ŞEYHLİĞİN TEOLOJİK ANALİZİ

ŞEYHLİĞİN TEOLOJİK ANALİZİ

 “Şeyhlik; antik animistik nesnel totem figürlerinin, çağımızda insan figürüne dönüşmesidir.”

Lojinin bulunduğu sistemde mutlaka “logos” adı verilen akıl ve onun türevi olan sistemli ve rasyonel akıl yürütme olan felsefe vardır. Teoloji, dinsel kavram ve unsurları felsefi açıdan irdeleyerek analiz etmek ve onların rasyonelliğini tespit etmektir. Biz de bu yazımızda dinsel şeyhliği felsefi teolojinin rasyonellik perspektifinden analiz edeceğiz. Analiz, Türkiye’de aşırı dozajda dinsellik şırınga edilmesine rağmen dindarlığın, ahlakiliğin ve insaniliğin görülmemesinin nedenlerini de ortaya koyacaktır.

TANRI ARACILIĞI

Şeyhlik, Tanrı ile insanlar arasındaki gayri resmi aracılıktır. Resmi aracılığı, imam unvanıyla din görevlisidir. İkisi de Hıristiyanlıktaki tanrı aracılığı olan ruhbanlığın ve evliyalık olan ruhani azizliğin İslam’a taşınmasıdır. Kuran, Tanrı aracılığının her çeşidini yasaklamıştır. Kuran’da ne şeyh ne de bugünkü fonksiyonlarıyla imam kavramı vardır. Tanrı aracısı şeyh ve imam, bu aracılık görevlerini; ibadetleri yönetmek, din ve ahlak öğretmekle meşrulaştırırlar. Halbuki Kuran, hiç kimseye böyle görevler vermemiştir.

“Ruhbanlık ve şeylik; din pratisyenliği, teknisyenliği ve esnaflığıdır.”

Dinsel Ekonomik Sektörler

Tanrı aracıları, Kuran’da bulunmayan, “ibadet yönetme”, “Tanrı, din ve ahlak öğretimi” adları altında dinsel ekonomik sektörler uydurmuşlardır. Bu sektörleri meşrulaştıran bir tane ayet yoktur. İnsanlara Tanrıyı ve dini sadece şeyh ya da imam öğretebilir düşüncesi, Tanrının, herkes için ortak biri olmadığını ve aracısız bir şekilde bilinemeyeceğini, Tanrı, kendisini sadece bu aracılara bildirdiğini ve Onu ancak bu aracılarla bilmek mümkün olduğunu söylemektir. Bu anlayış, Kuran’ın yasakladığı Hıristiyanlığın ruhbanlık anlayışıdır. Tanrı’yı, dini ve ahlakı başkasından öğrenmeyi ve başkasıyla yaşamayı emreden bir tane ayet yoktur.

“Ahlak öğreten yüz binlerce Tanrı aracısının bulunduğu bir ülkede her gün on binlerce ahlaksızlığın icra edilmesi, bu aracılığın zararını, uygulamada ortaya koyduğuna yeterli delildir.”

ARACILIĞIN ZARARLARI

İbadet, kölelik demektir. Kölelik efendi ile kurulan direkt ilişkidir. Tanrı’ya ibadet, Onunla direkt iletişim kurmaktır. Tanrı ile direkt değil de, aracı vasıtasıyla iletişim kurmak, ibadeti gerçekleştirmeyeceğinden kişide aşağıdaki zararları doğurur.

Allah’la İnsan Arasında Bariyer

Din görevliliği, şeyhliğin resmi versiyonudur. İkisi de Tanrı aracılığı sistemidir. Tanrı’yı, aracı çalıştıran bir kuruma indirger.  İkisi de kişiyi Tanrı’dan koparan aradaki paravan, bariyer ve perdedir. Kişinin, Tanrısıyla direkt kişisel iletişim kurmasını engeller. Kişi, Tanrısıyla kendi başına karşı karşıya gelmelidir. Kişi, tanrısıyla direkt karşılaşınca ona karşı davranışlarının ve konuşmasının adabı muaşeretini kendisi öğrenir ve düzenler. Kişinin insanilik kalitesini yükseltir. Böyle bir karşılaşma, kişinin kendisinden özgürleşerek üniversal olmasını sağlar. Üniversallik boyutu kazanmaksızın, kişinin kendisini, Tanrıyı algılamak, anlamak ve Onunla oluşmak kapasitesine yükseltmesi imkansızdır.

