AVAM DÜZEYİYLE UĞRAŞMAK

AVAM DÜZEYİYLE UĞRAŞMAK

“İnsan, kendisini ancak beşeri zihinsel ürünler vermekle ispat edebilir. Çünkü insan, beşeri zihin demektir.”

Ülkemiz akademiyası her alanda avam düzeyini esas alarak ve onlarla boğuşmak amacıyla söylemler üretmektedir. Ayrıca özellikle din alanında dini tarikat ve cemaatlerin düşünce düzeyiyle boğuşulmaktadır. Tarikat ve cemaatlerin halk ve lider katmanlarının düzeyi avam düzeyidir. Tarikatların lider katmanı işte bu avam düzeye hitap etmektedir. Asıl sorun olan şey, ilahiyat akademiyasının da bu avam düzeyinde söylemler üretmesidir. Bu durum, akademiyanın da avam düzeyinden ileride olmadığını göstermektedir. Halbuki avam düşünceleri ile boğuşmak yerine, her hangi bir konuda ortaya çağdaş felsefi düzeyde kuramlar koymak gerekir. Fakat ilahiyat akademiyası, işte böyle kuramlar ortaya koyabilme entelektüel ve düşünsel iktidara sahip değildir. Mesela, avamın inandığı kader kavramını esas alarak argümanlar üretmek yerine, kader konusunun felsefi irdeleme ile mahiyetini ve nasıl olması gerektiğini ortaya koyabilmek gerekir.

 

“İnsanlara, inançlarının ilerisinde bir fikri okutabilmek için öncelikle onların zihinsel bitlerini artırmak gerekir. Kilobit bir bilgisayar, terabit program ve dosya okuyamaz.”

 

İlahiyat alanlarının akademisyenleri, “dinimizi çağdaşlaştırmalıyız” sızlamaları yapmak yerine, alanlarına giren en azından bir konunun çağdaş versiyonunu ortaya koymalıdırlar. Bu versiyonu ortaya koymak, onlar üzerinde bir vebal ve sorumluluktur. Mesela bir fıkıhçı, mesela İslam ceza hukukunun çağdaş versiyonunu ortaya koyarak İslam hukukunun nasıl çağdaşlaştırılması gerektiğini göstermelidir. Yine mesela felsefe konusunda, çağdaş filozofların yaptıkları gibi bir İslami felsefe metni ortaya konmalıdır.

 

“Türkiye’de ilahiyat akademiyası bugün, din konusunda ne avam ne de entelektüel tabakaya otorite olabilmiştir.”

 

“İçtihat kapısı kapanmamıştır” ve “İşte Hz. Ömer de değişiklikler yapmıştır,” gibi, “Oynamak istiyorum ama yerim dardır,” dercesine nidaları atmak yerine, kapanmadığını gösterecek dini bir konuda çağdaş akılla ele alınmış bir eser vermek gerekir. Böylece günümüz ilahiyat aklıyla ve o akıl nazarında içtihat kapısının kapanıp kapanmadığı anlaşılır. Böyle çalışmalar yapmaksızın uzaktan ahkam kesmek boşuna uğraşıdır ve hiçbir sorumluyu sorumluluktan kurtarmaz. Böylece İslamı asrın idrakine söyletmenin mümkün olup olmayacağı görülecektir. Üstelik İslamı çağdaş idrake söyletmek için gayri müslim düşünür ve bilim insanı tarafından yeterli felsefi fikir ve bilimsel malzeme üretilmiştir. Çağımız İslam akademiyası, böyle malzeme üretme zorluğundan kurtulmuştur. İtiraf etmeliyim ki gerçekten böyle malzeme üretme kapasitesi yoktur bizde. Fakat İslamı çağdaşlaştırmada bu yabancı çağdaş malzeme kullanıldığında eminim ki ortada İslam kalmayacaktır. Yapılabilecek yegane işlem, çağdaş malzemeyi İslam’la meşrulaştırmak ya da haksız bir şekilde bu malzemeyi, “İslam’da bunlar zaten var,” denilerek İslamlaştırmak olacaktır. Hazıra konmak.

 

“Başkasının ürettiği modern fikir ve bilgi malzemesiyle İslamı çağdaşlaştırmak, yabancı madde ile doldurulmuş kılıfa İslam adı vermek olur.”

 

Ayrıca İslamın hangi konuları çağdaşlaştırılacak sorusu da önemlidir. Özellikle Türkiye’de İslamın hiçbir konusu uygulanmıyor, bütün konuların çağdaş versiyonları uygulanıyor. Yani İslam’la meşrulaştırılmadığından uygulanmayan bir çağdaş konu da yoktur. Yani çağdaş bir konuyu uygulayacağız da onun İslam’la meşrulaştırılması gerekir denilecek hangi konu vardır ki? İslam ceza hukuku mu? Zaten uygulanmıyor ki. İktidarda dinsel parti bulunmasına ve her istediği kanunu istediği gibi çıkarabilmesine rağmen, İslam ceza hukukunu uygulamasına engel nedir ki? Neden uygulamıyor? Peki İslam ceza hukuku bugün uygulanabilir mi? İslamın cezalarının hepsi bedene uygulanan cezalardır ve bunlar, “vücut dokunulmazlığı” ve vücut bütünlüğünü bozma” gibi maddelerle çağdaş hukuka göre birer suç yapılmışlardır.

