BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ MESELESİ

 

 

 

BOĞAZİÇİ ÜNİVERSİTESİ MESELESİ

 

VARLIK ve VAROLUŞÇULUK FELSEFESİ

 

“Felsefenin görevi; anlamak ve adlandırmaktır.”

 

Varlık, Ontoloji; varlık ya da varoluş ile bunların temel kategorilerinin araştırılmasıdır.

Varlık Felsefesine göre; “Varlığın ilk ve en önemli öğesi, idea yani düşüncedir.”

“Bir özgün düşüncesi olmayan kişi, var değildir.”

 

Varoluşçuluk

Varoluşçu felsefede; insan için var olmada, “özgürlük” temel ilkedir. Otantisite, yani kendiliktir. Yani insan olmaktır. “Her canlı, var olmak ister.” “Var olmak, geçime bağlıdır.”

Søren Kierkegaard ve Jean-Paul Sartre, genel olarak ilk varoluşçu filozof olarak kabul edilirler.

 

Özgürlük

Bu felsefeye göre; var olmak için, şart olan özgürlüğü, hiç kimse, hiç kimsenin elinden alamaz. Hele de, demokraside, iktidarın, ona iktidarı verenin özgürlüğünü almaya hiç hakkı yoktur.

 

“Varoluşçu etik; özgürlüğü pratik anlamda gerçekleştirmektir. Çünkü özgürlük, tüm insani değerlerin temelidir.”

 

İşte bugün, en azından insanlıkta, insanilik egemen ise, bu, pratisyenlerin pratiklerini, insanlığın kafa katmanı olan teorisyen filozofların anlama ve adlandırması nedeniyledir.

 

“İnsanlık, anlamsızlığı kaybetti. 12 yaşındaki çocuk gibi, aklı kesiyor, her şeyi anlıyor.”

 

“İktidarlar için en büyük tehlike, “anlamak”tır.”

 

Nihilizm, Nietzche

Varoluşçuluk ve varlık felsefesi ile ilgili en önemli kavram, “nihilizm (yok olma)” kavramıdır. Hiçbir güç, hiçbir bireyin yok olmasına neden olamaz. O nedenle, iktidarların “güç istenci” nedeniyle, bireyleri yok etmeleri önlenmelidir.

 

Nihilizm akımının en önemli filozofu Nietzche’dir. Ona göre; dinsel ahlak, bireyi yok eden, “kölelerin ahlakı”dır. Köleler, gerçek yaşamdaki güçsüzlüklerini unutmak için, bir ideale veya Tanrı’ya gerek duyarlar. Yöneticiler de, bu Tanrı rolünü üstlenirler. Eşitlik ahlakı olmadığı sürece, bireyler yok olurlar. İktidara gelene kadar seçmen, “üst-insan”, iktidara geldikten sonra ise “nihil” görülür.

 

Boğaziçi Üniversitesi Hadisesi

Boğaziçi gibi bir iki üniversite, siyasal iktidarın kısmen nüfuz alanı dışında kalmıştı. Bu son rektör atamasıyla burası da tamamen nüfuz alanı içerisine alınmak istenmiştir. İşte protestolar, buna karşı çıkmak içindir. Meydan okumaya direnmektir.

Soru şudur: İktidarlar, neden her kurumu ele geçirmek isterler?

 

Kurumlarda baştaki kişi her şeydir. Resmi derebeyidir. Onun onayı olmadan alanında yaprak dahi sallanamaz. Hiç kimse kadroya giremez, kadrodakiler terfi edemez. İstediği görevliyi görevden atar. Birkaç istisnası elbette vardır ve onlara saygı duyulur.

 

Türkiyede resmi kurumlar, nimet kaynağıdır. Ülke için değil, başındaki kişiler için vardırlar. Üniversitelerde bilim yapılması istenmiyor. Dünyanın sayılı üniversiteleri arasına zaten girilemez, girilse de; ne ülkeye ne de rektöre bir kazanç sağlar. Oralar, “3-İ” ile formüle edilen; istihdam, ihale ve inşaat işleri yaparlar. Rektör, başarısız olsa da, maaşı dışında; döner sermaye, kafeler, restoranlar, yemekhaneler, araştırma merkezleri, laboratuarlar, teknoparklar gibi yerlerden gelen gelirlerini alır. Oralar, iktidar taraftarlarına kadro ve kazanç sağlayan yerlerdir.

 

Felsefe

“Her Konuyu, bilimsel ve felsefi ele almak gerekir.”