Benliği Gerçekleştirmemek

Kişi, Tanrısıyla karşılaşınca, gerçekleştirmeye mecbur kalarak benliğini geliştirir. “İnsan, kişisel direkt ilişkilerde insan olur. “Yalnız ve yalnız kendisindeki “kendisi”yle karşılaşma sayesinde insan, benliğini gerçekleştiren bir kişi olur. Bu durumu, doğadaki diğer nesneler temin edemez.” (Paul Tillich, “Love, Power and Justice”)

Yanlış Yapmaya Alıştırması

Kişi, tanrısıyla kendisi direkt karşılaşması durumunda, Ona karşı yanlış yapmaktan kaçınır. Yanlış yapma durumunda yanlışının farkına varır. Bu farkına varma, insanda yanlış yapma yetisini törpüler, yanlış yapmamaya alıştırır ve onu yanlış yapmayan bir varlık haline getirir. Fakat Tanrısıyla bir şeyh ya da imam aracısıyla karşılaşan kişi bu durumlarla karşılaşmaz. Demokrasinin aradığı kendi başına karar verebilen tam birey olma gerçekleşemez.

Varlık Olmayı Önler

Şeyhlik, insanların kendi başlarına müstakil varlık olmaları önünde en büyük engeldir. Şeyh, insanları kendine bağımlı yapmak amacıyla sürekli ellerinden tutarak din yaşamalarını dikte eder. Bu durum, tıpkı elinden sürekli tutarak yürütülen çocuğun durumu gibidir.

İradenin Köleleştirilmesi

Şeyh ve imam, kişinin merkezi kontrol sistemini zayıflatır, neticede tümden yok eder. Sonunda kişideki “irade” köleleştirilir. Bu köle irade, artık birileri tarafından istendiği gibi kendilerine hizmet ettirilir hale getirilir. Köle iradenin hizmetini şeyh alır, ama köleye faturasını şeyhe değil, Tanrı’ya ödetir.

“Şeyhlik; faturayı, hizmeti alanın değil, başkasının ödediği bir sistemdir.”

Tanrının İçkinleştirilmesi

Şeyh ve imam, Tanrıyla kontak kurulmasını önleyerek Tanrının insanlarda içkinleşmesini engeller. Tanrıyla kontak kurmamak anlayışı, demokratik değil, monarşik anlayıştır. Monarşilerde monark kral ile direkt kontak kurulamaz ve görüşülemez. Ancak aradaki aracılarına ulaşılabilir ve bu aracılar isterlerse ve istedikleri kişileri onunla görüştürürler.

Popüler Anlayış/Geriye Götürmek

Şeyhlik ve imamlık sistemleri, insanları geriye götürürler, kesinlikle ileriye götürmezler. Çünkü ikisi de hem eski sistemlerdir hem de eskimiş fikir ve bilgi malzemelerini kullanırlar. Ayrıca kendileri de avam düzeyinde olduklarından insanları popüler anlayışta demirlerler.

Başkasında Yok Olmak

Mürit ve cemaat, takipçi demektir.  Mürit şeyhin, cemaat ise imamın takipçisidir. İkisi de başkası olan imamda ve şeyhte yok olan kişidir. İmam ve şeyh, çok sayıda insanı, bir insanda toplayarak bütünleştirmek, tek insan yapmak demektir. Şeyh, binlerce insanın bir tek insanda mündemiç (incorporated) içkinleştirilmiş kişidir.

Birey Olmayı Önlemek

Çağımız, birey olma çağıdır. Grupla kimlik almama çağıdır. Birey, kişinin kendi başına müstakil yani bizatihi ve tam teşekküllü (self contained) kişi olmasıdır. Kişinin kişilik merkezini tahrif eder ve şahıslığını sekteye uğratır. Şeyhlik, kendisine taraftar sağlayabilmek amacıyla, demokrasiye uyumlu birey olmayı önlemede dini ve tanrıyı kullanan sistemdir.

İnsan Olma Telosunu Önlemek

Şeyh ve imam, insanın yaratılış amacı (telos)nı gerçekleştirmesini önler. İnsanın telosu, Tanrının istediği insanilik düzeyine çıkmaktır. Bu düzeye çıkmak, Tanrı ile direkt karşı karşıya gelerek, Onun karşısında insanilik egzersizleri yapmakla mümkündür.

