KORONA VİRÜSÜ ve İNSANLIĞIN HEDEFİ

KORONA VİRÜSÜ ve İNSANLIĞIN HEDEFİ

“Artık hiçbir şey eskisi gibi kalmayacaktır.”

“İnsanlık, doğal olana düşmandır. Her doğalın yapay alternatifini yaratmak istiyor.”

 

“İnsanlığın hedefi; kendi ölümsüz insanını, dünyasını ve evrenini yaratmaktır.”

 

“İnsanlık; ahlak, hukuk ve felsefe gibi disiplinlerle üretmek isteyip de üretemediği insanını, doğasına bilimsel müdahale ile üretecektir.”

 

Koronavirüs nedeniyle, insanlığın hedefi ile ilgili bazı gerçeklerden toplumumuzu haberdar etmek istiyoruz. Söylemlerimiz; başta Antropoloji olmak üzere diğer lojik bilimleri ve felsefe disiplinlerini felsefi perspektifle ele alarak onların özleri (numen)nin tespitine dayalıdır.

 

Bundan sonra var olmak isteyen kişi ve toplumların, şu gerçeğin farkında ve bilincinde olmaları şarttır: “İnsanlık, 18. asırdan sonra geçmişten tamamen farklı bir aşamaya geçmiştir.” Bu aşama, fiziksellikten zihinselliğe geçiştir. Fakat bu aşama, asıl egemenliğini şimdi kuruyor. Bu yeni aşamaya geçilmesinde sona eren paradigmaların başında, eski din tanımlarıdır. Bu nedenle bundan sonra o eski fiziksel ritüeller de sona erecek, Tanrı ile bağ kurmak, fiziksel değil, zihinsel yapılacaktır. Artık domatesler de dokunularak satın alınmayacaktır. Onu bilgi ile ve düşünerek tanımak zorunda olunacaktır.

 

“Artık zihinselsiz ve bilgisiz hayat yaşamak ortadan kalkmıştır.”

 

O nedenle; 18. asırdan sonra üretilen zihniyet, sistem, kural, kuram, kavram ve değerleri öğrenmek, onlarla oluşmak ve onlarla ürünler vermek şarttır. Bunların hepsi, felsefenin ürünleridirler. 2500 yıl önce, felsefe doğduğunda, 18. asırda ortaya çıkacak felsefi ve bilimsel gelişmeleri, 18. asırdaki gelişmelerin bugün doğuracağı somut sonuçları, başta Müslümanlar tahmin edememişti. Onun üreteceği bilim yapma metodunu da kestirememişti.

 

“Artık sadece tüketici olan ve insanlığa bir katkısı olmayan “lüzumsuz” adı verilen insanlara bu dünyada yaşama hakkı verilmeyecektir.”

 

“Koronavirüsü, lüzumsuz insanları ve milletleri ayıklamak amacıyla üretilmek istenen en etkili biyolojik silahı bulmada bir basamaktır.”

 

Bundan sonra insanlığa katkı sadece zihinsel sistematik düşünme yapmakla mümkündür. Sistematik düşünme yapmayıp teorisyen olmayan ve pratisyen olan insanlara ihtiyaç yoktur.

 

“İnsanlık; insanlığa katkısı olmayan hazırın tüketicisi kişi ve toplumları lüzümsuz görüp yok etmek istiyor.”

 

Atatürk Kıyağı

Yüz yıl önce, zihinsel devrim ihtiyacı doğmuştu. Atatürk, bu fırsatın cevabı idi ve bu fırsatı heba etmedi. Toplumuna en büyük kıyağını yaptı. Ama toplum o zihinsel yapıda olmadığı için bu kıyağın kıymetini bilemedi, onu ve bir asrı, geçmişin boş tartışmalarıyla hunharca harcadı. Önce Atatürk’ü lehte ve dini aleyhte satarak nimetlere ulaşan Atatürkçüler, sonra da aleyhte Atatürk’ü ve lehte dini satarak nimetlere ulaşan dinciler harcadılar Atatürk’ün bu kıyağını ve bu toplumun bir asrını. Millete sistematik düşünmeyi öğretmediler. Neden?

 

“Fırsat doğduğunda, fırsatın cevabı varsa, fırsat heba olmaz. Cevabı yoksa fırsat heba edilir. Şimdi de ikinci zihinsel devrim fırsatı doğuyor. Bu fırsatın cevabı var mı ülkede?”

 

CAMİLERDE CEMAAT

Sosyal Mesafe

Güya çok büyük iş yapılmış gibi, ortalık cami ve minare dolduruldu. Ortalık ezan adı altında, doğal Allah vergisi ses ve gavur (!) icadı mikrofon ve hoparlörlerle bağırmalarla dolduruldu. Peki ne oldu? Artık camilere gidilemiyor, artık gidilemeyecek de. Boşuna uğraşılar. Camilerdeki cemaat sistemi çağımıza uymaz. Çağımızda insanlar o derece yakına gelemeyecekler artık. Bundan sonra her yerde insanlar arasında en az bir metre sosyal mesafe olacaktır. Omuzların birbirine dokunma (body touch)sı olmayacaktır.

