DEPREMİN NEDENİ MESELESİNİN ANALİZİ

DEPREMİN NEDENİ MESELESİNİN ANALİZİ

 

“Doğal felaketlerin nedenini, insanın davranışlarına bağlayanlar, üç bin yıl öncesindeki İbrani akıl çapıyla düşünüyorlar demektir.”

 

Depremin nedenini, günah işlemeye bağlamanın analizini yapacağız. Hatırlanacağı üzere 1999 yılı Gölcük depreminin nedeni olarak bazı çevrelerce, orada işlenen ahlaksızlıklar gösterilmişti. Ocak ayı 2020 yılı Elazığ depreminin nedeni olarak bir profesör, çocuk evliliklerinin yasaklanmasını söyledi. Yani buna göre, sosyolojik ve teolojik insan davranışları jeolojik ve meteorolojik olaylarla tepkimeye giriyor. Bu ise, bilimsel olarak mümkün değildir.

 

“Bir ülke için asıl problem ve şansızlık; insanlarının ama özellikle kafa katmanını işgal eden akademiyasının üç bin yıl önceki akıl çapında bulunmasıdır.”

 

Aslında böyle düşünenler, felaketlerin sebebini, kendilerinin işlemediklerini sandıkları ahlaksızlıkların işlenmesini başkalarının üzerine atarak kendilerini aklıyorlar. Fakat eğer bu kişiler bir teste tabi tutulsalar, felaketin sebebi olarak iddia ettikleri benzer ahlaksızlıkları işledikleri ortaya çıkacaktır.

 

“Aslında bu tür anlayış, üç bin yıl öncesindeki Mezopotamya ve İbraniyat anlayışıdır.”

 

Midraş

Hz. Yunus kıssasını bilirsiniz. Bu kıssa İbranilerin Midraş adı verdikleri efsanlerden bir tanesidir. Bu efsaneleri İbraniler, üç bin yıl önce, toplumunu bilinçlendirmek ve eğitmek amacıyla kurgusal olarak üretmişlerdir. Bugün efsane üretemeyenler, üç bin yıl önceki İbraniyat efsanelerini, “İslam” adı altında toplumuna satarak onu sömürmektedirler.

 

“Üç bin yıl sonra dünyaya gelip de, üç bin yıl öncesindeki akıl çapında olma anakronisini hiçbir bilim dalı bir türlü izah edemez.”

Hz. Yunus Efsanesi

Yunus, bir İbrani yani Yahudi peygamberidir. İslam’a göre de peygamberdir. MÖ. 8. asırda Kuzey İsrail Krallığı’nda yaşadığı söylenir. Aslında Yahudi literatürüne göre böyle bir Yunus gerçekte yaşamamış, kurgusal-senarik bir mitos kişiliktir.

 

İbrani Kutsal Kitabındaki efsanede yazıldığına göre Tanrı, Hz. Yunus’a, Ninova şehrine gidip oradaki insanlara Tanrı’nın kendilerinden memnun olmadığını ve düzelmezlerse üzerlerine dehşetli bir azap göndereceğini bildirmesini söyledi.

 

Ninova şehri; Dicle Nehri’nin doğu kıyısında bulunan ve bir dönem  Asur Devleti (MÖ. 2000’ler)’ne başkentlik eden kenttir. Bugünkü Musul şehrinin hemen yanındadır. Asurlular; Sami topluluklarındandırlar ve günümüz Süryani, Keldani ve Nasturilerin atalarıdırlar.

 

Fırtına Nedeni

Hz. Yunus bu görevden kaçmak amacıyla Tarşiş (Tarsus/Mersin) şehrine gitmek için gemiye bindi. Fakat gemide giderken, Tanrı, muazzam bir fırtına gönderdi. O zamanki anlayışa göre; bütün doğal fırtınalar, insanların yaptıkları hümünal günahlar nedeniyle meydana gelirmiş. Bu fırtınaya neden olan günahkarı bulmak amacıyla gemi kaptanı, bütün yolcuları sorguladı. Yunus’u sorguladığında, onun bu görevden kaçması yüzünden işlediği günah nedeniyle fırtınanın koptuğunu ve tehlike içinde olduklarını anladı. Bunun üzerine onu gemiden aşağı atıp fırtınayı dindirmişler.