İnsanın Kendisini Aşmasını Önlemek

Şeyh ve imam, kişilerin önünde, kişinin Tanrı ile arasında kendilerini aşmalarını önleyen bir set oluşturur. İnsanın, kendisinden ileri gitmesini ve Tanrının katına geçmesini engeller. “Senin sınırın buraya kadar, daha ileri gidemezsin” der. Şeyh ve imamın kendisi de postundan, arşından ve mihrabından öteye geçemez. Tanrı, insanın belirlediği bir çıtadır. İnsanın ulaşmak istediği bir yüksekliktir. Namazın miraç olması, Tanrı’ya yükselmeyi anlatır.

İbadet eylemiyle insan, sadece ötekiyle değil, kendisiyle ve Sınırsız Ötekiyle yüz yüze gelmiş olur. Bu durum, “benin” tam odaklanmasıdır ve benlik, kendisinin en yüksek düzeyleriyle karşılaşır. Tanrı’yla karşılaşmak demek, benliğin zirvesine çıkabilmek demektir. Bu sayededir ki benlik, verili ve sınırlı durumun ötesine geçebilir. Tam odaklanmış bir kişiliğin oluşmasında, insanın kendi sınırlanmışlığını aşabilen tinsel bir varlık olması gerçeği yatar. (Paul Tillich, Ahlak ve Ötesi)

“Din; varlık ve anlamda, nihai ve şartsız olana doğru ruhun bizzat kendisini aşmasıdır.” Paul Tillich

Tanrısal İlgiyi Şeyhe Devşirmek

Aracılık, kişilerin Tanrı ile ilgili olmalarını önler. İlgili olmak demek, ilgili olunan şeyin bir parçası olmak, samimiyetle ona katılmak, ona yoğunlaşmak demektir. Aracılar, kişilerin Tanrı’ya olan ilgilerini kendilerine devşirirler. Tanrı ilgisi satarak kendilerine ilgi doğururlar.

Tanrısal Asosyal Yapmak

İbadetini imamla yapan kişi, kendi başına ibadet eylemini yapabilen varlık olmaktan çıkar. Tanrısıyla kendi başına iletişim kuramaz hale gelir. Buna “tanrısal asosyallik” adı verilir. Dolayısıyla ibadeti yapmadan önceki haliyle, ibadeti yaptıktan sonraki hali arasında insanilik açısından hiçbir fark gerçekleşmez. Dinin insaniliğiyle oluşamaz.

“Türkiye’nin her yerinde aşırı dinsellik bulunmasına rağmen dindarlığın bulunmamasının en temel nedeni, tanrısal asosyalliktir.”

Vekaleten/Pseudo Din Yaşamak/Kendini Kandırmak

Tanrı aracılarının her çeşidi, kişilerin Tanrılarıyla doğrudan temas ederek dini direkt asaleten yaşamalarını önlerler. Şeyhlik, dini, vekil ile vekaleten yaşamaktır. Dinini vekaleten yaşayan, onu sahte (pseudo) yaşamaktadır. Dini yaşadım düşüncesiyle kendisini kandırmaktadır.

Başkasının Din Algısını Yaşamak, Dinsel Rölativizm

Herkes kendi algı kalıbının çapıyla varlığı algılar. Cemaat veya mürit kişi, kendisinin değil, imamın veya şeyhin din algısının çapını yaşar. Farklı din ve Tanrı algısına neden olduğundan “dinsel rölativizm” doğar. Dini yaşamada ve Tanrı algısında tevhide ulaşamaz.

KURAN’A GÖRE İBADETLERDE BİREYSELLİK

Allah’la Bireysel İlişki

Kuran, her bir kişiyi bağımsız sorumlu birey olarak kabul eder. Bu nedenle ibadetler dahil bütün emirleri, bireylere hitap ederler. Kuran, Hristiyanlığa ve Yahudiliğe muhalefet olarak, ibadetlerin ifasını kişilerin kendilerine hitap ederek emreder.

