İKONLAŞTIRMANIN NEDENLERİ

İKONLAŞTIRMANIN NEDENLERİ

“İnsanın belli başlı iki günahı vardır, öbürleri bunlardan çıkar: Sabırsızlık ve tembellik. Sabırsız oldukları için Cennet’ten kovuldular, tembelliklerinden geri dönemiyorlar. Ama belki de belli başlı sadece bir günahları var; sabırsızlık. Sabırsızlıklarından ötürü kovulmuşlardı, sabırsızlıklarından ötürü geri dönemiyorlar.” Franz Kafka

 

 

Bu yazımız, bir önceki “Dinin Putlaştırılmasının Felsefesi” adlı yazımızın devamıdır.

 

Algılama ve Kavrama Nedeni

İnsan ikili yapıya sahip olduğundan bir şeyi kavraması “pathos” ve “logos” olmak üzere iki yolla olur. Pathos kavrama, biyolojik somut düşünme ile doğal-duygusal-animal kavramadır. Logosla algılamak ve kavramak ise beşeri akılla düşünerek fikirlerle hümünal kavramaktır. Brincisi somut, ikincisi soyut düşünme yapar. Soyut düşünme yapamayanlar somut düşünme yaparlar. Çünkü somut düşünme bütün canlılarda doğal olarak vardır. Ama soyut düşünme insanda doğal olarak yoktur. O, uğraşı ile elde edilir. Somut düşünme yapabilip soyut düşünme işlemi yapamayıp tanrıyı ve dini anlamsal olarak anlayamayanlar, onu biyolojik maddi-doğal beş duyu organlarıyla algılarlar. Tanrıyı ve dinsel unsurları insanın çıplak beş duyu organlarına hitap eden ikonlarla algılarlar. Bu durum, doğal-somut düşünme yapıldığı, beşeri-soyut düşünme yapılmadığının göstergesidir.

 

Gramatoloji ve Türkler

Yazı sistemleri bilimi olan Gramatoloji ve Dil Felsefesi açısından Türklerin, Arapça yazı ile Allah’ı totem yapması şöyle izah edilebilir: Yazı tipleri toplumların düşünce yapısı ile ilintilidir. Türkler kendi yazısını değil, Arapça yazıyı kendilerinin düşünce düzeyine daha yakın buluyorlar. Onu kutsallaştırıyorlar. Aslında onu kutsallaştırmakla kendilerini kutsal yapmak istiyorlar.

 

Bilinçaltlarında Türkçe alfabe ile sorunlarının olduğunu gösteriyor. Bunun nedeni, Türkiye’de İslam dininin tekelinin, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, üzerinde kurulduğu “Türklük ulusal kimliği” ve Türklükle sorunu olanların ellerinde bulunmasıdır. İslam adı altında Türklük düşmanlığını Arapça ile gizleyerek yürütmeleridir.

 

Bu kişiler, Arapçayı totemik hiyeroglifikon (kutsal yazıt) olarak kullanmakla, görünürde Arapça vasıtasıyla, aslında Sami alfabesini ve Semitik dilleri kutsallaştırarak onların yayılmasına hizmet etmektedirler. Çünkü Arapça, Sami dillerindendir. Türkiye, Semitik dinlerin temeli olan Yahudiliği, Arapça vasıtasıyla, ele geçirme bilinçaltı isteğinde olduğu da görülüyor.

 

Dil Felsefesi Açısından

Bilinç ve gerçeklik arasındaki bağlamları ele alan bir felsefe dalı olan “Dil felsefesi” açısından, Türkiye, Türkçe dilini, kutsal dillerin tarihi zincirinin bir halkası yapamamaktadır. Ayrıca “anlamaya” düşman olanlar, dini de, anlamadıkları Arapça yazı ile duyusal algılamaya çalışırlar. Anlamadıkları basit kelimelere ilahilik vasfı vererek çok yüksek değer kazanma ve eksikliklerini telafi arzuları vardır. Bu durum sahteliktir. Bu sahteliği, anlamı anlaşılan kendi anadilleri ile yapamazlar. Çünkü kamuoyu tarafından anlaşılır. Türkiye, bilinçaltında, Yahudilik, Hıristiyanlık ve İslam’ı, Allah’a mal ederek bunların, onları üreten toplumların ürünü olmadıklarını iddia eder. Düşünürü olmadığından, bir din üretememenin verdiği kompleksi, hazır bulduğu bu dinleri harmanlayarak milli bir din üretmeye çalışır. Fakat düşünür ve bu projenin felsefesini üretemediğinden bu dini, sembol ve simgelerle oluşturma uğraşısındadır.

