DİYANET KÜLLİYELERİ

DİYANET KÜLLİYELERİ

“Türkiye, çağdaşlaşmayı yakalamaktan umudunu kesme bilinçaltı düşüncesi nedeniyle din adı altında geçmişe doğru kayıp, savrulup gidiyor.”

 

Diyanet teşkilatı son zamanlarda sıkça kamusal sorgulanmaya tabi olmaktadır. Bunun temel nedeni, varlık sebebinin fonksiyonunu görmediğindendir. Varlık sebebi kaybolan her şey yok olmaya mahkumdur. Özellikle Diyanet İşleri’nin bütçesi gündeme gelmektedir. Çünkü topluma bütçesine orantılı olarak hizmet vermiyor. Aslında hiçbir fonksiyon icra etmiyor.

 

Basında haber: “Diyanet’in 2019 yılı bütçesi; 7.7 milyar liradan 10.5 milyar liraya çıkarılarak MİT bütçesini 5’e, yatırımcı bakanlıkların bütçesini de 4’e katladı. Diyanet bütçesi %50 artırılırken, MİT ile Bilim ve Teknoloji, Ulaştırma ve Altyapı, Enerji bakanlıklarının bütçelerinde yüzde 56’ları aşan kesintiler yapıldı.” Yani Diyanet eleştiriliyor. Çünkü harcadığı paraya orantılı olarak fonksiyon görmüyor.

 

“Fonksiyonunu icra etmeyen her kurum yok olmaya mahkumdur.”

Diyanet ve Bina

“Türkiye’nin ömrü inşaatla geçer.”

Tüketim Merkezleri

Diyanet elli yıldır bina inşa ediyor.

 

Şimdi de, ulusal İslamcılık amacıyla “Diyanet İşleri Başkanlığı ve Bodrum Müftülüğü, Ortakent-Yahşi Beldesi’nin dünyaca ünlü mavi bayraklı Camel Beach Koyu’ndaki hazineye ait araziye 30 milyon lira harcamayla “İslam Tanıtım ve Bilgilendirme Merkezi” yapacak. 16 Mart 2016

 

Çamlıca Camii külliyesi 300 milyon dolara yani 1.5 milyar (katrilyon) liraya mal olacaktır. Bu camiyi Çinliler yapıyor.

 

ANKARA Büyükşehir Belediyesi tarafından yapımı sürdürülen Havalanı yolu üzerindeki  ve içinde 4 minareli dev bir cami, kongre merkezi, kütüphane, satış yerleri, restoranlar ile ofislerin yer aldığı “Kuzey Yıldızı Külliyesi”. Büyük bölümü tamamlanan ve Osmanlı döneminin sembol cami ve külliyelerinden esinlenerek inşa ediliyor.

 

2018 yılında da, Elazığ’ın Harput ilçesinde uluslararası İslamcılık yapmak amacıyla, “Uluslararası Harput Diyanet Külliyesi” inşa edilecektir. Külliyenin maliyeti 80 milyon TL’yi bulacaktır. Külliyenin içerisinde; kongre merkezi, eğitim binaları, seyir kulesi, İslami Araştırmalar Merkezi, çok amaçlı kütüphane, çok amaçlı konferans salonları, eğitim sınıfları, sosyal alanlar, spor sahası, restoran ve kafe, günlük ortalama 200 kişinin kalacağı yatakhane olacak. Külliye binasının yapımına bu ay başlanacak, tamamlanma süresi tahmini olarak 900 gün olarak hesaplanıyor. 10 Aralık 2018

 

Bu tür külliye ve diğer inşaatların, hem inşaatları hem de daha sonra onları yönetme sayesinde bir sürü kişi, milletin vergi paraları hortumlanarak haksız kazançla zengin yapılacaktır.

 

“Asıl görevi külliyat üretmeyi yapamamayı kamufle etmek amacıyla külliyeler üretiliyor.”

KÜLLİYELERDE NE YAPILACAK

Külliye İsmi

Külliye kelimesi bile Türkçe değil, Arapçadır. Kendi inşa ettiği binalara Türkçe kelime üretemeyip kendi milletine kendi kültüründe liderlik yapamayanlar, başka milletlere hangi ürünü ile liderlik yapacaklardır? Tereciye tere satılmaz. Araplara Arapça satılamaz. Tereciye senin ürünün olan narenciye satacaksın. Senin, Araplara satacak ne tür bir din ürünün var?

