CİMER

 

Diyanet Şikayeti

Yazılarımızda, halkımızdan gelen şikayetlere yer vermiyorduk. Ama web sayfamıza girişlerin çok sayıda olmasını gerekçe göstererek halkımız, şikayetlerine yer vermemiz gerektiğini söyledi. Biz de, şimdilik bir tane şikayete yer vereceğiz.

 

İsabetli bir iş olarak CİMER adında bir şikayet merkezi kuruldu. Mütedeyyin kesimden, akşamları okunan “sela” hakkında çokça şikayet geliyor bize. Diyanet, fonksiyonsuz bırakıldığından ne yapacağını bilmiyor. Daha önce sadece Cuma nedeniyle haftada iki kez sela okuması kaldırıldı ama şimdi koronavirüs nedeniyle her akşam okunur oldu.

 

Yok “Gelenek”, yok “İslam’ın şiarı” diyerek halk avutulmasın. İlkel insanın yaptığı hazırcı avcı-toplayıcılığı bırakalım, üretici olalım. Başkalarının ürünlerini avlayan modern avcı-toplayıcılık yaparak geçinmeyelim. Antik insan ürünü usulleri, İslam adı altında, temcit pilavı gibi, bırak ısıtarak, kaynatıp kaynatıp millete içirmeyelim. Amaca yönelik olarak çağdaş düşünme yaparak kafasal çağdaş usuller üretmeli. Sela okutmaktaki amacın nedir? Ne tür bir ürün üretmek istiyorsun? Önce bunu belirlediğinin cevabını ver! Sela, ölüm haberi vermek içindir.

 

Vatandaşlardan gelen şikayetlerin ortak ifadesi şudur: “Diyanet Başkanı, habire kul hakkından söz ediyor. Bu sela psikolojimizi bozuyor, sela ölüm içindir, devlet bize her akşam, “öleceksiniz, diyor. Bizim kul hakkımızı yemediğine biz mi, kendisi mi karar veriyor?” diyor. Ayrıca sela ve ezanın rahatsız edici aşırı uzatılarak, yırtınırcasına bağırılmasından, ses sanatçıları gibi, sesi çatlatmaktan da çok şikayet vardır. Nedir bu sela (ölüm) sevdası?

 

“Her işin dijital yapıldığı bir çağda, işleri antik-arkaik oral yapmak!”

“Bağırmaktan utanmayan kişi, insanlara ne tür bir din öğretebilir?”

 

Potpuri

Her yatsı vakti; ölüm için okunan selaya ilaveten; bayramlarda okunan salavat, elli yıl önce köyde kurban keserken kullanılan melodi ile okunan tekbir ve tehlillerden oluşan bir çelişkili “potpuri” ile gece yarısı milletin kafası yarım saat işgal ediliyor. Güya çok büyük bir buluş yapılmış olunuyor. Türkiye’nin elli yıl sonraki ilahiyat akademiyası, yarım asır önceki köy hocasının düzeyine gelmeye çalışıyor. O köy hocasının bulup buluşturduğu yolları, elli yıl sonraki akademiya, bütün ülkenin metropol şehirlerine egemen kılmaya çalışıyor. Vahim!

 

15 Temmuz 2016 darbe gecesi DİB Başkanı olan profesör de, elli yıl önce köy imamı olan babasından duyduğu “sela” okumayı ihdas etmişti. Her biri yarım saat süren ve her yarım saatte bir sabaha kadar aşırı bağırma ile sela okutmuştu, güya FETÖ’ye ve darbeye karşı olduğunu göstermeye çalıştı. O gece “sela” okunuş biçimi, hiç unutulmayacak bir kabus idi. Halbuki kendisinin, FETÖ’ye övgü dolu yazıları basında çıkmıştı. Nitekim Cumhurbaşkanımızı inandıramadı ve görevden alındı, kendisine başka bir görev de verilmedi.

 

“İnsanlara yaşam sağlayamayanlar, acizliklerini, ölüm satarak kamufle ederler.”

 

İnsanların düğün, doğum, ölüm, felaket gibi çok farklı durumlarda hep, asırlarca önceki köy akıl çapının ve din anlayışının ürettiği ürettiği aynı ölüm potpurisi okunuyor. Çağımız düzeyinde bir şeyler de biz üretelim.

