İNSANLIĞIN GEÇİRDİĞİ DÜŞÜNME EVRELERİ ve TÜRKİYE

İNSANLIĞIN GEÇİRDİĞİ DÜŞÜNME EVRELERİ

ve

TÜRKİYE

“Cesaret, korkunun yokluğu değildir. Korkuya rağmen harekete geçmektir.” A. Maslow

 

“Felek ne ettum sana! Sen da eyledun bana!” Karadeniz Türküsü

 

“İnsan demek; insanlığın ürettiği lojik anlam demektir. Anlamayan ve anlam üretemeyen kişi, biyolojik insandır.”

 

İNSANIN DÜŞÜNME GELİŞİMİ

İnsanı ve insanlığı birbirinden ayırmak gerekir. İnsan, kişidir. İnsanlık, düşünür kişilerin ürettiği bir varlık kavramıdır. İnsanın düşünme gelişimi denince; kişinin insani, beşeri, hümünal düşünmesi kastedilir. Bir insanın beşeri düşünme gelişimi, insanlığın Antropolojik beşeri düşünme gelişimi ile hemen hemen aynı süreçlerle olmuştur. Bu gerçeği, Piaget Teorisi ve Antropoloji ortaya koymaktadır. G. Fraser: “İnsan bedeninin biyolojik embriyolojisinin evrimine paralel olarak, insanın beşeri düşünsel zihni de sosyal evrim geçirerek gelişmiştir.” (Sosyal Antropolojinin kurucusu J. George Fraser, “İnsan, Tanrı, Ölüm”)

 

“İnsanlığı tanımak isteyen, mutlaka sosyal antroploji okumalıdır.”

 

Antropolojik Makine

İnsan, insan bedeninin biyolojik yapısı değil, beşeri yapısıdır. Biyolojik yapı, insanın hayvani yapısıdır. Beşeri yapı, insanlığın ürünüdür. Dolayısıyla insan, insanlığın ürettiği bir antropolojik makinedir. Bu nedenle biz, insanın biyolojik evrimi ile değil, düşünsel evrimi ile meşgul olacağız. Biyolojik evrimin oluşmasında, bizim hiçbir dahlimiz ve katkımız olmadığı gibi hiçbir görevimiz de yoktur. Fakat insanın düşünsel evrimi, tamamen insanın üretmesi gereken bir görevidir. Bu görev, tamamen insana düşmektedir. Biz yaparsak bu düşünmeye sahip olacağız. Yapmazsak ona sahip olamayacağız. O nedenle ona sahip olanlar, o düşünme işlemini yapanlardır. Ona sahip olmayanlar, o düşünme işlemini yapmayanlardır.

 

Piaget Teorisi

İsviçreli, Yahudi asıllı psikolog ve düşünür Jean Piaget (1896-1980), “Bilişsel Gelişim” ve  “Genetik Epistemoloji” alanında çığır açıcı icatlar yapmıştır. Onun teorisinin adı, “Piaget Teorisi”dir. Bu teori; bilme, anlama, yorumlama ve öğrenme eylemlerini gerçekleştirmeyi sağlayan zihinsel etkinliklerin genel adıdır. Bu teoriye göre insanda düşünme, evrelerden ge­çerek oluşmuştur. Bilişsel gelişim; doğumdan başlayarak insanın anlama, yorumlama, öğrenme biçiminde nitelik ve içerik açısından giderek yetkinleştiği bir sürece işaret eder.

 

“Çocukları, bu gibi teorilerin bilgileriyle yetiştirmek gerekir.”

 

Piaget’ye göre, insanda bilişsel gelişim şu dört evrede gerçekleşir:

  • Duyusal motor dönem (0-2 yaş)
  • İşlem öncesi dönem (2-6 yaş)
  • Somut işlemler dönemi (6-11 yaşlar)
  • Soyut işlemler dönemi (11 ve sonrası)

 

Jean Piaget’in, çocuklardaki düşünme gelişim süreci üzerine yaptığı çalışmalarda; insan önce biyolojik yani somut yani animal düşünme yapar. İnsan soyut yani hümünal düşünme yapandır. Soyut düşünme yeteneği, en son gelişen zihinsel yetenektir. Ancak 11-12 yaş civarı gelişir. Bu yaştan itibaren giderek kavramsal kapasite artar. Bu kapasite tam anlamı ile kendi potansiyelini 18 yaşlarına doğru dolduruyor. Zaten bu yüzden bu yaş, hukuki yönden ergenin, erişkin (adult, reşit) sorumluluklarına sahip olduğu yaştır. Buna mukabil erişkinlerin pek çoğu, kavramsal düşünme düzeyine ulaşamadan bir önceki somut yani animal işlemsel düşünme düzeyinde kalmaktadır. Soyut düşünme yapamayan kişi, insan olamıyor.

 

İNSANLIĞIN GEÇİRDİĞİ HÜMÜNAL DÜŞÜNME EVRELERİ

Antropolojik bilgiler üzerinde yaptığımız tetkik sonucu, insanlığın, çağımıza kadar aşağıdaki şu dokuz düşünme evresi geçirdiğini tespit ettik.