 

“Allah” özel isminin Arapça yazılış analizi şunu gösterir: Allah, işaretlerle yazılmış göstergesel bir kişilik sahibi yapılmakta ve onunla algılanmaktadır.”

Başkasıcılık

Putlaştırma, “başkasıcı” olma psikolojisinden de kaynaklanır. Genellikle başkasıcı olanlar, putlaştırma yaparlar. Kendi çabalarıyla yücelemeyen kişiler, başkasını yücelterek kendilerini yüceltmeye çalışırlar. Başkasıcı olanlar, başkalarıyla çok meşgul olurlar. Başkalarını taklit ederler. Başkasıcı olanlar, ne başkası gibi ne de kendileri olurlar. Kişilik olarak, iki arada bir derede kalan kişilik olurlar. Hep başkalarını konuşurlar. Aslında bu, dedikodudu. Başkalarının özel hayatlarına gözlerini ve burunlarını sokmayı çok severler. Kuran’ın, dedikoduyu yasaklaması, müminlerin, başkasıcı olmalarını istemediğindendir. Başkasıcı olmak, en küçük akla sahip olmaktır. Küçük akıl sahipleri, hiçbir icat yapamazlar.

 

“Büyük akıllar fikirlerle, orta akıllar olaylarla, küçük akıllar kişilerle meşgul olur.”

 

Toplumunu ikonacı yapan devlet, dolaylı olarak, insanlarını başkasıcılık olan şeyhçi yapar ve şeyhlere insan malzemesi yetiştirir.

 

Dil Sürgünü ve Sığınmacısı Olmak

Başka dilde iletişim kurma zorunluluğu, başka bir dile sürgün edilmiş ve sığınmacı olmak demektir. Sürgünde sığınmacı olmak çok zor bir durumdur. Başka dil ile başkasıyla iletişim kurmak çok zordur hatta imkansızdır. Aynı durum, anadili Türkçe olan kişinin, Tanrısı ile başka dille iletişim kurmasında da geçerlidir.

 

“Allah’la başka dilde iletişim kurmak ve başka dille dindar olmak imkansızdır.”

 

Varlığı, Adlarıyla Algılamak

Nominalizm

Semantik pragmatik olarak Türkiye, Tanrı’yı, Arapça “Allah” hattı ile yazıldığı şekil olan kıvrımlı uzun harf çizgileriyle algılıyor. Buna “nominalizm” denir. Bu tartışma, Kelam’da “isim müsemmanın aynısı mıdır?” şeklinde vardır. Eski Yunan Felsefesinde de Platon bu konuyu, “adlarla, adlandırılan nesneler arasındaki ilişki” adıyla tartışmıştır. Türkiye’de Tanrı bilgisinin kaynağı ve sınırı, Arapça “Allah” yazısıdır. Yani tanrı bilgisinin kaynağı ve sınırı görseldir, düşünsel değildir. Zihinsel kavramsal anlamaya dayalı değildir. Anlamak, bir varlığı kavramsal düşünüp tasavvur ederek tanımakla ve tanımlamakla mümkündür. Türkiye, sistematik düşünme işlemi ve felsefe yapmadığından varlıkları, mahiyetleriyle değil adlarıyla ve göstergeleriyle algılıyor. Bu dindarlığa reel değil, nominal dindarlık deniyor.

 

İkonik Logo, Amblem Olarak Kullanılışı

Amblem; bir fikri, kavramı, kurumu, grubun ve toplumun kurumsal kimliğini temsil eden görsel simgedir. Simge ile eş anlamlı olarak kullanılır. İngilizce “logo” sözcüğü de amblem yerine sıklıkla kullanılır ama yazılı işarettir. Logotype, amblemdeki yazılı kısımdır. Varlıkları birbirinden ayırt edebilmek için yaratılan ve kimliği ile bütünleşen bir harf ve simge bütünlüğüdür. Amblem, özellikle okuma yazma bilmeyen kişilere, varlıkları birbirinden ayırt edebilmeleri için sadece görsel karakterler olarak kullanılır. Allah’ı, logo ve amblemlerle algılatmak, insanları cahil görmektir. Amblemler; harflerden, şekillerden ve resimlerden oluşurlar. Logolar, varlıkların kimliklerini ortaya koyarlar. Allah logolarının telif hakları bulunmadığından hazırcı ve sömürgeci insanlar onları rahatlıkla gaspetmektedirler.

 

“Arapça Allah ve Muhammed isimleri Türkiye’de harfle biçimlendirilen logotype ya da amblem olarak kullanılır. Bu durum, Türkiye’nin Arapsal bir toplum olduğunu gösterir.”