 

“Bundan sonra, camilerde uygulanan, insanların birbirine dokunduğu (body touch) cemaat saf olma sistemi artık bir daha uygulanamayacaktır.”

“Kuran’ın, 1500 yıl önce, cemaatle namazı farz olmaktan çıkarması boşuna değilmiş!”

Gerçekler böyledir; düşünerek hareket edip gerçekleri önceden göremezsen, kendi yaptığın şeylerin kullanılmasını kendi ellerinle önlersin.

 

“Gerçekler geç ve güç ama güçlü ve kalıcı ortaya çıkarlar.”

“Eski şeylerle yeni şeyler yapılamaz. Kerpiç malzeme ile plaza yapılamaz.”

“Çok büyük bir iş yapıldığı düşüncesiyle, ortalığı antik anlayışlı mabet, minare ile doldurmak, insanlığın bugünkü gerçeklerinin farkında olunmadığının göstergesidir.”

 

Diyanet İşleri Başkanından Cuma Mesajı

Diyanet İşleri Başkan, tedbir ilkesi gereği camilerde cemaatle ibadete ve cuma namazlarına ara verilmesini istediklerini belirterek, “Söz konusu kararlara uymak dini bir gerekliliktir. Cuma ve cemaatle namaz konusunda ısrarcı olmak ise dinen caiz olmayan bir tutumdur,” dedi. (20.03.2020) Başkanın bu kararı dinimizin ibadet konseptine uygundur. Dinimizde cemaatle ibadet yoktur. Hatta dinimizin özü kavrandığında, dinimiz fizikselden daha çok zihinsel ibadeti ister: “(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı söyle, salatı yap. Çünkü salat, insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Ama Allah’ı anmak daha büyüktür. Allah yaptıklarınızı biliyor.” (Ankebut, 45)

 

“Koronavirüsün bitirdiği iki şey; biri arkaik din pratiği, diğeri de terördür.”

 

Başkentte Ezanın Okunuş Biçimi

“Diyanet Başkanı, virüsler halletmeden, ezanın okunuş biçimini de çağdaş medeniyet düzeyine getirmelidir. Yoksa virüs onu da hizaya getirecektir.”

 

Başkentimiz Ankara’da ezanın okunuş biçimini dinliyorum. Gerçi ezanlar, zaten minareye çıkılarak okunmuyordu, şimdi de kasetlerden otomatik okunuyor. Camilerin hocaları ezan okumuyor. Camiler ibadete kapatılınca hocalar ne iş yapacaklar? Onlara gerek kalmadı. Hz. Peygamberin, diadamı sınıfını 1500 yıl önce kaldırması, şimdi gerçekleşiyor.

 

Bütün vakitlerde de aynı ama özellikle sabah vaktinde, gecenin ortasında, Allah vergisi ses kaynağı, hiçbir hümünal kontrol olmaksızın, sonuna kadar kullanılarak aşırı hiddet ve şiddetle bağırılıyor. Hele de ezana başlarken “Allah” lafzı üzerinde ani yüksek sesle kıvırmalı bağırma ile başlanıyor. Özellikle “Allah” lafzı üzerinde acaip kıvırmalar. “Allah” lafzı üzerinde böyle tasarruf etme yetkisi Allah’tan mı alındı? Minarelerle apartmanlar arasında beş metre mesafe vardır. Bırakın büyük insanları, uyuyan bebeklerin ve çocukların nasıl etkilendikleri düşünülmüyor. Güya bu toplum çocukları çok seviyor! Amacın ne? Bununla ne üretmek istiyorsun? Kuran, bağırmayı yasakladığı halde! Kuran şöyle emreder: “Yürüyüşünde tabii ol, sesini alçalt, çünkü seslerin en çirkini elbette eşeklerin sesidir.” (Lokman, 19) Bağırmak temelde iki nedenle yapılır; biri korkutarak duygulara baskı uygulamak, diğeri ise bir eksikliği örtbas etmektir. Ezanda bağırmanın nedeni hangisidir? Belki de her ikisidir.

 

“Bütün millete ulaşan bir nimet olarak ezan; insanları hiddetlendirmek için değil de, sakinleştirecek kibarlık ve nezaket eğitimi vermek için neden kullanılmıyor?”