 

Yunus, bir balık tarafından yutuldu ve onun midesinde üç gün kaldı. Daha sonra Tanrı, ona verdiği görevi hatırlattı. Yunus bunun üzerine kendisine verilen görevi gerçekleştirmek üzere Ninova’ya doğru yola koyuldu. Ninova halkına tebliğini yaptı ve halk tövbe etti, Tanrı onları bağışladı. Bütün Ninova halkı, bir kişi sayesinde yok olmaktan kurtuldu.

 

ABRAHAM MASLOW (1908-1970)

Yine bir Yahudi psikolog-filozof olan A. Maslow, üç bin yıl önce yazılmış kendi kültürünün bir parçasını, üç bin yıl sonra, kendi bilim alanı açısından inceleyerek insan psikolojisi ile ilgili sonuç çıkarsamalar yapar. Müslümanların ağlayarak duygu tatmini için kullandıkları bu efsaneyi psikolojik felsefe ile analiz ederek ondaki bir insan psikolojik özelliği anlamaya çalışır ve içindeki nedeni bularak aşağıdaki çıkarsamaları yapar.

 

Düşünmeyen kişi ağlar, düşünen kişi anlar.”

 

Neden, Engel

Maslow, Yunus’un, Tanrının ona verdiği görevden kaçmasının psikolojik nedenini tespit eder. İnsanlar, içlerindeki amaçlardan ve büyüklük (greatness)ten kaçarlar. Peki neden kaçarlar? Maslow’a  göre bunun sebebi, onu gerçekleştirememek korkusudur. Gerçekleştirememe durumunda küçük olmak korkusudur.

 

Ona göre; insanları Hz. Yunus kompleksine sürükleyen en önemli etken; yenilme, başarısız olma ve “acaba bana ne derler” korkusudur. Hele bir de kalkışılacak işler büyük ise, bu durum insanda üst seviyede bir “anksiyete (endişe)” ve kaçınma yaratır.  Ona göre hepimizin içinde bir “büyüklük (greatness)” kompleksi hapsolmuştur. Tüm insanlar büyük olabilme ve dünyaya özel bir şeyler katabilme amacı ve potansiyeli ile doğmuştur. Bu, istisnasız her insanda bulunur. Bu, insanların kaderidir. Fakat burada problem şudur ki; insanların çok azı bu amaçlarının, potansiyelinin ve kaderinin farkına varma şansına erişebilirler. Bunun farkına varan, bunun için uğraşır. Fakat sonuçta potansiyelini gerçekleştiren çok az insan vardır.

 

Bu büyüklük korkusu, Yunus kompleksinin getirdiği en büyük zorluktur. Bu noktada korkularla yüzleşmek yerine kaçarız ve kaygımızı bastırırız. Ama unutmamak gerekir büyük kader, büyük sorumluluk getirir. Maslow şöyle der:

 

“Hiçbir korkunun, sorumluluk almamızı engellemesine hiçbir zaman izin vermemeliyiz.”

 

Maslow’un psikolojik tespiti şudur: Yunus kendi büyüklüğünü ortaya koymaktan çekindi, potansiyelini kullanmayı ilk anda başaramadı. Görevden kaçtı. Sonra ise, bu kompleksini yendi, görevi kabul etti, başarılı oldu ve başarılı olabileceğini gördü.