İKONLAŞTIRMANIN SONUÇLARI

İkonlaştırma, varlığı düşünsel değil, duyusal algılatmaktır. İkonlaştırılan varlığın, somutlaştırılarak doğal duyu organlarıyla yüzeysel ve somut algılanmasını sağlar. Onun üzerinde düşünme işlemi yapma yetisini kaybettirir. Onun hakkındaki inanç içselleştirilmez. Onlar hakkında çağın felsefesi ve bilimleri karşısında savunmasız kalınır.

 

Allah’ı Beşerileştirmak

Allah’ı, Arapça stenografik yazıyla algılamak, onu kişileştirmektir. Çünkü yazı, insan eliyle üretilir. Zaten hepsinden önce, tanrıya bir dilde isim vermek onu milli-beşerileştirmek, Onu milli-beşeri algılamaktır, onun niteliklerini ve rollerini düşünsel olarak algılayamamaktır. Tanrı’yı, olduğu veya olması gerektiği gibi değil, insanın istediği gibi algılamaktır. Tanrı’ya şöhretinden dolayı mı yoksa gerçekte olduğu kişiliğinden dolayı mı inanılıyor? Bunun cevabı, Türkiye toplumunun tanrıdan, tanrının onlardan gerçekten ne istediğinin nasıl bilindiğine bağlıdır. Toplum, toplumun tanrıdan, tanrının da toplumdan gerçekten ne istediğini biliyor mu? Türkiye’nin tanrısı, toplumun algısına bakılırsa, bilinemez bir tanrıdır.

 

Peygamberi Tanrılaştırmak

Peygamberi totemleştirmek, onu tanrılaştırmaktır. İnsanlığın ilk tanrılaştırması,  totemcilikle başlamıştır. Totemcilik, soyut ve zihinsel-idesel tanrıdan memnuniyetsizliği gösterir. Soyut düşünmeyenler, tanrıyı soyut ve düşünsel algılayamadıklarından peygamberin şahsında somut varlığı tanrılaştırırlar. Ancak bu beşeri somutlaştırma vasıtasıyla tanrıyı algılar. Bu durum ise, peygamber ünvanı adıyla insanı tanrılaştırmaktır.

 

Peygamber ve Tanrıyı Beşerileştirmek

Peygamberin tanrılaştırılması, kendisine tapınılan varlık olan tanrının beşerileştirilmesidir.  Türkiye’nin tanrısal inanç tipi, ilkel insanın sihirsel inanç tipine benzediği görülür. İnsanlığın ilk inanış biçimi, animatizm ve natürizm; fetiş ve totemizmdir. Naturizm; fiziki çevrede rastlanan doğal olgu, olay ve objeleri tanrılaştırmaktır. İlkel tapınma, doğaya tapınma şeklinde ortaya çıkmıştır. İnsanın ilk dini inançları, şahsiyeti olmayan güçlere değil, şahsiyeti olan ruhlara yöneliktir. İnsanlığın ilk dinsel aşaması olan; kişileştirilmiş ruhlara ve kutsal güçlere inanma demek olan animatizm görülmektedir. Peygamberin tanrılaştırılması, totemciliğin tanrı kılığına büründürülerek kendisini açığa vurmasıdır.

 

Tanrıyı ve Peygamberi Algılamak

Logos ile değil de pathos ile düşünenler, soyutları değil somutları algılarlar. Tanrı soyut, peygamber somuttur. Tanrıyı algılamak ancak logos ile, insan-peygamberi algılamak pathos ile mümkündür. Dolayısıyla tanrıyı, peygamber-insanla algılamaktır. Zor bir işlem olan düşünme işlemi gerektirmez. Kolay işlem olan doğal beş duyu organıyla algılamak mümkündür. İnsan olan peygamber kişiyi, doğuştan getirdiği duygu yetileriyle kendisi ile kıyaslayarak ve onda kendisine bir yer bularak onu algılayabilir.

 

Şizofreni ve Mistisizm

Şizofrenik mistikler, Tanrı’dan kopmadan insanı aşk edinirler. Tasavvufta bu, “sekr” yani şarhoşluk halidir. Bir de, insandan kopmadan Tanrıyı aşk edinirler. Buna da tasavvufta “sahv” hali denir. Tanrıdan kopmadan Peygamberi aşk edinmek, şizofrenik mistikliktir.

