KÜRESELLEŞME ve SİSTEMLİ DÜŞÜNME

KÜRESELLEŞME ve SİSTEMLİ DÜŞÜNME

“Küreselleşme; insanlığın bugün ulaştığı akıl çapının sistematik düşünme ile ürünüdür.”

 

Koronavirüs, insanların ve dünyanın küreselleştiğini açığa çıkarmıştır. Artık dünyanın herhangi bir yerinde ve bir insanında meydana gelen durumun, bütün insanlığa bağlantılı olduğunu ortaya koymuştur. “Küreselleşme”yi, sistematik düşünme, üretmiştir. Küreselleşme, teklik yani tevhit demektir.

 

Tevhide, Tekliğe Geçiş

Küreselleşme; ürünlerin, fikirlerin, kültürlerin ve dünya görüşlerinin alış verişinden doğan bir uluslararası bütünleşme sürecidir. Her alanda “insanlık” adı verilen tek sisteme geçiştir. Sosyolojik açıdan, toplumsal bir değişimi, genellikle “tekliği”  ifade eder. Dünyanın birleşik ve tekdüze hale gelme değişimidir. 1456’da ilk kitabın Gutenberg’in matbaasında basılması, 1896’da ilk modern olimpik oyunların yapılması ve 1965’de ilk geniş alanlı bilgisayar şebekesinin ABD’de kurulması (İnternetin habercisi) gibi gelişmeler, dünyayı, küreselleşmeye götüren olaylara örnek gösterilir. Küreselleşme şimdi; ekonomi, trafik, eğitim, siyasal, bilimsel, düşünsel, teolojik, lojik, teknolojik, kültürel, sağlık boyutlu karmaşık süreçlerin bir araya geldiği ve tekliğe dönüştüğü bir olgular kümesi olmuştur. Tabiki beraberinde giderek, “merkezileşme”yi getiriyor. Yani her şeyin tevhide/tekliğe dönüşmesidir.

 

Bu değişimi anlamak açısından Roland Robertson (1938-) şöyle demiştir: “Küreselleşme anlayışları aralarında farklılık olmasına rağmen, küreselleşme diye adlandırılan şey, dünyanın ve innsanlığın “birleşik” hale geldiğidir.” Küreselleşme sürecinin toplumsal yaşama yönelik etkisini, İngiliz düşünür A. Giddens (1938-) şöyle açıklar: “Modernliğin sonucu olan küreselleşme, uzak yerleşimlerin birbiri ile ilişkilendirilmesi, yerel oluşumların binlerce kilometre ötedeki olaylarla biçimlenmesi ve dünya çapındaki toplumsal ilişkilerin yoğunlaşmasıdır.” Küreselleşme; her konuda teklik, yani tevhittir.

 

“İnsanlığın, binlerce yıl önce imgelem, (insanın istediği şeyleri hayalinde canlandırabilme yetisinin ürünleri) ile düşlediği küreselleşme, şimdi gerçekleşiyor.”

 

Tanrı’da Tevhid

Tanrı’yı tanımlama konusunda da insanlık, tevhide ulaşıyor. Bu tevhid tanımı, insanlığın, sistematik düşünme ile yaptığı tanımdır. Şimdiye kadar, Tanrı’yı, sistemli değil, sistemsiz düşünme tanımlamıştır. İnsanlık nazarında kabul gören tek bir tanım yapılamamıştır. Aynı zincirin halkaları olan mesela Semitik Kutsal Kitaplar dahi, Tanrı tanımında tevhide ulaşamamışlar, bölünmüşlerdir. Aynı tanrıya, kendilerine mal etmek amacıyla, isimleri bile farklı verdiler. Tanrı tasvirinde ve isminde bile tevhide ulaşmış değillerdir. Tanrı konusunda tevhide ancak sistemli düşünme ile ulaşılabilirdi. İnsanlık, tevhit tanımı şimdi yapabilen akıl çapına ulaşmıştır. Belki yine de gerçek tanrı hiçbir zaman tanımlanamayacaktır.

 

“Tevhitçi Tanrı tanımını yine filozoflar üreteceklerdir, ilahiyatçılar değil.”

 

Sistem ve metot olmaksızın hiçbir konuda tevhide ulaşılamaz. 18. asra kadar hiçbir alanda ve konuda sistem ve metot yoktu. Bu asırda her alana sistem ve metot üretilmeye başlandı. Sistemi ve metodu filozoflar üretir ve öyle de olmuştur. Bilim alanında da öyle olmuştur. Bu asra kadar bilimde de metot yoktu, o nedenle bu asra kadar yapılan bilimler, metotsuz yapıldıklarından teknolojiye dökülememişlerdir. Sistemli düşünme yapılmadığından da fikirlerde tevhide ulaşılamamıştır.