 

Bugün bütün İslam ülkelerinin; huzur ve güven, adalet ve hukuk, insan hakları ve özgürlükler, insan onuru ve insana saygı, eğitim, bilim ve teknoloji, sosyal refah, çevre gibi birçok temel konuda ciddi sorunlarla boğuşmalarının nedeni, bu konuların İslam’la meşrulaştırılmamaları değildir. Bunun nedeni, çağdaş ürünleri uygulamaya dökebilmesi için İslam dünyasının insan malzemesinin akıl çapının çağdaşlaşamamasıdır. İnsanın, “hominizasyon” işlemiyle insanlaştırılmasıdır. Tek neden budur. İslam ülkeleri, yeni ürünleri eski algı kalıplarına dökerek algılamakta ve uygulamaktadır. İslam dünyasının problemi, teorik olduğu gibi pratiktir, zihinsel olduğu gibi fizikseldir aynı zamanda. Uygulamakta olduğu malzemenin teorisi başkası tarafından üretilmiş, zaten mevcuttur. Teori üretmesine gerek yoktur. Şiddet uygulaması ve taciz yapması, Kuran onları meşrulaştırdığı için değildir. Kimse, bir işi, İslam öyle diyor diye yapmıyor. Yaptığı işi İslam’la meşrulaştırıyor. Dolayısıyla bu tür kötülüklerin İslam’da olmadığını ispat etmeye çalışmaya gerek yoktur. Yapılması gereken iş, insanları hominizasyon işleminden geçirmektir.

 

Unutmayalım ki, “En zor iş, çağdışı insan malzemesiyle çağdaş işler yapmaktır.”

 

Sistematik Düşünme

Çağımızın her türlü teknolojik ve sosyal bilimsel ürünleri ürünleri çağdaş akıl çapının ürünleridir. Çağdaş akıl çapına ulaşmadıkça bu ürünleri gerçek şekilde algılamak imkansızdır. Akıl çapı ancak sistematik düşünme yaparak gelişir ki İslam dünyasının akademiyası dahi bunu bilmemekte ve yapamamaktadır. İslam dünyasında, Türkiye dahil, ki Atatürk gibi bir düşünsel devrim yaşamış ve düşünmenin önünde hiçbir engel bırakılmamış, sistematik düşünme nedir ve nasıl yapılır öğretilmiyor.

 

İslam dünyasında anlatılan konulara bakıldığında, hala insanlar arası ilişkiler konusunun halledilmediği görülür. Bu nedenle din de ahlaka dökülmüştür. Müslümanlar, cennet kıskançlığından dolayı, birbirlerini kafir ilan etme gibi dışlama konusunu halen halledemediler. Hazır Cennet için birbirini düşman gören insan tipi, mal ve iktidar gibi bu dünya menfaatleri için birbirlerini haydi haydi öldüreceklerdir.

 

İnsanlık, insanlar arası ilişkilerden ibaret değil ki. İnsanlığın gerçekleştirmek istediği hedefleri vardır ve bu hedefe her gün biraz daha yaklaşmaktadır. Fakat Türkiye dahil İslam dünyasından bu hedef yolunda kimseler yoktur. Müslümanlar henüz kendi aralarında ilişki kurmayı beceremiyorlar, nerede kaldı insanlığın hedefi ile ilgili konulara girebilmesi.

 

İslam dünyasının en acil işi, İslamı çağdaşlaştırmadan önce, çağdaş hominizasyon (insanlaştırma) işleminden geçirilmesidir. İnsanlık çağımızda, insanca davranmayı, kişilerin kişisel inisiyatifi olan ahlakına bırakmıyor. En insancıl ahlakı, ülkenin bütün sistemlerine koyuyor ve tavizsiz uyguluyor. İslam ülkelerinin ahlaksızlığından şikayet ediliyorsa bunun temel sebebi, ahlaki sistemleri uygulamayan hatta onu her alanda ihlal eden ve bozan siyasal iktidarları ve toplumsal yapılarıdır.

 

“İslam ülkelerinin ahlaksız olmalarının temel sebebi, siyasal iktidarlarıdır.”

 

Hiçbir İslam ülkesinde iyi insan, dürüst insan olmak şansı yoktur. Hakkını alabilmek için bile devletle karşılaşıldığında mutlaka ahlaksızlaşmak zorunda kalınıyorsa, önce bu problemle boğuşmak gerekir.

Bu yazıyı paylaş :

Yorumlar kapalı.