 

İlacı kafirden, şifayı Allah’tan bekle, peki sen millet için ne iş yaparsın? Dilencilik mi? Milleti dilenciliğe alıştırmak mı? Millet için yararlı bir iş yap, milleti avutma! Aldığın maaşın hakkını ver, kul hakkı yeme! Eline geçirdiğin devlet gücünü kullanarak senin düzeyinde olmayanlara dayatıyor, zulmediyorsun.

 

“Yani bu okumalardan ne bekleniyor? Ölüm mü şifa mı? İnsanlığın ulaştığı bugünkü akıl çapında, ülkenin ilahiyat akademiyasının bu okumalardan medet bekleyen arkaik düzeyde olması ülke için çok vahimdir.”

Allah’la Hoparlörle İletişim

Dualar ve tekbirler Allah’a yapılır. Salavat Peygambere yapılır. Ama bunlar bu ülkede atmosfere ve millete yapılıyor. Hangi kitapları kaynak alıyorlar, anlaşılması imkansız. Allah ve peygamber duymuyor da mı, duyurmak için yüksek desibelli hoparlör kullanıyorsun?

 

Korku

Vatandaşlara, “Cimer”e şikayet ediniz, dediğimizde, “Canımıza okurlar,” diyorlar. İşte bu korku nedeniyle “Cimer” işlevsiz kalıyor. Toplum, rahatsızlığını şikayet edemezse, çöplükteki biyolojik metan gazı gibi, bir sosyolojik kokusuz “etan gazı” birikir ve onun bir şekilde açığa çıkması kaçınılmazdır. Bizden söylemesi!

 

“Maliye bakanları, milletin parasını nasıl alırım diye vergi üretmek için düşündükleri gibi, Diyanet başkanı da, vatandaşın huzurunu nasıl kaçırabilirim diye yollar üretmeyi düşünüyor. Milleti kendi haline bırak!”

Ağızla (Oral) Yapılan İşler

Diyanet başkanı, ağızla yapılabilen bütün işleri yapmaya soyundu. Kafa işi istenmesin de, her türlü oral iş yapılır. O nedenle oral işlere çok büyük dini değer yüklüyor. Halbuki oral işin, hiçbir değeri yoktur çağımızda. Şimdi de, işlevsiz kaldığı için, “evde kal” anonsunu yapıyor.

 

“Diyanet, bugün avam düzeyinde “ninni” söylemekten başka bir şey yapmıyor.”

“Moral iş yapamamamak, oral işle telafi edilir. Ama lafla peynir-ekmek gemisi yürümez.”

 

İletişimi sesle kurmak, insanlığın, dili icadından önceki “oral age” adı verilen dönemdeki doğal iletişim yoluydu. Bütün canlılar, hatta bütün insan yavurları da dil öğreninceye kadar iletişimi sesle bağırarak kurarlar. Hele de çağımızda insanlık, dili de aşmış, dijital bağ kuruyor. İnsanlığın dijital iletişim kurduğu bir çağda hala ilkel sesle iletişim kurmak ne kadar geride olunduğunun göstergesidir.

 

“Ne yazık ki, İslam; geride kalmışlığın meşrulaştırıcı ajanı olarak kullanılıyor.”

Diyanet’in Yapması Gereken

Halbuki devasa ve muhteşem bir organizasyon olan Diyanet, ağızla yapılan basit işlerle heba edilmemelidir. Başta Türkiye’yi sonra da bütün İslam dünyasını çağdaş düşünüş biçimine getirecek kafasal-düşünsel işler yapmalıdır. Bu imkana yazık ediliyor. Bilakis imkanlarını geriye götürmek için heba ediyor. Şunu bilmek gerekir ki; insanlık, geçtiği aşamaya hiçbir zaman bir daha geri dönmemiştir. İnsanlığın ve çağımız dünyasının gerçeklerinin farkında olmak gerekir. İnsanlığın bugünkü aşamasından bakılınca Diyanet, toplumunun geride kalmasına ve böylece yok olmasına hizmet ediyor. Diyanet, şu anda cemaatçilik zihniyetiyle hareket ediyor. Sadece tek kesime hitap ediyor, tek kesimin isteklerini yapıyor, bütün vatandaşları kapsama alanına alamıyor. Yani laik davranamıyor.

 

 “Cemaatçilik bir virüstür, bulaştığı kişi günde yetmiş kez tevbeli karantinaya alınsa da çıkmaz, tortusu kalır. Bu kişilere ne sorumluluk verilmeli ne de konuşturulmalıdırlar.”

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.