KADIN GİYSİSİNİN FELSEFESİ

KADIN GİYSİSİNİN FELSEFESİ

“Gerçekten felsefeci olmak isteyen kişi, yaşamında en az bir kez içine kapanmalı ve o zamana kadar kabullenilmiş bilgileri hiçe sayarak yeniden kurmalıdır. Felsefe, bir bakıma kişisel bir iştir; kişinin kendi felsefesi, kendi bilgeliği, kendi bilgisi olarak kurulmalıdır.” Husserl (1859-1938)

Bu yazımızda, önceki yazımız olan “Örtünmenin Analizi”nde verdiğimiz bilimsel teknik bilgiler üzerinde açıklık ve örtünmeyi felsefi açıdan ele alacağız. O nedenle bu yazımızı, önceki yazı ile birlikte okumayı tavsiye ederiz. Felsefenin örtüye bakışını severiz ya da sevmeyiz ama bugünün hayatının üzerine döndüğü teoriyi ve çağdaş aklın bu olaya bakışını bilmemiz gerekmektedir.

“Felsefe olgu, obje ve olayın ne, neden ve nasıl boyutlarını sorgular.”

AÇIKLIĞIN FELSEFESİ

Antropolojik Gelişim

Çağımıza kadar hemen bütün topluluklarda çeşitli nedenlerle kadın ve erkeğin örtünmesi vardı. Çağımızla birlikte insanlık, eşgüdümlü bir dizi düşünsel ve insani gelişmeler sonucu açılma aşamasına gelmiştir. Bu gelişmelerin temelindeki fikir, “çağın insaniliğine geçiş”tir.

 

“Örtülülük geçmişi, örtüsüzlük ise çağımızı simgeler. İkisi arasındaki kavga, geçmiş ile çağın kavgasıdır.”

Asli Hale, Kökene Dönüş

Kadının açılması felsefesi; insanın, Aden cennetinden kovulmasına neden olan ilk özgür insani doğasındaki mükemmeliyetlik olarak gördüğü asli kökenine tekrar dönmek amacı üzerine kuruludur. Cennette Havva, Tanrı’nın emrini dinlemeyerek ağacın meyvesinden yedi, bilgelik kazandı ve çıplak oldu. Sonra kocasına yedirdi, o da çıplak oldu. Çıplaklık ve bilme özgürlüğünün kaynağı, Havva şahsında kadındır. Daha sonra “antropolojik makine” gereği elbise giymesi nedeniyle uzaklaştığı bilme özgürlüğüne kadın, çıplaklıkla aslına dönerek, asli kişisellik ve bilgelik özgürlüğüne kavuşabileceği düşünülür. Kadın bilge olursa erkek de bilge olacaktır. Çünkü Adem, Havva sayesinde bilge olmuştu.

Şimdi tekrar o asli halinin iadesine çalışılmaktadır. Açıklık, Tanrının emrine karşı gelip meyveyi yiyebilen ve çıplaklaşan kadının, tarih boyunca uğradığı ve Hegel’in “Dünyanın karanlığı” olarak nitelendirdiği dönemdeki “tutulma (aphanisis)” halinden kurtulup aslına dönerek yeniden birey olarak doğması çabasıdır. Kadına bu yeniden doğmayı sağlayanlar görünüşte erkeklerdir ama filozof erkelerdir. Fakat aslında bu işi yapan, filozoflar değil de, filozofların yaptığı düşünme işlemi sayesinde gelişen insan aklının çapıdır. Böylece kadın, kendisine giydirilen cinsiyetçi kadın kimliğinden kurtulup yalın gerçek “insan” kimliğine kavuşmaktadır.  Zaten erkek ve kadın kimliği, kadının, erkeğin kaburgasından yaratılmasından sonra başlamıştır. Kadın erkekten ayrılmadan önce “Adam (insan)” kimliği vardı. Şimdi de insanlık bu asli “insan” kimliğine dönmektedir.

Zizek şöyle der: “Tanrı, içerisinde yeni bir öznenin, yani Kutsal Ruh’un gelişebileceği yeni bir başlangıç kurabilmek için, kendisi için en değerli olan oğlunu kurban etmiştir. Bu durum, hepimizin yeniden doğabileceğimizi gösterir. Bizler, hakiki benliklerimizin potansiyellerini keşfetmemiz ve gerçekleştirmemiz sayesinde yeni benlikler yaratabiliriz ya da icat edebiliriz.”