 

1- Biyolojik Düşünme (Sürekli)

Birinci Bebeklik Evresi (0-2 yaş)

Biyolojik duyusal motor dönemidir. Bu dönemde bebek biyolojik-animal düşünme ve hayat yaşar. İçgüdü ve dürtülerle otomatik, refleksif düşünür. Bilgi elde etme kaynağı, dürtü ve güdülere dayalı doğal akıl, yani beyindir.

 

2- Sihirsel Düşünme (5 milyon Yıl)

İkinci Bebeklik Evresi (2-3 yaş)

Bilgi elde metodu kıyas yani benzeştirmedir. Bilgi kaynağı hayaldir. Hayal; pasif imgelem (imagination)dir. Düşünsel gelişim sürecinin 2-3 yaş aralığına denk düşen ilk evresinde insan, önce kendisini diğer nesnelerden ayırt eder. Diğer nesneleri ancak kendi eylemleri aracılığıyla duyuşsal yani doğal duygusal olarak algılayabilir. Bu evrede dış dünya, bebek için duyuşsal olarak algılanabildiği ölçüde vardır. Bu dönem, her hangi bir işlem yapma öncesi dönemdir. İnsanlık, bu evresinde animizm ve fetişizm adı verilen ruh kavramının temelini icat etmiştir. Bu dönemi, ilk doğduğu Afrika’da üretmiştir. Bu devresi, milyonlarca yıl sürmüştür.

 

3- Mitolojik Düşünme (MÖ. 50.000)

Çocukluk Evresi (3-9 yaş)

Bilgi elde etme metodu benzeşim ya da kıyastır, bilgi elde etme kaynağı tahayyüldür. Tahayyül, aktif imgelem yani imajinasyondur, kurgulamadır. Roman yazarları bu tahayyülü kullanırlar. İnsanlık, ilk devirlerinde, tıpkı 3 yaşında konuşmayı öğrenen bir çocuk gibi, dili üretmiştir. İnsan, dili de yavaş yavaş kullanmaya başladığı 3 yaş sonrasında, eylemler yoluyla öğrenmekten, somut kavramlar yoluyla öğrenme evresine geçer. Çocuğun, dili kullanmaya başlaması onun kavramlaştırarak düşünme, yani sembolik somut düşünme becerilerini geliştirir. İnsanlık, çocukluk dönemini mitolojik düşünme döneminde geçirmiştir. Mitolojik dönemde insanlık, 5 yaşındaki bir çocuk gibi, kendi somut hikayelerini ve masallarını üretmeye ve kompoze etmeye başlamıştır. Bu dönemde mitos adı verilen efsane ve masal üretmiştir. İnsanlık mitolojik evreyi, Mezopotamya öncesinde bulunduğu yerlerde üretmiştir.

 

Edebiyat

Mitoloji; hikaye ve masal edebiyatıdır. Mitolojik düşünme evresinde efsane, masal ve hikayeden oluşan ilk edebiyat icat edilmiştir. Dolayısıyla edebiyat, insanlığın ilk düşünme aşamasını ifade eder. Bu yaşlarda da çocuk kendi hikayelerini üretir.

 

Resim ve Heykel

Mitolojik Düşünme evresinin ikinci önemli icadı resim ve heykelden oluşan sanattır. İnsanlar, 50.000 yıl önce ve insanlığın çocukluk evresinde resim ve heykeller yapmışlardır. Türkiye, günümüzden elli yıl öncesine kadar resim ve heykeli haram görüyordu. Şimdi onu haramlıktan çıkardığından, resim ve heykel alanındaki insanlık aşamasında elli bin yıl geridedir. Yani Türkiye, insanlığın çocukluk evresinde geçirdiği sanat evresine, insanlığın çağımızda girdiği yetkinlik evresinde girmiştir.

 

İnsan Ölüsünün Defni

Kıyas yani benzeştirme metoduna örnek olarak ölülerin defin işi gösterilebilir. İnsanlık, 50.000 yıl önceki mitolojik evrede, bitkilere kıyaslayarak insan ölülerini defnetme işlemini başlatmıştır. Buğdayın toprağa düşerek ertesi yıl tekrar bitmesine bakmış ve “Biz de çok sevdiğimiz ana-babamızı ve çocuklarımızı toprağa defnedelim, onlarda tekrar bitsinler,” diyerek ölülerini toprağa gömmeye başladılar. Ertesi yıl, bitmediklerini görünce, “Her halde bunlar insan oldukları için dirilmeleri uzun zaman alacak,” diyerek defnetmeye devam etmişler. Bu işlem daha sonra gelenek haline gelmiş ve ortaya çıkan dinler bu geleneği almış ve dinselleştirmişlerdir.

