MATÜRİDİ KELAM METODUNUN FELSEFİ ANALİZİ

MATÜRİDİ KELAM METODUNUN FELSEFİ ANALİZİ

 

Daha önce, bir akademik makalede “Matüridi Aklının Felsefi analizini” yapmıştık. Yeni bir akademik makalede de onun “Bütüncül Kelam metodunun felsefi analizini” yaptık. Burada bu akademik makalenin sadece sonuç bölümünü yayınlıyoruz.

Akademik eserlerin sonuç bölümlerini, ana bölümlerde kullanılan malzemenin; çala kalem özeti olarak değil, kuramının çıkarıldığı ve bilim adamının kendi zihinsel-düşünsel kapasitesini ortaya koyduğu bölüm olarak görürüz. Bilim yapmak, kuram yapmak demektir. Kuram yoksa bilim de yoktur. Biz de, bu makalemizin sonuç bölümünde, ana bölümlerde Matüridi’den kullandığımız malzemeden, onun kelam yapma modelinin kuramını ortaya koymaya çalışacağız. Onun argümanındaki, bir argümanda bulunması gereken; temelöncül, temellendirme, gerekçelendirme ve sonuç bölümlerini ve neticede düşünme biçiminin karakterini tespit edeceğiz.

 

Peşinhükümler, İspatlama

Matüridi argümanını, metafizik peşinhüküm temel öncüller üzerinde inşa etmiştir. Peşinhüküm; önceden önyargı ile edinilmiş, koşullanmış bir tutumu yansıtan ve kesin doğru kabul edilen önkabullerdir. Bir fikri koşulsuz desteklemek ya da ona karşı çıkmaktır. Tek taraflı olarak sübjektif olması esastır. Nesnel değil, özneldir. Bu peşinhükümler tahmine dayalıdır. Tahmin, kesin doğruluk değil, zan ya da doksa ifade etmektedir. Doksa, yaygın basmakalıp klişe düşüncelerdir. Gerçekliğe dair yanlış tanıma, tasavvur ve tahayyül anlamlarını içerir. Elde var olan bilgi kullanılarak istenilen “çıkarım” yapılır. Bir iddia, ne ile ispat edilmesi gerekiyorsa, onunla ispat edilmelidir. Mesela, bilimsel ispatlama, bilimsel delillerle ve uslamlama, felsefi ispatlama mantık kuralları kullanılarak tutarlı akıl yürütme ile yapılır. Metafizik iddialar, bilimsel delil ve mantıksal akıl yürütme ile ispatlanamaz, çünkü metafizik konularda mantık geçerli değildir. Matüridi’nin sorunu, metafizik iddiaları, akıl yürütme ile ispat etmeye çalışmasıdır. Fakat bu akıl yürütmesini mantık kurallarıyla sistematik yapmadığından mantık hatalarına düşmektedir.

 

Peşinhüküm öncüllere dayalı ispatlama, kaçınılmaz olarak tümdengelim düşünme metodunu uygular. Bu metot, önceden ortaya konulan öncülleri soncul kabul eder ve bütün argüman, bu sonculları haklı göstermek için yapılır. Yani sonuçtangelimdir. Bütün akıl yürütme çeşitleriyle düşünme yapmada olduğu gibi tümdengelimde de amaç; öncül bilgilerden yeni bilgiler ve sonuçlar çıkarmaktır. Matüridi, tümdengelim düşünme yöntemini kullanır ama öncüllerinden yeni bilgi çıkarmamakta, sonuçtangelim uygulayarak, öncüllerini desteklemeye çalışmaktadır. Kelami istidlal yöntemi, tümdengelim yöntemiyle yapılan tartışmada kullanılır. Önce sonuç belirlenir, sonra onu temellendirerek sonuç yapmak amacıyla delil arayışına girilir. Yani soncullar, önceden ortaya öncül olarak konulur, sonra onlara vardıracak ve onları savunacak deliller aranmaya çalışılır. Aslında sonculları, öncülleridir. Önceden ortaya soncul koymaksızın, akıl yürütme işlemiyle düşünme esnasında bulduğu fikirlerin ulaştırdığı sonucu almak ve sonucavarım olan tümevarım metodunu kullanmaz. Öncülleri, sonculları olduğundan, bulguların götürdüğü farklı sonuçlar alınmazlar. Amaç, argümanın mantıklı yapılarak, tümevarımsal zorunlu sonuca ulaşmak değil, hedeflenen zorlama sonucu argümana monte etmektir.