Terör ve şiddet hareketlerini hiçbir felsefe savunmaz. Ama felsefenin görevi; olgu, obje ve olayı anlamak ve adlandırmaktır. Felsefi analiz, Boğaziçi üniversitesi meselesinde, protesto edilecek bir durumun varlığı tespitini yapar. Protesto, öz nedenin sadece görüngüsüdür. Fenomenoloji!

Sorumlular, sorunların özüyle meşgul olmalıdırlar. Çıbanı patlatmakla hastalık tedavi edilmiyor.

 

Biz, hep kolay olan, el ve kolla yapılan cerrahi yöntemleri kullanıyoruz. Zor iş olan düşünmeyi kullanamıyoruz. “Biz her işin el, kol, ağız, ayak ve para boyutunda varız, ama kafa boyutunda yokuzdur.” “Boğaziçililerin, kişisel ontolojik (varoluşsal) anksiyeteleri var.”

“Boğaziçililer, kendilerini, bu ülkede yaşamdan umutlarını kaybetmiş görüyorlar.”

 

Mantıklılık

“Bütün işler, asıl amaç için yapılmalıdır.”

Felsefeye göre; bütün işler, asıl amaç için yapılmalıdır. Amaç kayması ya da sapması olmamalıdır. Her olayda sebep-sonuç ilişkisi tutarlılığı olmalıdır. Sebep, sonuca zorunlu götürmelidir. Zorlama sonuç, sebeple tutarsızlık doğurur. Sonuç da, sebebe zorunlu götürmelidir. Bu durum da, mantıksal hatadır. Protestolar da, mantıksal tutarlılık arzetmelidirler. Bu tutarlılık, sebep sonuç ilişkisinin tutarlılığı ile gerçekleşir. Görüngü olan sonuç, öz olan sebeple aynı olmalıdır. Sebebe uygunsuz sonuçlar, olayı mantıksız ve suç yapar.

 

Öz Neden; Asıl Sorun; İş Bulamamak

Protestonun öz (numen) nedeni şudur: Diğer yarı nüfus, özellikle beyaz yakalılar; siyasal iktidarın elinde olduklarından ülkenin; medya, iş dünyası, bakanlıklar, belediyeler, üniversiteler gibi özel ve resmi hiçbir sektöründe işe giremiyorlar. Bundan sonra da girme umutlarını kaybediyorlar. Kaybedecekleri hiçbir şeylerinin olmadığı kanaatleri oluşuyor.

“Kaybedecek hiçbir şeyi olmayan kişiden korkulur.”

 

Çıplak Davut Heykeli

İnsanlığa, çağımızın insaniliğini, kafa katmanını oluşturan ve çoğunun bu uğurda yöneticiler tarafından canı alınan; edebiyatçılar, biliminsanları, filozoflar ve sanatçıların çabaları sağlamıştır. İnsanlık, onların isimlerini her zaman ve dünyanın her yerinde yeni nesillere öğretmektedir. Ama onlara vefa borcunu, onları klonlayıp dirilterek ödeyecektir. Engel olan yöneticileri de lanetlemekte, isimlerini hiç ağzına almamaktadır.

 

İşte insanlığa katkı veren sanatçılardan bir tanesi de, Michelangelo (1504-1517)’dur. O, Hz. Davut’un çıplak heykelini (1504 yılı) yapmıştır. Eser, Davut’un, Golyat (Calut)’a saldırmaya karar verdiği anı simgeler. Michelangelo, bu eseriyle, insanlık için çalışanların canını alan İtalya Floransa’sının tiranlarına karşı verilen mücadeleye destek vermeye çalışır. Demek ister ki, “Ben, çıplağım, kaybedecek hiçbir şeyim yoktur. Bana istediğini yapabilirsin. Ama Davut da çıplaktı ve Calut’u yenmişti.”

 

Baskı Grupları ve Protestolar

Demokrasi

Siyaset Bilimine göre; baskı grupları ve onların protestoları, demokrasinin olmazsa olmaz şartıdır. Demokrasinin çağımızda çok önemli olmasının nedeni, çağımızın “insan tanımını” ifade ediyor olmasıdır. Demokraside her bir birey, oy hakkı ile birlikte; ülkenin, iktidarının ve de bütün imkanlarının sahibi olur. Demokratik yolla elde edilen iktidar, monarşist yolla kullanılamaz. Bir tane de olsa, hiçbir bireye ayrıcalık tanınamaz ve ayrımcılık yapılamaz.

 

“İktidarda olmanın çok önemli olmasının nedeni giderilmedikçe hiçbir şey değişmeyecektir.”

“Demokraside; devletin, ülkenin, milletin sahibi halktır. Halk, sahiplik görevini yapmalıdır.”

