ATATÜRK’ÜN DÜŞÜNÜŞ BİÇİMİ

ATATÜRK’ÜN DÜŞÜNÜŞ BİÇİMİ

“Atatürk, çağdaş düşünüş biçimi olan “akılcı ve Bilimsel düşünüş” biçimine sahipti.”

 

Atatürk, siyasal ve askeri gibi çeşitli yönlerden çalışılmıştır ama “düşünme biçimi” yönüyle pek çalışılmamıştır. Biz, onun 80. ölüm yıl dönümünde bu yönünü tanımaya çalışacağız.

 

İNSANLIĞIN GEÇİRDİĞİ DÜŞÜNME EVRELERİ

Çağımıza kadar insanlığın beş milyon yılda geçirdiği düşünme evreleri sırasıyla şunlardır: Sihirsel, mitolojik, tanrısal, felsefi, dinsel, akılcı, bilimsel, akılcı ve bilimsel düşünmedir.

 

AKILCI ve BİLİMSEL DÜŞÜNME

Akılcı ve Bilimsel düşünme, 20. asrın düşünme biçimidir. Bu düşünme biçimi sayesinde insanlık, artık kendi kafası ile yaşamaktadır. Bu kapıyı, Alman Filozof Kant (1724-1804) açmıştır. Bilim, gerçeğin bilgisidir. Olgusal olmaktır, mitolojik kurgusal olmamaktır.

 

Akılcı ve Bilimsel Düşünme Şudur

Üzerinde düşünme yapılacak konu hakkında ilgili bilimin tespit ettiği bilimsel bilgilerle akıl yürüterek düşünme yapmaktır. Salt akıl ile düşünme yapmamaktır.

 

“18. asırdan sonra işler, koldan kafaya geçmiştir.”

 

Artık bedensel çalışma azalmıştır. Kafasal çalışma ve ürünleriyle insanlık hayatı dönmektedir.

Savaşta bile artık bedenin sadece şehadet ya da işaret parmağı kullanılıyor. Ama fende ve bilimde daha ileride olanlar parmaklarını da kullanmıyor, sadece parmak uçlarını kullanarak savaş yapıyorlar. İnsanlık artık, dijit ve sinyalle hareket üretiyor.

 

DÜŞÜNMEK ve ATATÜRK

Düşünmek, aklın, içine girdiği düşünmeme girdabından kurtulmasıyla olur. Çünkü en zor iş; aklın donukluğunu gidermek, onu akışkan ve seyyal yapmaktır. O, bir kere akıcı yapılınca artık kendisi akar gider.

 

Atatürk bu konuda şöyle der: “Bir kere millet, benliğine hakim olsun ve düşünebilsin, yeter! Başlangıçta hatalı düşünse de, az zaman sonra bu hatayı düzeltebilir… Düşünme bir kere faaliyete başladı mı, her şey yavaş yavaş intizama girer ve düzelir.” Şimdi bir fikir düşünün, mesela din, eğer düşünme işlemi yapılmadan anlaşılıyorsa, o çok basit bir malzemedir ve ondan, hele de süper düşünmenin egemen olduğu çağımızda, hiçbir değer beklenemez.

 

Dinsel Düşünmeyi Aşmak

Çağımız öncesi düşünüş biçiminin dinsel düşünme olduğunu bilen Atatürk şöyle der: “Tutarlı kanıta dayanmayan birtakım geleneklerin, inanışların korunmasında ısrar eden milletlerin ilerlemesi çok güç olur; belki de hiç olmaz. İlerlemede, geleneklerin kayıt ve şartlarını aşamayan milletler hayatı, akla ve gerçeklere uygun olarak göremez. Hayat felsefesini geniş bir açıdan gören milletlerin egemenliği ve boyunduruğu altına girmeye mahkumdur.”

 

Geçmiş Bilimi Aşmak

Geçmişteki bilimin bugün geçerli olmadığının farkında olan Atatürk şöyle der: “Bin, iki bin, binlerce yıl önceki ilim ve fen dilinin çizdiği genel kuralları, şu kadar bin yıl önce bugün aynı biçimde uygulamaya kalkışmak, elbette bilim ve fennin içinde bulunmak değildir.” (1924)

 

Kişiciliğe Karşı Olması

Atatürk, kendisi dahi olsa kişiciliğe karşıdır. O, kişilerle değil, fikirlerle meşgul olunmasını ister. Şöyle der: “Benim, Türk milleti için yapmak istediklerim ve başarmaya çalıştıklarım ortadadır. Benden sonra beni benimsemek isteyenler, bu temel mihver üzerinde akıl ve ilmin rehberliğini kabul ederlerse, manevi mirasçılarım olurlar.”