Kuran kişinin, kendi başına tanrısıyla iletişim kurmasını, insanın kendi bireyselliğini, şeyh ya da imam gibi başka kişiler vasıtasıyla değil, kendisi aracılığıyla Allah’a sergilemesini ister. Kuran, kişinin sahip olduğu “potansiyelini ve kendisini gerçekleştirmesini” ve böylece dünyası anlamındaki “kosmos” adı verilen “ben”ini inşa edip kişilerden oluşan bir toplulukta tam teşekküllü ve müstakil bizatihi “birey” olmasını emreder.

Bu nedenle namazları, bireylere hitap ederek “namazı kılın” diyor, “imamın önderliğinde kılın” demiyor. İmamın arkasında toplu ibadet yapılmasını emreden bir tane dahi ayet yoktur. O nedenle, namazları Peygamber kıldırmasına rağmen, cemaatle ve imamın arkasında namaz kılınmasını farz yapmamıştır. Peygamber kıldırmasına ve hutbeyi okumasına rağmen Cuma namazı için dahi din adamının arkasında namaz kılmayı farz yapmadı. Mesela Cuma ile ilgili ayet şöyledir: “Ey iman edenler Cuma günü salat bildirildiği zaman Allah’ı anmaya koşun, alışverişi bırakın.” (Cuma, 9.) Kurbanların kesimini din adamlarının nezaretinde yapın demiyor, kendiniz kesin diyor. Haccın ifasını kişilere bırakıyor, din adamı nezaretinde yapın demiyor. İslam’a girmeyi ve ondan çıkmayı kişinin iradesine bırakıyor, din adamının yetkisine vermiyor.

“Türkiye’de ibadetler, Hinduzimin ve Manheizmin ritüellerine, Hıristiyanlığın ayinlerine dönüştürülmüştür.”

İmamın önderliğinde ve cemaatle ibadet yapmayı istemek demek, Tanrı’nın, insanı imamsız ve tek birey olarak muhatap kabul etmiyor demektir. Kendi başına Tanrısıyla karşılaşmaktan korkan ve kaçan, cemaat halinde ibadet yapar. Tek başına ibadet yapamaz. İmamın arkasında ibadet yapması, tanrıyla kişisel karşılaşmaktan korkmaktan ve sorumluluğu imama atmaktandır. İmamla namaz kılma eğitimi vermek, şeyhlere insan malzemesi yetiştirmektir.

Cuma Namazı

“Türkiye’de Cuma namazı, köylülere Atatürk zamanında farz yapılmıştır.”

Burada yeri gelmişken Cuma namazı ile ilgili şu teolojik teknik bilgiyi vermek gerekir: Cuma namazı Fıkha göre köylülere farz değildir. Şehirlilere farzdır. Hatta şehrin merkezinde yaşayanlara farzdır. Şehrin kenarlarında yaşayanlara da farz değildir. Bu nedenle Türkiye’de Cuma namazı şehirlerin sadece bir iki tane merkez camiinde kılınırdı. Onların dışındaki, mesela şehirdeki mahalle camilerinde ve köylerde Cuma namazı kılmak yasaktı. Atatürk’ün talebi üzerine, Din İşleri Yüksek Kurulu’nun 1933 tarih ve 190 sayılı kararı ile Cuma namazı köylere farz yapılmıştır. Günümüz köylüleri, Atatürk sayesinde Cuma namazı kılabiliyorlar.

Huşu/Odaklanma

İmamın arkasında ibadet eden kişi, ibadette pasif olacağından ve dikkati başka şeylere kayacağından ibadete odaklanması imkansızdır. Odaklanma, dikkatin dağılmamasıyla, dikkat toplanması, kişinin aktif olmasıyla mümkündür. Kuran, ibadetlerde “huşu” yani tanrı ile kişisel konsantrasyon ve odaklanma kurulmasını ister. İmamın ibadet kondaktörlüğü, Kuran’ın namazdan istediği, kişilerin huşularını önlemektedir. Kuran şöyle der: “Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler.” (Muminun, 2.)

Kuran’da Ruhbanlık

Kuran, Yahudilik ve Hıristiyanlıkta gördüğü, ritüelleri yöneten dinadamlığı ve ruhbanlığı ortadan kaldırmasının bir nedeni onun, Allah’ın sistemi olmamasıdır: “Onların arkasından da Meryem oğlu İsa’yı gönderdik, ona İncil’i verdik ve kendisine uyanların kalplerine şefkat ve merhamet duygusu koyduk. İcat ettikleri ruhbanlığa gelince; biz onu onlara farz kılmamıştık. Allah’ın rızasını kazanmak için onu kendileri icat etmişlerdi. Fakat ona da gereği gibi uymadılar. Biz de içlerinden iman edenlere ücretlerini verdik. Fakat onlardan birçoğu da fasık kimselerdir.” (Hadid, 27.) Dinadamlığı sınıfını kaldırmasının bir diğer nedeni, dinadamlarının dini, kişisel çıkarlarına alet ederek halkı sömürmeleridir: “Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve Allah’ın yolundan alıkoyuyorlar. Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele.” (Tevbe, 34.)