Felsefeye göre; çağımızda insanlık, erginlik evresine ulaşmıştır. Çocuğun, elini ebeveynin tutarak yürümesinden kurtulduğu gibi insanlık da elini Tanrısı tutarak yürümekten kurtulmuştur. Bu nedenle artık iş, insanın başına düşmüştür. Bütün bu yeni doğmaları insan, Tanrının yardımı ve rehberliği ile değil, kendi aklı ile yapmak zorunda kalmıştır. İnsanın elinden Tanrının tuttuğu çağımıza kadarki devirlerde insan özne olamamıştır. Çağımızda insan kendisine bir “özne” yaratmaktadır. Kendisine bu özneyi üretemeyen, ayıklanacaktır.

İnsanlık çizgisinin çağımız kesitinin akıl çapının hedefi, cinsiyeti ortadan kaldırıp bütün insan cinsini “insan” kimliği altında toplamaktır. Bu hedefe ulaşmada ilk basamak olarak kadın erkek eşitliğini getirmek istemiştir. Bu yolda da kadını, erkek gibi giyinme ve isterse açılma özgürlüğüne sahip hale getirmiştir.

“Şu anda felsefeye göre örtünme, bilgisizliği ifade ediyor olarak görülüyor.”

GİYSİNİN KİMLİK YAPILIŞI

Kimlik; bir kimsenin ve toplumun kişiliğini oluşturan özelliklerdir. Kendi gözünde ve başkalarının gözünde ne olduğundur. Bir bireyin ve toplumun, hangi koşullar ve durumlar dahilinde “kişi” sayılabileceğini gösterir.

Kuran yapmamasına rağmen, bir kesim örtünmeyi; çağdaşlık yapmamasına rağmen bir başka kesim açıklığı, kadının kimliği yapmıştır. Bu durum, iki zıt görünen kesimin, aslında kadına giysi kimliği üzerinden baktıklarından aynı sosyal yapı anlayışına sahip olduğunu göstermektedir. Kadının kimliğinin, “giydirilmiş kimlik” olduğu ortaya çıkmaktadır. Giysiyi kimlik yapmanın nedenlerini tespit edeceğiz.

“Kimlik, kaportayla değil, motorla üretilir.”

KİMLİK YAPMANIN NEDENLERİ

Ontolojik Neden

Bir şeyi kimlik yapmak, onu ontolojik/varlık sebebi görmektendir. Giysiyi ontolojik nedenle kimlik yapmak, varlığını ona dayandırmak ve onunla var olmaktır. Giysinin varoluş nedeni görülmesinin nedenlerini tespit edeceğiz.

Kimlik Üretememenin Telafisi

Giysinin kimlik yapılmasının en önemli nedeni, fikirsel kimlik üretememeyi telafi etmektir. Giysi, fikirsel kimlik üretemeyen topluma kimlik edinmede çok cazip gelir. Aslında giysinin kimlik yapılması, kişinin kendisinin kimlik üretememesine, kendi tepkisinin işaretidir.

Başkası ile Kimlik Yapmak

Giysiyi kimlik olarak kullanmak, kimlik üretemediğinin ve başkasının ürünü ile kimlik edinmenin göstergesidir. Kimlik, özgün fikri ürünlerle üretilir. Başkasının ürünleri ile kimlik oluşturulmaz. Bir ürün Tanrının da olsa, başkasınındır. Başkası ile kimlik yapan kişi, Zizek’in deyimiyle, “Ötekinin söylemine bir vantrilok gibi mahkum edilmiş bir Simgesel otomattır. İpleri başkası tarafından oynatılan bir kukladır.”

Lojik Neden

Düşünme İşlemi Yapmamak

Sosyolojiye göre kimlik; kişinin ve toplumun düşünsel işlem yaparak ürettiği özgün fikirsel ürünleriyle üretilir. Kimlik üretememek, düşünme işlemi yapamamaktan kaynaklanır.  Giysiyi kimlik yapmak, düşünsel işlemle özgün kimlik üretmek acizliğinin sonucudur. Türkiye’deki her iki kesimin kimlik olarak kullandığı açıklık ve örtünme, onların özgün ürünü değildir. İkisi de başkalarının düşünsel ürünüdür.

