliği, düşünme işlemi yapan kafa katmanı üretir.”

 

Bayramınız mübarek olsun

Bayramınız kutlu olsun

Son zamanlarda ülkemizde, özellikle TRT tarafından, hatta TRT Müzik kanalındaki Türk müziği programlarında bile bayram kutlamalarında ısrarla “Bayramınız mübarek olsun,” şeklinde kullanım dayatılmaktadır. Daha önceleri “bayramınız kutlu olsun” kullanımında ısrar eden o şarkıcı ve türkücüler bile, işini kaybetme korkusu nedeniyle olacak herhalde, bu “Bayramınız mübarek olsun,” cümlesini ısrarla kullanıyorlar. Hatta dinsel denilen giyim kuşama tamamen aykırı derin dekolteli giysiler içerisinde bile. Kişinin, kendi kendisiyle çelişmesi!

 

“Din, paradöner değil, paratoner insan işidir.”

 

Bu durum; dil felsefesi, etimoloji, epistemoloji, filoloji ve semantik bilimi açısından vahim bir durumdur, çünkü milli kimliksizlik olarak görülür.

 

“Bayram” kelimesi, Farsça kökenlidir. Fakat Eski Türkçede “bardam”dır. Neşe, huzur, mutluluk gibi manevi anlamları vardır. Madem Arapça “mübarek” kelimesini kullanıyorsun, bayramın da Arapçasını kullansana! Tümden muhteşem çelişkiler! İnsanlık entelektüel piyasasında gülünç duruma düşüren şeyler.

 

“Bayramınız mübarek olsun” cümlesinin analizi, Türkçe ve Arapça karışımı eklektik, sürekli bozulan ve rahatsız edici gürültü çıkaran toplama asansör gibi bir durum ortaya çıkarır.

 

Semantik olarak incelediğimizde “mübarek” demek, bereketli yani maddi kazançlı olmak demektir. Eğer bayram dini bir kurum ise, din de maddiyatçı yapılmış demektir.

 

“Kendi milli ve ana diliyle sorunlu olan kişi ve toplumlardan özgün millet çıkmaz.”

 

Manevi

“Bayramınız kutlu olsun” cümlesi, tam Türkçedir ve maddiyatçılık değil, dinin ruhuna uygun şekilde maneviyatçılığı ifade eder. Çünkü “kut” kelimesi hem Türkçedir hem de “manevi” anlamdadır. Nitekim “kutsal” kelimesi, bu kelimenin türevidir.

 

“Bir şeyle zihinsel boğuşma yoksa onunla oluşma da yoktur.”

 

Din manevi bir meseledir. Dini unsurları maddileştirmek, dini din olmaktan çıkarmaktır. Manevi orucu, yemeğe, manevi bayramı sosyal kimliğe indirgemek, dine yapılan en büyük ihanettir.

 

Türkiye Cumhuriyeti’nin üzerinde kurulduğu sosyal Türklük ulusal kimliği ile sorunu olanların, İslam’ı, kılıf ve kamuflaj malzemesi olarak kullanarak bu Türk kimliğini yok etmelerine izin verilmemelidir. Çünkü bu kimlik yok olursa, Türkiye’deki bütün millet kimliksiz kalır. Kimliksiz ya da başkalarının kimliği ile dolaşmak, hem suçtur hem de başkasılaşmak kaçınılmazdır. “Başkası olma, kendin ol!”

 

“İşte kendileri kimlik üretemeyenler ve var olan kimlikle sorunu olanlar, var olan kimliği de yok etmek için dini kullanırlar.”

 

“Dini, kimlik olarak kullananların, mutlaka milli kimlikle sorunu vardır.”

 

İşte Atatürk’ün büyüklüğü; hem dini, asıl fonksiyonuna kavuşturan hem de millete milli kimlik oluşturan bir sistem getirmesindedir. İslam dinini, çağdaş insanlığın düşünme düzeyinin ulaştığı anlamda; Allah’la bağ kurmada kullanılmak üzere formüle etmiştir.

 

Asırlarca, içinde yaşadığı her çağa sürekli direnip eski kalmak isteyen toplumunu ilk kez çağıyla uzlaştırmaya çalışan Atatürk’ün zihniyetine düşman olmanın ve direnmenin faturasını toplumca ödeme zamanı gelmiştir.

 

“Kendisiyle ve kendi kimliğiyle sorunu olan başka millet yoktur dünyada.”

 

Manevi, manasal yani anlamsal demektir. Somutu aşıp soyut, fiziği aşıp metafizik, maddeyi aşıp manasal olamayan kişi ve toplumlar; manevi varlıklar olan din ve Tanrı’yı algılamaları ve dolayısıyla Tanrının istediği gerçek dindar olmalarını, bilim ve felsefe imkansız görür. Onlar dini de Tanrı’yı da mutlaka maddesel algılayacaklar ve Onunla bağı da, Tanrı’nın istediği şekilde manevi değil, maddi kuracaklardır. İşte o zaman dinsel olunacak ama dindar olunamayacaktır. Dindar demek, dinin fiziksel pratiklerini yapan değil, din ile zihinsel oluşan demektir.

“Tanrı, maddeye indirgenebilir mi?

“Dindar demek, fiziksel pratikleri ile zihinsel kalitesi çelişmeyen demektir.”

 

İşte bu çelişki, 100 bin mabet, 150 bin din görevlisi, günde en az beş kez bir milyon adet hoparlörle en son bağırma ile ezan ve sala okunması ve en az 500 bin din işportacısı olmasına, milyonlarca kişinin de bunları dinlemesine rağmen ortalıkta dindarlığın ve insanlığın görülmemesinde en bariz şekilde görülür.

 

“Manevi aşamaya ulaşmak sadece zihinsel işlem olan düşünme ile mümkündür.”

 

Hayatında hiç düşünme işlemi yapmamış bir zihnin manevileşmesi imkansızdır.

Bir ülke, düşünür yetiştirmediği sürece özgün milli kimlik üretemeyecektir.

 

Her alanda zihinselliğin egemenliğini kurduğu bir çağda başkalarının icatlarının pratisyenliğiyle varlık sürdürmek sona eriyor.

Bundan sonra var olmak isteyenler, zihinsel icatlar yapmaya geçmek zorundadırlar.

Bundan sonra asıl beka sorunu “çağdaş düşünme yapamama” sorunudur.

 

“Tarihi boyunca yaşadığı çağa karşı sürekli direnmenin faturasını ödeme zamanı gelmiştir.”

 

Her alanda çağdaş zihinselliğe geçmek için, bir an önce “Felsefe Üniversitesi” kurulması şarttır.

 

“Herkesin bayramı kutlu olsun!”

 

 

 

 

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.