 

4- Tanrısal Düşünme (MÖ. 10.000)

Ergenlik Evresi (9-15 yaş)

Bilgi elde etme metodu tümdengelimdir. Bilgi elde etme kaynağı; hayal, tahayyül ve doğal duygulardır. Ergenlik evresi, biyolojik bedenin gelişmişlik ve çocuk üretebilme evresidir. 9-15 yaş arasındaki bu evrede somut nesneler ve olaylar arasındaki soyut mantıksal ilişkiler kurulur. Soyut biçimde mantık yürütme, soyut önermeler arasında mantıksal ilişki kurma, bu ilişkileri test etme eylemlerine ise normal olarak 15 yaş ve sonrasında ulaşılır. Bu dönem, soyut düşünme işlemleri dönemidir. İnsanlık bu evresinde, soyut tanrı kavramını üretmiştir. Nasıl ki bu yaşlardaki çocuk, babasına çok büyük önem atfederse, babasının her şeyi yapabileceğini düşünürse, insanlık da her şeyin yapıcısı olarak tanrıyı görmüştür. Bu evre aynı zamanda, insanın çocuk üretme gibi, kendisinin bir şeyler yapabildiğine inandığı evredir. Nitekim bu evrede insanlık devlet, çeşitli bilimler, hesap ve yazı gibi şeyler üretmiştir. İnsanlık, Tanrısal düşünme evresini Mezopotamya’da üretmiştir.

 

Kutsal Kitapların Oluşumu

Vahiy Malzemesi

İlahi ve kutsal adı verilen Semitik kitapların temeli, işte bu tanrısal düşünme evresinin sonuna doğru oluşmuştur. Yani MÖ. 1000’de geçilmeye başlanan felsefi düşünmeye geçmeden hemen öncedir. İlk ilahi Semitik kitap Tevrat, insanlığın bebeklik, çocukluk ve ergenlik dönemlerindeki sihirsel, mitolojik ve tanrısal düşünme evrelerinde insanlığın ürettiği fikir ve bilgi malzemelerini kullanmıştır. Vahiy olarak betimlenen malzeme de işte bu malzemedir. Daha sonra İncil ve Kuran, Tevrat’ın bu malzemelerini kullanmışlardır.

 

5- Felsefi Düşünme (MÖ. 1.000)

Erginlik Evresi (15-20 yaş)

Erginlik evresi insanın, kendisine güveninin geldiği evredir. Sistemli düşünme, kavramlaştırma ve kavramlarla öğrenme eylemlerini yapabildiği evredir. İnsanlık bu evrede felsefi düşünmeyi icat etmiştir. Felsefi düşünme evresinde de insanlık, erginlik evresine ulaşmış, kendisine güven duymaya başlamış ve artık her şeyi tanrıya bağlamaktan ve ona dayandırılan sistemsiz düşünme ürünü mitos açıklamalardan uzaklaşmaya, sistemli düşünmeye, kendi tanımlamalarını, anlamlarını ve kavramlarını üretmeye başlamıştır. Sistemli düşünmenin kurallarını içeren Mantık disiplinini kurmuştur. Bilgi elde etme metodu tümdengelim ve tümevarımdır. Bilgi elde etme kaynağı, ilk sistemli beşeri akıl olan logostur. Felsefi düşünmeyi insanlık, Türkiye’nin Ege ve sonra Yunanistan sahillerinde üretmiştir.

 

6- Dinsel Düşünme  (MS. 3-18. Asır)

Yetişkinlik Evresi (20-30 yaş)

Dinsel düşünmenin bilgi elde etme metodu tümdengelimdir. Bilgi elde etme kaynağı; hayal, tahayyül, doğal duygular ve beşeri akıldır. Yetişkinlik evresi insanın; eskiyi tekrar ettiği ve işlediği evresidir. İnsanlık da bu altıncı evrede; geçmişin bilgilerini tekrar ele alarak işlemiştir. Bu evre, insanlığın “teolojik ya da dinsel düşünme” evresidir. Bu evrede “din” adı verilen ve sistemsiz düşünme ile üretilen milyonlarca yıllık fikir ve bilgi ürünlerini ve Milattan önceki son bin yılda icat edilen ve geliştirilen “felsefi düşünme” işleminin ürünlerini alarak hepsini birbirine karıştırarak tekrar işlemiş ve elden geçirmiştir.

 

Bu evre eskinin biriken bilginin tekrarı ve işlenmesidir. Kişi, bu evrede duraklamaya girer ve kendisini yeniden değerlendirerek durulmaya çalışır. İnsanlık da, tıpkı yetişkinlik evresindeki bir insan gibi, bu evrede dinsel ve felsefi geçmişin bütün fikir ve bilgilerini birlikte tekrar ele almış ve işlemiştir. Felsefeyi, dinin hizmetinde kullanmıştır. Bilgi elde etme metodu tümdengelimdir. Bilgi elde etme kaynağı ise hayal, tahayyül, duygular ve beşeri akıldır. İnsanlık dinsel düşünme evresini, İtalya’da üretmiştir. İnsanlık, dinsel düşünmeden, kutsal kitapların fikir ve bilgi malzemelerini aşmakla çıkmıştır. Mesela daha 17. yüzyılda, Osmanlı Yahudisi ve Musevi mistiği Sebatay Sevi (1626-1676), müritlerine, Kutsal Kitabın yok edilmesiyle yeni bir çağın başlayacağını: “Yok etmeliyiz, her şey yenilenecek,” diyebilmiştir.