Fiziksel ve Zihinsel Kimlik

Düşünme işlemi yapamayıp zihinsel kimlik üretemeyince fiziksel-görüngüsel ürünlerle kimlik edinilir. Fiziksel kimlikler sürdürülebilir değildir. Osmanlı ile İngiltere’yi ele alalım. Osmanlı fethettiği ülkelere kendi zihinsel ürünleri bulunmadığından dolayı, cami, minare ve ezan gibi başkasının icadı dinin fiziksel kimliğini götürmüştür. İngiltere ise trafik, endüstri, eğitim ve ekonomik sistem, üretim teknikleri,  felsefi fikir ve bilimsel bilgi gibi kendi icat ettiği zihinsel kimlik ürünleri götürmüştür. İngiltere’nin gittiği ülkelerin toplumların hepsi şimdi İngiltere ile dostturlar ve oraya gitmeye can atıyorlar ve ondan kopmak istemiyorlar. Ama Osmanlı, gittiği ülkelerin çoğu, daha o zaman Osmanlı’dan kopmuş, onlarla düşman olmuş, şimdi de onlarla savaşmaktadır. Bu insanların hiçbiri Türkiye’ye gelmek istemiyor.

Türkiye bugün dahi, hala düşünme işlemini yapamadığından zihinsel kimlik üretemiyor, yine dinsel ürünler olan cami, minare ve ezan ürünlerini, başta kendi ülkesinin her mahallesine götürerek ve küçücük yaşta kızlara giysi dayatarak fiziksel kimlik oluşturmaya çalışıyor.

“Fiziksel materyal kimlik, simgesel metaforik kimliktir, gerçek kimlik değildir.”

İdeolojik Neden

Dini İdeoloji Yapmak

Örtünmeyi, dini nedenle değil de, kimlik nedeniyle kullanmak demek dini ideoloji yapmak demektir. İdeoloji, çıkar uğruna çarpıtma ve saptırmadır. Bu durum, çıkarlar gerektirdiğinde Tanrıyı değil, toplumu önemsemektir. O kişi tanrısal değil toplumsal, dindar değil dinseldir.

“Dinseller, gerçekte Tanrıya değil topluma ve ekrana inanırlar.”

Dinin ideoloji olarak kullanılmasını önlemenin yolu, dinin ideoloji olmadığının ve onun ideoloji olarak kullanıldığının farkına kamuoyunun varmasını sağlamaktır.

“Gerçekler geç ve güç ama güçlü ve kalıcı ortaya çıkarlar.”

Dini Kimliğin Felsefesi

Kadının giyimini kimlik yapmak demek, dini, kimlik olarak kullanmak demektir. Dinin kimlik yapılması İbranilerin ürünüdür. Aslında onlar, kendi kültürlerini, Tanrı’ya dayandırarak dini yapmışlardır. Tanrı’nın ürünlerini alarak kimlik yapmamışlardır. Her ne kadar Mezopotamya’dan alsalar da, kadının manevi kirlenmesini önlemek ve iffetli olduğunu göstermek gerekçesiyle örtünmeyi, toplumun kimliksel alameti farikası olarak Yahudiliğe dahil etmişlerdir. Aynı kimlik göstergesini, başına kipa koymasıyla erkeğe de getirmişlerdir.

“Örtünmeyi kimlik yapmak, İbrani kültürüne hizmettir.”

Örtünün kimlik olarak sürdürülmesi, insanlık çizgisinin aldığı çağdaş nitelik nedeniyle, sürdürülebilir değildir.

Düşünme İşlemi Yapamamanın Nedeni

Başsız Varlık, İçeriksiz İnsan Olmak

Felsefeye göre düşünme işlemi yapmamanın bir nedeni, “acephale” yani başsız, kafasız insan olmaktır. Düşünmemek, mahkumun hapishaneden kaçması gibi, insanın kendi başından kurtulmaya çalışmasıdır. Buna “başsız varlık” denir. Düşünme işlemi yapmayan insan, “homo rasyonale: düşünen akıllı özne” olmadığından “içeriksiz boş” insandır. Örtünmeyi ve açıklığı kimlik olarak kullanmak, boş öznellik sahibi olunduğunun ve boşluğu başkasının ürünüyle doldurmanın gösterenidir.

“Boşluk ve yanlış sürdürülebilir değildir.”

ÖRTÜNMENİN FELSEFESİ

“Felsefe; sosyal olgu, obje ve olayları beşeri akılla okuyup anlayarak röntgenini çeken bir aygıttır.”

