OĞLUM ŞEHİDİM

“Edebiyat sanatı, sanat felsefeyi, felsefe bilimi, bilim de teknolojiyi üretirse vardır.”

 

Bütün şehitlerimize ithafen şiirimizdir.

 

OĞLUM ŞEHİDİM

Oğlum!

Uyurken, sırtının açık kalmasına dayanamayan anası,

Sonunda sana da kıydı o kahrolası,

Yüreğimize düştü senin ateş bombası,

Biliyorum şehitliktir bunun parolası,

Oğlum! Şehidim!

 

Sen gideli cepheye,

Birbirine karıştı her gün,

Gece, gün, dün bugün,

Oturmuştu gırtlağıma bir koca düğüm,

Boğazımdan geçmez oldu hiçbir öğün.

 

Sen şehit oldun, yüceldin,

En yüce makama,

Melekler saf saf olmuş,

Sıraya girmiş, yemyeşil dizilmiş,

Saygıyla selam duruyor sana,

Götürmek için seni O Yüce Mevla’ya.

 

Alnın ak, ruhun pak,

Pak ruhun, milletine şafak,

Makamın, bize oymak,

Sen, bize rahmet, şefaat,

Şefaatine erdirsin bizi Sahib-i Şefaat.

 

Pak ruhunu melekler kaptı hemen,

Çıkardılar Arşı Ala’ya kimse görmeden,

İzledin bizi gönül hoşluğuyla,

Götürürken seni, biz ağlaya, sızlaya,

Cennetteki istirahatgahına, ikametgahına.

 

Kanın yıkandı hemen yağan yağmurla,

Hemen vuran güneşle de, yükseldi semaya.

 

Şehit olduğuna hiç üzülür müyüm,

Ama şehit olurken ki anını düşünüyorum,

Hayatında ilk kez, ama en acılı anında olamadım yanında,

Bütün derdim, düşüncem,

Hiç acı duymamışındır umarım canında.

 

Şehit olduğuna üzülmek ne demek,

Buna ancak sevinmek gerek,

Acı çektin mi, endişesi,

Sürekli geçiyor, bağrımı delerek.

 

Cennete giden havaalanına,

Yerleştirildiğinde uçmak için pistine,

Sandukanı gördüğümüzde,

İşte o an şahit olduk kıyametimizin koptuğuna.

 

Haykırıyordu baban, ağlamadan, metanetle,

Ben de hazırım şehit olmaya,

Annen, dünyaya ilan ediyordu,

Ben şehit anasıyım, ağlamayacağım,

Veririm dört oğlumu daha.

 

Eşin, konuşamıyordu, amma,

Oğlun, bayrağı devralmıştı bile,

Seni uğurlamaya gelen binlerce milletdaşınla,

Seni vermek, yolcu etmek istemedik,

Al bayraklı tahtını başucumuzda ebediyen ağırlamak istedik.

 

Sen, şimdi dönülmez yerdesin,

Peygamberler, şehitler mertebesindesin,

İçinden ırmaklar akan bahçeler içindesin,

Bin bir çeşit nimet!

 

Bir zamanlar seni bastığım bağrımda.

Seni sıkıca sardığım kucağımda,

Şimdi senin hicranın, özlemin,

Gün geçtikçe, derinleştikçe derinleşiyor.

 

Şimdi senin yavrun var, senin yerine,

Onunla senin özlemini gidereceğim,

Şimdi de teskere günü sayacağım,

Ta ki, Cennet-i Ala’da,

Sana kavuşana kadar.

 

Sana kavuşana kadar,

Yaşayacağız amma,

Acılarımızı, sızılarımızı içimize gömerek,

Amma bize yaşamak haram.

 

Sen gideli oğlum!

Baban! O bir gazi şimdi, yatağa düştü,

Ya ahırdaki kuzun!

Ağlamaktan gözleri kan çanağına döndü.

 

Kaydedilmiştin bir kere Levh-i Mahfuz’da,

Müjdelenmiştin bir kere Gabar veya Cudi Dağı’nda,

Şimdi de Afrin’de, Burseya Dağı’nda,

Bekle! Yine geliyoruz yemin törenine, bu kez Arasat’ta,

Nasıl geldiysek ilk yeminine Alay meydanında;

Edirne’de, Kars’ta.

 

Oğlum!

Sadece bizim aile değil,

Her nesilde milletimize aynı durum olur oldu,

Milletimin ana-babası, evlatlarına doyamaz oldu,

Hala Yemen türküsü yazıyor oldu,

Burası Muş’tur, yolu yokuştur, diyor,

Giden gelmiyor, aceb ne iştir, demeye devam ediyor.

 

Ama bil ki ey Oğlum!

Unutmam seni, unutamam,

Seni büyüttüğüm yerler,

Gezdirdiğim parklar,

Sana kızdığım zamanlar,

Bana her şey seni hatırlatıyor.

 

Oğlum!

Sen yirmili yaşlarında şehit oldun,

Ama biliyor musun?

Hani bahçede ablanla bir yaşında oynarken,

Bisiklet üzerinde çekilmiş resmin vardı ya,

Benim gözümün önünde hep öyle varsın.

 

Şimdi de Oğlum!

Her ilkbahar geldiğinde,

Bahçedeki kavak ağaçları,

Taze yeşil yaprakları,

Bana hep seni hatırlatıyor.

 

Oğlum!

Bulandın oldun al,

Hemen işlemlere dal,

Bizi de burada bırakma,

Bir an önce yanına al.

 

Bütün hüzünlü türküler, şarkılar seni söyler,

Bütün ağıtlar, maniler, seni ağlar,

Felek, viran etti gönlüm sarayı,

Yaram yürektedir sara bilmezsin.

 

Sen küçüksün ölemezsin,

Kefen bile giyemezsin,

Keklik, dağlarda çağılar,

Yavrum diye, diye ağlar,

Günden güne yese dağlar,

Görenlerin bağrı yanar,

Ağlarım ben, kekliğime,

Seherde öten diline.

 

Gözyaşımda saklısın, ağlayamam ben,

Düşeceksin sanırım kirpiklerimden,

Damarımda kan olup dolaşıyorken,

Gitmiş olsan da, bizimlesin sen,

Çünkü, beni böyle bırak git, git gidebilirsen.

 

Mezarımın taşı, Kabe’ye karşı,

Başucuma koyun yazılı taşı,

Üstünde çimenler, gözümün yaşı,

Ağlama sen, garip anam, bu işler olur,

Beni vuran zalim, Allah’ından bulur.

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.