 

Temellendirme, Gerekçelendirme

Bilginin Kaynağı

Matüridi, Ortaçağ boyunca yapılan dinsel düşünmenin ayırt edici özelliği olan, asıl ve doğru bilginin tanrı kaynaklı (teosantrik) olduğu düşüncesine sahiptir. Bütün bilginin mahiyeti kapsamı ve sınırları vahiy otoritesi tarafından belirlenir. Dolayısıyla Allah’ın, sözlerinin toplandığı Kuran’da söylediği her şey, en temel doğru olarak alınmalıdır. Bu söyleme göre, Kuran’da sadece dini değil, Kıyamete kadar gerekli diğer dünyevi bilgiler de mevcuttur. Bu nedenle her konuda doğru bilginin kaynağı Allah’tır. Aslında tanrıdan geldiklerine inanılan tanrı sözlerinin Ondan geldiklerini ispatı etmediği halde, onların, tanrıdan gelen kesin doğru bilgi olduklarına inanır. Şayet bu söylemler tanrıdan gelmemişlerse, doğru olmayan yanlış bilgilere inanılmış olmaktadır. Dini peşinhükümsel iddialarını, aynı türden iddialarla savunuyor. Yani sem’î iddiaları yine sem’ ile temellendirir. Tanrı kaynaklı olduğunu iddia ettiği peşinhüküm bilgileri, insanda bulunmayan ve insanın kazanım (a posteriori)la elde edemeyeceği, verili (a priori) bilgiler olarak görmektedir. Tanrı’yı, doğru bilginin kaynağı görmek demek, insan zihinden bağımsız başka bir bilgi kaynağı gerçekliğinin varoluşunu peşinen kabul etmektir. Dolayısıyla, bütün istidlal yollarıyla edinilen bilgi, aslında varlığa Tanrı tarafından konulan var olan olan ve Tanrı’nın söylemlerini teyit eden bilgidir. Kelam, her nizami argümanda olduğu gibi, iddialarını hem temellendirmeye hem de gerekçelendirmeye çalışır. Elbetteki gerekçelendirmeleri, o devirlerdeki bilgi, akıl ve düşünmenin çapı kadardır.

 

İstidlal; Bilgi Elde Etme Yolları

Matüridi, argümanlarını temellendirmede kendisinin belirlediği; sem’, akıl, ‘iyân, ahbar ve nazar olmak üzere bilgi elde etme vasıtaları olarak beş adet istidlal yolu tespit etmiştir. Sadece bu istidlal yollarının bilgi elde etme yolları olduklarını savunur. Aslında onun nazarında bir tane istidlal yolu vardır, o da; sem’dir, çünkü tek bilgi kaynağı olan Kur’an bu yolla iletilmiştir. Diğerleri, sem’in hizmetindedir. Bütün istidlal yollarını, sem’in belirlediği peşinhüküm soncullarına götürecek şekilde sübjektif ve güdümlü kullanmaktadır. Dini bilmede istidlal yolu olarak istihdam ettiği ikinci vasıta olan insan aklı, teosantrik akıl olmaktadır. İnsan aklının tek görevi; dış faktör olan tanrı tarafından verilen bilgileri teyit ederek açıklamaktır. Akıl, sem’in hizmetçisidir ve sem’ ile bilinen bir şeyin ispatı için kullanılabilir, onu çürütmek amacıyla kullanılamaz. O nedenle akıl, sem’den bağımsız, kendi başına müstakil bir delil olamaz ve delil üretemez. Akıl, her şeyi, dinin temel esaslarıyla uzlaştırmayı esas almalıdır. İnanç esaslarını aklî delillerle destekleyerek, üstün kılmaya çalışmalıdır. Aklî delil, sadece naklî delille sabit olmuş esasların daha iyi anlaşılmasına, doğruluğunun kanıtlanmasına ve gerektiğinde deliller arasında hedefe götürecek mukayese ve tercih yapılmasına katkıda bulunabilir. Matüridi, başta Tanrı algısında, “Epistemik” değil, gündelik pratik akılla gerekçelendirme yapar. Onun akıldan kastı, daha çok tanrısal ve dinsel düşünmeyle programlanmış antikçağ gündelik avam aklıdır.

 

Akılyürütme Çeşidi

Akıl yürütme de, sem’i temeller üzerinde ve çerçevesi dahilinde, sem’i öncülde belirtilen sonuca ulaşmak amacıyla yapılabilir. Ancak, vahyin temellendirilmesine hizmet ederse işlevsel kılınabilir. Dini ve metafizik konularda akıl yürütme uygalnması mantıksal problem doğurmaktadır. Çünkü bu konularda akıl yürütülemez, ama eğer yürütülecekse, mutlaka mantık kurallarının uygulanması gerekmektedir. Mantık ilkeleri uygulanması durumunda da mantık hataları kaçınılmaz olmaktadır. Matüridi, metafizk konularda kullanmasının kaçınılmaz sonucu olarak, uyguladığı akıl yürütme, basit doğrudan akıl yürütmedir. Nizami akıl yürütmede üç önerme bulunması gerekirken, onun kullandığı doğrudan akıl yürütmede; biri öncül, diğeri soncul olmak üzere iki önerme bulunur, ama tek bir gerekçe önermeyle sonuca ulaşılır. Biri doğruluğuna kani olunan öncül önerme, diğeri de bu önermeden çıkarılan sonuçtur. Öncülle sonuç arasında başka bir önermenin bulunmasına ihtiyaç duyulmaz. Matüridi, “Allah varsa, Onun mesajını iletmesi için peygamberin olması gerekir,” şeklinde doğrudan akıl yürütür. Allah’ın varlığı doğrudur, o halde peygamber de vardır, sonucunu çıkarır. Peygamberin varlığını, Allah’ın varlığına dayalı olarak doğması gereğini kullanarak ispat etmeye çalışır. Yani peygamberin varlığı, Allah’ın haberlerini iletmesinin gerekmesi nedeniyle önceden belirlenmiştir.

