İŞSİZLİK

İŞSİZLİK

 “Artık, en önemli sorun işsizlik olacaktır.”

“Koldan kafaya geçemeyen kişi ve toplumlar işsiz kalacaklardır.”

 

Bundan sonra, özellikle iki nedenden dolayı işsizlik kaçınılmazdır. Biri; yeniçağın çok hızlı gelmesi ve insanların çok çabuk eskimesidir. Diğeri; teknolojinin gelişmesi nedeniyle insanın devre dışı kalmasıdır. Belki de üçüncüsü, dünyanın kaynaklarının tükenmesidir.

 

İnsanlık geliştikçe, insanların iş yapması azalıyor. İnsan, biyolojik olarak devre dışı kalıyor. Bu durum, daha önce bedenle yapılan işlerin yok olmasına ve işsizliğe neden oluyor. Motorlu hayat egemen olunca, doğal bedenle iş yapan nesil iş yapamaz oldu. Motorlu araçları kullanabilen nesil iş yapabilir oldu. Bilgisayar gibi teknoloji egemen olunca, motorcu önceki nesil iş yapamaz oldu. Şimdi bilgisayarı kullananlar iş yapabiliyor. Fakat bilgisayarda başkalarının kafa ürünleri ile iş yapılmaktadır. Bundan sonra, kendisi kafa ürünü üretenler iş sahibi olabileceklerdir. Çünkü artık işler kafaya geçmiştir.

 

Ayrıca bir de insan, şimdiki doğal sistemde, zorunlu olarak dünyaya geliyor. Sonra da ömrünü tamamlamak için geçimini sağlamak zorunda kalıyor. İnsanlar, geçimlerini, birbirlerinin geçinme ihtiyaçlarını karşılayan işler yaparak sağlıyorlar. Bu durum, dünyanın kaynaklarını tüketiyor. İnsanlık, insanın doğal sistemle dünyaya gelmesine son vermek istiyor.

 

“Ömrünü tamamlamak için dünyaya gelmek! Peki niçin?”

 

Ayak Takımının Ayıklanması

İnsanlık, doğal bedenle iş yapanları ayıklamak istiyor. İlk önce ayıklanmak istenen kişi ve topluluklar, “Ayak takımı” olarak adlandırılan işleri doğal bedenle yapanlardır. El, kol ve ağızla iş yapanlar ayıklanacaktır. Bunlar işsiz kalacaklardır. Çünkü bunların yapabilecekleri bedensel işler ortadan kalkıyor. Bunlar, eğer insanlığa katkı yapan teknolojik kafaya ulaşamazlarsa “lüzumsuz insan” durumuna düşecekler ve işsiz kalacaklardır. Artık kafasal işler yapanlara iş olacaktır.

 

ABD Başkanı D. Trump şöyle dedi: “New York, Ulusal Muhafızları göreve çağırın! Ayak takımı ve zavallılar sizi paramparça ediyor. Hızlıca harekete geçin.” İşte bu ayıklama amacıyla, virüs bulaşarak ölmeleri için, ABD’de ilk olarak ibadethaneler açılmıştı.

 

Artık her gün, birkaç tane aynı konuyu ve aynı kişilerle, sadece ağız kullanılarak manuel programlarla geçinen, program yapmak için para harcamayan, toplumuna ve insanlığa hiçbir katkısı olmayan televizyonculuk, şarkıcılık, vaizlik dönemi bitiyor.

 

“El, kol ve ağızla yapılan, kafa ile yapılmayan bütün işler yok olacaktır.”

 

Siyahiler

İşte ABD’deki siyahilerin sorunu; hep öyle devam edecek sandılar ve kendilerini koldan kafaya geçirmek için güncelleme ile uğraşmadılar. Oldukları yerde kaldılar. Şimdi işsiz kalacaklar. Sadece onlar değil, onlar gibi fiziksel kalan, kafaya geçemeyen, güncellenemeyen beyaziler de aynı akıbete uğrayacaklardır.