 

Evde Yaşama Kültürü

Toplumumuzun evde yaşama kültürünün olmadığı, bu koronavirüs döneminde açığa çıktı. Boş zamanları sadece boşboğaz konuşmalarla geçirmeye alışık insanlar, parklardaki banketlerin kaldırılmasına isyan ettiler. Hatta namazını kılıp çıkan bir yaşlı hacı küfür bile ediyor. Banketlerde oturup bütün gün gevezelik yapıyorlardı. Evde onu dinleyen kimse yok. Camide ibadet yapmaya büyük ödüller vaat edilerek öyle alıştırıldı ki, evde kendi başına ibadet de yapamıyor. Camide ibadet hoşuna da gidiyordu, çünkü kendisinin hiçbir şey okumasına gerek yok, sadece eğilip kalkmayı yapmak yeterliydi. Evde nasıl vakit geçirsin! Bundan sonra artık sosyal mesafe denen kural uygulanacak, artık hiç kimse ile gevezelik yapacak yakına gelinemeyecektir. “Topluma evde vakit geçirme kültürü öğretilmelidir.”

 

“Artık doğal yollarla yaşam bitiyor. Artık teknolojik yollarla yaşam vardır. Öyle eskisi gibi doğal ağızla karşılıklı manüel konuşmalarla yaşamak sona eriyor. Artık bilgisayar ve internet üzerinden teknolojik bağ kurmak devridir. Tanrı ile bağ kurmak da böyle olacak.”

 

BİLİM

İnsanlık, bilimi neden yapıyor? Varlığı sadece tanımak için değildir. Onu tanıyıp kendi insanını, dünyasını ve evrenini yaratmak için yapıyor. Maalesef, bilimin bugünkü seviyesine ulaştığı bir zamanda Türkiye’de bilimin nasıl yapıldığı hala bilinmiyor ve yapılmıyor. Bilim kuram yapmaktır. Türkiye akademiyası felsefi düşünmeyi yapamadığından kuram üretemiyor.

 

“İnsanlık, hedefine, Müslümanların dalga geçtiği, magazin malzemesi yaptığı ve hafsalasının bir türlü almadığı, mesela evrim gibi, binlerce bilimsel teorisini kullanarak ulaşmaktadır.”

Bilimin Çeşitleri

Literatür; bilim anlamında “science” kelimesi varken bir de “loji” kelimesini üretti. Böylece bilimlerin iki çeşit olduğunu ortaya koydu. Science; genellikle doğa ürünlerinin bilimlerine, loji ise, insanın ürettiği ürünlerinin bilimini ifade eder. Doğa Bilimi: var olan olgu, obje ve olayı tanımak ve tanımlamaktır. Bu bilimde keşif (discovery) vardır. Loji ise; var olmayan olgu, obje ve olay yaratmaktır. Bunda icat (invention) vardır.

 

Lojik Bilim (Logy)

Lojik bilim; akıl adı verilen “logos” vasıtasıyla üretilen bilimdir. Doğada var olmayan olgu, obje ve olayı üretmektir. Çağımızda insan hayatı, insanın beşeri aklı olan “logos” ile düşünerek ürettiği lojik bilimlerin ürünleri ile dönmektedir. Lojik bilimde keşif değil, icat vardır.  Teknoloji, bu lojik bilimlerin sadece bir tanesidir. Lojik bilim, oturulduğu yerde sistematik düşünme işlemi yaparak üretilir. Düşünme işlemi yapıp aklının mevcut çapını genişletemeyenler, lojik icatlar yapamazlar. Çağımızda varlığını sürdürmek isteyen toplumlar, logosla lojik bilgi üreten biliminsanları ve düşünürler yetiştirmek zorundadırlar.

 

“Türkiye’de bilim denince doğa bilimi kastediliyor; lojik bilimin farkındalığı dahi yoktur.”

 

Bilim Yapmanın Aşamaları

a- Olgusal/Tanıma/Betimleme (Description) Süreci

Bilim yapmanın ilk aşaması olgu, obje ve olayı betimlemedir. Betimleme, olguları gözlemleyerek nesnel gerçekliklerini tanımlar sadece olgusal süreç olan içerikler hakkındaki bilgiyi ortaya çıkarır. Bu aşama analiz ve tahlil yapılan laboratuvar aşmasıdır. Dolayısıyla sadece bu aşamada kalmak, bilim değil, laborantlık yapmaktır.

 

“Türkiye’de bilim değil, laborantlık yapılıyor.”

“Türkiye’de bilim diye; patristik, skolastik nakliyecilik yapılıyor.”

 

b- Kuramsal/Açıklama/Tanımlama (Prescription) Süreci

Bilimin oluşmasında en temel öğe kuramsal süreçtir. Bu süreç; olgusal süreç işlemiyle elde edilen bilimsel bilgilerin mantıksal ve ussal açıklanmasıdır. Açıklama yapmak, “neden ve nasıl” öyle olduğunu göstermektir. Bilimsel yöntem kullanılarak betimleme ile elde edilen olgunun direkt bilgisi, bilimi vermez. Olgusal bilginin, mantıksal ve ussal düzenlenip kuramsal açıklanması gerekir. Olgu, obje ve olay bilgisi, kuramsal veya teorik bilgi düzeyine geçerse, bilimsel bilgi olur. Kuramsal süreci oluşturan açıklama aşaması, insan aklının devreye girdiği bir işlemdir. Bu nedenle sistematik felsefi dünmeyi yapabilmek gerekir. Bilimin asıl aşaması, işte bu kuram yapma aşamasıdır.