 

Bu düşünme, aynı zamanda “gerekircilik” düşüncesidir. Gerekircilik; her olayın başka olaylardan doğduğu, onların gerekli ve kaçınılmaz sonucu olduğudur. Evrende olan biten her şeyin önceden belirlenmiş bir nedeninin olması dolayısıyla öyle olmaları gerektiğini, bunun için de insanın irade ve eylemlerinin özgür olamayacağını öne sürer. Metafizik önermeler, avamın gündelik aklına göre makul ve rasyonel olabilirler. Zaten bu metafizik önermeler, bu akılla üretilmişlerdir. Fakat bu metafizik önermeler sistematik mantık aklına göre irrasyonel kalmaktadırlar. Bu önermeler, sebep-sonuç ilişkisi içermediklerinden sistemsiz düşünme ile üretilmiş spekülatif önermeler olarak görülürler. Metafizik konular, nedensellik değil, “niçin” sorusunun cevabı olan, ereksellik ya da gerekircilik üzerine kuruludurlar. Metafizik gerekirciliğinde, evrendeki her şeyin ilahi bir kudret dahilinde belirlenen bir gayesinin mevcut olduğu düşüncesi vardır. Buna Kelam ilminde, “hikmet” deniliyor. Matüridi, düşünme işlemi yapma taraftarıdır, ama dinsel düşünmenin özelliği olan her konuda koşullu olmasını uygulayarak, bütün düşünmeye, Tanrı’nın varlığına götürmesi koşulu ile müsaade eder. Koşullu önerme kullanır ve bu önermenin işaret ettiği sonuca ulaşmak şarttır. Koşullu sonuç kesin doğru kabul edilen iddiadır ve bunun kanıtlanmasına gerek duyulmaz.

 

Çıkardığı Sonuçlar; Tevhid ve Tefrik

Her çalışmada sorulması gereken soru; ne tür bir sonuç üretilmek istendiğidir. Matüridi, Kelam argümanıyla ne üretmek istiyor, sorusuna, felsefi eleştirel analizimiz neticesinde tespit etiğimiz soncul cevabımız; kendi inançlarını tevhid adı altında, evrensel-genel sonuçlar yapmaktır. Bunu amaçladığını, eserine, “Kitabu’t Tevhid” ismini vermesi göstermektedir. Kendi sonuçlarının, her yerdeki her Müslümanda mutlaka genel geçer ilkeler oldukları anlayışındadır. Sonuçlarını, herkes tarafından kabul edilmesi gereken bir paradigma olarak görmektedir.Tevhid iddiası, evrensel olma iddiasıdır. Evrensel olmanın epistemolojik anlamı; bütün insanlar için doğru, genel geçer olmak demektir. Bir şeyin evrensel olabilmesinin şartlarını ancak bilimsel metotla ulaşılan sonuçlar taşıyabilmektedir. Çünkü sadece bu sonuçlar, bilimsel ve felsefi sorgulama ve irdelemeden geçirilerek tüm insanlığın ortak aklının ürünü genellemeler haline getirilmektedir.

 

Evrensel düşüncelerin sübjektif olmamaları lazımdır. Bir dinin, onun içinde bir mezhebin ve onun tek kişilik aliminin, hele de bilimsel felsefi irdelemeden geçirilmemiş sübjektif söylemleri evrensellik niteliğini kazanamazlar. Matüridi bağlamında; onun sübjektif düşüncelerine çok sayıda mezheplerin ve alimlerin itirazı vardır. Ayrıca kullandığı metafizik öncül ve önermeler, evrensel olma niteliklerini taşımamaktadırlar. Nitekim kullandığı istidlali bunu sağlamadığından, kendisi zorlama sonuçla tevhidi sağladığı iddiasında bulunmaktadır. Yani tevhidi, kendisinden menkuldür. Tek kişinin açıklamalarıyla tevhid iddiasında bulunması, kesin çözümü kendisinin bulduğu iddiasıdır. Her tevhid iddiası, mutlaka tefrik doğuruyor, çünkü tek kişinin inanç algısını herkese zor kullanarak dayatır. Farklı algıları kabul etmemektedir. Nitekim bütün mezheplerin, muhalif paradigmalara “sapıklık (dalalet)”la hükmetmeleri, tefrikin göstergesidir. Ortaçağ dinsel düşünme tartışmalarının usulü; kendi inançları ile muhataplarını ilzam etme, yani zor kullanarak dayatma, muhaliflerin açıklamalarını reddetme şeklinde idi. Matüridi de, aynı dinsel tartışma usulünü uygulayarak, sözel ve fiziksel şiddet kullanarak, kendi inançlarıyla muhataplarını ilzam etmeye, muhaliflerin fikirlerini reddetmeye çalışmıştır.