 

“İnsanlık, insanlığın gelişmelerine karşı, tembelliklerinden dolayı, tanrıyı kullanarak direnenleri, çok sevdiklerini söyledikleri ama hiç gitmek istemedikleri tanrılarının yanına gönderecektir. Az kaldı.”

 

İnsanlar, tarih boyunca hep siyasal iktidarlar tarafından, tanrı kullanılarak, hurdaya döndürüldüler. Şimdi onlar, işsiz kalacaklardır. Geçmişte hurdalara hayat hakkı vardı ama şimdi yoktur. Çünkü onlara göre artık iş yoktur. Ham madde işlenir ama hurda işlenemez. Hurdalar, sahte söylemle, çok sevdiklerini söyledikleri öbür dünyaya gönderilecektir.

 

Para

Artık hayat paraya dayalı hale geldi. Bu parayı birisinin vermesi gerekiyor. Tarlaya ekilerek biçilmiyor. Birisinin birisine para verebilmesi için iş vermesi gerekiyor. Kim ve neden iş versin ki? İş kurarsa iş verebilir. Neden iş kursun ki? İş kurduğunda ne tür iş kuracak ki? Dünyanın sekiz milyar insanı aynı işleri yapıyor. Artık teknoloji nedeni başta olmak üzere, dünyanın kaynaklarını tüketmemek amacıyla yoğun üretim ve tüketim temposunun düşürülmesinin istenmesi nedeniyle sekiz milyar insana iş üretmek imkansızlaşıyor.

 

“Bundan sonra iş bulup geçimini sağlayarak var olmak isteyenlerin yapması gereken tek şey; çağımızın zihinsel düzeyine ulaşmaktır. Bunun dışındaki işler boş işlerdir.”

 

Atatürk ve Türk Milleti

Zeka ve Akıl

Rahmetler içinde olsun! Atatürk’ün, “Türk milleti; zekidir, çalışkandır,” sözü, Türk milletinin sosyo-psikolojik yapısını ve kolektif kabiliyetini tam bilimsel tespit ettiğini gösterir. “Türk milleti akıllıdır,” dememesi boşuna değildir. Zeka, doğuştan gelen, verili (a priori) Allah vergisi bir kabiliyettir. Bilgisayardaki “işlemci hızı”na karşılık gelir. Yeni bir duruma uyum ve intibak yetisidir. İşlenmekle gelişebilir.

 

Beşeri akıl, doğuştan gelmez, verili, Allah vergisi değildir, sonradan kazanı (a posteriori)lır. Türk milleti, teorisyen değildir ama iyi pratisyendir. Lojiklik teorisyenliktir, mühendislik pratisyenliktir. Lojik teorik icadı yoktur ama başkalarının yaptıkları icatları pratiğe iyi dökebiliyor. Dini hiçbir unsur icat edemez ama icatları, kraldan çok kralcı olarak uygular. İcat edilen alet ve cihazları iyi kullanır. Her alanda olduğu gibi, dini alanda da iyi mühendistir.

 

“Kendisini, zihinsel ispat edemeyen, fiziksel ispat etmeye çalışır.”

 

Türkiye, dünyanın pratisyenlik işlerini yapmakla para kazanabilir. Belki de sadece bu yolla kazanabilir. Ama kaç para kazanacak, hangi derde derman olacak, ayrı bir konudur. Çünkü artık pratisyenliğin değeri çok düşüktür. Artık teorisyenlik değerlidir.

 

Acil Durum Hastanesi

İşte Havayolları, inşaat sektörü ve “Acil Durum Hastaneleri” gibi projeleri, Atatürk’ün tespiti ile uyumlu isabetli politikadır. Pratisyenlik, Allah vergisi zeka ve fiziksel organlarla yapılır. 45 yılda bir tane teorik felsefi ve bilimsel icat yapamıyor ama mesela şu “Acil Durum Hastanesi” hastanesini 45 günde inşa edebiliyor: “Hastane 2 bölüm halinde 8 bloktan oluşuyor. Toplam alan 125 bin metrekare. 500 araçlık otopark, 432’si yoğun bakım olmak üzere, toplam 1008 yeni yatak kapasitesi, tam teşekküllü 16 ameliyathane, kronik böbrek hastalarına 100 diyaliz ünitesi. Çok karmaşık ve kompleks çok boyutlu ve son teknoloji cihaz, alet, araç ve kablo tesisatı.