 

Self-actualization/Kendini Gerçekleştirme

Maslow’un çalışmaları, sağlıklı kişiliğin nasıl oluştuğu üzerinde odaklanmıştır. Bu kişiliğin en tepesinde “kendini gerçekleştirme” gereksinmesi vardır. “Kendini Gerçekleştirme’’ kavramını ilk kez kullanan kişidir. O, her insanın değerli, kendine özgü duyarlı ve iyiye yönelik bir “özben”e sahip olduğu görüşündedir. Bütün insanlar, kendilerini gerçekleştirerek ispat etmek isterler. Her insanda bunu gerçekleştirecek güç vardır. Olanak sağlandığında, her insan eninde sonunda kendini gerçekleştirecek gizli güçlerinin farkına varır. Kişinin kendisini gerçekleştirmek için, temel gereksinimlerini yeterince sağlaması gereklidir. Temel gereksinmelerine doyum sağlayan insan kendisini gitgide daha özgür ve iyi hissedecek, sonuçta kendisinde varolan tüm potansiyelleri açığa çıkaracak, kullanacak, gerçek anlamda “kendisi olacak”tır. Maslow’a göre,“insanlar, neyi olabilirlerse onu olmalılar”.

 

Maslow’a göre Hz. Yunus karmaşası şudur: “Kişinin gelişimden ve en iyi yeteneklerini icra etmesinden kaçmasıdır.”

 

Metamotivasyon: Başkası İçin Çalışmak

İnsan, kendisini gerçekleştirdikten sonra, başkası için bir şeyler yapmak zorundadır. Bu, insan olmanın gereğidir. Sadece kendisi için yaşayan kişi, insan olamaz. Çünkü insan, yalnız yaşayamaz, birlikte yaşamak zorundadır. Her yüce insan, başka pek çok insanın hayatından ve kaderinden sorumlu olduğunu az çok fark eder.

 

Yunus, tüm Ninova şehrinin halkından sorumluydu ve şehir, Yunus’un kendisine verilen mesajı iletmesi sayesinde kurtuldu. Bu sorumluluğu kabul etmeseydi ve yerine getirmeseydi tüm şehir halkı helak olabilirdi. Bir kişi, kendi Yunus kompleksinin ağırlığı altında sorumluluk almaktan ve kaderinden kaçındığı için, kim bilir başka kaç insan zarar görüyor! “Elini taşın altına koymak” diye bir deyimimiz var. Toplumsal feraha erişmek için bir el, o taşın altına girmek zorundadır. Büyük savaşları, büyük felsefi ve bilimsel buluşları düşünün. Muhakkak birileri başı dik bir şekilde ortaya çıkar. İçindeki yüceliğin ve potansiyelin farkındadır ve korkmaz. Ve bu korkusuzluğu onu kahraman yapar, kısacası Yunus kompleksini yener.

 

Seksen milyon nüfuslu bir ülkede, toplumsal hayatın sağlıklı bir şekilde gerçekleşebilmesi için herkesin kendi cevherini kullanarak toplumsal sorumluluğunu ifa etmesi şarttır. Her eksik kalan cevher, toplumsal hayatın gerçekleşmesinde mutlaka bir şeyi eksik bırakacaktır. Bu cevher eksikliğinin milyonlarca eksik olması durumunun, işte deprem gibi toplumsal felaketlerde, mutlaka toplumsal negatif sonuçları görülecektir.

 

“İnsan, başkaları için bir şeyler yapmakla, aslında kendi hayatını sürdürür.”

Maslow’un bu konudaki tavsiyesi şudur:

“Eğer sahip olduğun kapasitenden az olmayı planlarsan, hayatının sonuna kadar derin bir mutsuzluk içinde olursun. Çünkü yapabileceğin halde, kendi kapasitenden ve olasılıklarından kaçmış olman nedeniyle sürekli küçük kalırsın. Sürekli, keşke onu yapsaydım dersin.”

 

Maslow’un cesaret tanımı şudur:

Cesaret; korkunun yokluğu değildir, korkuya rağmen harekete geçmektir.”

“Felsefe ve bilime göre insanın dünyada varlığının iki nedeni vardır; biri kendisini gerçekleştirmek, diğeri de insanlık için bir şeyler yapmaktır.”

 

 

 

 

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.