 

Dinsel-Kelami düşünme; sadece kendi inancını doğru, başkasınınkini yanlış kabul eden düşünmedir. Kendi doğrularına başkasının inanmasını sağlamak amaçlıdır. Dini düşünür, bir meseleyi etraflıca irdeleyip anlayarak gerçeği bulmayı hedefleyen bir kuram ortaya koymak amacında değildir. Başkalarına kendi doktrinini dayatma amacında olduğundan başkasına, mümin ve kafir hükmü verebilmektir. Halbuki düşünüre düşen görev, filozof ve bilim insanlarının yaptıkları gibi, kuramını ortaya koyup hiç kimseyi ilzam etmeksizin kenara çekilmektir. Kelam ilminin metodu bölücü ve dışlayıcıdır. Nitekim Müslümanların itikad alanında kafa katmanını işgal eden alimleri, tarih boyunca ve bugün de, muhaliflerini İslam çerçevesi dışına çıkarma düzeyinde dışlayarak Müslüman toplumu hep; önce kendilerine muhalif alimleri; zındık, kafir, mülhid, dalalet ve bidat ehli olarak ilan edip bölmüşlerdir. Bu bölme amacıyla Müslüman düşünme gruplarına; seneviye, kaderiye, cebriye, mutezile, karamite gibi yüzlerce lakap takmışlardır. Bu lakaplar, bu grupların kendileri tarafından kendilerine verilmiş isimler değillerdir. Kelamcılar, kendilerini “tevhid ehli”, ötekini “teşrik ehli” olarak niteleyerek birbirini dışlayınca herkes İslam’dan dışlanmış olmaktadır. İçlenmiş kalan tek kişi kendisi olmuştur. Halk da, alimlerin bölücülüğü yüzünden, bir başka bölücülük olan tarikat şeyhlerinin elinde kalmışlar ve birbirine düşman olarak bölünmüşlerdir.

 

Mantıksal Analiz

Mantık disiplini, argümanların bilgisel doğruluk değerleriyle ilgilenmez, sadece akıl yürütmenin mantıksal doğruluğu formuyla ilgilenir. Bu işlevini; özdeşlik, çelişmezlik, üçüncü halin imkansızlığı, yeter-sebep, gerçekle ilintili ve geçerli olmak gibi, Mantık disiplininin ilkeleri ile ifa etmektedir. Yani argümanda kullanılan, öncül ve önermelerden, çıkarılan sonucun zorunlu çıkıp çıkmadığını inceler. İddialar, ancak ya çok sağlam kanıtlarla ya da genel geçer kabul edilmiş mantık ilkeleriyle ispat edilebilirler. İhmal edilen bir mantık ilkesi, mantıksal safsataları ve argümanın mantıken sistemsizliğini ve geçersizliğini doğuracaktır. Kullanılacak olan her hangi bir mantık safsatası, iddiadan hedeflenen sonucun zorunlu doğmasını engelleyecektir. Zorunlu doğmayan sonuç, zorlama sonuçtur ve mantıken geçersizdir. Argümanında mantık kurallarını uygulamadığından, Matüridi’nin düştüğü mantık safsatalarını tespit edeceğiz.

 

Mantık Safsataları; Biçimsel, Olgusal, Yöntemsel

Mantıkta safsata (logical fallacy); bir düşünceyi ortaya koyarken yapılan mantıkdışılık ve mantık yanlışıdır. Genelde biçimsel, olgusal ve yöntemsel olmak üzere üç grup mantıksal safsata çeşidi vardır. Bir tane mantık safsatası dahi, argümanı mantıken geçersiz kılmaktadır. Matüridi’nin argümanı, biçimsel açıdan safsatalıdır. Biçimsel safsata; mantığın özdeşlik gibi temel ilkelerini uygulamamak, epistemolojik açıdan kusurlu olmaktır. Sem’, akıl, ‘iyân, ahbar ve nazar gibi kullandığı terimlerin hiçbirini, Mantığın özdeşlik ilkesi gereği, tanımlamamaktadır. Terimler konusunda teknik bilgiye sahip olmadığı intibaını vermektedir. Hatta Arapçaya vakıf olmadığı görülmektedir. Aslında onun amacı, terimlerin tanımı değildir. Belki de onların tanımlanmaması işine gelmektedir. Çünkü onun amacı, terimleri kendi sonuçlarına ulaşmak amacıyla kullanmaktır. Yeterli tanımlama, kendisini sübjektif taraflı davranmaya engel olacaktır. Tanım yapmak, kişiyi sistemli olmakla sınırlandırır. Tanımlamamak demek, sistemsiz kullanım yapılacak demektir. Amaç, bilgi elde etme yollarını kendi hedefine yarayacak şekilde koşullu ve güdümlü kullanmaktır. Epistemolojik olarak sistemsiz olduğundan argüman metni çok karmaşık ve müphemlik ve muğlaklık içermektedir. Ne dediği belli olmadığından metninden, söylemleriyle ilgili net çıkarımlar yapmak imkansız gibidir.