 

Teorisyen ülkeler, pratisyenlikte de bizden ilerideler. Mesela, “Kafaları yapışık halde dünyaya gelen siyam ikizi Türk, İngiltere’nin başkenti Londra’da operasyonla birbirinden ayrıldı.” (10.06.2020) Neden Türkiye’de yapılamadı?

 

Seçim ve Ayrımcılık

İnsanlığın, Transhümanizm aşamasına geçmekte olduğu bir dönemde, beş asır önce doğan Hümanizme geçemeyip geleneksel dönemde kalanlar, hala ayrımcılıkçıdırlar. Geleneksellik; büyük-küçük, güçlü-güçsüz gibi ayrımcılık üzerine kuruludur. Şimdi adam, seçildi diye, tutuklanamazlığı tartışılıyor. Suç işlemişse, normal vatandaş gibi, seçilmiş kişi de neden mahkum edilmesin ki? Mantıksal neden, yani “yeter sebep” nedir? Böyle ayrımcılığın savunulabildiği bir ülke bundan sonra varlığını sürdüremez. Ama aynı ölçüde saçma olan durum, hep muhalefet milletvekillerinin mahkum edilmesi, suçüstü yakalanmalarına rağmen bir tane iktidarınkinin mahkum edilmemesidir. İktidar milletvekili hatta akrabası, eşi ve dostu, insan öldürme suçundan dahi kurtuluyorsa! Hangi çağda yaşıyoruz kardeşim!

 

“Ayrımcılık ve ayrıcalık, insanlıkta kaldırılalı, en az üç asır oldu. Biz neredeyiz hala!”

 

Yani seçilen kişi, neden ayrıcalıklı olmalıdır? Seçilen kişi, aslın vekilidir, aslın değeri yok, vekiline değer biçilemiyor. Saçmalık!

 

Bir Hadis-i Şerif: “Ahir zamanda, cariye, efendisini doğuracak.” Bizi ifade ediyor mu?

 

Nasıl geldi o makama? Sınav mı geçti? Ekstra eğitim mi aldı? Kalite artırımı mı yaptı? Seçilmekle, daha öncesinde kendisinde bulunmayan bir beceri, donanım mı ediniyor? Ayrıca onu seçenler kim? Gerçi aslında bir tek kişi, genel başkan, seçiyor onu, millet seçmiyor ki. Seçen kişi, ona kendisinden bir değer mi şırınga ediyor? Farzedelim ki millet seçiyor, ne özellik katıyor seçtiği kişiye? Seçenlerin çoğunun ilkokul diploması olmadığı için devlet onlara ehliyet bile vermiyor. Diploma isteyen görevlere getirmiyor. En küçük hatada başına çullanıyor, yerlerde süründürüyor. Devlete işi düşünce, yüzüne bakmıyor, devletin kapısını, penceresini yüzüne çarpıyor. Değer vermediği tarlanın ürününe neden çok değer veriyor? Çünkü o sayede ülkeyi sömürebiliyor. Yani seçilmekle ne tür değersel farklılık ediniliyor? Seçilmek ne demek yani?

 

“Eskiden ayrıcalıklı insan, “üstinsan (superhuman)” görülürdü. Artık “altinsan (subhuman)” görülüyor.

 

Meclis Başkanlığı

“Ağır edalarla yürümekle ve konuşmakla büyük adam olunmuyor.”

Kişi Meclis Başkanı yapılıyor, iki yıl bu görevi yapıyor, ondan sonra 30, 40 yıl millet onu sırtında taşıyor, ona bakıyor, hem de en az elli kişilik hizmetçileriyle. Sınırsız benzin harcama hakkı. Her iki yılda bir yeni başkan ve elli kişilik yeni ekip tahsis ediliyor. Devlete ve millete 45 yıl çalışanlara neden bunlar verilmiyor da 2 yıl başkanlık yapanlara veriliyor? Bir eylemin mantıklı olabilmesi için, Mantık disiplininin aradığı “yeter sebep” gösterilmelidir.