 

“Kendi diline düşman din anlayışı, toplumun varlığını sürdürmesine en büyük tehdittir.”

Mistik Hayat

 Bina ile meşgul olmak. Yani dışarıkla ve form ile meşgul olmak. Peki ya içerik? İçerik yok. İçerik olmayınca dışarıkla meşgul olunur. Madde kullanılarak maneviyat yapmaktır. Antik Mezopotamya kültürünü İslam adı altında yeni nesillere aşılamak ve onları binlerce yıl geriye götürmektir. Sarık, cübbe, başörtüsü ve sakalla kişisel maneviyat, bina ile kurumsal maneviyat yapmaktır. Olur mu?

 

Modern Miskin Evleri

Bu külliyeler, İslam ülkelerinde görülen miskin evlerinin modern görünümleri olacaklardır. Modern binalarda eski tekke, zaviye ve dergah olacaklardır. İnsanları pasifize ederek miskinleştirmek ve gerçek hayat ortamından koparmak amacıyla hazır bol yemek yenecek, yatılıp kalkılacak, bol para harcanacaktır. İnsanlar, dine ve birilerine midelerinden bağlanacaklardır. Zihinsel din değil, biyolojik duygulara hitap eden dinsel mitoloji anlatılacaktır.

 

“İnsanımıza biyolojik değil, zihinle üretilen lojik anlamsal duygululuk aşılamak gerekir.”

 

İdeolojik ve Kimlik Dini

Din adı altında, özellikle kız çocuklara antik hayat biçimi öğretilecektir. Kızların örtünmesi üzerinde ısrarla durulacaktır. Namaz ritüelinin bedensel formaliteleri üzerinde çok durulacaktır. Ama dinin formasyonuna sahip insanlar yetiştirilmeyecektir. İdeolojik dinsel insanlar yetiştirilecektir. Çünkü namazın bedenselliği, insanları itaate alıştırmak için kullanılır. İtaate alıştırılan her kişi, dinsel liderlere kişi kazandıran kişidir. İdeoloji, dini kimlik olarak kullanmaktır. Din, kimlik olamaz. Çünkü kimlik, kültür gibi, başkaları tarafından değil, toplumların kendileri tarafından üretilir. Din Tanrının da olsa başkasının ürünüdür. Din dindir.

 

“Din, kimlik olamaz. Çünkü din, Tanrının da olsa başkasının ürünüdür.”

 

Mide Gazları Öğretimi

İnsanlık, çağımızda milyonlarca kilometre uzaklıktaki Mars gezegenine aygıt gönderiyor. O aygıtı dünyadan yönetiyor. Marsı inceliyor, dünyaya bilgi gönderiyor. Bu aşamaya insanlık, iki bin beş yüz yıl önceki filozofların havayı oluşturan gazların ölçümlerini yapmalarıyla geldi. Biz, felsefenin çıkışından iki bin beş yüz yıl sonra, Müslüman olduktan bin yıl sonra hala namazı ve abdesti bozan mide gazlarının ölçümleri bu külliyelerde öğreteceğiz.

 

Eski Bilgileri Öğretmek

Din adı altında eski bilgiler öğretilecek. Bu bilgilerin hiçbiri günümüzde kullanılmıyor. Bu bilgiler, koca Osmanlı İmparatorluğunu batıran bilgilerdir. Toplum açısından en üzücü olan şey, bu eski bilgilere asırlar sonra da hala inanan ilahiyat profesörlerine bu ülkenin sahip olmasıdır. Osmanlı’nın çökmesinden de ders alınmıyor. Osmanlı’yı batıran şey, medreselerinde asırlarca okutulan aynı eski bilgilerdir ve bu külliyelerde de bu bilgiler okutulacaktır. Yeni nesillere yazık edilecektir.

 

Arketip

Kolektif bilinçdışının içeriği arketipler terimiyle adlandırılır. Kelime anlamıyla ilkörnek (prototip), ilkkalıp ve ilkşablon şeklinde ifade edilen arketipler, insan kültürünü oluşturan yapıtaşlarıdır. Türkiye, İslam’ı kendi arketipi olarak kullanır. Bu nedenle İslam’ın eski anlayışını her nesle aktarmaya çalışır. Halbuki İslam, Türk toplumunun kültürü olmadığından, onun arketipi de olamaz. Ayrıca arketipler evrenseldir. İslam, her din gibidir ve arketip olacak biçimde evrensel değildir. Dinler arketip olamazlar çünkü evrensel imgeler değillerdir. Evrensellik, her insanda genel geçer olan şeylerdir. Her insan aynı temel arketip imgelerine sahiptir. Mesela, bir çocuk dünyanın hangi yöresinde doğarsa doğsun, anne arketipini de birlikte dünyaya getirir. Dinler böyle değildir.