 

7- Akılcı Düşme (18. Asır)

Orta Yetişkinlik Evresi (30-40 yaş)

İnsanlık dinsel düşünmeden çıkarak akılcı düşünmeye ulaşmıştır. Aslında şöyle de denebilir; akılcı düşünüşü din üretmiştir. Akılcı düşünme, dinsel düşünmenin çocuğudur. Akılcı düşünmeyi, gizli ve kaçamaklı, çoğu kez canlarını vererek, dinsel düşünmeyi aşmış Hristiyan ve Yahudi din adamları ya da ilahiyatçıları üretmişlerdir. Bugünü bize onlar sağlamışlardır. Ruhları şad olsun!.

 

“Çağımızı bize sunanlar, dinsel düşünmeyi aşmış din adamları ve alimleridir.”

 

Akılcı düşünme, insanın, beşeri aklı sayesinde doğaya egemenliğidir. Bilgi elde etme metodu tümevarımdır. Bilgi elde etme kaynağı çağdaş sistemli beşeri akıl (Reason, Raison)dır. Dinsel düşünmeden kurtulmaya, beşeri aklın ulaştığı geniş çapla sistemli düşünmeye başlamış, akılcı düşünmenin ilkelerini belirlemiş ve bilimsel metot üretmiştir. İnsanlık, akılcı düşünme evresini ve daha sonraki evreleri kuzey Avrupa’da üretmiştir. Oradan Amerika’ya geçmiştir.

 

8- Bilimsel Düşünme (MS.  19. Asır)

Tam Yetişkinlik Evresi (40-50 yaş)

Akılcı düşünmenin ürettiği bilim metodu sayesinde bilimsel düşünmeye geçilmiştir. Akılcı düşünmenin ürettiği bilimsel metotla yapılan bilim sayesinde ulaşılan aşamadır. Metodu tümevarımdır. Bilgi kaynağı olgu, obje ve olay (3-O)dır. Böylece insanlık, doğal malzemeyi dönüştürerek kendi malzemesini üretmeye başlamıştır.

 

9- Akılcı ve Bilimsel Düşünme (20. asır, vd.)

Yetkinlik Evresi (50 ve üzeri yaş)

İnsanın, 50 yaşından itibaren ulaştığı yetkinlik evresidir. İnsanlık bu aşamaya 20. asırda ulaşabilmiştir. İnsanın, kendi dünyasını yaratmasıdır. Artık istediği pek çok şeyi kendisinin yapabileceğine inanmasıdır. İnsanlık, kendi ürettiği bilim üzerinde akılcı düşünme yapmaya geçmiştir. Aklı ve bilimi birleştirmiştir. Bilgi elde etme metodu tümevarımdır. Bilgi elde etme metodu bilimsel bilgi üzerinde akıl yürütmedir.

 

10- Orta ve Tam Yetkinlik Evreleri

Gelecekte İnsanlık

İnsanlığın geleceği konusunda insanlığın binlerce yıl önce, mitoslarda ürettiği ve Tevrat kitabına koyduğu hedefleri bize ipuçları verir. İnsanlığın düşünsel Antropolojik gelişiminin verilerine dayanarak geleceğe yönelik şöyle bir öndeyi yapabiliriz. Bundan sonra insanlık orta ve tam yetkinlik evresine ulaşacaktır. Bu evrede insanlık; kendi insanını, kendi dünyasını ve kendi evrenini yaratacaktır. Bunu tamamen doğal malzemeyi formatlayarak ve dönüştürerek ama ondan tamamen bağımsız olarak kendi metalürjisi, mekanizması ve sistemi ile yani lojik ürünle yapacaktır. Ardından tam yetkinlik evresi gelecektir.

 

Androjen İnsan

Bu hedeflerinin başında ölümsüz insan yaratmak gelir. Bunu ilk etapta “androjen” insan olarak yapacaktır. Yani insandan alınarak yaratıldığına inandığı dişil parçayı tekrar insanda birleştirerek cinsiyetsiz insan üreterek yapacaktır.

 

Homojen Evren

Kendi evrenini; “big bang” ile birbirinden ayrılan evrendeki malzemeleri “kıyamet (big crunch)” ile birleştirerek yani bunda da kökene, orijine dönüşle üretecektir. Evrendeki bütün toprak malzemeyi yani bütün yıldızları ve galaksileri birleştirerek devasa bir “homojen dünya” yapacaktır. Bu işlemi, manyetik güç vererek yapacaktır. Şu anda bu kozmik malzeme, manyetik gücün itmesiyle birbirinden uzak durmaktadır. İnsan, ürettiği MR (manyetik rezonans) cihazına, uzaydaki manyetik gücün otuz bin kat fazlasını koyabilmiştir.