“Kuran, Tanrı aracılığının her çeşidini yasaklamıştır. Bu nedenle hiçbir İslam alimi ve düşünürü şeyh olmamıştır. Cahiller şeyh olmuştur.”

SONUÇ

Teolojik analiz de şeyhlik zihniyetinin egemen olduğu toplumlarda demokrasinin olamayacağını tespit eder. Şeyhlik ve imamlığın çağımızın demokrasi sistemiyle çatışması; birincisinin ilkel monarşi, ikincisinin modern poliarşi sistemi olmasından kaynaklanır. Poliarşi sisteminin egemen olduğu bir çağda monarşi sistemiyle ibadet yapmak sürdürülebilir değildir. Şimdiki ibadet yapma sistemi, insanları monarşi ile poliarşi arasında çatışan karakterler yapmaktadır. İbadetler, Kuran’ın bin beş yüz yıl önce geçmek istediği bireysellik sistemiyle ifa edilmelidir. Aksi takdirde demokrasi uygulanamayacaktır.

Şeyh, Tunç çağının mitolojik fikir ve bilgi malzemelerini ve kültürünü din adı altında insanlara empoze eder. Böylece dini, geride bırakarak yozlaştırıp mistisizmin duygusal tahrifine uğratır. Şeyhlik, Kuran’ın yıkmak istediği Hıristiyanlıktaki dinadamlığı, ruhbanlık ve evliyalık gibi Tanrısal aracılığın İslam’a taşınması ve İslam’ın Hıristiyanlaştırılmasıdır.

Tanrısal aracılık ve din görevlisi arkasında ibadet, monarşinin egemen olduğu devirlerin icadıdır. O devirlerde demokrasi bulunmadığından insanlar yöneticilerini seçmek amacıyla birey olarak kendi başına oy kullanmazlardı. Fakat demokrasi, insanların bireysel iradeleriyle karar verip tek tek oy kullanmalarını gerektiriyor. İmam ve şeyhliğin olduğu yerlerde insanlar, ibadetlerini imamın arkasında toplu yaptıkları gibi, tek tek değil, imamın ya da şeyhin iradesiyle toplu oy kullanırlar.

“Tanrısal aracılık olan ruhbanlık ve şeyhlikle demokrasi bir arada gitmez.”

Popüler Aydınlanma

Demokrasi, demokrasi hakkında popüler aydınlanmanın gerçekleşmesi ile uygulanabilir ve toplum üyelerinin hepsinin birey olmasını gerektirir. Oylar, grup halinde değil, tek kişilik kabinlerde bu nedenle kullanılır. Birey olma, Tanrı’ya kişisel ibadet yapmakla başlar. Kendi başına değil de şeyh gibi aracılarla Tanrısıyla ibadet yapmaya alıştırılmış insanlar birey olamazlar. Birey olmaları, Tanrılarıyla kendi başlarına görüşmeye alıştırılarak sağlanır.

Dini, ruhban ve şeyh katmanıyla algılamak, pratisyen ve teknisyen düzeyiyle algılamaktır. Bu düzey, dinin pratik, esnaf ve işporta düzeyidir. Dinin anlamını ve ondan beklenen sonuçları vermez. Halbuki din, “anlam” olduğundan ancak teoloji teorisyenleri tarafından gerçek anlamıyla anlaşılabilir ve ondan beklenen sonuçlar alınabilir.

Ruhbanlı din, siyasetin hoşuna gider. Ama demokrasiye uyumsuz insan yetiştirir. Gerçi demokrasinin uygulanamaması da siyasetçilerin hoşuna gider. Fakat demokrasinin uygulanamaması, halkın aleyhine sonuçlar doğurur.

“Demokrasinin uygulanabilmesi, şeyhliğin dinde ve siyasette yokluğuna bağlıdır.”

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.