 

Şizofreni ve Sala

Cuma namazı için sala okunması da şizofrenik mistisizmin varlığının bir sonucudur. Çünkü sala ölüm ve felaketlet habrciliği olarak okunuyor. Ama Cuma namazı için de sala okunuyor. Cuma namazı, ölüm ve felaket midir? Herhalde öyle görülüyor. Bu durum aynı zamanda her şeyi ölümle algılamaktır. Dinsel bahaneler kullanarak topluma ulusal çapta her gün ve hatta günde birkaç kez sürekli kolektif ölüm, felaket ve mistik şizofreni aşısı yapmaktır. Hatta bunu kolektif bilinç haline getirmektir. Bu çağda bu çeşit kolektif şizofrenik çelişkilere yer yoktur ve bunların mutlaka giderilmesi gerekir.

 

“Ölümcü toplumdan hayat başarıları beklemek imkansızdır.”

 

Slogan ve Motto Olarak Kullanılışı

Oral Totemizm ve İkon; “Allahu Ekber” Sloganı

Slogan veya motto; bir kimlik, grup, örgüt veya kurumun amaç ve araçlarını genel olarak tanımlayan bir deyiş veya sözcük listesine verilen isimdir. “Allahu Ekber” aforizması bir slogandır. Özellikle ezanda bağırarak ve yüksek sesle uzatarak “Allahu Ekber” okumak onu sesli slogan olan motto hatta marş yapar. Türkiye, bu sesli motto sloganını devlet eliyle gece ve gündüz okutur ve herkese zorla dinleterek aşılar, dayatma uygular. Bir şeyin simgeselleştirilmesinde ve totemleştirilmesinde felsefe, dayatmanın varlığını tespit eder.

 

“Allahu Ekber” sloganını bütün İslami terör örgütleri de kullanır. Aslında slogan düşüncesi bazında Türkiye’nin bu örgütlerden farkı yoktur, çünkü bu sloganı kimliğinin tanımlayıcısı olarak kullanır. Düşünme işlemi yapamadığından kendi özgün kimlik felsefesini üretemiyor. Terör örgütleri de düşünme işlemi ile değil, bedensel eylemlerle meşgul olurlar. O nedenle onlar, bedensel eylem olan savaşı yaparlar. Türkiye ise bu bedensel eylem ihtiyacını ağızla giderir. Yani bir örgüt sloganı, Türkiye’nin toplumsal sloganı olmaktadır.

 

Türkiye, İslam’ın yasakladığı ve felsefenin yadsıdığı bir din anlayışını uygulamaktadır.”

 

Tanrı’yı beşeri zihinsel düşünme ile değil de, biyolojik beş duyu organlarıyla algılatmak, insanı çocuk ve sıradan canlı olarak görmektir. Türkiye, Hristiyanları taklit ederek dinsel ikonlar kullanır. Fakat Hristiyanlar dinsel ikonları insanlarını dindarlaştırmak amacıyla teolojik kullanırken Türkiye, insanları dindarlaşmak için değil, insanların içinde yaşadıkları ortamı ve çevreyi dinselleştirmek için ideolojik kullanıyor.

 

İSLAM’DA İKONOKLAZM

Aslında İslam’da İkonoklazm, yani dinsel ikonalığa karşıtlık vardır. İslam, ikonolasttır, put yıkıcıdır. Nesnel ikonculuğa karşıdır. İkonoklazm; ikonalığa karşı olmaktır. İkonoklazma dahil olan ya da destekleyen kişilere “ikonoklast” (putkırıcı) denir.

 

Put

Müslümanlar tarafından işlenen ilk ikonoklazm 630 yılında Mekke’de bulunan Kabe’de yerleşik Arap mitolojisine ait putların yok edilmesidir. Bu hareket, Müslüman bakışı ile, Cahiliye Dönemine son verilmesini temsil eder. Nitekim bu ikonoklazm anlayışının kendilerinde sürmesi nedeniyle Araplar, peygamberin kabrini dahi tapınma malzemesi olan türbe yapmaya karşıdırlar.

 

 Resim

Hz. Peygamber, kendisinin resminin yapılmasını yasaklamıştır. Allah’tan ki yasakladı. Bu yasaklamanın en önemli nedeni, kendisinin ikon ve put yapılmasını önlemektir. Çünkü Peygamber, kendi zamanında müesses din anlayışı olan Hristiyanlıkta İsa ve Meryem gibi resimlerin ikon ve put olarak kullanıldığını biliyordu ve bunu kaldırmak istemiştir. Şimdi Müslümanlar, ortaçağ Hristiyanlığının etkisinden, portre resmini değil ama peygamberin isminin Arapça yazılışının resmini ikon yani put yapmaktadır.