 

“Kişiyi sevmek duygusal tatmin sağlar. Fikirlerle meşgul olmak insana iş çıkarır.”

 

Fikir Özgürlüğü

Çağımızın en belirgin özelliklerinden birinin fikir özgürlüğü olduğunu bilen Atatürk şöyle der: “Fikrin serbest hareketi ise ancak ferdin düşündüğünü serbest olarak söylemek, yazmak ve verdiği karara göre her türlü teşebbüse girebilmek serbestisine sahip olmakla mümkündür.”

 

Akılcı ve Bilimsel Düşünme ve Atatürk

Atatürk’ün Türkiye’ye getirdiği bütün sosyal ve siyasal yenilikler, çağımızın “akılcı ve bilimsel düşünüş” biçiminin ürettiği yeniliklerdir. Cumhuriyet, laiklik, demokrasi, ulus, birey, insan hakları gibi kavramlar bunlardandır.

 

Akıl ve Bilimi Birlikte Kullanır

Atatürk’ün, akıl ve bilimi birlikte kullanması, akılcı ve bilimsel düşünmenin farkında olduğunu gösterir. Şöyle der: “Ben, manevi miras olarak hiç bir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım ilim ve akıldır. Benden sonrakiler, bizim aşmak zorunda olduğumuz çetin ve köklü zorluklar karşısında, belki gayelere tamamen eremediğimizi fakat asla taviz vermediğimizi, akıl ve ilmi rehber edindiğimizi tasdik edeceklerdir.” Atatürk “ilim” kelimesini “bilim” anlamında kullanır.

 

Akılla İlgili Sözleri

Atatürk akılcıdır. Şöyle der: “Fikirler anlamsız, mantıksız, boş sözlerle dolu olursa, o fikirler hastalıklıdır Aynı şekilde sosyal hayat akıl ve mantıktan uzak, faydasız, zararlı ve birtakım inançlar ve geleneklerle dolu olursa felce uğrar.” (1922)

“Akıl ve mantığın çözümleyemeyeceği mesele yoktur.”

“Bu dünyada her şey insan kafasından çıkar. Bir insan başının ifade etmeyeceği hiçbir şeyi düşünemiyorum.”

 

Bilimle İlgili Sözleri

“İlim, gerçeği bilmektir.”

“Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir.”

“İlim ve özellikle sosyal bilimler dalındaki işlerde ben emir vermem. Bu alanda isterim ki beni bilim adamları aydınlatsınlar. Onun için siz kendi ilminize, irfanınıza güveniyorsanız, bana söyleyiniz, sosyal ilimlerin güzel (yapıcı) yönlerini gösteriniz, ben takip edeyim.”

“Evet; ulusumuzun siyasal, toplumsal yaşamında ulusumuzun düşünce bakımından eğitiminde de kılavuzumuz bilim ve fen olacaktır.” (1922)

“Dünyada her şey için, yaşam için, başarı için en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir. Bilim ve fennin dışında yol gösterici aramak aymazlık, bilgisizlik, doğru yoldan çıkmışlıktır. Yalnız bilimin ve fennin yaşadığımız her dakikadaki evrelerinin gelişimini anlamak ve ilerlemelerini izlemek koşuldur.” (1924)

“Bilim ve fen nerede ise oradan alacağız ve ulusun her bireyinin kafasına koyacağız.”

 

“Atatürk’ün, çağdaş bilimi almayı ısrarla vurgulaması, toplumumuzun insanlığın çağdaş çizgiye tırnak tutturarak dahil olma teşebbüsü yapıp var olmayı sürdürmesi ihtimalini doğurmak içindir.”

 

Atatürk şöyle der: “İtiraf ederim ki, düşmanlarımız çok çalışıyor. Biz de onlardan daha çok çalışmaya mecburuz. Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek değildir. Zamanın gereklerine göre bilim ve teknik ve her türlü medeni buluşlardan azami derecede yararlanmak zorunluluğudur.” Atatürk, işlerin bedenden kafaya geçtiğinin farkındadır. O nedenle kafasal çalışma yapmanın gereğini vurguluyor.