Fenomenoloji

Fenomenoloji; olgu, obje ve olayların görüngülerinden, onların içindeki özü (numen) yakalayarak bilinci ortaya çıkarır. Bir kişi ve toplumun dışavurduğu sembolleri onun kimliğinin anlamının gösterenleridirler. Gösterenler, görünmeyen zihinsel yapıyı ortaya koyarlar.  Zizek’in şu tespiti önemlidir: “Görme işini gerçekleştiren parçamız olan gözümüzü görmeyiz. Onun dışında her şeyi görebiliriz. Gözümüzü görebilmemizin tek yolu bir aynaya bakmaktır. Öznenin durumu da böyledir. Özne, asla kendinde kavrama olanağımızın bulunmadığı, ancak “gerçekliğin aynasında” yakalanabilecek bir gerçektir.” İşte fenomenoloji felsefesi, bu ayna fonksiyonunu görür.

“Din savunur, bilim bulgular, felsefe sorgular.”

Sembollerin Gösterdiği

Kaportacılık

Giysiyi kimlik yapmak, fenomenolojik olarak zihinsel değil görsel dışkabuk, kaportasal kimliğe sahip olmaktır. Kimliği, düşünsel değil çıplak doğal beş duyu organlarıyla görsel boyutuyla algılamaktır. Giysi numenal ve normatif değil, fenomenal ve formatif kimliktir.

 “Çağımızda artık kimlik kaporta ile değil, zihinsel fikir ve bilgi icatlarıyla üretilmektedir.”

Geleneksel Kalmak, Çağdaşlaşamamak

Giysiyi kimlik edinmek, geleneksel kalmış olmanın ve çağdaşlaşamamanın göstergesidir. Örtünen kişi, çağın düşünüş biçimini yakalamış olsa da, geçmişin dili, sembolü ve gelenekselliği yani geçmişi ifade eder görülmektedir. Çünkü örtünme, binlerce yıl önceki insanın akıl çapının ve düzeyinin ürünüdür.

Arkaik Anakroniklik

Çağımızda örtüyü kimlik olarak kullanmak demek, geçmişteki arkaik bir simgeyi bu çağda kimlik olarak kullanmak demektir. Bunun adı, arkaik anakronikliktir. Anakroniklik her alanda eskiden üretilmiş ürünlerin dozajlarını arttırarak kendisini gösterir. Eskiden üretilen ezanı daha çok bağırarak ve uzatarak okumak gibi. Buna, “sala” adı verilen uydurma bir şeyi okumayı eklemek gibi. Eskiden üretilen cami ve minarelerle ülkeyi doldurmak gibi. Eskiden üretilmiş olan başörtüsünü iki kat kullanmak gibi.

“Eski şeyden yeni olmaz.”

Tarih Sahnesine Geç Çıkmak

Gecikmiş Eylem

Anakronik olmak, tarih sahnesine geç çıkmış olmanın göstergesidir. Tarih sahnesine geç çıkanlar, zamanında yaşamaları gerekeni geç yaşadıklarından gecikmiş eylem yaşarlar. Örtüyü kimlik yapmak, bir gecikmiş eylemdir. İlk çıktığı ve yaşandığı devirde onu yaşayamayanlar, daha sonra yaşarlar ve bu durumda kraldan çok kralcı olurlar. Mesela on bin yıl önce icat edilen ve binlerce yıl yaşandıktan sonra insanlığın aştığı mabet dönemini bugün yaşayanlar, ülkenin her tarafını mabet ile doldururlar. Bu durum, tarih sahnesine geç çıkmanın göstergesidir.

“Politika sonradan küskünlere, kapitalizm sonradan görmelere, dinler de sonradan dönmelere bel bağlar.”

Doğallık ve Bölücülük

Felsefeye göre; cinsiyetçilik, doğallıktır. Doğallık bölücülüktür. Çünkü bütün doğal sistemler, bölme ile çalışır. Mesela doğal kan dolaşımı, solunum ve sindirim sistemleri organik yaşam olarak bütün yiyecekleri bir çeşit “divide et impera (böl ve yönet)” mekanizması ile öğütür. Bu nedenle yöneticiler cinsiyet ayırımını çok severler ve bu amaçla dişil olarak kalmaları için çocuk yaşta ve her zaman sürekli her türlü cinsiyetçilik eğitimi verirler.

Cinsiyetçilik ve Ötekilik

Artık cinsiyet üzerinden kimlik yapmak çağdışı kalmıştır. Örtünmeyi kimlik yapmak, çağımız öncesindeki cinsiyetçiliği sürdürmek demektir. Cinsiyete dayalı kadına kimlik vermek demek, kadını erkekle eşit görmemek ve onu ötekileştirmek, ikinci sınıf insan olarak tutmaya devam etmektir. Örtü, geçmişte erkeğin kadına egemen olduğu dönemin ürünüdür.