 

“Kuramı yapılamayan bilimsel çalışmalar, teknolojiye dökülemiyor.”

“Türkiyenin akademiyası, kuramın ne olduğunu ve nasıl yapıldığını bilmiyor ve hiçbir alanda bir kuram üretemiyor. Daha kötüsü; bilimin nasıl yapıldığı bilinmiyor.”

 

ORİJİNE DÖNÜŞ

“Kendisine evrenin sahipliği görevini üstlenmiş küresel şebeke, yaptıklarını zengin olmak için yapmıyor. Zenginliği dahi, hedefine ulaşmak içindir.”

 

İnsanlık; ilk etapta, iki konuda aslına, yani orijine dönüşü hedeflemektedir. Konuların biri, insan, diğeri ise evrendir. Mevcut teoriye göre insan, ilk başta cinsiyetsiz idi. İlk insanın kaburga kemiği alınıp parçalandığında insan, eril ve dişil oldu. Evren de başlangıçta tek bir kütle idi. “Büyük patlama (big bang)” vasıtasıyla parçalara bölündü ve evrendeki gezegenler oluştu. Yani insandaki sistem ile evrendeki sistem aynıdır. Fakat insanlığın asıl hedefi; kendisinin hakim olabileceği lojik ürün; insan, dünya ve evren yaratmaktır.

 

İnsanını Üretmek

İnsanlık; doğal-biyolojik insan bedenini sevmiyor. Çünkü onu kontrol edemiyor ve yönetemiyor. Bir mekanizması ve sistemi bozulunca onu düzeltemiyor. Bir de ölümcül. İnsanlık, ölümsüz insan istiyor. Tanrının sistemi gereği, canlılar hatta evrendeki malzeme dahil, onun her ürünü ölümcüldür. İnsan ise ölümsüz olmalıdır. Çünkü insanın biyolojik değil ama insani yapısı insanın ürünüdür. Neticede insanlık ölümsüz teknolojik insanını üretecektir.

 

İnsan Genom Projesi

Androjen İnsan

İnsanlık, bilimi geliştirmeyi boşuna yapmıyor. Üretmek istediği hedeflerini gerçekleştirmek için yapıyor. İnsan kromozomlarını ve gen yapısını da, üretmek istediği insanını üretmek için keşfediyor. Üretmek istediği insan tipi, kendi insanını üretene kadar, ilk başta androjen insandır. Androjenlik, kadın ve erkek arasındaki fiziksel ve zihinsel farkları azaltarak “cinsiyetsiz” insana doğru evrimleşmeyi hedefler. Uzaylıların gösterilen fotoğraflarına bakınız! Bu fotoğraflar gerçektir veya değildir. Önemli olan nokta, o fotoğraflarda cinsiyetin yokluğudur. İşte insanın üretmek istediği insan tipi, androjen adı verilen cinsiyetsiz insandır.

 

EVRENLE İLGİLİ ÇALIŞMALAR

Kendi evrenini Yaratmak

İnsanlık, evrenle ilgili kozmolojik bilimsel çalışmaları boşuna yapmıyor. Hedeflediği evrenini yaratabilmek için yapıyor. Bu amaçla “big bang” ve “big crunch” adlı iki teori üretmiştir ve bunlar üzerinde çalışıyor. İnsanlık, big bang ve big crunch gibi teorileri, işi Tanrı’ya yıkıp işten kaçmak amacıyla değil, kendisine yapacağı zor işler çıkartmak için üretiyor. Big bang teorisi ile, kendisine evrenin oluşumunun nedenlerini ve nasıllığını bulmak işi çıkarmak istiyor. Big crunch teorisi (kıyamet)ni de, kendisine kendi evrenini yaratma işi çıkarmak için üretiyor. Ama Müslümanlar big bangı ve kıyameti Allah’a bırakarak, hazır lüks hayata kolay kavuşmak için inanıyor, kendisine zor iş çıkmasından kaçıyor.

 

“İnsanlık; kıyamete, kendisine zor iş çıkması, Müslümanlar ise işten kaçmak için inanır.”