 

Teknolojik Varlık

İnsanlık bütün bunları, kendi yaratığı olan teknoloji ile yapacaktır. Bundan sonra insan teknolojik varlığa dönecektir. Teknolojik insan, insanlığın ürünü insan olacaktır.

 

“Doğa tanrı için ne anlam taşıyorsa, teknoloji de insanlık için aynı anlamı taşıyor.”

İnsanlığın Düşünme Evreleriyle ilgili detaylar için, Prof. Dr. Niyazi Kahveci’nin, “Çağımız ve Türkiye, Düşün ve Bilim Alanları” adlı eserine bakılabilir.

 

Türkiye Bu Gelişmelerin Neresindedir?

Türkiye, İnsanlığın Neresindedir?

İnsanlık ne ile meşgul biz ne ile meşgulüz!

DÜŞÜNME EVRELERİ ve BUGÜN TÜRKİYE

Bugün Türkiye, düşünme evreleri bakımından, insanlığın MÖ 1.000’deki erginlik evresine girdiği felsefi düşünme evresi öncesinde olduğu görülüyor. Yani insanın, 15-20 yaş arasındaki erginlik öncesindedir. Bir açıdan insanlığın düşünme evrelerinin ilki olan sihirsel düşünme evresindedir. Çünkü sihir, büyü, cincilik, üfürükçülük, gizem ve şifre konularıyla hala yaşamaktadır. Sanatla yeni tanışması nedeniyle insanlığın 50.000 yıl önceki mitolojik düşünme evresini yaşamaktadır. Dini hikaye ve masalların kolektif revaçta olması da bu aşamada olduğunu göstermektedir.

 

Tanrı konusuyla hala meşgul olduğundan ve onu halledemediğinden ve sanki bu konu ile yeni tanışmış gibi Mö 10.000’deki “Tanrısal” konularla şimdi boğuşuyor. Yine aynı evrede icat edilen mabet dönemini de şimdi yaşadığını, ülkenin her tarafını mabetle doldurmaya çalışması göstermektedir. İnsanlığın MÖ binde girdiği erginlik evresindeki felsefi düşünme evresinde olmadığı, halen bile o tür felsefi eser verememesinden anlaşılmaktadır. İnsanlığın 6. evresi olan Ortaçağdaki “Dinsel Düşünme” evresinde bulunmadığı görülmektedir. Çünkü insanlığın bu evrede yaptığı teolojik ve dinsel düşünme tartışmalarını ağızla yapıyor ama o sistematiği ve felsefeyi içeren eserleri veremiyor.

 

“Türkiye bugün, insanlığın aştığı ve geride bıraktığı sihirsel, mitolojik, teolojik ve dinsel konulara gömülmüştür. Orada patinaj yapmaktadır. Oradan bir türlü çıkamamaktadır.”

 

Türkiye’de bugün, din referanslı siyasal iktidarın iktidara gelebilmesinin nedeni, ülkenin geçmiş düşünme evresinde olduğunun göstergesidir. Türkiye tanrıya inanıyor görünürde. Ama ondan şüphesi var. Çünkü inanan insanlara sürekli tanrının varlığı anlatılıyor. Aslında tanrının varlığını anlatanın da şüphesi var. Anlatma ile aslında kendi imanını kuruyor ve kendisini inandırmaya çalışıyor. Çünkü tanrı inancına, zihinsel felsefi boğuşma yapmaksızın hazır olarak ulaşmıştır.

 

“Zihinsel boğuşma yapmadan hiçbir şeyle oluşulamaz.”

 

Gerçi Türkiye, geçmiş bütün düşünme evrelerinde yaşamıştır ama o düşünmelerin hiçbirini yapmadığı, vermediği eserlerden anlaşılmaktadır. O düşünmelerin ürünlerini o düşünmeleri yapmadan kullanmıştır. Bu düşünüş biçimlerindeki ilk fikir ve bilgi icatlarını yapmadığı görülmektedir. Bugünün icatlarından da hiçbirini yapamamaktadır. Nitekim çağımızın binlerce icatlarından hiçbirini yapmadığı halde bu çağda yaşamaktadır. Bu yaşamı, tabi ki teorisyen olarak değil, pratisyen olarak olmaktadır.  Çağımızda yapılan felsefi fikir ve bilimsel icatları yapamaması, akılcı ve bilimsel düşünme evresinde olmadığındandır. Hatta ülkenin kafa katmanını işgal eden akademiyası dahi bu evrede değildir. Çünkü bu tür çağdaş hiçbir icat yapamamaktadır.

 

Türkiye toplumunun en çağdaş geçineni de sihirsel, mitolojik, tanrısal ve dinsel düşünmede yaşamaktadır. Çağdaşlığı kaportasaldır motorsal değildir. En dinsiz geçineni bile, tartışmada iki santim derine inince dinselliği ortaya çıkıyor. Çünkü zihinsel düşünme boğuşması yapmadan, hormonal reaksiyon olarak dinsiz olmuştur. Yine mesela saçları açık, dudakları rujlu, tırnakları ojeli kadın da, dinin yasakladığını bilerek dindar olmak istiyor.