 

Nitekim Türkler, bin yıl gibi uzun dönem boyunca aynı dini kalıpları ve şablonları toplumuna sürekli aktarmalarına ve aşılamalarına rağmen, bunları kendilerinin belli davranış kalıpları yapamamışlardır. Çünkü bu kalıplar Türk toplumunun sosyal yapısına aykırı olduklarından doku uyuşmazlığı vardır. O nedenle başka toplumun bu kültür kalıplarını “din” adı altında Türk topluma empoze etmekten vaz geçmek gerekir.

 

Antik Hayat

Külliyelerde geçmişteki fikirleri öğretmekten başka bir şey yapılamayacaktır. Bu bilgiler, İslam dünyasında bile terk edilmiştir. Bu durum, insanlara bu çağda binlerce yıl önceki antik hayatı yaşama dayatmasıdır. Toplumu geri götürmektir. İleri götüremeyen, geriye götürür. Topluma, toplumun parasıyla yazık ediliyor. Ülkenin kaynakları, çağımızı anlamamış yetkililerin fantezilerinin kurbanı ediliyor. İçerik üretemeyenlerin, milletin parasıyla dışarık üreterek kişisel duygusal tatmin sağlıyor. Toplum, bu kişilerin tatmin parasını ödüyor.

 

“Türk toplumuna, bu çağda antik hayat hiç yakışmıyor.”

 

Yok Olup Gitmek

Sonuçta bu külliyelerde kendi toplumuyla ve çağdaş dünya ile çatışan nesiller yetiştirilecektir. Din kullanılarak Türk toplumu geride bırakılmaktadır. Topluma yapılacak en büyük kötülük toplumun çağa uyum sağlamasını önlemektir. Bunun sonucu, toplumsal ayıklanıp gitmektir.

 

“Din adı altında insanları çağdışı bırakanlar, topluma en büyük kötülüğü yapmaktadırlar.”

DİYANET NE KAZANDIRIYOR

Diyanet Bütçesi

Diyanet, bu bütçe ile toplumun hangi ihtiycını karşılıyor? Ülkeye maddi ve manevi ne kazandırıyor? Peki sonuç ne? Sonuç ortada hep negatiflik; ülkede insancıllık yok, insanlar leblebi gibi, birbirini çalıyor, öldürüyor. Milletin vergileriyle oluşan Diyanet bütçesi, kendi milletine faydasız işlere harcanıyor. Yabancı Müslümanlara harcanmak için kullanılıyor.

 

Diyanet’in Yapması Gereken

İnsanilik Eğitimi

Yardıma ihtiyacı olanlara harcama yapmalı. Mesela suça bulaşmış kişileri ıslah etmek için uğraşmalı. Kimsesiz ve yardıma muhtaç olanlara yardım sağlamalı. Sahipsiz çocuklara, büyüdüklerinde suç işlememeleri için, insanilik eğitimi vermelidir. Toplumda insaniliği, medeniliği, kibarlığı, nezaketi, ahlaklılığı, dürüstlüğü egemen kılmak; hırsızlığı, yolsuzlukları, haksız kazançları, taciz ve tecavüzleri yok etmek için uğraşmalıdır.

 

İnsanlara huzur sağlamak için uğraşmalıdır. Ezan ve sala bahanesiyle, topluma dinsel tahakküm dayatmak amacıyla aşırı bağırarak ve uzatarak stereolu ve ekolu bağırmalarla toplumu rahatsız etme suçunu işlemeyi sonlandırmalıdır. Kısacası topluma bu dünyada yararı olacak işler yapmalıdır. “Ahıreti kazandırmak için ibadetleri yaptırtıyorum” kisvesine bürünerek bu dünya ile ilgili hiçbir şey yapmamayı kamufle etmemelidir.

“Diyanet, ezan ve sala adı altında ulusal çapta bağırmaktan başka hiçbir iş yapmıyor.”