 

Felsefe ve Tanrı

İnsanlığın sistematik düşünmesinin en üst düzeyi ve dozajı felsefedir. Bugünkü Felsefe bile, gerçek Tanrının varlığını yok saymıyor, en azından şimdilik. Vardır demiyorsa da yoktur da demiyor. Çünkü ortada evren diye bir eser vardır. Bunun nasıl oluştuğu henüz tespit edilememiştir. Fakat insanlığın bugünkü akıl çapı, insanların şimdiye kadar yaptıkları tanrı tanımlamasını, irrasyonel görüyor ve kabul edemiyor. Bu kabul etmeme, Kutsal Kitapların Tanrı tanımı için de geçerlidir. Bu Kitaplar, geldikleri toplumlarının ve insanlığın o günkü akıl çapının düzeyini esas alarak tanrıyı tanımlamışlardır. Çünkü bu kitaplar, ilk önce muhatap kitlelerinin anlamasını esas almışlardır. Ayrıca, bu kitapların hepsinin muhatap kitlesi, devirlerindeki en eğitimsiz ve cahil kesimleri idiler.

“İlerlemeyi engelleyen çağdışı bütün din ve tanrı tasvirleri reddedilmelidir.”

Tanrı Öldü Meselesi

İnsanlığın bugünkü akıl çapı nazarında; şimdiye kadar tanımlanan ve tasvir edilen tanrı ölmüştür. Çünkü o, sistemsiz düşünme ve geçmiş akıl çapı ile üretilmişti. Dolayısıyla geçmişte kalmış akıl çapları, çağımızın akıl çapını reddeder ve eski tasvirleri sürdürme çabası verir. Ama artık eski akıl çapının ürünleriyle hayat yaşamak yoktur dünyada. İnsanların, felsefeye karşı çıkmalarının ve düşman olmalarının temel nedeni; insanlığın akıl çapını geliştirmesi ve eski akıl çapının rasyonel gördüğü şeyleri irrasyonel yapmasıdır.

 

SİSTEMLİ DÜŞÜNME

Sistemli düşünme, mantık disiplininin kurallarıyla yapılan düşünmedir. Bunun dışındaki düşünmeler ve ürettikleri bilgiler sistemsizdir. Bu bilgilere; “gündelik bilgi” adı verilir.

 

Gündelik Düşünme ve bilgi

Gündelik düşünme ve bilgi; sadece çıplak beş duyu organları aracılığıyla dış dünyanın tanınma ve açıklanma biçimidir. Bu bilginin oluşumu; denemeler, tecrübeler ve gözlemler ile yapılır. Belirli bir yönteme dayanılarak kazanılmış bir bilgi değildir, genel geçerliliği yoktur. Gündelik pratik ihtiyaçlar için yapılır. Özellikleri; sübjektiftir, sonuçları kesin değildir, nedensellik ilkesine dayanmaz, genel-geçer değildir, herkesi bağlamaz. Sistemli ve bilimsel düşünme metodu,  18. asırda egemen olmaya başlamıştır. Bu asra kadarki devirlerde yapılan bütün bilim ve düşünme ürünleri gündeliktir. Kutsal Kitapların içeriklerinin karakterlerinin de, bu açıdan tanınmaları gerekir.

 

“Sistemli düşünmeyi yapamayanlar, sistemsiz düşünmeyi kutsallaştırırlar.”

 

KUTSAL KİTAPLAR

18. asırdan önce yazılan Kutsal Kitaplar, içerdikleri bilgi ve fikir malzemesi metotsuz ve sistemsizdir. Dolayısıyla içerdikleri bilgiler, gündelik bilgi sınıfına girerler. Sentaks ve semantikleri, yazım ve Mantık kurallarıyla yazılmamışlardır. Dolayısıyla onların düzeyi, Tanrı’nın nihai düzeyi olamaz. Kutsal Kitapların, değil geldikleri binlerce yıl öncesi dönemdeki, bir milyon yıl sonraki insanlığın düzeyi dahi, Tanrı’ın çapına ulaşamayacaktır.

 

Kutsal Kitaplar, bilim ile felsefeden apayrı dünyalardır. Bunlar, birbirine ne düşman ne de dost yapılabilirler. Hatta kıyaslanamazlar bile. O nedenle felsefi ve bilimsel oluşumları, Kutsal Kitaplar açısından ele almak, Kutsal Kitaplara yapılabilecek en büyük kötülüktür. Bu kitaplar istismar edilerek, insanları binlerce yıl öncesinde tutmaya çalışmak hem insanlara hem de Tanrı’ya en büyük kötülüktür. Biz burada, felsefi çalışma sonucunda tespit edebildiğimiz sadece Kuran’ın bu konudaki konseptini kısaca ortaya koyacağız.