 

Matüridi kelam argümanı olgusal mantık hataları ile de doludur. Olgusal hata; doğruluğu ispat edilmemiş bilgi malzemesi kullanmaktır. Her şeyden önce, bir argümanda dinsel bilgi kullanmak, mantık nazarında olgusal hatadır. Çünkü bu bilgiler, doğrulukları ispatlanmamış doğaüstü bilgilerdir. Birbirine tamamen zıt metafizik ve fizik malzemeyi karışımıyla oluşturduğu eklektik bilgi kullanır. Ayrıca bu bilgiler eklektiktirler. Duyu organlarıyla elde edilen fiziğin ekzoterik-görüngüsel (dışsal, harici) somut bilgilerini, metafizik ezoterik (içsel, batıni) fikirleri birbiriyle tepkimeye sokmaktır. Metafizik sonuçlar çıkarmak amacıyla fizik istidlal yolları kullanmaktır. Bu nedenle soncul-öncülleriyle delilleri birbirinden çok farklı, hatta birbirinin zıddı olduğundan aralarında mantıksal tutarlılık kurmak imkansızdır. İspatlamak istediği öncülüne mesnetlendirme olarak kullandığı önermeler, istenen sonuca zorunlu olarak götürmüyorlar.

 

Yeter Sebep

Yöntemsel safsata; argümanın mantıksal yönteme aykırı olmasından dolayı mantıkdışılığın doğmasıdır. İddia, gerekli mantıksal kurallarla ispat edilemediğinde başvurulan mantıkdışı eylemdir. Bu safsatanın başında, yeter sebepsizlik ya da sahte neden safsatası (fallacy of false cause) gelmektedir. Mantık disiplininin bu en önemli kuralıdır. Bu kurala göre; her iddiaya, hedeflenen sonuca zorunlu götüren bir “yeter sebep” göstermek zorunludur. Gösterien sebebin de zorlama değil, zorunlu olması gerekir. Sonuca zorunlu götüren zorunlu yeter sebep gösterilmemesi, sonucu geçersiz yapar. Kainatın varlığı öncülünü, Tanrı’nın varlığı sonucuna götüren sebep olarak kullanılması zorunlu değil, bir zorlama sebeptir. Öncül ile sonuç arasında tutarlı nedensellik ilişkisi kurulmaması durumunda, “sahte neden uyduran” safsata oluşur. Zorunlu yeter-sebep ortaya koymamak, akıl yürütme (istidlal)nin “paradoksal akıl yürütme” olduğunu ortaya koyuyor. Nitekim Matüridi’nin, iddiasını ispatlamada ve ortaya koyduğu sonuca götürmede kullandığı nedenler mantık açısından geçerli değil, zorlama ve bu nedenle sahtedir. Mesela sem’î iddiaları, yine sem’î sebeple ispat etmeye çalışmaktadır. Mantık disiplinine göre değil de gündelik avam akla ve mantığa göre makul ve mantıklı sayılabilecek sebepler kullanır. Dinsel peşinhükümlerini belit olarak kullanır, ama bunlar mantığın belitleri niteliklerini taşımıyorlar, çünkü mantığın süzgeciden geçmemiş sem’iyyattan kaynaklanan kendince belit sayılmış öznel belitlerdir. Temel belitleri, ilk bilgilerdir ve bu bilgiler eleştiri ve kanıtlamaya kapalıdır, yanlış olmasının düşünülmesi mümkün değildir. Ne türlü bir belitle yola çıkılırsa o türlü bir sonuca varılacağından, dinsel belitlere dayalı akıl yürütmelerle dinsel sonuçlara varılır, mantıklı sonuçlara varılamaz. Peşinhükümlere dayanan bir düşünme, onların yanlışlığı meydana çıkınca çöker. Nitekim bu dinsel belitler mantık kuralları ve bilimlerle çürütülmektedirler.

 

Yeter sebep göstermemenin en bariz sonucu, öncüllerinin doğruluğunun, “otorite gücünü kullanmak ya da otoriteye başvurmak” safsatası ile kabul ettirilmeye çalışılmasıdır. Öncüllerin doğruluğunu, Tanrının otoritesine dayandırmak, böyle bir safsatadır. Kelam argümanları, “Tanrı” adı altında, tamamen otorite gücüne dayalı argümanlardır. Matüridi, öncül olarak Kur’an’da bulunan semi delili ortaya koyması, sonra ondan istidlal yoluyla istediği sonucu, tanrı gücüne dayandırarak çıkarmaya çalışması böyle bir mantık safsatasıdır. Kuran’ın bilgi kaynakları olmasa, Matüridi kelam yapamayacak, demektir. Ortaya koyduğu sonucu desteklemek için, toplum genelinin öyle düşünmesini ya da ona ihtiyaç duymasını kullanmak, ad populum adı verilen örfü delil göstermek mantık safsatasıdır.