Tatmin Arayışı

Türkiye, kendisini tatmin edecek şeyler peşindedir. Çünkü kendisini tatmin eden kendi özgün hiçbir icadı yoktur. İcat konusunda kendisine güveni de yoktur. Kendisine güven ve kendisini ispat ve tatmin arıyor. Bu güveni tatmini ve ispatı eski dini sembollerle ve şeylerle sağlayabileceğine inanıyor. Çağımızda eski şeylerle kendini ispat etmek imkansızdır. Çağımızda kendini ispat, ancak çağdaş kafasal icatlarla mümkündür.

 

Diyanet’ten Beklenen

Külliyat Üretmek

Diyanet Başkanından beklenen şey, çağdaş dünyadaki teologların ürettikleri evsafta eserlerden oluşan külliyatlar üretmesidir, külliyeler değildir. Külliye el, kol ve parayla üretilir. Ama külliyatlar kafa ile üretilir. Kafasal ürün verememeyi, Allah vergisi bedenle ürünlerle telafi etmeye çalışmaktır. Toplumun ihtiyacı beton binalar değil, elektron kafasal ürünlerdir.

 

“Külliyat üretemeyen, külliye üretir.”

 

Yeni hiçbir fikir üretememe acziyetini ve eksikliğini yeni binalarla telafi etmek. Bırakınız çağdaş standartlarda düşünme eseri, bir tane yeni teoloji düşünmesi içeren bir eser verememiştir. Çağımızda bu tür külliye uğraşıları boş uğraşılarıdır. Çünkü içleri entelektüel olarak boş kalacaktır. İslam dünyasının düzeyine inmektir.

 

DİYANET’İN YAPTIĞI

Dogma Skolastikliği

Diyanet, önce kendi toplumunun çağı yakalamasına katkı yapmalıdır. Fakat Diyanet bunu yapamadığı için toplumu geri götürmede katkı yapmaktadır. Şimdiki haliyle Diyanet, bin yıl önce üretilmiş olan ve uydurulan “değişmez” engeli nedeniyle arkaik dini fikir ve bilgileri satıyor, dogmaların skolastik uygulamasını yapıyor.

 

“Diyanet, şu anda bilimsel olarak kendini belirleme gücüne sahip özerk bir varlık değildir.”

 

Çelişkili Tanrı

“Bir de, kolaylığı tercih eden ve gelişim zorluğundan kaçan donuk ve statik kafalar tarafından “din değişmez” diye bir mantıksal safsata üretildi. Eğer Tanrı, insana gelişme özelliği verdiyse ve hakikaten de değişiyorsa, gönderdiği dinin değişmesini istememesi iddiası, Tanrı’ya atfedilen bir mantıksal safsatadır. Tanrı’yı çelişkide olan biri olarak göstermektir.”

 

“Diyanetin bugün tek yaptığı iş, ezan ve sala adı altında ilkel insanın iletişim biçimi olan “aaaa” ve “eeeee” şeklinde ulusal çapta ortalıkta ulu orta bağırmaktır.”

İSLAM LİDERLİĞİ

Diyanet’in Görevleri

Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB)’nın, 633 sayılı kanuna göre görevleri şunlardır: Madde 1- İslam Dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmektir. Onun görevleri, Devletin kurucu felsefesi olan laiklik ilkesi doğrultusunda, kendi toplumunun din işlerini yürütmektir. Yani ulusal görevleri olan, uluslararası görevleri olmayan bir kuruluştur.

 

Uluslararası İslamcılık

Türkiye, Diyaneti kullanarak uluslararası İslamcılığa soyunmakla İslam ülkelerinin lideri olmayı amaçlıyordur. Bu liderlik mümkün değildir. Türkiye, bir fantazisini tatmin etmek yolunda sadece bol para harcar, hiçbir sonuç alamaz. Buna birkaç neden sıralanabilir.

 

Birinci nedeni, İslam ülkeleri Türkiye’nin İslam alimlerine değer vermiyor, onları beğenmiyor. Türkiye’nin DİB Başkanı, İslam dünyasında ilmi değeri olan bir İslam alimi olarak görülmüyor, çünkü oradaki gibi İslam’ın kaynaklarına bütüncül vukufiyeti yoktur. Dünya entelektüel, felsefe ve bilim piyasasında hiçbir değeri yoktur, çünkü bu alanlarda bir eser ürünü bulunmuyor. Üstelik bu alanların ne tarihteki ne de çağdaş düzeylerini biliyor.