 

Yani bu kişiler, Meclis Başkanlığı süresince ülkeye kaç kuruş veya ne kazandırdılar? Hiçbir şey! Hiçbir iş yapmadan kral hayatı yaşadılar. Yasa yapmak ellerinde olduğundan, kendilerini millete baktırma kanunları çıkarıyorlar. “Siyasi kast sınıfı” üretiyorlar. Milletin ne dediğine hiç aldırmıyorlar! Egemenlik, hangi milletindir o zaman? Türkiye’deki bu ayrımcılık ve ayrıcalık başka hiçbir ülkede yoktur. Fakir ülkelerde yoktur, çünkü paraları yok. Zengin ülkelerde yoktur, çünkü onlarda çağdaş insanlık egemendir.

 

“Ayrıcalıkçıların, aşırı ezan ve bayrak edebiyatı yapanlar olmaları tesadüf müdür?”

 

Siyasetin Değerli Oluşu

“Siyaset; kendi vücudunu yeme imkanı bulmaktır.”

Çağdaşlaşamayan ülkelerde siyaset çok değerlidir. Bunun nedeni, siyaset sayesinde ülkeyi yiyebilmektir. Çağdaş anlamda iş yaparak dışarıdan para kazanamayan ülkeler, kendi ülkelerini yiyerek geçinirler. Siyaset, dışarıdan alınan borcun ülke içerisinde dağıtımını yapar. O nedenle siyaset sayesinde, zor işler yapmadan ve kolay yolla para kazanılır. İktidarın tetikçiliği yapılarak, iktidar sayesinde gelinen devlet görevleri ve makamları sayesinde para kazanılır. Yine o sayede özel sektör de para kazanır. Medya ve iş dünyası dahil her kesim, siyaset sayesinde ülkeyi yiyerek geçinmektedir. O nedenle siyaset çok değerli oluyor. Bu duruma, “kendi vücudunu yiyerek geçinmek (otofaji)” denir. Fakat vücutta otofajiden sonra obezite, ondan sonra da ölüm (ex) aşaması gelir.

 

“Vatan adı altında verilen kavga, ülkeyi yiyebilmek kavgasıdır.”

 

Yolsuzluklar

Her gün basında onlarca yolsuzluğun haber oluyor, yolsuzlukla suçüstü yakalananları dahi iktidar cezalandırmıyor hatta terfi ettiriyor. Bunu yaparken de halktan çekinilmiyor. Hatta oy kaybına dahi uğranılmıyor. Bu durumlara insanlar ses çıkarmıyorlar. Çünkü insanlar da siyaset sayesinde geçiniyorlar. Bu durumdan herkes memnundur. Sadece yararlanma imkanı bulamayanlar rahatsızdır. Yani ülkeyi yemek, kolektif zihniyet olmuştur.

 

Dünyada yolsuzlukların en çok İslam ülkelerinde yapılmasının temel nedeni, insanların çağdaş anlamda işler yaparak para kazanarak geçinememeleridir. Bunun yerine, ülkelerini yemeleridir. Yöneticilerinin en çok yolsuzluk yaptığı ülkelerin İslam dünyasında olmasının temel nedeni ise, onların ahretten daha çok bu dünyaya inanmalarıdır. Halklarına ölüm satarak kendilerini ölümsüz yapacak parayı edinmek isterler. Sanıyorlar ki, parası olanlar ölümsüz yapılacaktır. Hayır öyle değil, parası olanlar değil, insanlığı üreten kafası olanlar ölümsüz yapılacaklardır. Yani milletlerinin hakkını boşuna yiyorlar!

 

“Patates sefal değil, soğan sefal olanlar mücadelecidirler. Tarihte devlet kurabilenler, soğan sefal olanlardır. Türklerin, soğanı sevmeleri anlamlıdır.”

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.