 

Metafizik argümanlar, sebep-sonuç ilişkisi olan nedensellik özelliği içermediklerinden ne felsefi ne de bilimsel kabul edilirler. Sistemsiz düşünme ile üretilmiş spekülatif olarak görülür. “Niçin” sorusunun cevabı olan, ereksellik ya da gerekircilik üzerine kuruludurlar. Buna, “hikmet” deniliyor. Matüridi de, tanımlamadığı ve ne olduğu bilinmeyen “hikmet” dediği bir aygıtı kullanır. Bilgi elde etme kaynağı ve metodu olmadığından serbest spekülatif atış alanıdır. Bu nedenle, herkese göre değişiklik içeren çok sübjektif göreli bir şeydir ve herkes için geçerli genel hükümler üretemez. Dolayısıyla hikmetle birliği sağlamak mümkün değildir. Hikmet, mantıkta, bilinmeyene başvurma safsata (argumentum ad ignorantiam)sı olarak kabul edilmektedir. Hikmetin de bir parçası olduğu popüler faydacılık (pragmatizm) ile gerekçelendirerek inançlarını doğru bilgi yapmaya ve bilgisinin doğruluğu hakkında güven vermeye çalışmaktadır. Faydacılığı kullanmak da bir mantık safsatasıdır. Faydacılık; bir olgu, obje ve olayın gerçek mahiyetini tespit etmek değil, savunulan peşinhükümleri muhataba kabul ettirmek amacını taşımaktadır.

 

Ad Hominem Safsatası

Matüridi’nin en çok kullandığı mantık safsatası, bir tane yeter sebep gösterilmeyip iddia ispat edilemeyince, iddiayı kabul ettirmede, çoğunlukla adam karalama olan “argumentum ad hominem” adlı mantık safsatası işlenir. Bu safsata; kişinin fikri yerine, şahsının hedef alınması, kişiliğine hakaret ve korkutmak gibi sözlü şiddet saldırısıdır. Aslında bu safsata, Kelamın cedel tipi tartışma modelinin karakteridir. Cedel yönteminde saldırma esas olduğundan, tartışılan kişinin görüşlerine saygılı olunmadığı gibi, kişiliğine saldırı esastır. Savunma, nefsi savunmadır, fikri savunma değildir. Matüridi, kendi fikrine muhalif Müslüman Kelam alimlerine bile; hayvan, şeytan, şaşkın, ahmak, yalancı, Allah düşmanı, seviyesiz ve cahil gibi kişiliğe hakaret sözlerini sıkça kullanır. Saldırı, kişinin etnik kökeni, mezhebi veya dini görüşü gibi niteliklerine olursa, “nitelikli adam karalama” olur. Matüridi, muhaliflerin dini eğilimini yargılayıp “dalalet ehli” ve “mülhid” gibi tekfir hükmünü vermekle, nitelikli adam karalama safsatasını da işlemektedir. Kızmak ve sinirlenmek gibi, duygularını argüman içine katması nedeniyle, kişisel duyguyu kullanma safsatasını da işlemektedir.

 

İşlediği daha kötü bir ad hominem safsatası, fiziki şiddet tehdididir. Onun, “Bunun yanı sıra, inatçı kişiye şiddetli bir elemle eziyete maruz bırakılmalıdır; öyle ki feryat ve figan etsin,” cümlesi, “fiziksel şiddete başvurma safsatasını” kullandığını göstermektedir. Aslında inatçı demek, karşı tarafı çürütemedi demektir. Ad hominem, aynı zamanda, dayatma safsatasıdır. Kelami tartışmada, sadece karşı tarafın fikirlerini çürütmek yoktur, kendi fikirlerini kabul ettirmek amacıyla dayatmada bulunmak vardır. Bu çeşit hakaret ve tehditleri, Kuran ayetlerine dayandırır. Ad hominem safsataları, çağımız hukukunda; kişiliğe hakaret, tehdit, vücut dokunulmazlığı, vücut bütünlüğünü bozma eylemleri görülerek, cezayı gerektiren birer suç yapılmışlardır. Mantıksal argümanlarda bütün mantıksal safsataların nedeni, sonuca zorunlu götürecek bir yeter sebep gösterememektir. İşte böyle bir tane yeter sebep gösterilemeyince, hedeflenen sonuç, zorlama ile dayatılır. Sonuç, yeter sebepten doğrudan zorunlu çıkmayınca, çıkarılan sonuç zorlama olur ve mantıken geçersizdir. Matüridi, hedeflediği sonuca zorunlu götürecek bir yeter sebep gösteremediğinden, bu mantıksal hatayı işlemektedir. Kullandığı deliller, iddialarında hedeflediği sonuçlara zorunlu götüren sebepler değillerdir. Müslümanların avam tabakasının, başka bir mümini “tekfir” başta olmak üzere, sözel ve fiziksel şiddet olan hakaret ve tehdit etmek ve kişiliğe saldırı gibi mantık safsataları kullanmaları, işte bu Kelam metodundan kaynaklanır.