 

Ayrıca İslam dünyası, düşünme konusunda Türkiye’deki İlahiyatlardan ve DİB Başkanından ileridedir. Bu nedenle Türkiye’den İslam konusunda hiçbir bilgi almıyorlar. Diyanet, İslam dünyasının sadece miskin avam tabakasına hitap edebilir. Fakat bu hitap da dinsel bilgi vermek şeklide olmaz. Bu tabakanın Türkiye’den almak istediği tek şey, asalak yaşamak için Türkiye’ni parasıdır. Boş işler. İkinci nedeni, artık dünyada ülkeler ya da toplumların liderliği kavramı yoktur. Üçüncü nedeni, Türkler, Araplar tarafından İslam’ın yabancısı ve sonradan sığınmacısı görülmektedirler. İslam’ın sahipliği Araplarındır. Araplar bu sahipliği yabancıya bırakmazlar. Türklerin, yabancı oldukları bir dildeki dinin sahibi zaten olamazlar.

 

“Çağımızı iyi tanımalıyız. Bu çağda İslam dünyasına lider olunsa dahi hiçbir kazanç sağlanamaz. Çünkü İslam dünyasının bize kazandıracağı çağdaş hiçbir şeyi yoktur.”

UMAD

Dünya Müslüman Alimler Birliği Derneği

Diyanet’in, laiklik ilkesi nedeniyle uluslararası İslamcılık görevi yoktur. Fakat Teşkilatın görevleri ile ilgili 633 sayılı kanunun 3. maddesine 2010 yılında, “din hizmetleri ile ilgili ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlarla işbirliği yapar,” cümlesi eklenmiştir. Bu cümle sayesinde uluslararası İslamcılık yapabilmektedir.

 

Türkiye, Doha-Katar merkezli “Dünya Müslüman Âlimler Birliği (el-İttihâdü’l-Âlemî li Ulemâi’l-Müslimîn)” adlı sivil kuruluş ile ortak değerleri temsil etmek üzere “Uluslararası Müslüman Âlimler Dayanışma Derneği (UMAD)” adlı bir dernek kurmuştur. Dernek, 2015 yılında 34-217/023 sayılı kanuni izinle uluslararası bir özelliğe sahip olarak kurulmuştur. Müstakil sivil bir kuruluş olarak tanıtılmaktadır. Derneğin merkezi İstanbul-Türkiye’dir.

 

Bu derneğin görevleri şöyledir: “İslam alimlerinin çalışmalarını birleştirerek İslam ümmetinin sorunlarının çözümü ile bireysel ve toplumsal Müslüman kimliğinde İslam ruhunun güçlendirilmesi hedefidir.” Yani görevi, uluslararası İslamcılıktır.

 

DİB’in kendisi ve Din İşleri Yüksek Kurulu gibi alimler meclisi varken neden UMAD (Uluslararası Müslüman Âlimler Dayanışma Derneği) gibi bir uluslarası derneğe ihtiyaç duymuştur? Bu ihtiyaç, DİB’in kendi kendisini inkardır.

 

Toplantılar

Diyanet, bu derneğin toplantılarına katılıyor hem de Başkan düzeyinde. Toplantıda konuşan DİB Başkanı Mehmet Görmez bu Dernek için şöyle diyor: “Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, ümmetin uyanışını sağlayacak her türlü konuda rolünü oynayacak ve bu konuda verdiği sözleri tutacaktır.” (20 Ağustos 2014) Başkan da, uluslararası İslamcılık’tan söz ediyor.

 

İstanbul’da gerçekleştirilen Uluslararası Müslüman Alimler Dayanışma Derneği 1. Yüksek İstişare Kurulu Toplantısına katılan Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, “bilgiyi, hikmet, ahlak ve hukuk boyutuyla yeniden inşa etmenin, müminlerin kulluk sorumluluğu olduğunu” söyledi. (6 Mayıs 2018 Pazar) DİB Başkanı Erbaş, şunları söyledi: “İslam coğrafyasının toparlanmasına ve ümmetin vahdetine elbette ulema öncülük edecektir.” (07 May 2018) Uluslararası İslamcılık.

 

Bu Derneğin geliri nereden karşılanıyor? Bütün uğraşılar, Türkiye’den para koparmak içindir. Türkiye’ye ne faydası var? Hiçbir faydası yok. Türkiye’yi sömürmektir. Bu alimlerin ne yaptırım gücü var ki? Hiçbir gücü yok. İşte bu, Türkiye’nin, İslamcılığa katkı vermesidir.