 

“Türk toplumu dinsiz ve kafir olmaktan çok korkuyor. Nedendir acaba?”

“Gerçi diğer taraftan da kafir olmadan dinden çıkmanın yollarını arıyor.”

 

ATATÜRK DEVRİMİ

Atatürk’ün önemi; insanlığın, çağımızda ulaştığı “Akılcı ve Bilimsel Düşünme” evresini Türkiye’ye tanıtması ve toplumu onunla tanıştırmasıdır; toplumu bu aşamaya geçirmek amacıyla zihinsel devrimi yapmasıdır. Fakat Türkiye, bu çağdaş aşamaya geçememiştir. Ama bu evre ile tanışmıştır ve tadını almıştır. Tıpkı insanlığın akılcı düşünme olan felsefi düşünmenin çıkışından sonra tanrısal ve dinsel düşünmeye geçmesi gibi, Türkiye de, geri dönerek tanrısal ve dinsel düşünmeye dönmüştür. Yine tıpkı insanlık gibi, nasıl ki dinsel düşünme evresinden çıkıp akılcı düşünme evresine geçti, Türkiye de, dinsel düşünmeden çıkıp akılcı düşünme evresine geçecektir. Ama önce düşünme işlemi yapmasını sevmelidir.

 

“Türkiye, Atatürk Devrimi sayesinde çağımızın tadını aldı bir kere. Ondan geriye dönmez. O nedenle Türkiye’de geçmişin motifleri, felsefeye göre, sürdürülebilir değildir.”

“Türkiye’nin şu andaki dinsel durumu geçicidir ve mutlaka akılcı düşünmeye geçecektir.”

 

Evreleri Atlamak

İnsanlığın düşünsel evrimi; dokuz kademeli bir eğitim işlemidir. Dolayısıyla birinci evrenin düşünüş biçimini yapamayanlar, ikinci evreyi yapamazlar. Böyle sırasıyla gider. Şimdi bu düşünme evrelerinin hiçbirini yapmamış bir toplumun çağımız düşünüş biçimini yapamayacağının Atatürk çok iyi farkındaydı. Nitekim Atatürk bu çağdaş düşünüş biçimini Türkiye’ye tanıtmasının üzerinden bir asır geçmesine rağmen Türkiye’de bu çağdaş evreye ulaşabilen hiçbir kişi ve kesim çıkmadı. Nitekim Atatürk’ten bir asır sonra Türkiye, dinsel düşünmeye ve iktidara ulaştı. Aslında bu durum, değişmemiş asıl yapının tezahürü, açığa çıkması, dışa vurumu ve nüksetmesi idi.

 

“Atatürk, Türk milletinin dört bin yıllık tarihinde yakaladığı en önemli tek fırsattır.”

 

Fakat toplumsal varlığı sürdürebilmek için mutlaka çağdaş düşünme opsiyonunu açmak şart idi. En azından bu düşünmeye bir tırnak takılır ve varlığı sürdürme ihtimali yaratılmış olurdu.  Bu düşünceyle Atatürk, çağdaş düşünüş biçiminin fikir ve bilgi ürünlerini almaya ve ülkeye taşımaya çalıştı. Fakat bu arada geçmiş düşünüş biçimlerini yapmanın gerektiğini bildiğinden eğitim sistemini ona göre düzenlemişti.

 

Akılcı Düşünme

İlahiyatçılar

Türkiye, akılcı düşünme evresine geçmek istemektedir. Fakat bu geçişin öncülüğünü yapabilecek düşünürleri yoktur. Bir an önce bu düşünürleri mutlaka üretmelidir. Bu düşünürler, tıpkı insanlıkta olduğu gibi, dinsel aşamadaki insanlığı, dinsel düşünmeyi aşmış ve akılcı düşünmeye ulaşmış ilahiyatçıların akılcı düşünmeye çıkardıkları gibi, Türkiye’nin akılcı düşünmeyi yakalamış ilahiyatçıları tarafından yapılması mümkündür. Çünkü Türkiye, tıpkı insanlığın geçmişteki durumu gibi, şu anda sihirsel, tanrısal ve dinsel bir toplumdur.

 

“Türkiye’yi ancak çağın düşünüş biçimine ulaşmış ilahiyatçılar çağdaşlaştırabilir.”

 

Türkiye, dinsel düşünme evresinde bulunuyor ama dinsel düşünme işlemini yapmıyor, yapamıyor. Mesela dinsel düşünme evresinde insanlığın ilahiyatçıları, felsefeyi dinin hizmetinde kullanabilmişti. Fakat halen Türkiye’de bu işlemi yapabilecek ilahiyatçı yoktur.