 

“İstikbal hem göklerde hem de akıldadır artık.”

Atatürk’ün Önemi

İşte Atatürk, çağımızın bu akılcı ve bilimsel düşünme biçiminin ayırdına varması ve bunu uygulamanın gerekliliğine kanaat getirmesi ve bunu kararlılıkla uygulaması çok önemlidir. Düşünme biçimini kavraması açısından Atatürk, Türklerin dört bin yılda gördüğü en büyük avantajdır. Ama Türkiye bu düşünmeyi hala yapabilir hale gelememiştir.

 

Biz, Atatürk’ün Türkiye’de yapılmasını istediği düşünme işini zor görür ve ondan kaçarız. Tarih boyunca hep kaçtık ve faturalarını can ve mal ile çok ağır ödedik ve halen ödüyoruz.

 

Sistem Kuruculuk

Atatürk’ün en önemli özelliklerinden biri, 1923 ila 1938 yılları arasında iktidar olduğu 15 yılda bir ülkeyi yeniden inşa eden her alanda çağdaş sistemler kurmasıdır. Sistem kurmak çok zor bir iştir.

 

“Atatürk, pragmatist bir politikacı gibi popülist akılla değil, realist akılla hareket etti.”

 

Atatürk’ün Sevilmesi

Atatürk’ün, Türk milleti tarafından sevilmesinin en önemli nedeni, halkını ileri götüren düşünsel devrimler yapmasıdır. Vatanı kurtarması değildir. İnsanlık, tarih boyunca hep düşünsel işler yapanları sevmiş ve onların isimlerini yaşatmıştır. Kralların ve komutanların isimlerini düşünürler kadar yaşatmaz. Çünkü kurtarılan vatan, eğer insanları çağdaşlaştırılmazsa halkıyla birlikte yok olur. Halkın varlığını sağlayabilmek, onu çağdaşlaştırmakla mümkündür.

 

Atatürk’e Sevginin Artması

Atatürk’e her geçen gün sevginin artmasının nedeni, geriye gitme çabalarının artmasıdır. Türk toplumu geriye gitmek istemiyor. Öyle geri ki, imparatorluğu batırmış bir geçmiştir. Türk toplumu çağın tadını almış, onu sevmiş ve geri gitmek istemiyor.

 

ATATÜRK’ÜN DİN ANLAYIŞI

Bireysel Din

Atatürk, insanlığın akıl çapının çağımızda ulaştığı çapın belirlediği din anlayışına sahipti. Bu din anlayışı, dinin, birey ile tanrısı arasında bir ilişki olması, diğer alanlara müdahale etmemesidir. Aslında zaten asıl din, bireyin tanrısı ile olan ilişkisi idi. Fakat çağımıza kadarki devirlerde “din”den başka bir kavram bulunmadığından, insanın bütün hayat alanları dinin alanı içerisine alınmıştı.

 

Alında Atatürk dini ve tanrıyı, Kuran’ın anladığı gibi anlamıştır: Atatürk şöyle der: “Allah, dünya üzerinde yarattığı bu kadar nimetleri, bu kadar güzellikleri insanlar istifade etsin, varlık içinde yaşasın diye yaratmıştır ve azamî derecede faydalanabilmek için de, bütün yaratıklardan esirgediği zekâyı, akıllı insanlara vermiştir.” (1923) Kuran da, Allah’ın evreni ve içindekilerini, insanların faydası için yarattığı dahil diğer fikirlerin aynısını söyler.

 

“Aslında Atatürk dini ve tanrıyı, Kuran’ın anladığı gibi anlamıştır.”

 

Atatürk ve Cuma Namazı

Cuma namazı Fıkha göre köylerde ve şehirlerin mahallelerinde farz değildir. Onu Türkiye’de köylerde ve şehirlerin mahallelerinde yaşayanlara farz yapan kişi Atatürk’tür. Dolayısıyla Atatürk’ün bu kararına kadarki sürede köylülere ve mahallelilere Cuma namazı farz değildi.

 

Atatürk cumhurbaşkanı iken, Din İşleri Yüksek Kurulu, 1933 yılının 16 Nisan tarihinde toplanmış ve 190 sayılı kararı ile cumanın köylere farz olduğunu ilan etmiştir. Böyle olunca da başka câmilerde ve köylerde de cuma namazı kılınması zorunlu yapılmıştır.