 

Adalet ve Eşitlik

Demokrasi adalet olmadan olmaz. Adalet de eşitlik olmadan olmaz. Herkese fırsat eşitliğinin olmadığı yerde sahte demokrasi (pseudo democracy) vardır. İktidara gelmek demokratik yolla olur, ama iktidarın kullanımı monarşist olur.

 

Nepotizm, Torpil, Şefaat

Nepotizm, şefaat etme, taraf tutma anlayışıdır. Şefaatçilik, torpil amacıyla aracılık sistemidir. Aracı olmaksızın, kendi hakkını dahi elde edememektir. Şefaatçilik anlayışına sahip olan kişinin, nepotizm yapmaması mümkün değildir. Türkiye’nin siyasal iktidarlarında nepotizm sürekli uygulanmıştır. Fakat koalisyon nedeniyle daha çok kesim, ülkeden yararlanıyordu. Ya da iktidarların ömürlerinin kısa sürmesi nedeniyle, değişiklikler oluyordu. Fakat tek ve 20 yıllık bir iktidarda nepotizm uygulanması durumunda, ülkenin tam yarı nüfusu, ülkenin imkanlarından yararlanamıyor. İşsiz kalıyor. İş bulacaklarından umutları kesiliyor.

 

Ayrımcılık

İktidarı destekleyen diğer yarı nüfusun en azından umudu vardır. Gerçi o yarı nüfus içerisinde sadece bir avuç insan, ülkenin bütün imkanlarından yararlanıyor. Bir kişinin, en az dört en üst düzey maaş geliri olabiliyor. Akademik, bürokratik ve siyasal terfileri aynı anda alabiliyor.

 

Demokrasi ve Nörofelsefe

“Bir milleti bir bütün olarak görebilmek, bütüncül beyin gerektirir.”

 

Bütün bilim dalları, felsefe disiplinleri, siyasal ve sosyal sistemler, ahlak, hukuk hepsi eşgüdümle ve korelasyonla gelişirler. Nörofelsefe şöyle der: Mesela; demokrasi ile beyni bütüncül (unified brain) kullanmak birlikte gider. Monarşi ile beyni bölünmüş (split brain) kullanmak da birlikte gider. Beyin bütün kullanılmak ister. Beynin loblarının hemisferleri vardır. Bu hemisferler corpus collosum ile birbirlerine bağlanırlar. Şimdi toplumunun yarısını kendisinden görmemek, beynin yarısını kendisinin görmemektir. Hemisferler arasında bağlantı yok demektir. Yarım hemisfer çalışıyor demektir.

“Her konuyu, anlamak için, ilgili felsefe ile ele almak şarttır.”

 

Açık ve Kapalı Sistem

Demokrasi ve Monarşi

Demokrasi, açık sistemdir. Herkesin her sektöre girme hakkı vardır. Monarşist sistem, kapalı sistemdir. Herkesin her sektöre girme şansı yoktur. Devlet, devlet başkanı ile özdeş olduğundan özel ve resmi sektörlere sadece monarkın taraftarları girebilirler.

“Kapalı sistemler, başkalarına hayat hakkı tanımaz.”

 

Gaz Sıkışması

Metan ve Etan Gazı

“Doğadaki bütün malzemeler, baskı altında, gaz sıkışması şeklinde tepki yaratır.”

 

Metan gazı kokuludur. Varlığı hissedilir ve engellenir. Açıktan yapılan protestolar metan gazına benzerler. Etan gazı ise kokusuzdur. Varlığı hissedilmez, patlayınca farkına varılır. Patladığında da iş işten geçmiş olur. Açık protestolar, saklı kokusuz gaz birikimlerinin habercileridirler.

“Soru şudur; bu yüzde ellilik kesim nerede iş bulacaktır?”

 

Bizden uyarması!

 

Hz. Peygamber ve Kuran; 50 civarında aşağıdaki gibi ayetlerle, 23 yıl, uyarmıştı.

İşte ayetin bir tanesi: “Kuşkusuz ben apaçık bir uyarıcıyım” de.” Kuran, Hicr, 89

23 yıl sonra, uyarıcının dediği oldu.

 

“İlahi sosyal kanuna göre; yanlışın, ancak 23 yıl; bir nesil kadar ömrü vardır.”

“Yanlış, sürdürülebilir değildir.”

 

“Gerçekler, yok sayılarak yok edilemezler.”

“Gerçekler, geç ve güç ama güçlü ve kalıcı ortaya çıkarlar.”

 

“Müzik, havayı formatlamak içindir.”

 

“Ülkeyi, iktidarda değilken düşman, iktidarda iken dost ilan etmek!?”

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.