 

Büyük Patlama (Big Bang)

Bilime göre, genel kanının aksine, “Big Bang”, herhangi bir yerde olmuş bir patlama değildir. Günümüzdeki galaksileri oluşturan maddeyi dışarı fırlatıp atan, herhangi bir noktada meydana gelmiş bir patlama değildir. Big bang, insanlığın, evrenin oluşumu hakkında geçmişteki akıl çapıyla düşünerek ürettiği bir efsanedir. Fakat insanlık, bu efsane üzerinden hareketle evrendeki bütün malzemeyi bir araya toplayıp devasa bir arazi yapmak istemektedir. Bu kendi evrenini yaratma hedefini, kutsal kitapların “kıyamet”, bilimin “big crunch” adını adını verdikleri işlemle birleştirerek gerçekleştirmeyi düşünmektedir.

 

“İnsanlık, evrenini yaratmak amacıyla Mars’a gidiyor. Birleştirmeyi o civarda yapacaktır.”

 

Kıyamet

Büyük Çöküş (Big Crunch)

Kıyamet; Dünya’nın sonunun geleceğine ve yeniden kurulacağına olan inançtır. “Dünya merkezli Evren” anlayışında Dünya’nın sonu, Evren’in de sonu olarak algılanmıştır. Kıyamet, Zerdüştlük, Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam gibi dinlerde vardır. Büyük Çöküş (Big Crunch), evren biliminde Evren’in nasıl sonlanacağıyla ilgili olası senaryolardan biridir. Bu senaryoya göre; Evren, genişleme hızı ve Evren’deki toplam kütle miktarına göre belirli bir gelecekte duracak, daha sonra da simetrik büzülerek daralacak, içine çökmeye başlayacak, başlangıç anındakine benzer bir tekilliğe dönecektir. Kutsal Kitaplar da, Kıyameti böyle anlatırlar. Evrenin, başlangıçtaki haline dönmesi teorisidir. Bu teori, Kutsal Kitapların Yaratılışçılık söyleminin önerdiği, “Başlangıçlı Evren” mitosu ile uyuşur, hatta bu mitosa dayalı geliştirildiği söylenir.

 

Manyetik Güç

Kıyamet adını verdiği “big crunch” projesi ile insanlık, kendi dünyasını ve evrenini yaratmak istiyor. Bu amaçla manyetik gücü kullanacaktır. Evrendeki bütün malzemeler, manyetik gücün itme ve çekmesi ile birbirlerinden uzakta durmaktadırlar. Eğer evrendeki manyetik gücün bir katı evrene verilirse bütün malzeme yerinden oynatılabilir. Fakat onları çok hızlı bir çarpma ile birbirine yapıştırmayı düşünmektedir. Bu amaçla gerekli miktar manyetik güç verilmelidir. İnsanlık, MR cihazlarıyla, gereken miktardaki manyetik gücü üretebileceğine ve kontrol edebileceğine inanıyor.

 

MR (Manyetik Rezonans) Cihazı

Türkiye’de Devlet İşleyişi

İnsanlık, lojik bilimleri, insanlara konforlu bir hayat sağlamak amacıyla yapmıyor. Hedefine ulaşmak amacıyla yapıyor. Hedefine ulaşma yolunda yaptığı icatları uygulamaya koymasından insanlar yararlanıyor. İnsanlığın bu yapısı, Türkiye’deki devlet işleyişine benzer. Türkiye’de devlet, bütün imkanları devleti yöneten “yönetici kast sınıfı” için yapar. Bütün bunların parasını ödeyen vatandaşlar da bunlardan yararlanırlar. Mesela trafik polisi, vatandaşın tıkanan trafiğini açmak için gelmez. Ama yolu, bir devlet yöneticisine ait yapmak amacıyla vatandaşın trafiğini kesmek için gelir. Emniyet şeritleri, yönetici kast sınıfı içindir. Onları vatandaş kullanamaz. Camide bile, devlet yöneticisinin ayrıcalıklı yeri vardır.

 

Mesela hastanelerde kullanılan MR cihazları insanlığın sistemine en güzel örnektir. MR cihazları, insanları tedavi etmek amacıyla icat edilmemiştir. Evrendeki dönüşümü yapabilecek manyetik gücü üretme ve kontrol edebilme uygulamasını yapmak için üretilmiştir. MR cihazlarında, evrendekinin 30.000 katı manyetik güç kullanılmaktadır. İnsanlık şunu söylüyor; ben şu anda evrendeki manyetik gücün bu kadar katını üretebiliyor ve kontrol edebiliyorum. Hedefimi gerçekleştirmede bu miktardan daha fazlası gerekiyorsa onu da üretebilirim. MR cihazlarında ayrıca soğutma sistemi de uygulanmaktadır. Bu durum, evrende sürtünmeden dolayı meydana gelecek ısıyı soğutma amaçlıdır. Soğutma sistemi; mıknatısların meydana çıkardığı yüksek ısıların cihazdan uzaklaştırılmasıdır ve bu, helyum gazı ile yapılır. Evrende güneşlerden ve yıldızlardan kaynaklanan helyum gazı vardır.