 

1933 yılındaki kararı dikkate alarak Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, 26 Mart 2003 tarihli fetvası ile, “mezra, köy, belde, şehir gibi büyük ve küçük tüm yerleşim birimlerinde” cuma namazının kılınması gerektiğine ve bu yerleşim birimlerinde birden fazla câmide de cuma namazı kılınabileceğine hükmetmiştir. Böylece, Cuma namazına ihtiyaten kılınan “zuhr-ı âhir” namazının kılınmasına gerek olmadığına dair fetva vermiştir. Ancak bu namazı kılmak isteyenlere de engel olunamayacağını hükme bağlamıştır.

 

DİNDARLIK VE DİNSEL DÜŞÜNME

Dindarlığı, dinsel düşünmeden ayırmak gerekir. Her Müslüman, kendi dönemindeki bilgiden ve düşünüş biçiminden sorumludur. Geçmiştekiler, devirlerinde egemen olan düşünüş biçimleriyle ve onlarla üretilen algıyla dindar olmakla sorumlu idiler. Onlar, bugünkü algıyla, bugünküler de geçmişteki algıyla sorumlu tutulmayacaklardır. Geçmiştekiler bugünküleri anlayamayacağı gibi, bugünkü insanlar da geçmiştekileri anlayamazlar. Kuran, “La yukellifullahu nefsen, illa vus’aha (Allah, insanı gücü yetmediği şeyle mükellef tutmaz)”. (Bakara, 286) Dolayısıyla bugün Müslümanlar, bugünkü bilgilerle dindar olmak zorundadırlar, geçmişteki bilgilerle değil.

 

Çağımızın şu gerçeğinin farkında olmamız şarttır:

“Günümüzde bilim ve din yer değiştirmiştir. Daha önce dinin gördüğü işlevleri şimdi bilim görüyor.”

 

Çağdaş Düşünme ve Dindarlık

Dinsel düşünmeyi, dindarlıktan ayırmak gerekir. Dinsel düşünme çağımız öncesi düşünme biçimidir. O nedenle her zaman dindar olunabilir ama çağımızda ve bundan sonra ancak “akılcı ve bilimsel düşünme” ile dindar olunabilir. Geçmiş düşünüş biçimleri ile bugün dindar olunamayacağı gibi, toplumsal ve dinsel varlığı sürdürmek de mümkün değildir.

 

“Hayatın, Mikroçiplerle yaşandığı bir çağda makro cübbelerle var olunamaz.”

 

Mehmet Akif ve Atatürk Buluşması

Mehmet Akif’in İstiklal Marşını Atatürk’ün kabul etmesi, İslam’ın çağdaşlıkla buluşmasıdır.

Ayrıca M. Akif’in, “Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı,” hedefi, ancak Atatürk’ün çağdaş akılcı ve bilimsel düşünüş biçimi ile gerçekleştirilebilir. Geçmiş düşünüş biçimleriyle mümkün değildir. Bu hedefi, Müslümanlar gerçekleştireceklerdir. O nedenle bunu yapabilmeleri için önce kendilerini asrın idrakini anlar durumla güncelleştirmeleri gerekir. Hard disklerinin rem ve bit kapasitelerini yükseltmeleri gerekir. Bugünkü düşük kapasite ile bu iş yapılamaz.

 

“Atatürk; Müslüman-Türk çağdaşlığının simgesel adıdır.”

Yapılması Gereken

Yapılması gereken şeyin cevabı çok basit ama onu yapmak çok zordur. Çünkü bu, “düşünme işlemi” yaparak yapılabiliyor. Bunu ise bizim ülke çok zor bir iş olarak görüyor ve ondan hep kaçıyor. Kaçtıkça da hem malla hem de canla çok ağır faturalar ödüyor. Bir an önce çağımızın akılcı ve bilimsel düşünüş biçimi öğrenilmeli, onu özümsemeli, onunla fikir ve bilgi üretebilir hale gelinmelidir. Bunu halkın yapmasını istemekten önce, öncelikle ülkenin kafa katmanını işgal edenler yapmalıdırlar.