 

Mantıksal Sonuç Yargıları; Absürd, Saçma, Nonsequitur, Aporia

Mantıksal safsata adı verilen mantık dışılıklarla üretilen hatalı çıkarımlar mantık açısından çeşitli yargılamaları hak etmektedirler. Bunlardan biri saçmalıktır. Saçma; akla aykırı, tutarsız söz demektir. Saçma, doğru ile yanlış arasında yer aldığından yanlıştan farklıdır. Saçmanın bir anlamı vardır fakat yanlıştır, anlamsız değildir. Her yanlış saçma olmayabilir. Matüridi argümanındaki içerikler, mantık açısından birbiriyle bağdaşık olmadıklarından saçma olabilirler ama yanlış olmayabilirler. Paradoksal akıl yürütme sonucunda ortaya çıkacak olan sonuçlara “türemeyen” anlamındaki Latince, “nonsequitor” adı verilir. Geçerli bir çıkarımdan yoksun olup, sonucu öncüllerinden mantıksal kurallara göre türemeyen çıkarımlardır. Öncüllerden zorunlu olarak çıkmayan sonuçları zorlama ile çıkarmaktır ve mantıksal yanıltmacadır. Böyle sonuçlar için kullanılan bir başka mantık terimi; bir düşüncede sonuca varamama ya da çözülemez açmaz ve çıkmaz anlamındaki “aporia” terimidir. Matüridi’nin metni, bu iki yargıyı da içermektedir.

 

Tartışma Modeli Analizi; Cedel ve Müşareke

Kelam ilminin kullandığı cedel veya cidal tartışma modeli; ağızla kavga, didişme demektir. Her türlü tartışma gibi, iki kişi arasında yapılır, ama Arapça gramerin, “el-müşâreke beyne’l isneyn” dediği “mufâ’ale” babından olan karşılıklı diyalog ifade eden “mücadele” tartışması değildir. Karşı tarafla monolog halinde kavga ve çatışma (quarrel) şeklinde tek taraflı savunma ve saldırma tartışmasıdır. Bir diğer tabirle, karşılıklı dövüşme değil, uzaktan tek taraflı dövme usulüdür. Kendi fikirlerini sorgulamaz, savunur, muhalif fikirleri sorgulayarak çürütür. Neticede, akideyi savunmak ve muhaliflere saldırmak şeklinde iki bölümden oluşur. Cedel; savunma yapması nedeniyle, herhangi bir konunun zıt düşüncelerin karşılıklı olarak savunulması olan münazaraya benzemektedir. Fakat muhaliflere saldırması nedeniyle, saldırma bulunmayan münazaraya benzememektedir. Özellikle muhaliflerine saldırma bölümü,”münazaa” türü tartışma özelliklerini taşır. Münazaa; iki taraf arasında ağız kavgası, çekişme ve düşmanlıktır. İhtilâf ve anlaşmazlık ifade eder. Matüridi, aynı dinden ve mezhepten olsalar dahi, muhaliflerini düşman olarak görmektedir. Cedel, “münakaşa” türü tartışmaya da benzemektedir. Kökeni nakş olan münakaşa; bir şeyi daha alacalı renklere boyamak, daha göz alıcı hale getirmek demektir. En az iki kişi arasında meydana gelir, ama kuralları olmayan kontrolsüz ve sert bir şekilde fikir beyan edilmesidir. Bir çeşit ağız kavgası şeklinde bir tartışmadır. Karşılıklı sözlü ya da yazılı çekişmektir. Amaç, doğruyu bulmak değil, kendi doğrusunu dayatmaktır. Tarafların derdi, birbirine galebe çalmak amacıyla egoların çatışması ve çarpışmasıdır. Saldırmada ego devreye girmiş demektir. Münakaşalarda kişilerin doğrusu kendisinedir. Karşısındaki kişi yada kişilerin fikri önemli değildir. Genellikle sert tartışma, zıtlaşma ve atışma şeklindeki tartışma üslubu açısından “polemiğe” benzemektedir.

 

Tahmin anlamında spekülatiflik özelliği de taşır. Kesin doğruluk değil, zan ya da doksa ifade etmektedir. Doksa, varlığa dair basmakalıp düşünceler, yaygın klişeler içerir. Gerçekliğe dair yanlış tanıma, tasavvur ve tahayyül anlamlarını kendisinde toplar. Elde var olan bilgi kullanılarak istenilen “çıkarım” yapılır. Tahmin edilen şey; bir nicelik ise kestirim, bir anlam ise yorum, bir bilimsel olgu ise hipotezdir. Kelamın tahminleri, kesin bilgiler değil, kesin bilgi diye kabul edilen anlamsal yorumlardır. Matüridi, mantık disiplini nazarında ihtimallik vasfına sahip kabul edilen sem’î öncülleri kesin doğru kabul edip argümanını onların üzerinde inşa etmektedir. Dolayısıyla sonuçlar da zorunlu olarak ihtimal niteliğinde olmaktadır. Doğrulanmış kesin bilgilerle değil de, doksa türü kanaatlerle çalıştığından dolayı, gerçeğin gerçek olmayan izahıdır. Matüridi, argümanını, avam nazarında normal ve doğal kılarak meşrulaştıran yaygın yerleşik hakim kanaatler ve basmakalıp klişe düşüncelerle inşa etmektedir. Fakat alimlere kabul ettirmeye çalışmaktadır. Kabul ettirmek için çok fazla akıl yürütmeye çalışması ve her türlü yöntemi kullanması, söylemlerinden kendisinin de şüphe duyudğunu göstermektedir.