 

“Dünya, insanlığın, hedeflerini gerçekleştirmede kullandığı bir laboratuvarıdır.”

 

CERN

Avrupa Nükleer Araştırma Merkezi (CERN), “parçacık fiziği” laboratuvarıdır. CERN’de en önemli yer, “Büyük Hadron Çarpıştırıcısı (LHC)” denilen parçacık hızlandırıcılarının olduğu bölgedir. Yer altında, yaklaşık 27 kilometreye uzanan dev makinelerde “proton” denilen atom parçacıkları yahut atom çekirdekleri birbirleriyle çok yüksek hızlarda çarpıştırılırlar. Işık hızına yakın bir hızda (ışık hızının %99,99’u kadar) çarpışırlar ve her saniyede yaklaşık 600 milyon çarpışma meydana gelir.

 

Bu çalışmadaki amaç; “big bang (büyük patlama)” teorisinden hareketle, evrenin ilk oluşumunu tespit edebilmektir. En azından evrenin, patlama ve çarpışmadan mı oluştuğunu tespit etmektir. Maddenin en temel yapı taşının, nasıl ve nelerden oluştuğunu, yapısını, maddeyi bir arada tutan kuvvetleri anlamaktır. Big bang teorisine göre evren; küçük bir parça idi, patlama sonucunda yoğunlaşarak ve genleşerek çoğaldı ve kütle oldu. İşte CERN, “Madde kütle kazandı mı, kazandıysa kütle kazanmasını sağlayan mekanizmanın ne olduğunu öğrenmek istiyor. Eğer madde böyle kütle kazanıyorsa, insanlık da evrende aynı maddeyi aynı güçte ve hızla patlatıp kendi dünyasını yaratacaktır. Eğer öyle değilse, kıyamet teorisini kullanarak evrendeki bütün malzemeyi bir araya toplayacaktır. Tabi ki bu doğal malzeme ölümcül olduğundan, insanın kendisinin ürettiği lojik yapay malzeme ile dünyasını kuracaktır.

 

İnsanlığın asırlardır yürüttüğü maddenin yapısını anlamak amaçlı büyük faaliyetin modern altyapısı, “parçacık hızlandırıcıları”dır. Parçacık hızlandırıcılarında çok yüksek enerjilere ve çarpışma sayılarına erişmek, çarpışmalardan çıkan çok sayıdaki parçacığı algılayabilmektir. Bu sayede, maddeyle ilgili bugüne kadar bilinmeyenlerin gün ışığına çıkması mümkün olacaktır. Neticede bütün bu bilgiler, insanlığın hedefi olan “evrenini üretmek” için evrende uygulanmak amacıyla elde edilmektedir.

 

Papalığın da, Cern’in bu araştırmasına finansal destek sağladığı söylenir. Ama bir şartı vardır; Tanrı’nın var olduğunu söylemeleri. Yetkililer de bu teklifi kabul ederler. “Higgs bozonu (atomdan küçük parçacık)” diye adlandırılan parçacık bulununca, Papalık, “hani ne oldu? Tanrı’nın var olduğunu söylemediniz,” demesi üzerine, yetkililerin, “Tanrının izine rastladık ama henüz Kendisine rastlayamadık,” dedikleri rivayet edilir.

 

“İnsanlığın, evreni kullanabilmek amacıyla atom parçacıklarını çarpıştırdığı bir dönemde Türkiye, ülkeyi yiyebilmek için kendi insanlarını çarpıştırmakla meşguldür.”

 

Beka Sorunu

“En zor iş, çağdışı insan malzemesi ile çağdaş işler yapmaktır.”

 

Türkiye’de demokrasi yüzünden, oy çokluğuna sahip olması nedeniyle, her şeye hatta akademiyaya bile avam düzeyi egemendir. Bizdeki avam düzeyi, çağımızın avam düzeyi değildir. Beş bin yıl önceki insanlığın avam düzeyidir. Avam düzeyini de çağdaşlaştırmak şarttır. Bu yapısıyla Türkiye, varlığını sürdüremez. Asıl beka sorunu budur.

 

“Avam düzeyi bu ülkede egemen kılındığı sürece bu ülke iflah olamaz.”

“Başta Türkiye olmak üzere bütün Müslümanlar, çağdaş düşünüş biçimine ulaşmak zorundadırlar. Kendimizi başka şeylerle kandırmayalım.”

Siyaset felsefesi şu gerçeği haykırır: “Siyasal iktidarların en temel görevi; toplumlarını çağlarına göre yeniden üretmektir. Aksi takdirde hem toplum hem devlet yok olur.”

“Lojik bilimi kim üretiyorsa, dünyada ve evrende onun dediği olur.”