 

Çağımızın asli güç unsurları

İcat

Akılcı ve bilimsel düşünmenin önemi çağımızın güç unsurunu üretebilmek için şart olmasıdır. Çağımızın asli güç unsurları şunlardır. En üstte finans, kapital, para gelir. Onu sanayi, onu Teknoloji, onu Loji, onu Bilim, onu ise akılcı ve bilimsel düşünme ile yapılan çağdaş Felsefe yani sistematik düşünme üretir. Çağımız, lojik bilimlerle icat yapma çağı olduğunun farkında olan Atatürk şöyle der: “İnsanların hayatına, faaliyetine egemen olan kuvvet, yaratma icat yeteneğidir.” (1930)

 

“Bugün en büyük güç, teknolojiyi icat eden lojik bilimdir.”

 

Kuran ve Atatürk, bilimsel ve felsefi düşünme tarağında bezi olmayan bir topluma yapmayacağı iş olan bilim ve felsefe üretme görevi veriyor.

 

Ulusal Medya

Başta devletin TRT’si olmak üzere Ulusal medya, Türkiye’de toplumu çağdaşlaştıracak hiçbir program yapmıyorlar. Toplumu hep geçmişle meşgul ediyorlar. Ona hep geçmişi satıyorlar ve onu sömürüyorlar. Türkiye medyası, toplumunun dahili sömürgecisi durumundadır. Toplumu ve ülkeyi söğüşleyerek var oluyorlar, zengin oluyorlar.

 

“Atatürk’ün tattırdığı çağdaşlıktan sonra, Türkiye için geçmişten çözümler aramak beyhude hatta topluma zararlı uğraşıdır.”

İlim Almak ve Bilim Üretmek

İlim almak, başkalarının ürettikleri bilgiyi almaktır. Halbuki asıl yapılması gereken şey, bilim üretmektir. Biz de habire Hz. Peygamber’in, “İlim Çin’de de olsa alın,” şeklindeki hadisini çok severiz ve söyleriz. Ama “bilim üretin” şeklindeki ne ayetleri ne de hadisleri severiz ve söyleriz. Başkasının ürettiği ilmi almak, avcı ve toplayıcılıktır.

 

Avrupa’ya Öğrenci Göndermek

Atatürk şöyle der: “Bu millet ve memleket ilme, irfana çok muhtaç; tahsil yapmış, diploma almış gelmiş, olanları korumak kadar doğal ve lüzumlu bir şey olmaktan başka, parti eğitim ve öğretim görmek için ilim ve fen almak için Avrupa’ya, Amerika’ya ve her tarafa çocuklarımızı göndermeye mecburuz ve göndereceğiz. İlim ve fen ve ihtisas nerede varsa, sanat nerede varsa gidip, öğrenmeye mecburuz. Bu nedenle artık himaye ok zayıf kalır. Bunun yerine mecburiyet geçerli olur.”

 

Muasır Medeniyet

Muasır medeniyet seviyesine çıkmak elbette önemlidir. Ama bu seviyeyi kimin ürettiği ve bizim üretip üretmediğimiz önemlidir. Var olan bir medeniyet mutlaka insanların ürünüdür. Önemli olan bu üretici insanlardan olup olmadığımızdır.

 

“Atatürk’ten önce modernizasyon, Atatürk ise modernleşme hareketi yaptı. Birincisi kaportada, ikincisi motorda yapılır.”

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK)

Atatürk, orduya sadece ülkeyi koruma değil, aynı zamanda toplumu çağdaşlaştırma vebali de vermişti. Ben şahsen, 1983 ile 203 yılları arasındaki askerleri arıyorum. Onlar varken, hiç olmazsa, çağdaşlıktan anlayanlar vardı. Şimdi o da yok.

 

Eski Paradigmalar

Felsefi ve bilimsel analiz sonucu olarak şunu buluyorum: Çağımız öncesi eski paradigmaları siyasal iktidar gücünü kullanarak topluma empoze etmek uygulanabilir ve sürdürülebilir değildir. Geçmişi topluma empoze etmek beyhude uğraşıdır ve sadece ülkeye zaman kaybettirir. Geçmişi kullanmak, kendisi fikir üretememe acziyetinden kaynaklanır. Hazırı kullanmaktır. Üstelik bir imparatorluğu yok eden hazırı. Hazırcı olmak demek, insanın bir şey üretmede aciz olduğu ilkel “avcı toplayıcı” olmak demektir. İlkel insan, başkası olan doğanın ürünlerini avlayarak ve toplayarak geçinirdi. Çağımızdaki avcı toplayıcı ise, başka insanların ürünlerini avlayarak ve toplayarak geçinir.