 

Cedel, kuralları belirlenmiş, diyalog şeklinde karşılıklı yapılan geçerli nizami bir tartışma değildir. Mantık hataları ve suç unsurlarıyla dolu, geçersiz bir tartışmadır. Felsefeye göre nizami tartışma; belirlenmiş olan tartışma kurallarına, mantık disiplininin ilkeleri ve yöntemleri uygulanarak, diyalog şeklinde, istisnasız olarak her türlü fikri sorgulamak üzerine irdeleme yapmaktır. Tartışmada gaye; öncelikle, “gerçeğe ulaşmak”tır. Ortaya fikir koyma ve bu fikirleri mesnetlendirme vardır, kabul ettirmek için dayatma hatta uğraşı bile yoktur. Bu tartışma; ağız kavgalarının gerçekleşmediği, karşı tarafa saldırının, hakaretin kullanılmadığı tartışmadır. Duygulara değil, düşünlere hitap etmeye yöneliktir. Kişilerin değil, fikirlerin çatışmasıdır.

 

Matüridi’nin Düşünme Biçiminin Karakteri; Metafizik Domino Sistemi

Netice itibariyle, Matüridi’nin düşünme biçimi, geleneksel Ortaçağ skolastik dinsel düşünmedir. Bu düşünüş biçimi; tanrı, tanrı sözü ve peygamberden oluşan araçların iç içe geçerek interaktif sistemle, birbirini etkileyip sonuç üreten, “metafizik domino” adı verilen bir sistemle çevrilidir. Bu sistemde bir unsur yoksa diğerleri de yoktur. Hedefe ulaşabilmek, öncelikle tanrısını kabul ettirmeye dayanır. Tanrı’yı kabul ettirebilmek, Onun sözlerinin Tanrı sözü olduğunu kabul ettirmeye bağlıdır. Bu sözlerin, peygamberi kabul ettirmesi gerekir. Bütün bunların hepsi, birbirini kabul ettirmelidir.

 

Dinsel düşünmenin bir düşünme sistemi ve mantığı vardır ama mantık disiplinine göre sistemsiz ve mantıksızdır. Mantık, doğruyu bulmak amacıyla aklın ve düşünmenin hizmetinde kullanırken dinsel düşünme bunları, doğruluğu ispatlanmamış ama kesin doğrular olarak gördüğü dinin metafizik belitlerinin hizmetinde pratik amaçlarla ve pejoratif usulle kullanır. Gerçekliği bulup ortaya çıkarmak amacı yoktur. Amacı, kendisini başkalarına kabul ettirmektir. Bu düşünme, önceden taklit yoluyla verilen peşinhüküm kalıplarla yapılan kalıpsal düşünmedir. Verili kalıpları kesin doğrular olarak bilir. Neyi kabul neyi reddedeceği baştan belli olan bir “düşünme robotluğu”dur. Ona uyan kalıpları otomatik meşrulaştırarak kabul eder, uymayanları reddeder. Savunur ve saldırır. Dogmatiktir; eleştiriye ve şüpheye, dolayısıyla değişime ve gelişime kapalıdır. Ürettiği dinsel bilginin temel özelliği; doğruluğunun kesin olarak ispatlanmamış olmasıdır. Kişisel inanca dayalı öznel ve görelidir. Bu bilgi, aynı zamanda, avam düzeyinde gündelik dini bilginin özelliklerini taşır. Aslında gündelik bilgiye dinsellik vasfı vermektir. Gündelik bilgi, avam bilgisidir. Nitekim dini bilgi, eğitimsiz avam tarafından anlaşılır ve kabul edilir.

 

Dinsel Düşünmeden Çıkış; Nominalizm (Adcılık)

Kısmen de olsa, sorgulamacı düşünme yapan Hristiyan keşiş düşünürler, 12. asırdan itibaren skolastik dinsel düşünmeyi sona erdirecek “nominalizm (adcılık)” düşüncesini başlatırlar. Kurucusu, Fransız teolog-filozof Roscellinus Compendiensis (1050-1125) görülür. Nominalizm; tümellerin, kendinde gerçek varlıklar olduklarını kabul etmez. Tümelleri, insanların, nesnelerin ortak yönlerinden hareketle dile getirdikleri isimlerden ibaret görür. İsimler, düşünceleri adlandırmak için kullanılır ve yalnızca birer imge ya da simge olarak anlaşılabilir. Dolayısıyla da onlara bir gerçeklik atfedilemez, onların gerçeklikleri yoktur. Roscelinus, gerçekte varolan şeylerin tikel nesneler olduğunu, belirtir. Dolayısıyla tanrı, tümel olduğuna göre, isim olarak vardır, tikel nesnenin gerçekliğine sahip değildir. Bu gelişmeden sonra, Kelam usulü dinsel düşünme modeli, artık kullanılmayan antik eski moda (obsolete, old-fashioned) kalmıştır.

 

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.