Felsefeye göre örtünme; erkeğin, kadının efendisi olduğunun göstergesidir. Erkek, kadını kontrol ediyor ve yaşamını yönlendiriyor demektir. Kadının, merkezinde kendisinin bulunmadığı “merkezsiz özne” olması demektir. Kadın, kendi başına tam bir birey değil, erkekle tamamlanmaktadır. Böylece buyurucu erkeğin hükmüne hatta libidosuna tabi ve mahkum demektir. Kadına kendi cogitosu değil erkeğin doğal, hormonal ve animal yapısı egemen demektir. İnsanın değil, doğa yasalarının egemenliği demektir. Ne özgüllüğüm, öznelliğim ne de bireyselliğim var demektir.

Açık ve Örtülü

Açıklık, kadının çağdaşlığını simgeler. Açık kadın giyimde çağdaştır ama düşünüş biçiminde çağdaş değilse aslında çağdaş değildir. Çünkü çağdaşlığı yöneten motor, çağımızın düşünüş biçimi olan akılcı ve bilimsel düşünmeyi bilmiyor ve yapamıyordur. Nitekim Türkiye’de açıklardan da henüz bir düşünür ve filozof çıkmamıştır. Açık olup çağdaş düşünmeyen kadın, karanlık-aydınlık gibi, çağdaş-antiklik oksimoronluğu arz eder. Motoru güncelleştirmeksizin kaportayı modernleştirmektir. Bu durumda modernlik içsel-yapısal değil, dışsal-kaportasaldır. Motorun eskiliğinin sonuçları, modern kaportanın üzerinde çok daha kötü bir şekilde dışavuracaktır. Mercedes kaportanın içerisinde pancar motorun varlığı gibidir. Böyle durumdaki açık kadın çelişik (antinomik)tir.  Kaportada çağdaşlık kolay, motorda zordur. O, zor olanı değil, kolay olanı seçmiştir. Çağdaş düşünüş biçimini yapamadığı halde örtünen kadın kaportası ile motorunun aynı olduğunu gösterdiğinden nomik (tutarlı)tir. Aslında Türkiye’de açık ve örtülü kadın motorda farklı değildir.

“Çağdaşlık, kaportada değil, motordadır.”

Dinsellikten gelip açılan kadın, eğer örtünmeyi din ile sorgulama yaparak aşamamışsa ve dinsel düşünmeyi aşıp akılcı ve bilimsel düşünmeyi yapamıyorsa kendisine çağdaş fikirsel özgün kimlik üretememiştir, o da kimliksizdir demektir. Çağdaşlığı ve açıklığı antinomik (çelişik)tir. Çünkü örtülülüğü, bilimsel ve felsefi işlem yaparak iç faktörle aşmamıştır. Açıklığı, haram bilerek yapmaktadır. Her an örtülülüğe dönebilir. Nitekim açık kadınların çoğu, “Allah affetsin, yaşlanınca örtünürüm,” demektedirler. Çağımızın entelektüelliğine ve hümanistliğine ulaşamayan açık kadın kibar, nazik, medeni olamıyor. Bu nedenle açılmasının bir anlamı yoktur. O da düşünme işlemi yapmıyor ve yapmasını sevmiyor.

“Örtü, kadının kimliği olduğu yerde erkeğin de kimliğidir.”

SONUÇ

Gardırop Kimliği

Türkiye’yi oluşturan açık ve kapalı sosyal unsurların ortak paydasının; zihinsel değil, kaportasal olduğu görülmektedir. Sonuç olarak bu durum, kişisel ve toplumsal kimliğin, düşünsel değil, giysiye dayalı görsel “gardırop kimlik” olmasını doğurmaktadır. Nasrettin Hoca’nın 13. asırda söylediği, “Ye kürküm ye,” ifadesinin ortaya koyduğu toplumsal yapının halen değişmediği görülmektedir.

“Türkiye’nin yapması gereken en önemli iş, toplumsal akıl çapını çağın düzeyine çıkarmaktır.”

Dindarlık ile dinsel düşünme farklı şeylerdir. Bu nedenle din istedi diye örtünmeyi çağdaş akıl makul görüyor. Ama örtünmeyi kimlik yapmayı makul görmüyor.

“Bu çağda ve bundan sonra dindar olunabilir. Ama artık dinsel düşünme ile dindar olunamıyor, çağımızın akılcı ve bilimsel düşünme biçimi ile dindar olunabiliyor.”

 

 

 

 

 

 

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.