 

İşitsel İkonoklazm

İslam, işitsel ikonoklast (ikona karşıtı) olduğundan ezanın, sesi arttıran bağırma, boru ve teganni ile okunmasını yasaklamıştır. Ezanı ve salayı ikona biçiminde okumak haramdır. Peygamber zamanında sala okumak yoktu. Sala, Peygamberden çok sonraları uydurulmuştur.

 

“İslam’a göre; ezan, sala ve Kuran marş değil, söylev ve söylem biçiminde okunmalıdır.”

 

Ezanın Okunuş Biçimi ve Sözel Şiddet

Türkiye’de ezan ve salanın okunuş biçiminde kanunla belirlenmiş olan 80 desibel sınırı ihlal edilerek sürekli suç işlenmektedir. Peki neden? Topluma sözel şiddet uygulamak için. Dininin, her gün ve günde onlarca kez toplumsal çapta sözel şiddet aşılaması ve uygulaması için kullanılan ülkede neden yaygın şiddet var diye sorulamaz.

 

“Türkiye’de ezan ve salanın okunuş biçimi sözel şiddetin en aşırısını içermektedir.”

 

Bağırmak ve Şiddet

Dil Felsefi Açısından

Konuşmak, sosyalleşmenin kaynağı ve yapısıdır. Ayırt edici özelliği ise şiddetin yokluğudur. İnsan, bir konuşan-hayvan olduğu için, şiddetin yokluğu insan olmanın olmazsa olmaz şartıdır. Dinsel metinleri bağırarak ikon yapıp marş gibi okumak, dili ve Tanrıyı şiddette kullanmaktır. Şiddet uygulamak olan bağırmak dine, hukuka ve medeniyete aykırıdır. Bu nedenle kutsal metinler şarkı, türkü ve marş değil, söylev ve söylem şeklinde okunmalıdırlar.

 

“Sözlü şiddet, bütün insani şiddet türlerinin nihai barınağıdır.” S. Zizek

 

Tapınak Binası; Peygamberin Kabri

Tanrıevi diyerek mabet inşa etmek, Tanrıyı, beton ve taş gibi objelerle nesneleştirip ikon ve put yapmaktır. Fakat Türkiye, Peygamberi ve kabrini ikonlaştırır yani putlaştırır. Türklerin ikonolater yani ikoncu olmalarının sonucu, evliya diyerek diğer insanların kabirlerini türbe yapmalarında görülür. İslam’da peygamberin, resim ve heykelinin yapılması haram olduğundan, kabri ile ikonlaştırması yapılır.

 

“Eğitim ve düşünme düzeyi arttıkça akıl çapı genişleyen kişilerin, avam katmanı düzeyindeki eski din anlayışını kabul etmemelerinin nedeni ne olabilir acaba?”

 

SONUÇ

Ülkemizi ziyaret eden turist sayısının yılda kırk milyon kişiye çıktığıyla övünülürken, çağı yakalaymayan anakronik halimizi her yıl kırk milyon kişinin gördüğünü bilmemiz gerekir.

 

“Bu çağda bu ilkel yapılarda kalmış görüldüğümüz sürece isanlık bize değer vermeyecektir.”

 

Türkler neden İslami ideolojiyi kendilerine uygun görüyorlar? Çünkü Türkler ve İslam, tarih sahnesine geç çıkan ve yabancı görülen varlıklardırlar. İnsanlık içinde iki yabancı! Bu nedenle Kuran’ın düşman gördüğü tarih sahnesine önce çıkanları ve insanlığı oluşturanları Türkler de düşman görüyor. Yani düşman hedef kitle aynıdır. İkisi de var olabilmek için, insanlığı üreten yerleşik müesses akıma dahil olma ve kabul edilme kavgası vermeleri gerekiyor. İşte Türkler, İslam’ın gölgesine girerek ve İslam’ı kullanarak, ama zihinsel değil, fiziksel olarak kavgayı veriyor. Felsefe ile değil, kullanım tarihi geçmiş anakronik ikonlarla dahil olma çabası.

Halbuki insanlık ana akımına girebilmek onunla düşünsel akort uyumu yapmakla mümkündür. Bunun yolu, çağdaş felsefeye sahip olmaktır.

“İkonofil din anlayışı çağımızda ve bundan sonra sürdürülebilir değildir. O nedenle bir an önce, fikirsel din anlayışı ortaya koymak gerekir. Bunu ancak düşünürler yapabilir. Türkiye’nin bu bağlamda bir tane düşünürü yoktur. O nedenle bir an önce böyle düşünürler üretmek şarttır.”

“Bunun yolu ise “Felsefe Üniversitesi” kurmaktan geçer.”

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.