 

VİP Dinadamı Profesörler

Türkler, felsefeyi dinin hizmetinde kullanabilen Farabi (872-950) ile, bin yıl önce teolojik düşünmeye ulaşmışlardı. Fakat ondan bin yıl sonra bugün Türkiye, teolojik düşünmenin iki alt basamağı olan, din alimliği değil, onun bir altı olan din adamlığı düzeyindedir. Türkiye’nin ilahiyat profesörü Diyanet Başkanı ve diğer profesör müftüleri teolojik eser ortaya koyamıyor; avam düzeyindeki duahanlık, hutbe okuma ve vaaz verme gibi VİP din adamlığı işleri yapıyorlarsa, Türkiye ilahiyatı, Farabi’den önceki din adamlığı evresine inmiş demektir.

 

“Türkiye’nin kafa katmanını işgal edenler sistemli beşeri düşünmeyi bilmiyor, çağımızın akılcı ve bilimsel düşünmesini ise hiç bilmiyorlar.”

İslami İlimler Fakültesi

Bırakınız bugün Türkiye ilahiyatının çağımızı yakalama projesi yapmasını, çağımızı yakalamak amacıyla teoloji yapmak için kurulan İlahiyat Fakültelerinin ismi, “İslami İlimler” şeklinde değiştirilmektedir. Bu adlandırma şu demektir: Türkiye’nin, çağı yakalamak amacıyla bilim yapma amacı yoktur. Geriye giderek İslam dünyasının bin yıl önce ürettiği dinsel kavgaların bataklığında patinaj yapmaya taliptir. Bu durum, Türkiye’nin bilinçaltında, çağı yakalamaktan umudunu kestiğinin dışavurumudur. İslami denen bilgiler, koca Osmanlı İmparatorluğunu batıran “din” adı verilen geçmiş akıl çapının ürettiği malzemedir.

 

“Kardeşim! Geçmiş bilgilerin, koca Osmanlı İmparatorluğunu batırmasından neden ders almıyoruz! Alamayız, çünkü düşünmeyi yapamıyoruz.”

 

SONUÇ

Neden tarih boyunca genellikle yöneticiler hep tarihi geri getirmek isterler? Neden kişi, çağdaşlığa karşı olup tarihi yeniden oluşturmak ister? Görünürde çağdaşlaşamadığından. Ama özünde mevcut sistemden kaçmak istediğindendir. Formatsızlığını meşrulaştırmak içindir. Böyle formatsız kişi dindar da olamaz. Çünkü dinin formatından sıkılıyordur. Aslında o kişi, geçmişi, bugün uygulayamayacağını bilir. Bugünü reddetmekle bugünün, geçmişi de uygulayamayacağından geçmişin formatından kurtulmak isteği vardır. Genelde her devirde, formatlık demek olan medeniyet düzeyleri düşük olanlar böyle olmuşlardır.

 

Osmanlı çöktüğünde, Türkiye’nin çağdaşlaşması için bir fırsat doğmuştu. Sağolsun Atatürk ile bu fırsat değerlendirildi. Atatürk’ün nerede ve nasıl yetiştiği bir muammadır. Belki de Allah’ın, Türk milletini çok sevdiğinden bir lutfu idi. Çünkü Osmanlı eğitim sistemi Atatürk gibi bir tipoloji yetiştirmeye uygun değildi ve nitekim ondan başkası da onun gibi yetişmedi. Fırsat doğduğunda fırsatın cevabı olacak kişiler yoksa, o fırsat heba olur.

 

Şimdi de yine fırsat doğacak. Ama bu fırsatın cevabı olacak kişiler ortaya çıkmazsa, bir daha ne böyle bir fırsat yakalanabilir, yakalansa da çok geç olacaktır. Çünkü insanlık düşünme işinde çok ileridedir. Biz ise onun değil çok gerisinde olmak, o kulvarda hiç yokuz.

 

“Asıl beka sorunu zihinseldir. Çünkü çağımızın en güçlü tehdidi fiziksel değil, felsefe ve bilimden oluşan zihinsel tehdittir.”

“Türkiye, hiçbir akılcı ve bilimsel düşünme sorununu dinsel düşünme ile çözemez.”

 

“Türkiye’nin bugün sorunları, siyasal iktidarlarla çözülebilecek sorunlar değildir. Türkiye’nin sorunları ancak çağdaş kafa ile çözülebilir.”

 

George Frazer: “İnsan, hayvan olarak başladı ve vahşilikten medeniliğe gelişti.  Günümüzde yaşayan bütün insanların ataları, bir zamanlar zihinsel olarak vahşi idiler. Medeniyet, vahşilikten uzaklaşıp insan olmaktır. Bir kişi, ne kadar çok animal davranıyorsa o derece vahşidir ve medeni olamamıştır. Bütün bulgular, mevcut her insan ırkının en gelişmişinin ve en ilkelinin, günümüz kültür düzeyine ancak milyonlarca yıla yayılmış uzun ve sancılı bir düşünsel tırmanışın ardından ulaştığını gösterir.”

 

Fransız filozof Ernest Renan (1823-1892): “Değişememenin tek yolu, düşünmemektir.”