 

FELSEFE

İnsanlık, 2500 yıldır boşuna felsefe yapmıyor. Hedeflerine ulaşabilmek için yapıyor. Çünkü felsefe yoksa bilimin de olmayacağını biliyor. Felsefe, bilimin gittiği yolu açan dozerdir. Önce kafada kavramlar üretilir, sonra da bilimle uygulanmasına geçilir. Mevcudun ilerisine gidebilmek için öncelikle aklın mevcut çapını artırmak gerekir. Mevcut akıl çapı ile mevcudun ilerisine geçilemez. Aklın mevcut çapı sadece sistematik düşünme olan felsefe yapmakla genişler. O nedenle ileri ülkelerde filzoflara on binlerce dolar aylık maaş ödenir.

 

Transhümanizm

Felsefe her konuyu konu edinir. O nedenle yüzlerce felsefe disiplini ve her bir disiplinin onlarca branşı vardır. Her geçen gün yeni disiplinler ve branşlar icat ediliyor. Bunlar boşuna mı yapılıyor! İnsanlık felsefe yaparak içinde bulunduğu safhayı aşıyor ve bir ileri aşamaya geçiyor. Şimdiki aşama; transhümanizmdir. Transhümanizm, görünürde; insanın fiziksel ve bilişsel yeteneklerinin artırılması, yaşlanma ve hastalanma gibi arzu edilmeyen veya gereksiz görülen yönlerinin ortadan kaldırılması amacıyla teknoloji ve bilimden faydalanılması gerektiğini öne süren felsefi akımdır. Fakat asıl amaç; insanlığın üretmek istediği insanı üretebilmektir. Son derece büyük bir değişime ve dönüşüme uğramış bir insan düşüncesidir. İnsanı, sonuçta, daha önce sahip olmadığı çok gelişmiş yeteneklere sahip olacak ve insan ötesi (posthuman) adını alacak bir varlığa dönüştürmektir. Mevcut insanı aşmaktır.

 

“Felsefe her geçen gün gelişirken, ülkemizde felsefeye karşı olmak prim yapmaktadır. Osmanlı umerası ve uleması da asırlarca felsefeye karşı direndi. Ama sonunda, felsefenin ürettiği güç karşısında, bin yılda aldığı toprakları üç yılda verdi”

 

FELSEFE ÜNİVERSİTESİ KURULMASI

“Türkiye akademiyası kuram yapabilir hale getirilmelidir.”

“Mesela, fizik akademisyenine fiziksel düşünme yetisi sağlanmadıkça ondan fiziksel icat yapması beklenemez.”

 

Dünyada bütün sosyal ve fen bilim dallarının felsefeleri mevcuttur. Bizde bir tanesi bile yoktur. Aradaki mesafeyi kısaltmanın en kestirme yolu felsefe üniversitesi kurmaktır. Felsefe üniversitesinde fen ve sosyal bütün bilim dallarının hatta ilahiyat alanlarının felsefe kürsüleri kurulacaktır. Böylece her bilim dalının filozofları üretilecektir. Bu filozoflar, alanlarının felsefelerini oluşturacaklar, onları sürekli geliştirecekler, önce mevcut akademisyenlere bunu öğreteceklerdir. Alanının felsefi kafasına sahip bilimadamları yetiştireceklerdir. Mevcudun ilerisinde icat yapabilmek ancak aklın ve bilimin mevcut çapını sistematik düşünme yaparak genişletmekle mümkündür.

 

“İnsanlık; hedefine, önce felsefe, sonra bilim daha sonra da yine felsefe yaparak ulaşıyor.”

 

Milli Karakter

Her milletin milli karakteri vardır. Mesela İtalyanlar, “ara nağme” karaktere sahiptir. yani “geçiş” işini yaparlar. Eski bilgiyi kullanarak yeni bilgi üretmek olan Rönesans’a geçmeyi üretmiştir ama gerisini getirememiş, Rönesans’ın ürettiği Aydınlanmayı üretememiştir. Teoride de pratikte de iyi değillerdir. Ama geçmişi iyi kullanırlar. Türkler teorisyen değildir ama iyi pratisyenlerdir. Koronavirüsle mücadele konusunda milli karakterler açığa çıkıyor. İtalya, bu milli karakteri gereği geçmişi olmayan bu konuda başarısız oldu. Türkiye, teorik icatlar yapamasa da, çok pratiktir, el işlerinde çok başarılıdır. İcat yapamasa da başkalarının yaptıkları icatları kullanmada çok başarılıdır. Bu pratisyenlik özelliği sayesinde, koronavirüsle mücadelede diğer bütün milletlerden daha başarılı olacaktır. Aslında dünyanın Türklere ihtiyacı vardır. Hele şu çağdaş düşünme işini bir başarabilse!

 

“Türkler teorisyen değil ama iyi pratisyendirler. Kafa işlerinde olmasa da el işlerinde çok beceriklidirler.”