 

“Bırakalım bu çağdışı işleri de, çağımızda insanlık ne yapıyorsa onları yapalım.”

 

TÜRKİYE’NİN YAPMASI GEREKEN

Türkiye, İslam dünyasına lider olmak istiyorsa, din alanında değil, onlarda bulunmayan ve Türklerde bulunan bir şeyde lider olabilir. Türkiye’nin yapması gereken ve yapabileceği tek şey, İslam dünyasında bulunmayan, Atatürk’ün Türkiye’ye kazandırdığı Müslüman çağdaşlığını geliştirip İslam ülkelerini, ihtiyaçları olan çağdaşlaştırmaktır.

 

“Türkiye İslam dünyasına ancak çağdaşlaştırmada lider olabilir.”

 

Felsefe Üniversitesi Kurmak

İkinci Zihinsel Devrim

Türkiye, Atatürk’ün yaptığı birinci zihinsel devrimle bin yıllık tıkanıklıktan çıktı bugüne kadar gelebildi. Ama Türkiye şimdi de tıkandı. İkinci zihinsel devrimini yapmak zorundadır.

İkinci zihinsel devrimini ancak, bir sürü antik külliyeler yerine, çağdaş külliyatlar üretecek olan bir tane “Felsefe Üniversitesi” kurmakla yapabilir. Buna 80 milyon lira gerekmez.

 

İslam Dünyasının İhtiyacı

Felsefe Üniversitesi ile Türkiye, bütün İslam ülkelerine her bilim dalının filozoflarını yetiştirir. Onları da tıkanıklıktan kurtarır. Onların tek ihtiyacı ve bizden beklentisi budur. Yapılması gereken tek iş budur. Bizim yapmamız gereken ve yapabileceğimiz de budur. Bundan başkası boş uğraşıdır, boşuna zaman ve para kaybıdır.

 

İlahiyat Fakülteleri

Son dönemlerde İlahiyat Fakülteleri dejenere edildi, isimlerinin değişiklikleriyle uğaşıldı. Fakat içerik yenilenemedi. Yenilenemezdi de. Nominalciler, reelci olamazlar. Eski kafalar yenilik yapamaz. O nedenle eskiye doğru gitmek amacıyla İlahiyatın adı, “İslami ilimler” yapıldı. Hiçbir şey değişmez. Her ikisinde de, birilerinin bin yıl önceki akıl çapının algısıyla ürettikleri aynı dogmatik bilgiler, temcit pilavı gibi ısıtılıp ısıtılıp öğretiliyor, insanlara onların din algısı dayatılıyor. Onların din algısının doğru olduğu ne malum? Bu çağda hiçbir işe yaramayan eski malzeme ile kendi toplumunu sömürüyor. Bütün bunlar, çağımızda batıldır.

 

“Türkiye’nin tek ihtiyacı çağdaşlaşmaktır, din adı altında geriye götürülmek değildir.”

Teoloji Fakülteleri

Türkiye’nin ihtiyacı, eski dini fikir ve bilgileri sorgulayan ve yenilerini üreten Teoloji fakültesidir. Bu fakülte ancak Felsefe Üniversitesi bünyesinde kurulabilir. Bu fakülte; fıkıh, kelam, hadis ve tefsir gibi İslami ilimler üzerinde felsefe yapacaktır. Ancak bu felsefe ile geçmişin kısır döngüsü aşılabilir, dogmatiklik ve skolastiklikten kurtulunabilir.

 

“Türkiye’nin şu anda boğuştuğu bütün problemlerin nedeni çağdaşlaşamamasıdır.”

 

“Türkiye şu anda, her şeyi paradan ibaret sanıyor. Ama mesele kafa meselesi olduğundan, bol para harcanmasına rağmen hiçbir şey değişmiyor.”

 

İnsanlığın karakteri şudur: Gerçekleşen değişimlerin gerçekliği doğrultusunda gelişemeyen ve kullanışlılığı sona eren her şeyi, buna din de dahildir, kaldırıp atmaktadır.

 

Diyanet’in ve İlahiyatların temel problemi; antikçağın zihinsel kısırdöngüsünden çıkamamaları ve düşünsel çağdaşlaşamamalarıdır. Bu kabuğu kıramadıkları sürece Türkiye, daha çok arkaik işlerle patinaj yapar durur ve toplumu geçmişe doğru çeker.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.