 

“İnsanlar zırdeli, daha bir tırtılı nasıl yaratacaklarını bilmezken binlerce tanrı yaratmışlar.” M. Montaigne (1533-1592)

 

“En çok inandığımız şeyler, en az bildiklerimizdir.” M. Montaigne (1533-1592)

 

“Dahiler yıldırımlar gibidirler; rüzgara karşı dururlar, insanları dehşete düşürürler ve havayı temizlerler.” Kierkegaard

“Evet varız ama kendimizi nasıl tanımlıyoruz.” Sartre

 

FELSEFE ÜNİVERSİTESİ

Asıl Beka Sorunu

“Türkiye’de yapılması gereken en önemli iş; ilkini Atatürk’ün yaptığı zihinsel devrimin ikincisini yapmaktır.”

 

Türkiye, düşünme alanındaki binlerce yıllık uzun yolunu kısaltabilmesinin tek yolu felsefe üniversitesi kurulmasıdır. Bütün bilim dallarının felsefeleri öğretilerek filozofları üretilmek zorundadır. İlk düşünüş biçiminin pratiklerinden başlamak üzere günümüze kadarki düşünüş biçimlerini yapabilir hale gelmesi şarttır. Aksi takdirde toplumsal var olmayı sürdürmek imkansızdır. Asıl beka (ontolojik) yani varlık sorunu bu düşünme sorunudur. Yoksa toplumun karnını dahi doyuramayız. Çünkü artık karın doyurmak, kafasal icatlarla mümkündür. Ve biz henüz bir tane bile icat yapabilir halde değiliz. Gerçi icat yapmak bir bütündür. Bütün alanlarda icatçı kafaya sahip olunmadan bir alanda icat yapmak imkansızdır.

 

“Tıpkı, yan yatan bir gemide dik duran hiçbir şeyin bulunmaması gibi.”

 

“Dinsel düşünme ile dindarlık farklı şeylerdir. Bu çağda ve bundan sonra her zaman dindar olunabilir. Ama bundan sonra dinsel düşünme ile ne dindar olunabilir ne de var olunabilir. Asıl beka sorunu zihinsel sorundur.”

 

Türkiye’nin İki Engeli

Türkiye’nin çağdaşlaşmasının önünde iki engel vardır. Bu engeller, çağdaşlaşan toplumlarda da vardı ve onlar asırlar önce bunları aştı. Bu engellerin biri siyasal iktidarlar, diğeri ise toplumdur. Türkiye’yi çağdaşlaştırmaya çalışanlar, kendilerini bir taraftan siyasal iktidarlardan, diğer taraftan kendi toplumundan korumak zorundadırlar. Peki nasıl çağdaşlaşacağız? Çağdaşlaştırma, belki iktidarların işine gelmez ama, toplumun varlığını sürdürmesi için yapılır. Peki toplum niçin karşı çıkar? Bu çağda bu engellerin olması, insanlık çizgisinin bugünkü kesiti tarafından kabul edilebilir bir şey değildir.

 

“Toplumunu çağdaşlaştırmak isteyenler, bir taraftan en zor iş olan kendilerini çağdaşlaştırmakla uğraşırken, diğer taraftan kendilerini iktidardan ve toplumundan korumak sorunu ile boğuşmak zorunda kalıyorlar.” 

“Çağ çok büyük güçtür. Çağa karşı direnmek, akıntıya kürek çekmektir. Boşuna uğraşıdır, zaman ve enerji israfıdır. Sonunda yok olup gitmektir.”

“Geriye doğru evrim yoktur. Evrim ileriye doğru olur.”

“Muhafazakarlık, yerinde saymaktır.”

“Her şey, asıl yerine döner.” Platon

“Bir uçak havada ne kadar çok uçarsa uçsun, en sonunda dönüp geleceğe yer pisttir.”

“Ok atacağın zaman Güneşi hedefle! İsabet etmezse bile yıldızlara düşer.”

Unutmayalım, bin yılda milyonlarca şehit ve gazi ile elde edilen topraklar üç yılda elden çıktı ve koca Osmanlı İmparatorluğu yok oldu. Yok olmanın tek nedeni vardı; 18. asırdaki insanlık kafasına ulaşamamasıydı. Artık işler koldan kafaya geçmişti. Osmanlı uleması yani kafa katmanı, işin kolayını seçerek ve zor olan düşünme işlemini yapmaktan kaçınarak, “Kuran’da her bilgi var, başka bilgiye gerek yok. Dünyanın siyasal gücü de bizde. Bize hiç kimse bir şey yapamaz,” diyordu. Ama öyle olmadı. Kafa ürünü olarak sadece motorun icat edilmesi, Osmanlı’ya “Eyvah gidiyoruz, yok oluyoruz. Ne yapacağız!” dedirtti. Bugün bu durumların hepsi aynen bizde de sürmektedir. Çünkü biz de, hala kafaya geçemedik ve bir tane olsun kafasal icadımız yoktur. Aklımıza başımıza devşirelim! Yoksa yok olup gideceğiz.

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.