 

Avam Düzeyi

Fakat Türkiye, avam tabakasına da milli karakteri aşılaması gerekir. Koronavirüse karşı mücadele yapılırken, toplumun avam düzeyinin niteliği de açığa çıkıyor. Ve bu düzeyin Türk milli kimliğiyle hiç ilgisi yoktur. Mesela basında çıkan haberler: Anadolu sokaklarında yapılan sokak röportajlarında şöyle diyor insanlar: “Bizim imanımız var, korona morona bize işlemez. Korona yok. Uydurma. Biz bunun olmadığına inanıyoruz. Yok öyle bir şey. Algı operasyonu bu. Bize Allah’ın izniyle bir şey olmaz, bizim imanımız var. Allah’ın dediği olur.” Anadolu irfanı denen zihniyet işte bu. İstanbul’la Anadolunun farkı yok. Beş bin yıl önceki insanlığın avam düzeyi ülkenin her yerinde egemendir.

 

“Türkiye’nin avam düzeyini işte bu cahil insanların zihniyeti oluşturuyor. Bu düzey, öncelikle dini paradigmaya ve akademiyaya bile egemendir. Din anlatımları ve akademik tartışmalar bu düzeye uyarlanıyor.”

 

Basında İstanbul: “Koranavirüs salgını riskini en aza indirmek için yetkililer sosyal alanlandan uzak durmayı önerirken, evde izole olmak yerine eğlence mekanlarına ve sahillere koşuyorlar. İstanbul’da yolunuz Boğaz kıyısına düştüyse yandınız. Trafik kilit. Herkes sokakta. Açık buldukları lokantalara, kahvaltı salonlarına, muhallebicilere doluşmuşlar. İki üniversite mezunu, çok üst düzey yönetici, önceki gün yurt dışından gelmiş ve 14 gün evinde oturması talimatı ile ülkeye sokulmuş. Geldiği ülke Avrupa’da coronadan en fazla etkilenen üç ülkeden biri. Adam dün çıkmış evinden. Yüzlerce kişinin çalıştığı iş yerine gelmiş. Yetmemiş, bir de bir süredir yurt dışında olduğu için rapor almak üzere diğer yöneticilerle toplantı yapıyor. Umreden dönen kişi, polise tükürmüş. Parktaki banketten kaldırılan yaşlı kişi, görevliye küfretti. (20.03.2020)

 

“Avam düzeyinin öz tanımı kısaca; duble ve sürekli menfaatçiliktir, ilkesizlik ve şakilesizliktir. Mesela FETÖ savunuculuğu prim yaptığında savunarak, aleyhtarlığı prim yaptığında saldırarak elde edilen kazançla kral hayatı yaşamaktır.”

 

“Yeni sorunlar, eski çözümlemelerle çözülemez.”

 

“Türkiye, avam düzeyini çağdaş düşünüş düzeyine ulaştırmamasının faturasını bundan sonra ödeyecektir.”

 

İcat edilen teknolojiler, insanlığın hedefine ulaşmada gelecekte nelerin kullanılabileceğine dair bize ipuçları vermelidir. Elinoğlu, sosyal medyadan insanların seslerini, nefeslerini ve diğer bilgilerini boşuna kaydetmiyor. Mesela güdümlü füzeler, yazılım, nanoteknoloji, uzaktan kumanda. Sırada, bu teknolojiler kombine kullanılarak güdümlü, uzaktan kumandalı, yazılımlı nanoteknoloji ile hedeflenen insanlara, sesleri ve nefeslerine güdümlü adrese teslim virüs bulaştırmak vardır.

 

“Düşünmeyen kafa, kaya parçası gibidir. Kaya parçasını üfleyerek şişiremezsin.”

“Kaya parçasına, çamur saksıya, vazoya simkart, yazılım kullanılamaz.”

 

“İnsanlar, Tanrı’ya, evreni yaratan muhteşem bir kişilik olduğundan Tanrılığa layık olduğu için değil, yok olmamak için inanırlar.”

 

“Dokunmatik insanları, nasihatlar değil, musibetler hizaya getirir.”

 

Şu Karadeniz Türküsü ve koronavirüs sonuçları:

Yollar Çimen Bağladı

Değirmenin taşını su döndürmez, döndürmez,

Öyle bir dert var kalbimde, süründürür, öldürmez,

Biçemedim çayırı, orağım daha kesmes,

Can bedenden çıkmadıkça umut kesilmez.

 

Esti rüzgar, ayırdı yaprağı dağlarından,

Kader de beni aldı, yarimin kollarından,

Karayemiş dalları bu yıl çiçek açmadı,

Çok yalvardım Allah’ıma, duam kabul olmadı.

 

Yollarına bakmaktan gözümde fer kalmadı,

Ne gelen var ne giden oy, yollar çimen bağladı.

 

“Kim öle kim kala, bu fırtınanın sonunda!”

 

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.