 

Atatürkçü Kesim

Allah’tan ki ülkemizde Atatürk sayesinde, geçmişin avcı ve toplayıcılığına karşı çıkan ve çağdaşlığı savunan büyük bir Atatürkçü kesim vardır. İşte bu kesim, Türkiye’nin, varlığını hala sürdüreceğine dair bir sigorta olarak görünmektedir. Türkiye’de toplumsal tabanı olan tek kişi Atatürk’tür. Zaten onunkinin dışında bir paradigma ile topluluk üretmek imkansızdır.

 

“Türkiye’deki Atatürkçü kesimin varlığı, Türkiye için bir ontolojik nimettir.”

 

Atatürk Nimeti

Atatürk, bir filozof ya da biliminsanı değildir, ondan bunları olması da beklenemez. Ama o, bir düşünürdür ve düşünüşte çağı yakalamış biridir. Aydınlanma çağı ve sonrasında üretilen fikirleri ülkeye taşımıştır. Onun büyüklüğü; dinsel bir toplumda bu çağdaş fikirlerin ayırdına varması, onları ülkeye taşımaya kararlı olması ve ülkede kararlılıkla uygulamaya koymasıdır.

 

“Atatürk’ün en büyük dezavantajı, yanında o  aşamaya ulaşmış başka kişilerin olmayışıdır.”

 

Öyle bir konjonktürde Atatürk’ün yetişmiş olması ve ortaya çıkıp iktidara gelme başarısını göstermesi Allah’ın Türk milletine bir lütfu olarak geliyor bana. Allah’ın, hala Türk milletini sevdiğine bir işaret olarak görüyorum. Çünkü Onun öyle yetişmesi ve çıkışı imkansız bir muammadır ve ona felsefe ve bilimle açıklama bulamıyorum.

 

Günümüz Türkiye’sinde Atatürk

Dinsel iktidarın varlığı, Atatürk’e hizmet eder. Atatürk’ün yeniden ve gerçek olarak farkına varılması ve anlaşılmasına neden olur. Çünkü dinler, iktidara gelince biterler. Son bir asır süresince Atatürk, Türkiye’de ilk kez, tümel olarak siyasal iktidarda muhalefete düşmüştür. Böylece Atatürkçülük ilk kez bir muhalefet hareketi olarak kendisini yeniden ele almakta ve oluşturmaktadır.

“Dinler, iktidara gelince biterler.”

Türkiye’nin geleceğinin, Atatürk’te olduğu kesindir. Zaman geçtikçe Atatürk, daha da çok popüler olacaktır. Çünkü o, çağdaşlığı Türkiye toplumuna getirmiştir ve onu temsil eder. İçinde yaşanılan çağda, çağın öncesini yaşamak imkansızdır. Buna “anakronik durum” denir ve bu bir klinik vakadır. Bu durum, felsefi söylemle, stricto sensu yani “dünyasız” olmaktır.

 

“Çağımızda çağımızın entelektüel piyasasına çıkabileceğiz tek kişimiz Atatürk’tür.”

 

Tekrar Atatürk

Tekrar Atatürk zihniyetine ihtiyaç duyulacaktır. Böylece bir fırsat doğacaktır. Fakat bu ihtiyacı karşılayacak çağdaş paradigmaları ne kadar üretebildiğimiz önemlidir. Çünkü fırsatlar doğduğunda, o fırsata cevap olacak paradigmaların hazır olmaması durumunda fırsat kaçırılır. Atatürk, ortaya çıktığı zaman doğmuş olan fırsatın cevabı olmayı sağlamıştı.

 “Gerçekler geç ve güç ama güçlü ve kalıcı ortaya çıkarlar.”

Victor Hugo: “Fikirler, zorla ve şiddetle, top ve tüfekle asla öldürülemez!”

“Zamanı gelmiş fikirden daha güçlü hiçbir şey yoktur.”

 

Benim kişisel arzum şudur:

“Ya ben, Atatürk zamanında yaşamalıydım, ya da Atatürk benim zamanımda yaşamalıydı.”

 

Ruhun şad olsun!

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.