 

“Kutsal Kitaplar, 18. asırdan önce geldiklerinden, kavramları sistemsiz ve metotsuzdur.”

 

Kur’an

“Kuran’ı, Allah’ın son düzeyi kabul etmek, Allah’ı binlerce yıl öncesine indirgemek ve orada sabitlemektir.”

 

Kuran’ın, “içerik malzemesi, en son ve en kesin doğrulardır,” şeklinde bir iddiası yoktur. O nedenle, bir şey Kuran’da var diye, “kesin doğrudur,” demek değildir. Kuran’ın, o bilgilerin doğruluğunu onaylamak amacı yoktur. Bu bilgileri kullanmasındaki amacı şudur: İnsanların doğru diye bildikleri şeylerin yapıcılığını Allah’a mal ederek, Ona inanmalarını ve Onun egemenliği altına girmelerini sağlamaktır. Kuran diyor ki; “Madem bu bilgileri “doğru” olarak kabul ediyorsunuz, işte onların yapıcısı, Kuran’ın tanrısı Allah’tır, Ona inanın.” O nedenle Kutsal Kitapların “amacı” gerçek ve doğru bir şekilde tespit edilmelidir.

 

“Kur’an, bir son değildir; bir kurucu ve başlangıçtır. O nedenle, geldiği dönemdeki zihinsel düzeyi, Allah’ın son düzeyi değildir.”

 

 Allah, Kuran’ın metnini koruyacağını söylüyor. İçeriklerinin, Allah’ın son düzeyi olduğuna ve sonsuza kadar geçerli olacağına dair hiçbir sözü yoktur. Ama Kuran’ın, insanların, ama özellikle o günkü muhatap kitlenin, anlayacağı düzeye indirgendiğini söyleyen çok sayıda ayet vardır: “Andolsun biz, Kuran’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?” (Kamer, 17) “Andolsun biz, Kuran’ı düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?” (Kamer, 22) “Andolsun, biz Kuran’ı, düşünüp öğüt almak için kolaylaştırdık. Var mı düşünüp öğüt alan?” (Kamer, 32) “Biz Kuran’ı senin dilinle kolaylaştırdık ki, öğüt alsınlar.” (Duhan, 58) “(Ey Muhammed!) Biz, Allah’tan korkanları Kuran ile müjdeleyesin, inat eden topluluğu da uyarasın diye, onu senin dilinle kolaylaştırdık.” (Meryem, 97)

 

“Allah, hem insana sürekli gelişme potansiyeli verdi, hem de insanı tarihin bir aşamasına sabitledi diyeceğiz. Bu, mantıksal çelişkidir. Allah’ı da mantıksız göstermektir, (haşa!).”

 

Kur’an, kutsal kitapların dahi içeriklerinin dönemsel olduğunu söylüyor. Diğer Kutsal Kitaplar gibi, geldiği dönemdeki muhatap kitlesindeki insanın algı düzeyini kullandığından “Kuran’ın bilgi düzeyi, Allah’ın son bilgi düzeyidir,” denemez. Hz. Peygamber, Kuran’ı kitap yapmadı. Bunun temel nedeninin şu ayette gizlenen düşünce olabilir: “Her dönemin bir kitabı vardır (li-külli ecelin kitâb). Allah dilediğini siler, dilediğini sabit bırakır. Bütün kitapların aslı onun yanındadır.” (Ra’d, 38-9)

 

“Dünya hakkında; dünyadan göğe bakarak değil, gökten dünyaya bakarak konuşmak gerekir.”

“Akıl çapı dar olanlar, kendilerine ve Kuran’a lüzumsuz patinaj yaptırır dururlar.”

 

İnsanlar, her şeyi, kendi algı kalıplarına dökerek algılarlar. O nedenle çağdaş kavramları anlayabilmeleri için öncelikle onların algı kalıplarının güncelleştirilmesi şarttır. İşte Allah’ı savunanların ya da satanların algı kalıpları binlerce yıl öncesinin ölçeğinde olmasından dolayı “Kaş yaparken göz çıkarmak” gibi, Allah’a en büyük kötülüğü yapıyorlar. Bu kişilerin, Allah işportacılığı yapmaları, Allah rızası için önlenmelidir.

 

“Kuran’ın en büyük şansızlığı, akıl çapı en dar ve algı kalıpları en eski insanların elinde kalmasıdır.”

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.